Yeni Anayasa tartışmalarının yaşandığı bir süreçte, Türkiye’nin en büyük sorunu olarak kabul edilen Kürt meselesine dair Diyarbakır Barosu tarafından dikkat çekici rapor hazırlandı.
“Türkiye’de Kürt Meselesi Bağlamında Toplumsal Barış İçin Hukuki Gereklilikler ve Öneriler” başlığı taşıyan raporda, Kürt meselesi etrafında yaşanan siyasi, yargısal, iktisadi ve sosyal sorunlar hukuk perspektifiyle ele alındı.
Hazırlanan rapor, Yönetim Kurulu üyelerinin de katılımıyla Baro Hizmet Binası’nda düzenlenen basın toplantısında Barosu Başkanı Nahit Eren tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Eren, son günlerde Türkiye’de yeni bir anayasa tartışması olduğuna dikkat çekerek, bu konuda kendilerinin de 3 ay öncesinden başlayarak bir çalışma içerisine girdiklerini dile getirdi.
‘Bir ‘yol temizliğine ihtiyaç var’
Yeni anayasa süreci için öncelikle bir “yol temizliğine” ihtiyaç olduğunu söyleyen Eren, bunun da hukuksal alandan başlaması gerektiğinin altını çizdi.
Eren, hazırladıkları raporun amacını şu sözlerle açıkladı:
“Biz Diyarbakır Barosu olarak yeni bir Anayasa’da toplumsal sorunların çözümü ve tabi ki tarihi ve toplumsal adaletsizlikleri giderme adına yeni bir mutabakat metninde neler yer alması gerektiğini bu raporda irdeledik. Yani aslında yeni bir anayasanın nasıl şekillenmesi gerektiğini bu hukuk örgütü ve yine Kürt meselesinin yarattığı tahribatı yıllardır gözlemleyen bir hukuk örgütü olarak kendi görüş ve önerilerimizi raporda işlemeye çalıştık.”
Eren, sonrasında ayrıntılarını paylaştığı raporu TBMM ile bütün siyasi partilere gönderecekleri bilgisini verdi.
Kürt sorununa ilişkin
Raporun “Giriş” bölümünde Kürt meselesine ilişkin şu değerlendirmeler yer aldı:
“Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde başlayıp Cumhuriyet’in ilk yıllarında derinleşen, yüz yıl içinde çok boyutlu hale gelen Kürt meselesi, siyaseten derinleşen, hukuk dışı yöntemlerle toplumsal düzeyde kökleşen devasa bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yüzyıllık cumhuriyet dönemi içerisinde Kürtler açısından inkâr, ret ve asimilasyon politikaları uygulanmaktadır. Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini sınırlandıran güvenlik odaklı politikalarla, siyasi alanda baskı ve keyfi yargı süreçleriyle Kürt temsiliyetinin zayıflatıldığı, kayyum uygulamalarının sistematik bir hal aldığı bu süreçte; ağır insan hakları ihlalleri yaşanmakta, en temel haklara erişim bile kısıtlanmakta, toplumsal gerilimi yükselten bir devlet pratiği görülmektedir.
Cumhuriyet tarihi ile yaşıt durumda bulunan Kürt Meselesi farklı boyutlarıyla birlikte, temel bir insan hakları sorunudur. Temel haklarının güvence altına alınması, Kürt kimliğinin tanınması ve kültürünün yaşatılması için ulusal üstü insan hakları belgelerine uygun anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması, insan hakları temel belgelerinin çekincesiz bir biçimde kabul edilmesi hukuk perspektifinden sorunun çözümünde önemli bir işlev görecektir.”
‘Temel haklar güvence altına alınsın’
Kürt meselesinin farklı boyutlarıyla birlikte, temel bir insan hakları sorunu olduğunun altı çizilen raporda, temel haklarının güvence altına alınması, Kürt kimliğinin tanınması ve kültürünün yaşatılması için ulusal üstü insan hakları belgelerine uygun anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması, insan hakları temel belgelerinin çekincesiz bir biçimde kabul edilmesinin sorunun çözümünde önemli bir işlev göreceği kaydedildi.
Raporda yine Türkiye’nin neredeyse 40 yıldır devam eden çatışmayı sonlandırmak için toplumsal bir barış sürecine ihtiyacı olduğu da vurgulandı.
Bu konuda, “Hâlihazırda böyle bir süreç mevcut olmasa da Türkiye’nin mevcut sorunlarının tespiti ile gerçekleşmesi muhtemel bir süreç için politik, yasal, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik alanlarda hazırlık yapması, toplumsal sorun alanlarının çözümü gerekmektedir. Bu açıdan, Kürt sorunu bağlamında yaşanan sorunlara dair hukuk perspektifinden yapılması gerekenler, bu ön çalışmanın esas konusunu oluşturmaktadır” denildi.
Bu kapsamda ise, geçmişte işlenen insan hakları ihlalleriyle yüzleşme ve Kürt sorununun çözümü için yapılması gereken reformlar için ilk adımı olarak, uluslararası insan hakları hukuku standardının temel alınmasının önemi üzerinde duruldu. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere işaret edildi.
Bunlar içerisinde Türkiye’nin bazı maddelerine çekince koyduğu BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 1 No’lu Ek Protokolü ile Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın tüm hükümlerinin imzalanıp onaylanması, bu hükümleri iç hukukun parçası haline getirmek için gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması gerektiği belirtildi.
‘Ulusal politika ve yasa önerileri’
Raporun, “Ulusal Politika ve Yasa Önerileri” başlığı altında üzerinde öncelikle husus ise, Türkiye Anayasası oldu.
Kürt meselesine kalıcı bir barışçıl çözüm arayışı ile yeni anayasanın yapım sürecinin paralel bir şekilde gelişmesi elzem olduğu belirtilen raporda, şu tespitler yer aldı:
“Bilindiği gibi; Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, Türkiye toplumunun etnik, inanç, dil ve kültürel çeşitliliği yadsınmış; ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim ve hatta dini yaşama kadar toplumsal yaşamın tüm alanları tek bir etnik köken, tek bir dil, tek bir kültür ve inanca göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Başta Kürt meselesi olmak üzere, bugüne kadar yaşanan toplumsal sorun ve ihtilaflar, bu anlayış ve politikalardan kaynaklanmıştır. Bu nedenle; dil, kültür, vatandaşlık, din-inanç ve devletin yapısı gibi esaslı konulara ilişkin anayasal düzenlemelere dair değerlendirmeler yapılmalıdır.”
Mevcut Anayasa’nın ilk dört maddesini oluşturan başlangıç bölümü dahil olmak üzere bütününe Türk etnik kimliği vurgusunun hakim olmasının, farklı etnik kökene mensup insanlardan oluşan Türkiye toplumunun çoğulcu yapısı ile bağdaşmadığı belirtildi. Bu nedenle hazırlanacak yeni Anayasa’da ve diğer yasalarda herhangi bir etnik kimliğe göndermelerde bulunulmaması, “Türk milleti” ifadesi yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ifadesi kullanılması önerildi.
‘Anadilde eğitim hakkı’
Yine Kürt meselesi bağlamında üzerinde en çok tartışma yaşanan sorun alanlarından birinin “anadilde eğitim hakkı” olduğu belirtilerek, Anayasa’nın 42’nci Maddesine işaret edildi.
Maddenin içeriğinde yer alan “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmünün anadili Türkçe olmayan Kürt, Laz, Boşnak, Arap gibi etnik kimliklere mensup öğrenciler arasında ayrım yapıldığı kaydedildi.
Bu yüzden de söz konusu maddeye ilişkin şu öneride bulunuldu:
“Herkesin anadilde eğitim hakkına sahip olduğu. Devletin bu hakkın kullanılmasını sağlayacak gerekli kaynakları sağlamakla ve hukuki düzenlemeleri yapmakla yükümlü olduğuna dair düzenleme getirilmelidir”.
Anayasa’nın “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” içeriğine sahip 66’ncı Maddesi’nin ise, herhangi bir kimliğe atıf yapmayacak şekilde, “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes din, mezhep, ırk, etnik köken ve kültür farkı olmaksızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu” şeklinde değiştirilmesi önerildi.
Yargı bağımsızlığı vurgusu
Bununla birlikte “Siyasi Partilerin Kapatılması”na ilişkin 68’nci maddenin değiştirilmesi, 69 ve 84’uncü maddelerin kaldırılması, “Yargı bağımsızlığı” düzenleyen Madde 138’in de yine değiştirilmesi önerilerinde bulunuldu.
Raporun “Yasal Değişiklik Önerileri” başlığı altında ise Türk Ceza Kanunu (TCK), ele alındı. 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK’nin hak ve özgürlükler açısından son derece sorunlu bir yasa olduğu belirtilerek, reform adına yapılmış olan düzenlemelerin birçoğunun yapısal nitelikte sorun oluşturduğu ve temel hakların ihlaline sebebiyet verdiği kaydedildi.
Raporda, Terörle Mücadele Kanunu’ndan (TMK) Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına İlişkin Kanun’a, Belediye Kanunu’na harf kanunu’da kadar birçok kanun ve mevzuata ilişken sorun tespitleri ve bunlara dair çözüm önerileri yer aldı.