Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasına tepkiler sürüyor.
Çarşamba günü evine düzenlenen operasyonla gözaltına alınan CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, gece yarısı çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı.
Soruşturmayı yürüten başsavcılık İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne yazdığı tutuklama talebinde, “10 yıllık takip sonucu elde edildiği” öne sürülen bazı “deliller” sıraladı.
Bu delillerden bir tanesi de Özer’in 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ile ilgili eylem ve etkinliklerin haberleşmesi için kullanılan ortak WhatsApp grubunda yer almasıydı. Grupta kadın katliamına dikkat çekmek için kadın örgütlerin eylem çağrıları yer alıyordu.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne sayılı günler kalırken, kadın örgütleri de çalışmalarını hızlandırdı. Ancak 25 Kasım ile ilgili WhatshApp grubunun suçlama konusu yapılması hem şaşkınlıkla hem de tepkiyle karşılandı.
‘Kayyım halkın iradesine doğrudan bir saldırıdır’
İlketv.com.tr’ye konuşan Gökçe Korkmaz, Ahmet Özer’in 25 Kasım için duyuru yapılan Whatsapp grubunda bulunmasının suçlama konusu yapılmasının kendilerine çok şey anlattığını belirterek, şunları söyledi:
“Kayyım dediğimiz şeyi senelerdir biliyoruz, yaşıyoruz; HDP’ye, DEM’e uygulanan bir şeydi, şimdi İstanbul’un en büyük belediyesine geldi çattı. Zaten bir sürü yolsuzluğun AKP döneminde yapıldığı bir belediyecilik döneminden sonra, CHP’nin ve DEM’in ortak adayının kazandığı yere bir kayyım atadılar. Bu durum, tabii ki halkın iradesine doğrudan bir saldırıdır. Faşist bir rejim içindeyiz ve bu rejim, anayasayla ve seçimlerle meşrulaştırılıyor. Feministlerin ve lubunya hareketinin meşruluğunun reddedildiği ve terörize edildiği bir dönemden geçiyoruz. Kadın düşmanlığı ve lubunya düşmanlığı dediğimiz şey, rejimin kendini kurma ilkesi olarak var.”
’25 Kasım nedir?’
25 Kasım’ın önemine de dikkat çeken Korkmaz, şöyle devam etti:
“25 Kasım nedir? Bu ülkede her gün dört kadın öldürülüyor ve 25 Kasım, tam olarak bu kadın cinayetleriyle ve trans cinayetleriyle mücadele ettiğimiz bir gün. Kadınların birbirleriyle kurduğu dayanışma, örgütlülük ve hayatı birlikte paylaşmaları, iktidar için çok tehlikeli görüldüğü için terörize ediliyor.”
‘Suçlama konusu haline getirilmesi dahi çok önemli’
Gökçe Korkmaz kayyımla ilgili de şunları vurguladı:
“Bu iktidarın kayyım atamalarıyla halkın iradesini ezdiği her noktada, yoksulluğa, erkek şiddetine karşı duruyoruz. Bu kadar kadın ve trans cinayetinin yaşandığı bir gündemde, yaşam haklarımızın elimizden alındığı ve hayatımızın nefes alınmaz hale getirildiği bir dönemde, haklı mücadelemizi sürdüreceğimizi biliyoruz. Bu durumun suçlama konusu haline getirilmesi dahi çok önemli. Buna karşı duran, gerçekten büyük bir halk iradesi var; kadınlar ve lubunyalar var. İyi ki kadın dayanışması var. Bununla gurur duyuyorum.”
‘Adalet ve demokrasi çiğneniyor’
Üniversite öğrencisi Göksu Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanmasını şöyle değerlendirdi:
“Üniversitelerden kurumlara, kurumlardan belediyelere kadar bu kayyım rejimini sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kadar barış çağrısı yaptıktan sonra iç barışın tehdit edildiğini, kent hakkının sabote edildiğini görüyoruz. Halkın iradesinin yok sayıldığını ve gasp edildiğini, adaletin ve demokrasinin çiğnendiğini görüyoruz.”
‘Halkın iradesini tanımayan toplu iş sözleşmesini de tanımaz’
İstanbul’a kayyım gelmesini beklemediğini belirten Gülten Ergün de kayyımın politikasının, kadınların kazanımlarını da gerileteceğini vurguladı. Ergün şunları kaydetti:
“HDP’nin kurduğu kadın sığınma evlerini ve kadın kurumlarını kapatıp nasıl kendi saltanatlarını kurduklarını biliyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam, HDP’nin bölgede kurduğu birçok kadın kazanımı yıllar içinde kapatıldı. Örneğin, KESK’in belediyelerde toplu sözleşme yaparak yetkili olduğu zamanlarda Esenyurt Belediyesi’nde 8 Mart’ta kadınlara regl izni olarak 1-2 gün idari izin tanınmıştı. 25 Kasım etkinlikleri de yapılabiliyordu. Ancak kayyım atanır atanmaz, muhtemelen ilk iş bu hakları iptal edecek. ‘8 Mart yasal değil’ ya da ‘toplu sözleşmeyi tanımıyoruz’ diyerek bu kazanımları tanımayacağını düşünüyorum. Çünkü halkın iradesiyle seçilmiş bir kişiyi tanımayan birinin, toplu sözleşmeyi tanımasını beklemiyorum.”
‘İktidar, büyük bir hata daha yaptı’
Hak ihlallerine ve kayyım politikasının etkilerini değerlendiren gazeteci Rozerin Yüksel de şunları dile getirdi:
“Türkiye’de yaşadığımız hak ihlalleri, daha önce kendi coğrafyamızda deneyimlediğimiz ve bildiğimiz şeylerdi; fakat İstanbul gibi bir metropolde görmek farklı duygular hissettiriyor. Bu durum, aslında insanın kendi kapısına dayanmadığında, kendi canına dokunmadığında tepki göstermemesi, haberdar bile olmaması demek. Esenyurt’taki durum da buna çok benzer ve çok yakındır. Bu sadece Kürtlere yapılmış bir irade gaspı değil; aslında tüm halka yapılmış bir gasp. Önceki kayyım atamalarında da aynı şey geçerliydi; her seferinde bir halka yönelik irade gaspı yaşandı. İddianameyi okuyup baktığımızda, ’25 Kasım Platformu’nun WhatsApp grubunda bulunmak nasıl suç sayılabilir?’ diyoruz. Ancak bunlar bizim için büyük engeller değil; daha önce de aştık, yine aşacağız.”
‘Bu uygulamalar bizi durduramaz’
Bu tür uygulamalara karşı durmaya devam edeceklerini kaydeden Yüksel, son olarak şunları dile getirdi:
“İktidar, büyük bir hata daha yaptı. Kürtlerin yalnız olmadığını, diğer gruplarla birlikte hareket edebildiğini, barış istediklerini belki de son mitinglerde, son gelişmelerde fark etti. Bu yolda belki yanlış bir politika izlediler, ancak biz de halk olarak, haklarımız gasp edilmek istendiğinde birleşebildiğimizi, barış arzumuzu ve bu gaspı kabul etmediğimizi topluca gösterdik, göstermeye devam ediyoruz. Ancak yine belirtmeliyim ki biz, bu mücadeleyle büyüyen, doğduğumuz andan itibaren bu durumların içinde olan insanlarız; bunlar bizi geri durduramaz.”