Hamas’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırıya yanıt veren İsrail ordusu, Gazze’nin tamamını kontrolüne alırken, aynı anda Lübnan’daki Hizbullah’a da saldırılar düzenlemeye başladı.
Saldırılar, genişleme eğilimi gösterirken, bu saldırılarla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeninden “beka” söylemini ortaya attı.
Peşinden ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) milletvekilleriyle tokalaştı.
Bahçeli ardından “barış” söylemini dilendirmeye başladı. Tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, 7 Ekim’deki Hamas saldırısıyla başlayan süreci bunun bölgeye, Türkiye’ye ve Kürtlere yansımasını MA’ya değerlendirdi.
Aydın, Hamas’ın 7 Ekim saldırısının hem Filistin davası için hem de Ortadoğu’daki direniş güçleri için olumsuz bir sonuç ürettiğini ifade etti. Aydın, İsrail’in bölgedeki hakimiyetini askeri teknoloji ve emperyalist devletlerin desteğiyle güçlendirdiğini söyleyerek, “Aslında temel direniş odağı durumundaki İran rejimini devirmeye yönelik bir sürece girmiş vaziyetteyiz” dedi.
‘Esas stratejik hedef İran’a karşı bir mevzi kazanımı’
İsrail ordusunun, Gazze’de büyük oranda hedefine ulaştığının altını çizen Aydın, İsrail’in çatışma ortamını fırsat bilerek diğer rakiplerini de yıpratarak güçlenmeye çalıştığını vurgulayarak, şunları söyledi:
“Bu açıdan dikkat ederseniz, Lübnan’a yönelik saldırı, özellikle Hizbullah’a yönelik saldırılar, esas stratejik hedef olan İran’a karşı bir mevzi kazanımı. Ama bunun aynı zamanda ihmal edilen bir yanı daha var. Bütün bir Sünni Arap coğrafyasına, ‘Evet, ben Sünni Filistinlilere saldırıyorum, ama esas derdim Sünni dünyası değil, ben Sünni dünyasıyla stratejik ittifak yapacağım’ diyen, dolayısıyla asıl saldırıyı Şiiliğe, İran’a, Hizbullah’a yönelttiği mesajı vermeye çalışan bir saldırı. Bu açıdan baktığımızda, bence Siyonist rejim açısından çok akıllıca gerçekleştirilen bir hamle karşısındayız.”
Sünni ve Siyonist ittifakı
AK Parti iktidarının Türkiye kamuoyunda Filistin’i savunuyormuş gibi yapmaya devam ettiğini, ancak İsrail’e ait bir oyun planında yer almaya hazır olduğunu belirten Aydın, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Yani nedir bu oyun planı? Önümüzdeki 10 yıl için İran’ın, İran’ın müttefiklerinin ve İsrail’e karşı direniş hattının iyice zayıflatıldığı, Sünni ve Siyonist ittifakın, ABD ile olan ittifakın içinde yer almaya hazır bir Türkiye iktidarı ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla görülüyor ki önümüzdeki dönem İsrail elinin ulaşabildiği tüm direniş ülkelerine, örgütlerine saldıracak. Buna karşılık Türkiye’de dahil olmak üzere kapitalist, Sünni siyasal İslamcı diğer güçlerle de ittifak örme politikasında durmaya devam edecek.”
Ortadoğu’daki çatışmalı ortamın devamına yardımcı bir politika izlendiği takdirde 10 yıl içinde Siyonizm’in ve emperyalizmin daha güçlü olacağını söyleyen Aydın, “Sünni siyasal İslamcı rejimlerin güçlendiği, ama Şii rejimlerin ise zayıflatıldığı bir Ortadoğu ile karşı karşıya kalacağız. Yani diyelim ki Hizbullah ezildi, Filistin ezildi, İran rejimi ezildi. Buradan asla demokratik bir Ortadoğu çıkmayacaktır. Halkların kardeşliği çıkmayacaktır. Bu açıdan kesinlikle net bir duruş sergilemek lazım” dedi.
Yeni süreç tartışmaları
Bölgedeki müdahaleyle birlikte iktidar ve ortağı MHP’nin dilendirmeye çalıştığı “barışma” tartışmalarına değinen Aydın, şunları söyledi:
“Buradan yana da bir umut üretilmeye başlanmış. Bu tip yanlış umutlara kapılmamak lazım. Şu anda Kürt halkı açısından da Kürt aydınları açısından da umuda kapılmak için en küçük bir veri henüz ortada yok. Şimdi Devlet Bahçeli gidiyor el sıkışıyor. Niye el sıkışıyor? Çünkü Ortadoğu’nun bu sıkışmışlığında, ekonominin bu sıkışmışlığında, elini rahatlatmak için, Türkiye toplumu üstündeki hegemonyasını güçlendirmek için Türkiye’nin bütün sorunlarından yana samimi bir duruş sergiliyormuş, izlenimi yaratmak için yapıyor bunu. Ama bu tamamen bir vitrin düzenlemesi. Yani işte Cumhurbaşkanı’nın, diğer AKP sözcülerinin açıklamaları hep böyle. Yani ne zaman ki bu doğrultuda adım atılmaya başlanır, örneğin basın açıklamaları engellenmez, örneğin işte hasta tutsaklar sorunu çözülmeye başlanır, örneğin işte rehin olarak tutulan siyasilerin serbest bırakılması yönüne doğru gidilir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmaya başlanır.”
Yeni bir sürecin başlatılması konusunda temkinli konuşan Aydın, şunları söyledi:
“Türkiye eğer bir açılım yaparsa; ‘Bakın ben İsrail’e Siyonizm’e karşıyım ama kendi içimde hiç olmazsa demokrasi var’ diyebilmek için Kürt sorununda bir adım atmak zorunda. Ama bu atacağı anlamına gelmez. Atmaya sanki meyilliymiş gibi göstermek zorunda. Yarın öbür gün ne olur, bilemiyorum. Belki de 2013’teki gibi bir yeniden bir çözüm hattına girilebilir. Ama şu anda henüz daha bu sanki varmış gibi davranmamak lazım. Dolayısıyla önümüzdeki günler her şeye gebe. Her şeye gebeyken herkes çözüm üretici bir strateji üretmek zorundadır.”
MHP ve CHP’nin tutumu
Aydın, hem AKP ve MHP’nin hem de CHP’nin Kürt sorununun çözümünde net olması gerektiğine işaret ederek, şöyle devam etti:
“AKP-MHP iktidarı da CHP de ve Türkiye’nin sosyalistleri de şu konuda netleşmek zorundadırlar. Ortadoğu’da gerçekten bir çözüm, gerçekten anti-emperyalizm istiyorsak sadece Filistin’den söz ederek durumu geçiştiremeyiz. Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek zorundayız. Türkiye’deki Kürtlerin Türklerle eşit olma hakkını, eşit yurttaş olma hakkını savunmak zorundayız. Aynı şekilde Rojava’daki Kürtlerin de Suriye’deki Arap rejiminde eşit haklı yaşamalarını savunmak zorundayız. Özellikle merkez muhalif fethin iktidar yayın organlarında sürekli işte DEM Parti MHP ile anlaşacak mı? Bu tartışmayı bu dar alana sıkıştırmaya çalışmak, aslında Kürtler bize sürekli oy versin, alternatif arayışlara girmesin, ama bizden de bir şey istemesin politikasını sürdürmek. Bu vicdansızlıktır.”
Orta Doğu’daki sorunların çözümü
Aydın, hem Türkiye hem de Ortadoğu’daki sorunların çözümüne dair de şunları ifade etti:
“Bence şu anda bölgede stratejik, teorik, politik perspektif anlamda sonrasına dair çözüm üretici önerme yapan bir tek Kürtler var. Ortadoğu sorununun çözümü aslında konfederal bir çözümden geçiyor. Kürt hareketi bunu on yıllar öncesinden söylemeye başladı. Halkların sorunu çözüldüğünde o sınırlarla kaybettiğimiz ekonomik ve toplumsal imkanların yerine olağanüstü büyük ekonomik ve toplumsal kazanımlar elde edeceğiz. Ne yapalım? Ortak vatanda demokratik bir cumhuriyet kuralım. Bakın eğer böyle bir perspektife, demokratik bir modernleşmeye geçersek, konfederal bir çözüme Avrupa Birliği’nde uygulanan modele geçersek, ortak vatanda demokratik bir cumhuriyet inşa edersek, sadece Kürtler rahatlamaz. En az Kürtler kadar Türkler, Araplar, Acemler ve bölgede inkâr edilmiş diğer küçük azınlıkların tümü rahatlar. Yani bu çok büyük bir imkân ve bu stratejik bir perspektif. Buradan çözüm mutlak anlamda üretilir. Çünkü bu perspektif Filistin sorununu da çözüyor.” (MA)