19 Mart’ta İBB’ye yönelik operasyonların ardından büyük kitleler alanlara indi, meydanlarda günler süren protestolar gerçekleştirildi. Bu protestoların bir kısmında CHP Genel Başkanı Özgür Özel marka marka boykot listesi hazırlayarak “CHP eylemlerini görmeyen medya kurumları ve onlara bağlı ticari kuruluşlardan alışveriş yapmayacaklarını” söyledi. Boykot hareketi hızla büyüdü, sosyal medya kullanıcıları Özel’in marka listesine hükümete yakın olduklarını düşündükleri markaları ekleyerek büyüttüler, yine üniversiteli gençlerin iradesiyle 2 Nisan günü bir günlük tüketim yapmama kararı da boykota farklı bir boyut kazandırdı.
Peki boykotların etkisi nasıl oldu? Ekonomist Enes Özkan, iktisatçı Nazır Kapusuz ve siyasal iletişimci Tarık Beyhan ile boykotların ekonomik ve politik manası, marka ve günlük boykotların etki farkı, Hükümetin boykot karşısında ‘alışverişe çıkma’ hamlesi ve CHP’nin boykot kararının etkilerini konuştuk.
Genel günlük boykotların ekonomik etkisi sıfır ama politik etkisi yüksek
Bir İktisatçı olarak bir protesto biçimi anlamında ‘boykot’ hakkında ne düşünüyorsunuz?
Nazır Kapusuz: Boykot bir ürünü ya da hizmeti almamak ise bu elbette ciro kaybına, ciro kaybına bağlı olarak da kar kaybına yol açar.
İnsanların sermayeyi boykot ya da ona bir şekilde hesap sormak için verebileceği zaten iki türlü etki olur; 1. Üretmemek 2. Tüketmemek.
Şayet bir ürünün üreticisi değilseniz ya da olsanız bile sendikal gücünüz yeterli değilse, yapılabilecek geriye tek bir protesto yöntemi kalıyor o da boykot.
‘CHP boykotun amacını gündemde tutamıyor’
Önce CHP’nin marka marka başlattığı boykot, daha sonra gençlerin okullarında boykotlar başladı, daha sonra genel günlük tüketim boykotu başladı. Şimdi de mesela ‘her çarşamba alışveriş yapmayı bırakıyoruz, tüketim yapmıyoruz’ gibi farklı farklı boykot çağrıları duyuyoruz. Marka boykotlarının ve günlük boykotların ekonomik etki gücünü nasıl değerlendirirsiniz? Kısa ve uzun vadede ne gibi fayda ve zararları olur?
Nazır Kapusuz: Marka boykotlarını çok etkin görüyorum. Halka açık şirketlerin bilançolarında yaptığım araştırmaya göre 2023 yılında şirketlerin satılan malın maliyeti düştükten sonraki brüt kar oranı %26 ancak hizmet sektöründe bu oran %72.
Özellikle medya, hizmetler vs. alanında boykotun etkisi daha yüksek oluyor. Çünkü satılan maldaki maliyetiniz çok daha düşük, esas gideriniz ise personel ve işletme giderleri haliyle cirodaki düşüş karlılığa çok hızlı etki yapıyor. Yani boykotun çok etkin olmasına bile gerek yok. Cirodaki %20’lik bir kayıp bile boykot edilen markanın zarar etmesine yetebilir.
Markaya yönelik olmayan boykotun ise etkinliğini ölçmek çok zor. Çünkü marka boykotunda alternatif bir markaya yönelirsiniz ancak tüm ürünlere yapılan boykottaki alternatifiniz, ihtiyacınızı stoklamak veya ertesi günlere ertelemek olduğu için ekonomik etkisi sıfır toplamlı bir işlemdir.
Elbette rutin olarak gündelik bir tutarı harcamaya alışkın olan insanların bir gün alışveriş yapmaması toplamda bir düşüşe yol açabilir ancak yukarıda dediğim gibi ölçülebilir seviyede olmayacaktır.
Ancak bu genel boykotun politik etkisi yüksektir. Çünkü tüketim boykotu kolay bir eylemdir. Özellikle polis baskısı tutuklamalar vs. insanlarda sokak eylemlerine karşı bir çekince yaratabilir ancak bu boykota katılmak, çevrenizi bu konuda örgütlemenin tanımlı bir suçu yoktur. Her ne kadar iktidar bundan da bir suç yaratmaya çalışsa da bildiğim kadarıyla sonuç alamadı. Alması da zor. Ayrıca bir muhalif eyleminin kendisinin bir parçası olması duygusu, o insanları başka muhalefet şekillerinin arayışına da sokacaktır. Birçok insan için eylem 101 dersi bu.
Ayrıca uzun vadede bu tip boykotların farklı dayanışma ekonomilerini tartışmaya da vesile olduğunu görmek gerekiyor. İnsanlığın bu kadar çok tüketmesi bir ihtiyaç mı yoksa tüketim alışkanlığı mı anlaması için de bir vesile oluyor. Genel olarak kapitalist ekonominin hem emeğimizi ucuzlatarak zamanımızı, hem de elde ettiğimiz geliri tüketime yönlendirerek yine kendisine muhtaç haline getirdiği anlamsız bir devri daim çerisindeyiz. Daha az çalışıp daha az tüketebilir, daha mutlu olabiliriz kendimize vakit kaldığı için. Keza dünya da mutlu olacaktır. Çünkü bu sömürünün bir ucu insan emeği ise bir ucu doğal kaynaklar yani ekolojik sömürüdür.
Ekonomist Enes Özkan: Boykot hareketlerinin ancak iyi tasarlanması ile bir sonuca ulaşılabileceğini düşünüyorum. Tabii ki insanlar kendini devlet karşısında çok güçsüz ve çaresiz hissettiği için ellerindeki her şeyle bu düzeni değiştirmeye çalışıyor. Bu nedenle boykota da çok güçlü bir sahiplenme içgüdüsü ile yaklaştılar. Fakat boykot konusunun genişletilmesi için çok güçlü bir irade lazım, geniş bir boykot listesindense CHP’nin yaptığı gibi, hedefe yönelik bir liste belirlemek çok daha anlamlı geliyor bana. CHP’nin bunu yapma nedeni neydi? Mitingleri görmeyen TV kanalı sahiplerinin diğer ürünlerini de boykot ederek onları ekonomik olarak zorlamak. Sadece Espressolab’ın sembolik bir anlamı var. Onu da üniversite öğrencileri özellikle kampüslerinde yaşadıkları sıkıntılardan biliyorlar.
Öte yandan farklı boykot listelerinin dolaşmasını ben açıkçası çok olumsuz bulmuyorum. Çünkü ben ve benim gibi birçok insan zaten tüketirken kamu kaynaklarını bireyler aleyhine kullanan birçok markayı hayatımızdan çıkarmıştık. Bu nedenle insanların farklı farklı birçok marka görmesi onların da bu markaların arkasındaki güç ilişkilerini anlamaları için önemlidir diye düşünüyorum. Tabi bunun yan etkisi olabilir, farklı birçok markayı gören tüketicinin her zaman boykotu bu kadar genişletebilmesi mümkün olmayacağı için bir yerde kendisine fazla yüklenildiğini düşünüp, boykotu sonlandırabilir. O nedenle kurumsal olarak CHP’nin yaptığı bence daha doğru. Fakat bireylerin de kendi kararlarını alabilmeleri için farklı listelerin dolaştırılmasında da bir beis yok.
CHP’nin marka marka ilan ederek boykot başlatma kararını bir siyasal iletişimci olarak nasıl görüyorsunuz?
Siyasal iletişim uzmanı Tarık Beyhan: Türkiye gibi siyasal kutuplaşmanın yüksek olduğu ülkelerde içe dönük boykot çağrıları, yüksek riskli hamlelerdir. Özgür Özel’in, CHP’ye sistematik olarak yer vermeyen ya da doğrudan itibarsızlaştırma kampanyası yürüten medya kuruluşlarına yönelik yaptığı boykot çağrısı, ilk bakışta stratejik bir meydan okuma gibi duruyor ve kıymetli buluyorum. Ancak bu çağrının kamuoyuna ne ölçüde doğru aktarıldığı konusunda şüpheler var. Zaten muhalif olmayan kitleye niye boykot yaptığını anlatabildi mi emin değilim.
İkinci bir sorunumuz daha var. Biz neden boykot konuşuyoruz? Genel boykot yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa hangi gün yapılacağı tartışılıyor. Hangi markaların boykot edilmesi gerektiği tartışılıyor. Tütün ürünlerinin boykot edilmesi çağrısı yapanlara, tiryakilerin bunun yapmasının gerçekçi olmadığını söyleyen bir cevap geliyor. Sonra tiryakilerin sadakati sorgulanıyor. Peki neden boykot yapıyoruz? Boykota giden yolu İmamoğlu ile birlikte birçok belediye başkanı ve bürokratın tutuklanması açtı değil mi? Bugün boykot bağlamında kapitalizmle mücadele etmenin faziletleri konuşuluyor, boykotun amacını gündemde tutamıyor CHP. CHP’nin yıllardır çözümleyemediği mesaj disiplini eksikliği sorunu bu.
‘İktidar özelleştirmelerden, verdiği lisanslara kadar hiçbir zaman yerli ve milli kaygısı gütmüyor’
Boykot çağrıları üzerinden hükümet Türkiye ekonomisine zarar verildiği düşüncesiyle konuşmalar yaptı, ardından da gözaltı ve soruşturmalar açıldı. Sizce günlük boykotların ya da marka boykotlarının Türkiye ekonomisine nasıl bir etkisi var?
N.K.: Yukarıda da bahsettiğim gibi marka boykotlarının ülke ekonomisine herhangi bir zararı yok. İktidarın siyasal düşüncesinin burada da eşgüdümünü koyması ise komedi. Yani milli ve yerli markalara zarar veriliyormuş. AKP iktidarının özelleştirmelerden, verdiği lisanlara kadar hiçbir zaman “yerli ve milli” kaygısı gütmediğini görüyoruz.
Örneğin altın madenleri Kanadalıların, Enerji şirketleri bizzat Kolin ve Cengiz aracılığıyla İngiliz firmalara geçiyor. Sabah akşam Körfez sermayesi ülkeye çağrılıyor, bunlar gelince satın alma yapıyor, yani yerli yoğurt markası artık Katarlının, banka Çinlinin, restoran zinciri Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Hulusi Akar’ın destek için gittiği markette ağzına hızlı hızlı attığı pastırma kendisinin de milletvekili olduğu Kayserili bir firmaya değil Ürdünlü bir firmaya ait olabiliyor. Bırakın yerli ve mili sermayeyi korumayı bizzat kendilerine yakın yandaş firmalar bu tip ortaklıkların başını çekiyor.
Ayrıca gözden kaçan bir nokta ise boykot yapacak kitlelerin eskisi kadar alım gücü yok. Yani insanların gelirleri zaten zorunlu ihtiyaçlarına gidiyor ve ellerinde üzerinde harcama inisiyatifi kurabileceği çok az bir gelir kalıyor, ki iktidarın Şimşek politikalarının ana dürtülerinden birisi de insanların harcayabilecekleri gelirleri olmasın ki enflasyonun nedenlerinden birisi olan ‘talep’ kısıtlansın.
Şayet iktidar insanların daha az harcayarak ekonomiye zarar verdiklerini düşünüyorsa çözüm aslında yine onların ellerinde. Asgari ücrete ve emekli maaşına ek zam yaparlar, daha fazla gelir, daha fazla harcama canlı ekonomi olur! İktidarın burada çekindiği tamamen geniş halk kitlelerine muhalif olabilme imkanının bu kadar kolay kazanılması. İtiraz ettiği o. Çünkü diğer muhalif olabilme şekilleri bir şekilde yargı ve cezalandırma ile kontrol altına alabilirken, markete uğramayan insanı uğramadığı için cezalandıramazsınız. İktidar bu ceza verememe halinden çok mustarip.
E.Ö. : İlk soruda dediğim gibi daha böyle hedef konulmuş firmalar zorlanabilir. Fakat şunun her zaman farkında olmamız lazım: Karşımızda inanılmaz örgütlü bir güç var. Onun adı da devlet ve maalesef Türkiye refahın ve servetin her zaman çok merkezi dağıtıldığı bir devlet oldu. Bu nedenle boykot ettiğimiz firmalar ne kadar sıkıntıya girerse girsin bir şekilde devletin desteğini hep arkalarında hissedecekler. O nedenle buradaki başarı ölçütümüz tabii ki hedeflerimizin gerçekleşmesi olsa da, bir şekilde bu kanalların izlenmesinin azalması, tüketim miktarının azalması bence kötü bir şey değil daha doğrusu az bir iş değil.
Kısa vadede boykotlar firmalara geçici sıkıntılar verebilir . Uzun vadede ise daha çok finansman sıkıntıları, pazara erişim sıkıntıları gibi daha köklü sıkıntılar yaşayabilirler. Ama dediğim gibi bu uzun vadede etkiler, biraz devlet desteğiyle izole edilebilir bu firmalar tarafından. Bu bize başarısız hissettirmemeli.
Türkiye ekonomisi açısındansa açıkçası ben etkilerini henüz öngöremiyorum. Elimizde buna ilişkin bir veri olması lazım. Şu an için bu veriler oluşmamış durumda. Fakat burada benim şöyle bir tespitim vardı: Zaten enflasyonu aşağı indirmek için talebi aşağı indirmek amacıyla faizlerin yukarı çıkartılması ve benzeri birçok önlem alınmıştı ekonomi yönetimi tarafından. Tabii ki bizim enflasyonumuzun tek sebebi talebin yüksek olması değil. Ama bu da sebeplerden biri. Boykot nedeniyle talebin düşmesi ekonomi yönetiminin bir miktar işine dahi gelebilir. İşte bu nedenle ben çok özelleştirilmiş hedef gözeten herkesin yapabileceği kimseyi çok zorlamayacak bir boykotu tercih ederim.
Halkın, yurttaşların tabandan bastırarak siyasetçilere-partilere günlük boykotu desteklettirdiği, sanatçılara açıklama yaptırdığı, bazı etkinlik ve konserleri iptal ettirdiği bir süreç yaşadık geçtiğimiz günlerde, yaşamaya da devam ediyoruz. Genel boykot kararı politik olarak hangi anlamlara geliyor, uzun vadede ne gibi getirileri olur?
Tarık Beyhan: Kendiliğinden ortaya çıkan hareketler müthiş bir fenomen. Her seferinde hayranlık duyuyorum. Fakat bu hareketlerin stratejik bir hedefe varması için yön gösterici meşru bir yapının inisiyatif üstlenmesi şart. Bugün bunu en kolay yapacak yapı CHP ama şu an çok karışık sinyaller veriyor.
Günlük boykot gibi eylemler, kısa vadede topluluk hissi ve moral üstünlük yaratabilir, insanlara harekete geçme motivasyonu sağlayabilir. Uzun vadede ise aynı boyuttaki bir kitlede aynı motivasyonu korumak zordur. Böyle durumlarda ayrıca ‘en ilkeli kişi olma iddiasıyla radikalleşenler’ ile aslında ‘aynı gelecek tahayyülüne sahip olsa da yorulanlar’ arasında çatışma başlar. Bu tür “radikal saflık” testleri, muhalif tabanda iç çatışma yaratır ve enerjiyi yanlış yere kanalize eder. Sonuçta, iktidara karşı bir tepki iktidar dışındaki herkesle kavgaya dönüşebilir. Bu, kısa vadedeki eylem halinin yanlış olduğunu göstermez ama boykotun sönümlenmesi yerine enerjinin bilinçli şekilde başka alanlara yönlendirilmesi daha iyi olacaktır.
Günlük boykotlar, kısa vadede ekonomide dalgalanma yaratabilir ve bir gövde gösterisidir. “Biz buradayız” demektir. Uzun vadede ekonomik etkisi sınırlı olur çünkü yeni bir tüketim rutini oluşur. Bunun yerine daha hedefli, ürün ve marka bazlı kalıcı boykotlar daha etkili olabilir. Ayrıca, günlük boykotlarda çok uzun süre ısrar edilirse kararsız seçmeni iktidara itebilir. Bu süreçte CHP’ye büyük sorumluluk düşüyor. Türkiye’nin en büyük muhalefet partisi olarak yönlendirme kapasitesi olması gerekiyor.
Günlük tüketim boykotu yapıldığı zaman hükümete yakın medya ve kuruluşlar bazı rakamlar açıkladı, mesela ‘boykot gününde bir gün öncesine nazaran çok daha fazla harcama’ gerçekleştiğini dile getirdiler. Bu tarz günlük boykotların rakamsal etkileri nasıl belirlenebilir? Bu boykotun ekonomik etki gücünü nasıl ölçebiliriz?
N.K. : Bu soruyu 2 Nisan gecesi başka yerlerden de sordular. Tüm verileri görmemiz tam olarak 1 ay sonra mümkün olabilir. Ayrıca bir güne ait değil genelde bir döneme ait veriler sağlıklı yorumlanabilir. Örneğin bu 2 Nisan tam da bayram tatilinin bittiği ertesi gününe ait. Buradaki tüketici davranışlarının eğiliminden bugüne ait verileri yorumlayabilirsiniz. Özetle tek güne ait veriyi ölçmeniz çok zor. Ancak iktidar ihtiyaç duyarsa mutlaka bir ‘istatistik’ bulur demiştim. Nitekim daha sabahın ilk ışıkları ile verileri açıkladılar. Bu veride de aşırı tuhaflık var. Örneğin genelde kartlı harcamaların yarısı kadar bir ciro. Yine de bunu ölçmek benim de istatistiği kullanarak başka manipülatif bir veri vermeme neden olabilir. Özellikle İstanbul’da bu eylemin etkin olduğunu, İstanbul’un da Türkiye ekonomisinin yarısını olduğunu bilmek gerekir. Pek siyasi olaylara yaşı gereği duyarlı olmayan kızım bile, dışarıda satın alıp su içmek zorunda kaldığı için kendine kızıp durdu. Bu psikolojinin etkisini ölçemezsiniz.
E.Ö. : Hükümet medyasının açıkladığı rakamlar bir kere zaman olarak tutarlı değil. Ayrıca çok eksik verilerle açıklama yaptılar. Tabii şunu ben hep söylüyorum Hükümetin uzun zamandır yaptığı tüm işlerde öne koyduğu faaliyet aslında yönetme faaliyeti değil, PR faaliyeti halkla ilişkiler faaliyeti. O nedenle yaptıkları güvenilmez açıklamaları garip karşılamıyorum. Boykotun etkisini tespit etmek için farklı birçok yöntem kullanılır burada ilk akla gelenler kredi kartı harcamaları olur genelde. Ama farklı yöntemler de var mesela belli lokasyonlar seçip oradaki yoğunluğu ölçmek de iyi bir fikir verir.
‘Ters boykotu tartışmak gerekiyor, tarafsız medya desteklenmeli’
Yine ana muhalefet partisinin bazı markalara yönelik gerçekleştirdiği çağrı karşısında biz bazı bürokratların, hükümet yetkililerinin yerli markaları yıpratmanın Türkiye ekonomisine ‘düşmanlık’ etmek olduğu söylemleriyle karşılaştık ve aynı zamanda bu yetkililerin çarşı pazara indiğini, boykot ilan edilen markaları açıkça desteklediğini gördük. Bir ekonomist olarak siz bu boykot karşısında hükümet yetkililerinin argüman ve pratiklerini nasıl değerlendirirsiniz?
N.K. : Yukarıda da bahsettim iktidar boykotun muhaliflik yanından daha çok korkuyor. Tabii burada boykot alışkanlığı kazanan geniş kesimlerin zamanla boykotu özelleştirerek belirli markaları hedef almasından çekiniyorlar. Burada kaygılandıkları Türkiye ekonomisi değil siyasetin ekonomisi, kendi gazetelerini medyalarını siyasetçilerini besleyen sermayenin biraz olsun çekince yaşaması siyasetlerinin finanse edilmesini engelleyecek. Türkiye’nin en kötü haber kanalı A Haber ancak A haber’in en fazla reklam alan kanal olduğunu da unutmamak lazım. Oralara reklam vermek, iktidara da bir selam vermek sermaye için.
Tam da bu tartışmaya paralel ‘ters boykotu’ tartışmak gerekiyor. Yani iktidar yanlısı ürün/medya boykot ediliyorsa tam tersi ürün, işletme ve medyanın da desteklenmesi lazım. Ürün kısmını bulmak zor olacaktır, işimiz de değil ancak özellikle İktidarı boykot etmek isteyen geniş kesimlerin tarafsız medyayı desteklemesi ‘ters boykot’ olacaktır. Düşünün birçok medya kanalı kendi reytingleri ölçüsünde bile hiçbir büyük markadan reklam alamamakta. Kadroları daha zayıf teknik olanakları daha kötü resmen cezalandırılıyorlar. Yurttaşlar tersine boykot ile onları ödüllendirebilirler.
Yoksa İktidar bakanlarının pratikleri kaliteli bir şovdan öteye gitmiyor. Hulusi Akar’ın 2400’TL’lik tutarı görünce suratı değişti. İşte halk yıllardır bunu yaşıyor. Dolmayan filelere bu kadar yüksek tutarlar ödemek, bir gıda ülkesi olan Türkiye için alışılmadık bir durum. AKP’li bakanların bu sayede bile olsa markete gitmesi, hayat pahalılığı ile tanışmaları gayet güzel bir durum. Ancak Ticaret Bakanı’nın yerli ve milli diye aldığı süt Fransız, Hulusi Akar’ın hızlı hızlı ağzına doldurduğu pastırmalar artık Ürdün sermayesine ait.
E.Ö. : Hükümetin elemanlarının sahaya inmesi bana hiç organik gelmedi. Hepsi benzer eğilimler göstermeleri için tembihlenmiş. Öte yandan zaten hedefleri insanları kutuplaştırmak olduğu için, boykot yönünde kararlılık gördüklerinde, tam karşılarında başka bir kararlılık göstermeleri şaşırtıcı gelmedi. Espressolab’ın bir sembolik anlamı var bu listede her şeyden ayrı olarak, en çok da oranın bir ziyaretgaha dönüştürülmesini bekliyordum zaten herkes burada fotoğraf verir diye. Bunların boykot üzerinde etkisi olmuyor, boykot yapacak kitlede zaten bu insanların fikirlerine saygı yok ya da onlarda değiştirecek bir gücü yok bu insanların.
Bu boykotların asıl amacı ve bu amaca ulaşması için şu an izlenen yol etkili mi? Hükümet yetkililerinin verdiği tepkilerden boykotun etki gücünün yüksekliği ölçülebilir mi? İktidar partisinin boykot konusunda verdiği tepkiler iletişim açısından nasıl yorumlanabilir?
T.B. : Amaç kitleler tarafından paylaşılmıyor veya özümsenmemiş gibi görünüyor. İlk amaç neydi? Medyada muhalefete dürüst şekilde yer verilmesini sağlamak. Sonra tüm iktidara yakın şirketlere gelir sağlamamaya dönüştü. Şimdi doğrudan kapitalizmle mücadeleye dönüştürmeye çalışanlar var. Bunların hepsi meşru faaliyetler ama amaca yönelik mi emin değilim. Boykot bir pazarlık aracı olarak kurgulanmalıdır. Bir markadan tutum değişimi bekliyorsanız, tutum değişikliğini ödüllendireceğinizi de göstermeniz gerekir. Aksi hâlde şirketlerin tutum değiştirmesi rasyonel olmaz, boykot tehdit olmaktan çıkar. Bu da siyasal liderlik gerektirir. Sosyal medya kullanıcıları tabi bunu düşünmek zorunda değil ama siyasi liderin görevi yön çizmek ve bu davranışı organize etmektir.
İktidar, boykot çağrılardan rahatsız olduğu görüntüsünü verdi. Dürüst olmak gerek, bu illa rahatsız olduğu anlamına gelmez. İktidar aynı zamanda bu süreci kendi tabanını konsolide etmek için kullanıyor. Kahveciye gitme kampanyaları da bu nedenle devreye alındı, orada da bir topluluk hissi oluşuyor bu sayede. AKP, “esnaf zarar görüyor”, “ekonomiye darbe vuruluyor” gibi karşı propagandalarla ribaunt alıyor, süreci tersine çevirmeye çalışıyor.
Boykotlar protestoları sönümlendirdi mi?
‘Boykotlar net bir talebe bağlanmazsa uzun vadede sönümlenebilir‘
Bu genel boykot kararıyla ya da söylemleriyle birlikte sokaklardaki hareketlilik daha çok yaşam alanlarında ekonomik tepkiye mi dönüştü? Sokak hareketliliğinde biriken enerji ve heyecan boykota doğru mu yöneldi? Tek başına boykot aksiyonu almanın, düzenli boykot yapmanın politik olarak bir şeyleri değiştirme gücü var mı? Nasıl?
N.K. : Bu konuda birçok sol muhalif kesimden eleştiriler geliyor. Yani sokak gibi aktif eylemliliklerin boykot gibi pasif bir eylemlilik tarzına evrildiği bu anlamda boykotun enerji soğurduğuna ilişkin. Öncelikle toplumsal muhalefette birçok alete sahip olmanın, bunları sürekli ve kalıcı kılmanın önemli olduğunu düşünüyorum. CHP zaten bu konularda öncülük yapmıyor, boykot kitlelerin bir talebi olarak CHP’nin önüne kondu. Eskiden CHP bu ve benzeri tüm muhalefet şekillerini bir şekilde ‘sandığı bekleyin’ diyerek soğuruyordu ancak geldiğimiz nokta, ne CHP’nin soğuracak bir alanı ne de kitlelerin CHP’yi dinleyecek hali var.
19 Mart sıradan bir hukuk ihlali ya da iktidarın herhangi bir sopası değil, adını iyi koyalım bu bir darbedir. Haliyle ne iktidar eskisi gibi davranabilir, ne de muhalefet. Sayı ile kazanılacak bir maç değil artık bu. İki kesimden birisi nakavt olacak.
Ancak bu maçın en güzel yanı iktidarın geçmiş dönemlerde becerebildiği ‘bizim mahalle ve onlar’ diye bir kesim yok artık. İktidar mahallesindeki geniş kesimler bu yapılanları hukuksuzluk olarak nitelendiriyor. Haliyle iktidarın elinde geniş kitlelerin ürettiği rızanın meşruluğu kalmadı, sopasını daha da kalınlaştırmak zorunda.
T.B.: Sokak eylemleri tamamen bitti diyemeyiz ama frekansları düşecektir. Muhalefet bir maraton, her gün herkes sokağa çıkamaz ama her gün herkes hedefli boykotlar yapabilir.
Bu boykotlar insanlara evde otururken bile bir şey yapabileceği hissini verir. Hükümetin politikalarını hemen değiştirmeyebilir ama kamuoyunda ‘rahatsızlık var’ algısını güçlendirebilir. Toplumun büyük kısmı rahatsızlığını ölçülebilir şekilde ortaya koyarsa kısa vadede olmasa bile uzun vadede etki yaratabilir.
Boykotlar net bir talebe bağlanmazsa uzun vadede sönümlenebilir. Markalardan ne bekleniyor, bu açıkça ifade edilmeli. Aksi hâlde sadece bir tepki olarak kalır ve zamanla gücünü yitirir.
Boykotlar muhalif kesimde sahiplenilirken, iktidara yakın olan kesimlerde nasıl bir karşılığı var?
T.B.: İktidara yakın kesimlerin, bu boykotları ‘ülkeye zarar vermeye yönelik hamleler’ olarak görmesi kaçınılmaz. Zira hükümet kontrolündeki medyada boykotlar ihanet olarak sunuluyor. Bu nedenle boykotların bu kitlede doğrudan bir etki yaratması kolay değil.
Şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor: Demokrasiler kalabalığı yanına çekme oyunudur. Partilerle mücadele edilir, seçmenle değil. Eğer değişim istiyorsanız karşı saflarda yer alanları yanınıza çekmeniz veya en azından nötr hale getirmeniz gerekiyor. Muhalefetin hedefi, öncelikle kararsız ve sorgulayan seçmeni yanına çekebilmek ve iktidara yakın seçmeni de en azından nötr hale getirebilmek olmalı. Fakat CHP başta olmak üzere kimse iktidara yakın kişilere neden boykot yaptığını anlatmak için ciddi bir çaba göstermiyor.
‘Geniş etki için sürdürülebilir bir stratejiye ihtiyaç var’
Siz bir siyasal iletişimci olarak 19 Mart operasyonları sonrası CHP’nin, muhalefetin boykot da dahil olmak üzere attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu adımlarla CHP’nin yurttaşlar üzerindeki etki gücünde değişiklik oldu mu?
T.B.:Özgür Özel, göreve geldiğinden beri gündemi belirleme iradesi göstermeye çalışıyor. Ancak iktidarın sistematik olarak kriz ve kaos yaratarak siyaset yapması, bu iradenin etkisini sınırlıyor.
Muhalefetin adımları genelde olayların sıcaklığına göre şekilleniyor. CHP kendisine yönelen her salvoda savunmaya geçiyor. Kitlelere liderlik etmesi gerekirken, farklı kesimleri küstürmemek için her gelen sese bir karşılık verme çabasına giriyor. Ama bu, uzun vadeli politikaları geliştirmeyi ve kamuoyuna anlatmayı zorlaştırıyor. İsmet İnönü’ye atfedilen bir söz vardır: “Siyasetçinin bir kulağı sağır olacak.” Toplumun taleplerine kulak vermek elbette şart, ama sadece akıntının sizi nereye sürüklediğine göre hareket ederseniz, bir gün kendinizi şelalenin ucunda bulabilirsiniz.
Boykotlar ve protestolar uzunca süredir muhalefette olan seçmenlerin bir kısmını motive eder ama CHP’nin aynı zamanda geniş kesimlere hitap edebilmesi için bu refleksleri somut çözüm önerileriyle dengelemesi şart. Olumsuzluk ve eleştiriyi, pozitif vizyonla birlikte sunabilen bir muhalefet, kalıcı etki yaratabilir.
Özgür Özel, 19 Mart süreciyle göğüs göğüse çarpışabileceği bir mücadeleye girmiş oldu ve aslında muhalefetteki seçmenin bir kısmını lider olarak etkilediğini söyleyebiliriz. Ancak her talebi karşılamaya çalışırken gündem belirleyen değil de gündemin peşinden koşan bir hale düşerse, bu etkiyi de kaybedeceğini düşünüyorum.
CHP’nin proaktif çalışan bir örgüt görüntüsü vermediği de açık. Hâlâ bir sonraki genel boykotun ne zaman yapılacağı tartışılıyor. Bu karmaşa içinde kitleler dağılmaya başlıyor. Oysa CHP’nin 1,5 milyon üyesi var. Bu potansiyel, etkin bir koordinasyonla partinin mesajını dakikalar içinde ülke geneline yayabilecek güce dönüşebilir.
Boykotlar, toplumsal tabanın katılım gösterebileceği pratik araçlar gibi görünse de, geniş etki için sürdürülebilir bir stratejiye ihtiyaç var. Sürekli karşı pozisyonda kalmak, seçmeni yoran ve yalnızca tepki veren bir figüre dönüştürebilir.