• Ana Sayfa
  • Dosya
  • 1993’ten günümüze Kürt sorunu ve çözümü: Görüşmeler nasıl başladı? Nasıl sonuçlandı?

1993’ten günümüze Kürt sorunu ve çözümü: Görüşmeler nasıl başladı? Nasıl sonuçlandı?

1989’da 8’inci Cumhurbaşkanı seçilen Turgut Özal, Kürt meselesinde çözüme en çok yaklaşan ilk isimdi. Ancak 17 Nisan 1993’te beklenmeyen ölümüyle, Kürt meselesi başka bir noktaya evrildi.

1993’ten günümüze Kürt sorunu ve çözümü: Görüşmeler nasıl başladı? Nasıl sonuçlandı?
1993’ten günümüze Kürt sorunu ve çözümü: Görüşmeler nasıl başladı? Nasıl sonuçlandı?
İlke TV
  • Yayınlanma: 27 Şubat 2025 15:30
  • Güncellenme: 27 Şubat 2025 16:02

“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı” / Martin Luther King

1993’ten günümüze Kürt meselesi ve çözümü | 1993 ateşkesi: Özal projesi

PKK’nin 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerindeki askeri noktalara gerçekleştirdiği saldırıyla birlikte başlayan ve kesintisiz bir şekilde 40 yılı aşkın devam eden süreç boyunca, çeşitli zamanlarda ateşkes kararları alındı; farklı yöntemlerle görüşmeler yapıldı, “çözüm süreci” adı altında bir süreç yürütüldü. En zorlu zamanlarda bile her iki taraf arasında görüşmeler doğrudan ya da dolaylı şekillerde gerçekleşti.

Kürt meselesi 2000’li yıllarla hızlı bir dönüşüm yaşadı. Ama bu süreçlerin hiçbiri tamamlanamadı; ya yarım kaldı ya da yarım bırakıldı. En son, çözüm çabaları 2015 yılından itibaren bilfiil ‘rafa kaldırıldı’.

Barışa dair umut ise hep diri kaldı. Son olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yeni yasama yılında DEM Partililerle ‘tokalaşması’ ve ardından ‘kardeşlik’ üzerine konuşması üzerine “Yeni bir süreç mi?” başlıyor tartışmaları gündem oldu.

Peki Kürt meselesinin çözümünde inişli çıkışlı dönemler hangileriydi? İlk ne zaman somut adımlar atıldı? Aktörler kimlerdi ve görüşmeler neye evrildi? Şimdi durum ne?

Özal neden böyle bir sürece ihtiyaç duydu?

1989’da 8’inci Cumhurbaşkanı seçilen Turgut Özal, Kürt meselesinde çözüme en çok yaklaşan ilk isimdi. Ancak 17 Nisan 1993’te beklenmeyen ölümüyle, Kürt meselesi başka bir noktaya evrildi.

Özal’ın meseleye ilk yaklaşımı ‘güvenlikçi’ydi

12 Eylül askeri darbesinden sonra 1983’te ANAP’la iktidara gelen Özal, bir yıl sonra Kürt meselesini kucağında buldu.

15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli’de PKK’nin ilk karakol saldırıları oldu. O dönemin Başbakanı Turgut Özal, “1984 Eruh Şemdinli baskınını bile bile Bodrum’a gittim. Bakanlar Kurulu’nu toplasaydım terör örgütünü toplamış olurdum” diyerek PKK’nin saldırısını, “üç beş çapulcunun ayaklanması” ve “üç buçuk eşkıya” olarak değerlendirdi.

Başbakanlığı döneminde bölgeye askeri yığınak yapılmasının yanı sıra Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, köy koruculuğu gibi “askeri güvenlik” politikaları geliştirmekten de geri durmadı.

1989 yılında Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirme olayı, 1992 Newroz’unda Cizre’de halkın üzerine ateş açılarak resmi kaynaklara göre 57, yerel halkın aktarımına göre ise yüzlerce kişinin öldürülmesi; 19 Ağustos 1992’de “PKK Şırnak’ı bastı” iddiasıyla kent merkezinin haftalarca abluka altına alınarak kapatılması, köylerin yakılması, insanların zorla yerinden ettirilmesi, gözaltında kayıplar, failli meçhul cinayetler, gazetecilerin öldürülmesi, Musa Anter’in katli gibi… uzayıp giden hak ihlalleri listesi..

‘Güvenlikçi’ yaklaşım çözüm olmadı

Olağanüstü Hal Bölgesi (OHAL) uygulamasına, koruculuk sistemine rağmen PKK’nin eylemleri bitmek bir yana daha da arttı ve Kürt meselesi kangrene dönüşmeye başlamıştı.

1989’da cumhurbaşkanı olmasını takip eden yıllarda ise sorunun alelade bir asayiş meselesi olmadığını, ‘kimlik’ temelli bir demokrasi sorunu olduğunu gördü.

“Annem Malatyalı bir Kürt’müş…”

Nisan 1990’da Çankaya Köşkü’nde yaptığı konuşmada “Araştırdım, annem Malatyalı bir Kürt’müş… N’apalım?” dedi ve bu sözleri kamuoyunda büyük yankı buldu. Tepkiler üzerine sözlerini, “Türkiye’de bugün bir Kürt meselesi yok. Türkiye’nin dengelerini bozmak istiyorlar. Güneydoğu’da yaşananlara o açıdan bakın…” diyerek resmi görüşe uygun bir söyleme çevirdi.

2 Nisan 1990’da Başbakan Yıldırım Akbulut’un yanında muhalefet partisi liderleri Erdal İnönü, Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz ile “devlet bütünlüğü tehlikede” gerekçesiyle Çankaya Köşkü’ndeki zirve toplantısında, Özal cumhurbaşkanı olarak, Türkiye’nin esas meselesinin Kürt sorunu olduğunu belirtti.

Özal, 24 Ocak 1991’de Çankaya Köşkü’nde bazı gazetecilerle yapmış olduğu görüşmede Kürtlerin varlığı ile ilgili şu ifadeleri kullandı:

“Kürt-Türk farkını kaldırmamız lazım. Asimilasyon olmaz. Etnik “background”a gidilirse 10-12 milyon diyorlar. Yıllardır takip edilen bir politika var. Kürt denilmemiş. İlk defa bir başbakan olarak Kürt kelimesini ben kullandım. Bu laflar söylendiğine göre bir şeyler yapılacak tabii. Ama kolay değil. Resmi dil Türkçe’dir. Vazgeçilemez. Ama adam kendi dilini kullanacak. Irak’ta demokratik sistemin kurulması bizim için çok önemli.”

Kürtçe’nin serbest bırakılması, Kürt varlığının tanınması Özal’ın gündemindeydi.

Özal, Kürt kimliğini resmî olarak tanımanın yanı sıra sorunun siyasi yönden çözüm arayışı içerisinde de oldu.

“Bu mesele silah zoru ile çözülmez”

Muhalefetin ve kamuoyunun tepkisine rağmen Özal, 1992’de Halkın Emek Partisi (HEP) milletvekilleriyle Çankaya Köşkü’nde bir görüşme yaptı. Bölgede baskı uygulanmadığını ima eden Özal, bir konuşmasında; “Bu mesele sopa ile silah zoru ile çözülmez” dedi.

“Kürt meselesini de mutlaka çözeceğim. Bu benim milletime yapacağım son hizmetim olacaktır” diyerek, Kürt sorununun çözümüne olan kararlılığını ve inancını;  şu sözlerle dile getirdi:

“Meseleye Millî Mücadele’den sonraki dönemlerde ‘tedip zihniyeti’yle yaklaşılması hatalı oldu. Türkiye’nin millî bütünlüğü bakımından en önemli mesele Ermeni meselesi falan değil, bu meseledir. Biz ‘tedip’ zihniyetiyle bu işin çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Seneler sonra büyük tepkiler ortaya çıkıyor. Bize göre meseleyi ‘tedip’le değil, ‘siyaseten’ çözmek lazım.”

Rapor hazırlattı

Bu şekilde çözüm için ciddi adımlar atan Özal, Kürt meselesi için kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere detaylı bir yol haritasını oluşturan bir rapor da hazırlattı.

ANAP Milletvekili Adnan Kahveci’ye 1992’de hazırlattığı “Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez?” başlıklı raporla daha somut bir aşamaya geldi. Raporda “…Türkiye Kürt meselesine çözüm getirmek için saplantısız ve çağdaş düşünmek zorundadır” ifadeleri yer aldı.

Cumhurbaşkanı Özal, Kahveci’nin söz konusu bu raporu üzerinde bazı değişiklikler yaparak kendi raporu haline getirdi ve 1993’ün Şubat ayında ‘Çok Gizli Zata Mahsus’ kaşeli dosyayla dönemin Başbakanı Demirel’e “Kürt Sorunu-Güneydoğu Anadolu’daki Durum ve Çözüme Yardımcı Olabilecek Öneriler” başlıklı bir rapor gönderdi. Bu rapor Özal’ın ölümünden altı ay sonra 12 Kasım 1993’te Hürriyet gazetesinde yayımlandı.

Bu gizli rapora göre; Kürt meselesinin çözümünün güvenlik odaklı değil de demokratik ve sosyo-ekonomik odaklı olması şeklinde öneriler sıralandı.

Özal’ın çözüm önerilerinden birisi olarak ifade ettiği Güneydoğu’daki nüfusun azaltılması önerisi de tek parti dönemindeki “mecburi iskan” gibi görülerek tepki yarattı.

Kürtçe televizyon

Özal, 1991 yılında Kürtçe yasağını kaldırmakla kalmadı, 1992’de Kürtçe yayın yapan televizyon ve Kürtçe’nin okullarda ikinci dil olarak öğretilmesi tartışması başlattı.

Bu sorun karşısında Özal’ın ABD’ye giderken uçakta yaptığı açıklamalar şu şekildeydi:

“GAP televizyonunda Kürtçe yayınlara izin verilmesi hususu iyi incelendiğinde Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmadığı görülecektir. Filhakika, anayasamızda buna engel açık bir hüküm yoktur. Tabiatıyla bu bir yorum meselesidir. Bildiğiniz gibi.”

“İnsinler dağdan, konuşuruz”

Aynı yıl dolaylı bir dille dağdaki PKK’liler için silahlarını bırakmaları kaydıyla “af” ilan edilebileceğini söyledi. Özal’ın 1992’deki  “İnsinler dağdan, konuşuruz” sözleri tartışma yarattı.

“Federasyon dâhil her şeyi konuşmalıyız”

1992’de ülkede 12 milyon Kürt olduğunu söyleyerek kamuoyunu sarsan Özal, Kuzey Carolina Duke Üniversitesi’nde, Orta Doğu Sorunu ve ABD’nin bölgedeki inandırıcılığı üzerine yaptığı bir konuşmada, Kürt olduğunu ve Türkiye’de özgürce Kürt ismini kullanan ilk cumhurbaşkanı olduğunun altını çizdi. Çözüm için gerekirse “federasyon dâhil her şeyi konuşmalıyız” ifadelerini kullandı ve en büyük tepkiyi de Ankara’dan aldı.

Özal federasyonun tartışılması fikrini ortaya attığında Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, Özal’a bunu tartışmanın zamanı olmadığını, bunun “aşağılık bir gruba karşı ölüm kalım mücadelesi veren Silahlı Kuvvetler’in, polisin ve diğer kimselerin moralini olumsuz etkileyeceğini” söyleyerek tepki gösterdi. Bu başlıkla ilgili birçok tartışma yürütüldü.

Özal, Kürt meselesinin Türkiye’nin demokrasisi ile birlikte bölgede söz sahibi, güçlü bir ülke haline gelmesinin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyordu.


Ateşkesin açıklanmasından 2 gün sonra Özal’ın ölümü