Türkiye tarihinin en karanlık günlerinden olan 6-7 Eylül Olayları’nın üzerinden 69 yıl geçti. Olaylarda, İstanbul’da yaşayan gayrimüslimler hedef alınmış; evleri, iş yerleri, ibadet yerleri ve malları yağmalanıp tahrip edilmişti.
Sonradan bazı devlet yetkililerinin “özel harp faaliyeti” olarak tarif ettiği, bir derin devlet organizasyonu olduğunun itiraf edildiği olaylarda, Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre ise 15 kişi hayatını kaybetti. Üzerinden kaç sene geçerse geçsin, pogromun derin izleri hafızalardan silinmiyor.
‘Gençler masanın üstüne çıkmış, halkı tahrik ediyorlardı’
Olaylar gerçekleştiğinde 15 yaşında olan Mihail Vasiliadis, yaşadıklarını İlke TV’ye anlattı:
“Rıza Paşa Yokuşu’nun kesiştiği yerden maliye şubesine kadar olan yerde bir tuhaflık vardı. Tanımadığımız, bilmediğimiz kişiler devamlı gidip geliyorlardı. Bazen de azınlık dükkanlarının önünde durup tuhaf bakıyorlar. Oradaki Türk arkadaşlar bizi ikaz ediyor… ‘Ya şu dükkânı kapatın, tuhaflık var, kapatın evinize gidin.’ Buna bizim patron uydu. Başkaları da uydu. Kepenkleri kapattık ve eve doğru hareket ettik. Tabii ertesi gün geldiğimizde kepenklerin bunlara mâni olamayacağı meydanda… Kâğıt yırtar gibi yırtılmış, içerideki mallar tahrip edilmiş, talan edilmiş. Talan edilmeyenler de tahrip edilmiş bir durumda.
Bu arada dükkân kapandıktan sonra ben aşağı indim. Mısır Çarşısı’nın içinden geçip Galata’ya çıktığım anda bir tuhaflıkla karşılaştım. Aynen bizde olduğu gibi böyle gidip gelenler, tuhaf kişiler dolmuştu. Hemen Galata’ya kadar yürüdüm, tünele bindim. Tünelin karşısında demir kapı vardır, Beyoğlu tarafında. Oradan gelip İstiklal Caddesi’ne çıkmaya çalıştım. Orası kaynıyordu tamamen. Gençler masanın üstüne iskemle koymuş, onun üstüne çıkmış, nutuk atıyorlardı, halkı tahrik ediyorlardı.”
‘Kapıcımız bizi kurtardı, sonra talana katıldı’
“Kapıcımız Ahmet Efendi kapının önünde bekliyor. Beni gördüğü zaman ‘Aman gel Mihail çabuk içeriye gir’ dedi bana. Ben içeri girdim tabii. Demir kapısı vardı bizim apartmanın, dışarı çıkıp onu kapattı ve elinde bir bayrakla beklemeye başladı. Bir ara Tarlabaşı caddesinin sonundan bir güruh yürümeye başladı. Kendisi de bayrağı sallayarak ‘Burada gavur yoktur, burası Müslümandır, Türktür’ diye bayrağını salladı. Daha önce Rum evleri, azınlık evleri ve dükkanları işaretlenmişti. Onu silmiş, elinde bayrakla bizi kurtarıyor.
Böylece bizim eve girmediler, geçip gittiler. Hemen ileride kırmaya, dökmeye, tahrip etmeye başladılar. Kendisi de kapının önünde durdu, bayrağı salladı. Onlar geçip gittikten sonra kapıyı açtı, bayrağı içeride bıraktı ve kazmasını aldı, arkasından kapıyı kapattı. Onları izleyerek ilerideki Rum dükkanlarının talanına ve tahribine katıldı.
O gün bizim kapıcı Ahmet Efendi bizi kurtardı. Ancak ileride Rum, Ermeni ve Yahudi olanları dükkanlarının, evlerinin talanına katıldı.”
‘Yani Türk arkadaşlar bu olayların olacağından haberdardı’
Vasiliadis’in aktardığına göre, Türkler bir gün öncesinde tanıdıklarını ikaz etmeye çalıştı:
“Bir gün evvelinden, Türk dükkân sahiplerinden biri dostu olan Ermeni arkadaşına ‘Bizim hanım sizleri özledi, sen hanıma söyle yarın çocuğu da alsın bize gelsin’ dedi. Bu anlayacağınız gibi bir haber ve bir ikaz meselesi oldu. Yani Türk arkadaşlar bu olayların olacağından haberdardı. Bundan anlaşılan olay şu… Türk dostlar, dostlarını kurtarmak için bir şeyler yapıyor ama bir Rum’u kurtarmak için herhangi bir şey yapamıyor ve yapmıyor.”
Mihail Vasiliadis, olay zamanı tanıdıklarının başına gelenleri de aktardı:
“Aşağı indiğinizde sağda bir pastane var. Tanaş Efendi’nin pastanesi. Ve Tanaş Efendi tam karşıdaki karakolun komiseriyle can dostu. Akşamları komiser eve giderken Tanaş Efendi’ye uğrardı. Satılmayan pastaları ertesi gün tutmazdı Tanaş Efendi. Bir kutuya doldurur, ‘Hadi komiser, al bunları eve, çocuğa götür’ diyerek verirdi.
O gün aynı Rıza Paşa Yokuşu’nda olduğu gibi, tanımadığımız kişiler gidip gelmeye başlıyordu. Bunlar Tanaş Bey’in dükkanına hafif hafif tekme atmaya başlayınca, o da ‘Ben size şimdi gösteririm’ havasıyla geçiyor karakola. Giriyor doğrudan doğruya komiserin odasına… ‘Ya komiser efendi’ diyor, ‘Bu adamlar şunu yapıyor’. Komiser bakıyor Tanaş’a… ‘Tanaş Efendi’ diyor, ‘Ben bugün komiser değilim, Türk’üm’ cevabını veriyor. Aynı cevabı başka yerlerde benzer olaylarda başka komiserler de kullanmış. Dolayısıyla demek ki, bir kişi veya kurum bunları toplayıp ne olacağını anlattı. ‘Siz bunlara müdahale etmeyeceksiniz, unutmayın o gün komiser değilsiniz, Türksünüz’ deyince… Bu güzel bir cümle herhalde. Bunlar da tekrarlamaktan geri kalmamış.”
‘Herkes farkına vardı ki bundan sonra artık burada bizi yaşatmayacaklar’
“6-7 Eylül olayları olduğunda İstanbul’da 100 bine yakın Rum vardı. Hemen çekip gidenler çok az oldu belki… Büyük bir göç olmadı. Ancak herkes farkına vardı ki bundan sonra artık burada bizi pek yaşatmayacaklar. Dolayısıyla ellerinde ne varsa bir an önce elden çıkarıp ondan sonra çekip gittiler.”