SGK tarafından 4 Eylül 2024 tarihinde açıklanan 2023 yılı iş kazası ve meslek hastalığı istatistiklerine ilişkin olarak 10 Eylül 2024 tarihli yazımda SGK istatistiklerinde 2023 yılında 946 işçinin meslek hastalığına yakalandığı ve meslek hastalığı sonucu hiç can kaybı yaşanmadığı bilgisinin yer aldığını belirtmiştim.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda meslek hastalığı; “Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir” şeklinde tanımlanmıştır. Meslek hastalığı, çalışılan, yapılan işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebep yüzünden ortaya çıkar. Hastalığın etkeni işyerindedir, etkene doğrudan maruz kalan kişilerde görülür. Örneğin, plastik imalatı, kuru temizleme, çözücülerin kullanıldığı kimyasal tesisler, boya imalatı, mobilya imalatı işlerinde çalışanlarda mesleki kan hastalıkları, plastik imalatı, kağıt endüstrisi, cam endüstrisi, tekstil sektörü, kuru temizleme işlerinde akciğer kanseri, elle taşıma işlerinde çalışanlarda bel hastalıkları, gürültülü işlerde çalışanlarda işitme kaybı, zararlı çözücülerle çalışanlarda üreme sistemi hastalıkları görülür.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verileri temel alındığında dünya genelinde iş kazası sonucu 1 ölüme karşılık meslek hastalığı nedeniyle 5 – 6 ölüm beklendiği görülmektedir. Türkiye’de 2023 yılında iş kazası nedeniyle 1966 ölüm gerçekleşti, bu durumda ILO kabullerine göre geçen yıl meslek hastalığı nedeniyle en az 10.000 ölüm meydana gelmiştir. Oysa, SGK 2023 yılında meslek hastalığı nedeniyle hiç ölüm olayının meydana gelmediğini açıkladı. Yani 2023 yılındaki ölümlerden 10.000’inin meslek hastalığı sonucu meydana geldiği gerçeği gizlendi.
2023 yılında Adana’da 3, Antalya’da 2, Gaziantep’te 2, demir çelik fabrikasının ve yan sanayisinin bulunduğu Karabük’te 2, seramik fabrikalarının yaygın olduğu Bilecik’te sadece 4 meslek hastalığı tespit edildi.
Birçok zararlı kimyasalın kullanıldığı deri ve ilgili ürünlerin imalatında yıllardır, tespit edilen meslek hastalığı yok. 2023 yılında 1.304.154 işçinin çalıştığı bina inşaatında 27 meslek hastalığı tespit edildi. Yukarıda plastik imalatı, kuru temizleme, çözücülerin kullanıldığı kimyasal tesisler, boya imalatı, mobilya imalatı işlerinde çalışanlarda mesleki kan hastalıkları meydana gelebileceğini belirtmiştim, 2023 yılında hiç kan ve kan yapıcı sisteme ilişkin meslek hastalığı tespit edilmedi, metal cevheri madenciliğinde 2, tütün ürünleri imalatında 1 meslek hastalığı tespit edildi.
Önemli bir bölümü Bingöl Karlıova’dan gelerek İstanbul’da kot taşlama işinde çalışan 79 işçi yakalandıkları silikoziz hastalığı sonucu hayatını kaybetti, bu ölümlerin bir kısmının meslek hastalığı olduğu yıllar süren mücadele sonrası kabul ettirildi. Ülkemizdeki tüm meslek hastalıkları için benzeri bir durum söz konusu; işçiler işyerlerinde meslek hastalığına yakalanıyor, ama hastalık, sakatlık ve ölümler tespit edilmiyor. Ölümlerin çok az bölümü, işçi ailelerinin yıllar süren mücadelesi sonrası yargı kararı ile kayda geçiyor.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda işçilerin temsil edildiğini söyleyebileceğimiz kurumlardan birisi Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi idi, 2005 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Genelgesi ile oluşturulan konsey, daha sonra 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile yasa maddesi ile tanımlanmıştı, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçildikten sonra konsey yok edildi. Konseyde kamu kurum ve kuruluşlarının yanında TMMOB, TTB, işçi sendikaları konfederasyonları, kamu çalışanları sendikaları konfederasyonlarının temsilcileri de yer alıyordu. Konsey varlığını sürdürdüğü dönemler için politika belgeleri hazırladı 2009-2013 dönemi için hazırlanan politika belgesinde yer alan hedeflerden birisi de “Ülkemizde beklenen ancak tespit edilememiş meslek hastalığı vaka sayısının, beş yılın sonunda toplam %500 artırılması sağlanacaktır” denilmesi idi. Oysa 2008 yılında 539 meslek hastalığı tespit edilmişken 2013 yılında 351 meslek hastalığı tespit edildi.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri özelleştirildi
Elbette ki öncelik emekçilerin meslek hastalığına yakalanmamasıdır. Bu işyerlerinde alınacak önlemlerle sağlanır. İş kazalarında kırılan rekor, işyerlerinde önlem alınmadığının en açık göstergesidir. İşyerlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çok az denetim yapıldığını biliyoruz. Bunun yanında denetimlerde meslek hastalığı oluşumuna ilişkin değerlendirmelerin yeteri kadar göz önünde bulundurulduğunu söyleyemeyiz. Teknik önlemlerin yanında işyerlerinde meslek hastalığına da yol açabilecek fiziksel, kimyasal ve biyolojik etmenlerin ölçümünün yapılarak izin verilen maksimum seviyenin üzerinde olup olmadığı tespit edilmesi bir gerekliliktir. Yıllarca bu ölçümler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı Güvenliği Araştırma Enstitüsü (İSGÜM) tarafından yerine getirilirken AKP iktidarında özel laboratuvarlara devredildi. Özel laboratuvarlar tarafından yapılan ölçümlerde sistem fiziksel, kimyasal, biyolojik etmenlerin belirlenmesinde gerçek durumun gizlenmesine açıktır. Meslek hastalıkları, meslek hastalıkları sonucu ölümler önlenebilir, ancak ülkemizde sayıların düşüklüğü alınan önlemler nedeniyle hastalık ve ölüm meydana gelmemesi değil, tespitin istenmemesi, tespit için çaba gösterilmemesidir. İşyeri hekimi veya sağlık hizmeti sunucuları tarafından meslek hastalığı ön tanısı koyulduğu takdirde işverenin, bu durumu Sosyal Güvenlik Kurumuna 3 işgünü içerisinde, bildirmekle yükümlüdür. İşçi sağlığı güvenliği hizmetinin özelleştirildiği bir sistemde işyeri hekimlerinin meslek hastalığı ön tanısı koymasında birçok zorluk bulunmaktadır. İşyeri hekimlerinin çoğu Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) çalışanı, istemesine rağmen bağımsız davranamıyor. Ön tanı ile sevk ettiği yerdeki Uzman Meslek Hastalığı yönetiminde uzman değil. Meslek hastalığı yönetiminde Uzman olanlar da Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasındaki koordinasyon bozukluğu nedeniyle sonuç alamıyor.
Meslek hastalığı sonucu ölümler gizlendiği için İşverenler 60 milyar TL tazminat ödemesinden kurtuldu
İşçinin iş kazası geçirmesi ya da meslek hastalığına yakalanması durumunda kusurlu olanların 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince SGK tarafından rücu hakkının yanında 6098 sayılı Borçlar Kanunu çerçevesinde zarara uğrayanın, hayatını kaybetmesi halinde de yakınlarının tazminat isteme hakkı bulunmaktadır. Bedensel zarar (yaralanma) halinde iş göremezlik tazminat hesabı; hak sahibinin kusuru, aldığı ücret, bakiye ömür ve maluliyet oranının birlikte değerlendirilmesi sonucunda tespit edilir. Ölüm halinde ise destekten yoksun kalma tazminatı; ölenin hayatta iken aldığı ücret, bakiye ömür, kusur oranı, destekten yoksun kalanların destek payları ve destek yıllarının çarpımı sonucunda elde edilir. Asgari ücret ile çalışan, 40 yaşındaki bir işçinin %20 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği (meslek hastalıklarına yakalanmada işçinin kusurunun bulunması olası olmamakla birlikte) meslek hastalığı sonucu hayatını kaybetmesi durumunda işveren işçinin yakınlarına 6.000.000 TL civarında tazminat öder. 10.000 ölümün gizlenmesi aynı zamanda işverenlerin 60.000.000.000 TL (Altmış Milyar TL) tazminat ödemekten kurtardı.
Meslek hastalığına yönelik mücadelede sendikaların yeri
İşveren cinayetleri ve meslek hastalıklarının önlenmesinin taraflarından olan işçiler ve örgütleri sendikaların maddi hak talepleri kadar işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin talepleri, işçi sağlığı ve güvenliğine yönelik katılımları olmadığı takdirde, işveren cinayetleri azalmayacak, meslek hastalıkları tespit bile edilmeyecektir.
Sendikaların işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin varlığının göstergelerinden birisi toplu iş sözleşmelerinde işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümlerdir. Ancak toplu iş sözleşmesi metinlerinde sadece kanunda yer alan hükümlerin yinelendiğini görüyoruz.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunda, yetkili sendikanın bulunmadığı işyerlerinde “İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye yetkili olmak üzere işyerindeki çalışanlar arasından çalışan temsilcisi” belirlenmesi hükmü yer almaktadır. İşçilerin hayati tehlike durumunda “çalışmaktan kaçınma hakkı” bulunmaktadır. Çalışan temsilcisinin hayati tehlikeyi işyerine bildirmesi gerekmektedir. İşçilerin/temsilcilerin çalışmaktan kaçınma hakkı konusunda çok bilgisi olmamasının yanında COVID-19 döneminde 11 işyerinde DISK’e bağlı sendikaların üyeleri çalışmaktan kaçınma hakkını kullanmıştır. COVID-19 döneminde Muğla’da çalışmaktan kaçınma hakkını kullanan işçiler işten çıkartıldı.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi gereğince 2024 yılı Temmuz ayında yayımlanan sendika üye sayıları istatistiğine göre, işçilerin %14,80’i sendika üyesidir. Son dönemde yaşanan, Polonez, Özak Tekstil, Soma kömür madeni, Eker süt, Yolbulan, AS Plastik, MKB Rondo, KLS Klima işçilerinin işten atılması örnekleri de göstermektedir ki, sendikalaşan işçiler işten atılmakta, güvenlik güçleri direnen işçilere şiddet uygulamaktadır.
Yaşananlara rağmen “işveren cinayetleri – meslek hastalıkları” ve ölümlerin önlenmesinin yolu örgütlenmekten, insanca çalışma koşullarını da talep etmekten ve direnmekten geçmektedir.
Sonuç yerine
İşçi sağlığı güvenliğinin sağlanması işveren yükümlülüğüdür, kamu makamlarının, sendikaların ve meslek örgütlerinin denetimi ile bu yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği izlenmelidir.
Sendikalar meslek örgütleriyle birlikte, işkolundaki işyerlerini meslek örgütleriyle birlikte işçi sağlığı ve güvenliği yönünden denetleyebilmelidir.
Her türlü kararın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca alındığı İşçi Sağlığı Güvenliği alanının yönetilemediği ortadır, işçi sağlığı güvenliği alanı oluşturulacak idari ve mali yönden bağımsız, bileşiminde sendikalar, meslek örgütleri, üniversitelerinde yer aldığı idari ve mali yönden bağımsız “Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Enstitüsü/Kurulu” tarafından yönetilmelidir. Enstitü/Kurul oluşturuluncaya kadar Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi bileşimi meslek örgütleri, sendikaların ağırlıkta olacağı şekilde işler hale getirilmelidir. Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği sendikaların ertelenemez, mücadele alanlarından olmalıdır. İşçiler meslek hastalıkları konusunda bilinçlendirilmelidir. İşverenlerin işçi sağlığı güvenliğini sağlama yükümlülüğünü işletecek sistem yerine oluşturulan taşeron OSGB sisteminden vaz geçilmelidir. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının bağımsızlığı sağlanmalıdır. Uzmanlar ve hekimler TMMOB ve TTB tarafından denetlenmelidir. Hijyen ölçüm laboratuvarları işyerlerinde ölçüm yapmadan, oluşturulacak Ulusal İşçi Sağlığı ve Konseyi/Enstitüsünün ilgili birimini bilgilendirmeli, birim gerek duyarsa ölçüm ekibiyle birlikte bulunacak uzman kişi/kişiler görevlendirmelidir. Teşhis ve tedavinin ekip işi olduğu gerçeği gözünde bulundurulmalı. Hastaneler, hastanelerin meslek hastalığı birimlerindeki hekimler uzmanlaştırılmalı.