Türkiye’nin ilk ‘Kürtler’i – Çerkesler
Kuban Kural 20 Haziran 2025

Türkiye’nin ilk ‘Kürtler’i – Çerkesler

Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş süreci oldukça kaotik bir döneme işaret ederken ülkenin bugününe sarkan ve halen sorun olarak görülen birçok meselesinin kök sebepleri yine bu döneme dayanıyor.

Ermeni Soykırımı’ndan, Kürt sorununa, Alevilerin ve dindarların sorunlarına kadar birçok konu, Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarına atıf yapılmadan konuşulamıyor. Bunlar görünen, bilinen, en nihayetinde artık Türkiye kamuoyunda konuşulan, tartışılan meseleler.

Birde konuşulmayanlar var. Muhataplarının bile hatırlamadığı ya da hatırlamak istemediği Türkiye entelijansiyasının ise çok ilgi göstermediği konular…

‘Çerkes Sorunu’

Çerkeslerin bu ülke coğrafyasına dâhil olduğu dönem tam olarak bahsettiğimiz kaotik sürece denk düşüyor. 1864 yılıyla sembolize olan Çerkes Soykırımı’nın ardından dönemin Osmanlı coğrafyasına dağılan Çerkeslerin, özellikle Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş dönemindeki aktiviteleri ülke tarihinde oldukça belirleyici etkiler bırakırken, Çerkeslerin bugüne yansıyan sessizliklerinin sebepleri konusunda da bize ciddi bir gösterge sunuyor.

Ankara hükümeti ile İstanbul hükümeti arasında vekiller (büyük ölçüde Çerkesler) üzerinden yürütülen iç savaşta iki tarafta da silahlı güç olarak bulunan Çerkes ileri gelenleri, Çerkes milisler hatta geniş Çerkes kitlesi, asıl kaybedenler olarak değerlendirilebilir. Resmi tarihçiler, popüler tarihçiler ve Çerkes “aydınları” her ne kadar Çerkes Ethem üzerinden konuya yaklaşıp “Çerkesler Cumhuriyet için çok emek harcadı” söylemini işleseler de işin aslı tam olarak öyle sayılmaz.

Ankara Hükümeti içerisinde ve milis güçlerde özellikle Güney Marmara Çerkeslerinin çok etkin oldukları biliniyor. Ancak aynı oranda hatta belki daha fazlasıyla saltanat yanlıları içerisinde de Çerkesler bulunuyor. Hatta bu güçler birbirleriyle savaşarak birçok Çerkesin katledilmesine de sebep oluyorlar. Ahmet Anzavur ile Çerkes Ethem’in çatışmaları ya da Çerkes Ethem’ in Ankara hükümeti muhalifi oldukları iddiasıyla Düzce’de Çerkes ileri gelenlerini astırması en bilinen örneklerden.

Özetle, Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyetin ilk dönemine kadar aktif olan silahlı Çerkes milislerinden ya da günümüz tabiriyle gerillalarından bahsetmek mümkün. Bu dönemde özellikle Güney Marmara Çerkeslerinin oldukça aktif bir pozisyon aldıklarını ve iktidar kavgaları içerisinde araçsallaştırıldıklarını söyleyebiliriz.

Öyle bir mobilizasyondan bahsediyoruz ki bu dönem için, başlığa çıkarttığım ironik göndermenin sebebi tam olarak bu hareketlilik.

Özellikle düzenli ordunun kurulmasının ardından uzunca bir süre Cumhuriyetin bir “Çerkes Sorunu” nun olduğundan da bahsedebiliyoruz. Çerkes Ethem ve beraberindekilerin Yunanistan tarafına geçmesinin ardından Cumhuriyet hükümetine ve Atatürk’e karşı her hangi bir faaliyette bulunmadıkları söyleminin – yeni yapılan çalışmalar –  ile gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmış durumda. Üstelik Yunanistan’a geçenlerin sadece Çerkes Ethem, Kuşçubaşı Eşref gibi Çerkes ileri gelenleri olmadığı, binlerle ifade edilen milis güçlerin de Yunanistan’a geçtiği biliniyor artık. Mustafa Kemal’e ve rejime muhalif olan bu kitlenin rejim karşıtı faaliyetleri de artık (çok detaylı olmasa da) biliniyor. Güney Marmara Çerkeslerini ayaklandırma çabaları ya da Mustafa Kemal’e karşı suikast girişimleri birçok akademik çalışmada gündem ediliyor.

Yunan işgali altındaki İzmir’de, kısıtlı sayıda Çerkes elitinin bir araya gelmesiyle kurdukları “Şark-ı Karip Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti”, yakın zamana kadar iktidar kavgasında birbirlerine kurşun sıkmış Çerkeslerin bir araya gelerek belki de ilk kez Çerkesleri merkeze alarak siyasi söylem geliştirdikleri örgüt olarak görülebilir. Bu anlamda yayınladıkları bildiri ile Mustafa Kemal ve Ankara hükümetini, İttihat Terakki’nin devamı olarak değerlendirirken, Çerkes dili ve kimliğine atıf yaparak, Güney Marmara’da (o anda Güney Marmara büyük ölçüde Yunanistan’ın işgali altındadır ve savaşın Ankara tarafından kazanılma ihtimali düşük olarak değerlendirilmektedir) Yunanistan’ın desteğiyle bir Çerkes özerk bölgesi talebinde bulunmaları dikkat çekicidir. Bugün dahi içeriği ve politik perspektifi açısından Çerkesler arasında dahi tartışmalı olan bu metin her şeye rağmen Çerkeslerin kendilerini merkeze alarak söylem oluşturdukları ilk metin olarak görülebilir. Tabana yayılma çabaları konjenktürel sebeplerle kadük kalan bu örgüt, savaşın Ankara hükümeti tarafından kazanılmasının ardından Yunanistan’a geçerek faaliyetlerine çeşitli çekilerde devam ediyor, bir süre sonrada dağılarak ortadan kalkıyor.

Tüm bu yaşanmışlıkların ardından Cumhuriyet tarihinin ilk iç sürgünü olan “Gönen Manyas Çerkes Sürgünü” nün gerçekleştirilmesi ve Cumhuriyet tarihinde “150’likler” olarak bilinen ve vatandaşlıktan çıkarılanları ifade eden listenin yaklaşık üçte ikisinin Çerkeslerden oluşması Cumhuriyetin ilk döneminde bir “Çerkes Sorunu” olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.

Bu kadar mobilize bir kitlenin nasıl olup da radikal bir şekilde devletçi bir perspektife evirildiğini, rejimin en ateşli savunucuları haline dönüştüğünü ve nesneleştiğini irdelemek Çerkeslerin bugününe ışık tutması açısından oldukça önemli.

Başlığa geri dönelim

Amacım kesinlikle Çerkesler ve Kürtler arasında bir karşılaştırma yapmak değil. Ülkede ki her halkın farklı tarihsel süreçlerden geçtiği bir gerçek. Ancak kamuoyunda sürekli işlenen “Kürtlerin hak talepleri varda diğer halkların neden yok?” argümanının ne kadar boş olduğunu göstermek açısından bu anlattıklarımın önemli olduğunu düşünüyorum.

Çerkesler bu coğrafyada bütün yaşanmışlıklarına rağmen tarihleri, kimlikleri, dilleri, kültürleri büyük ölçüde rejim tarafından iç edilmiş ve çeşitli sebeplerle bir direniş perspektifi geliştirememiş (sorun olamamış) bir halk olarak can çekişiyorlar. Kürtler ise otoktonlukları, nüfusları ve örgütlülükleri ile “sorun olmaya” devam ederek Çerkesler ve diğer halklar için ön açıcı oluyorlar. Bu hakkı teslim ederek ve farklılıklarımızı kabul ederek dayanışmak demokratik bir ülkeye doğru atılacak en anlamlı adım olabilir.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.