Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli siyasi süreçlerden biri, AK Parti ile Gülen Cemaati arasındaki ilişki ve bu ilişkinin 15 Temmuz 2016’daki kanlı darbe girişimiyle kopmasıdır.
Bu ittifak ve kopuş süreci, Türkiye’nin devlet yapısını, siyasetini ve toplumsal dinamiklerini derinden etkiledi.
Başlangıçta ortak hedeflerle yola çıkan AK Parti ve Gülen Cemaati, Türkiye’de vesayet sistemini sona erdirmeyi ve devletin merkezini yeniden kurmayı amaçladı.
2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte cemaat, devletin farklı kademelerinde etkin bir güç hâline geldi. Medya ve eğitim alanında verdikleri destekle hükümetin güç kazanmasına yardımcı oldular. Özellikle 2007’den sonra başlayan Ergenekon ve Balyoz davaları, bu ittifakın yargı ve emniyet aracılığıyla aktif bir operasyon hâlini aldığını gösterdi.
2010’daki anayasa referandumu ile yargının yapısı değişirken, cemaat devlet içinde daha görünür ve etkili oldu. AK Parti bu süreci demokratikleşme olarak sunarken, cemaat yargıdaki etkisini artırdı.
Ancak çıkar çatışması kısa sürede siyasi kavgaya dönüştü. 2013 yılında başlayan dershane krizi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ve teşkilat yöneticilerinin ifadeye çağrılması, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları ve MİT TIR’larının durdurulması, taraflar arasındaki çatışmanın açıkça ortaya çıktığı önemli dönüm noktaları oldu. Hükümet, cemaat ile yollarını ayırdı ve “paralel yapı” ile mücadele sürecini başlattı.
AK Parti ile Gülen ipleri 15 Temmuz’da koptu
Bu gerilim 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimiyle tam anlamıyla kopuşa dönüştü.
Darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen ve bağlı yapılanmaların olduğu ilan edildi.
15 Temmuz gecesi, Türkiye tarihinin en karanlık anlarından biri yaşandı. Silahlı kuvvetler içindeki bir grup, yönetimi ele geçirmek amacıyla harekete geçti.
Ancak plan erken deşifre oldu. MİT’e gelen bir ihbarla Hakan Fidan durumu Genelkurmay’a bildirdi. Komuta kademesi bazı önlemler aldı, ancak darbeciler planlarını erkene çekti.
Saat 20.30’da darbe başladı. İstanbul ve Ankara’daki önemli kurumlar hedef alındı. TRT’de darbe bildirisi okundu, Boğaziçi Köprüsü askerlerce kapatıldı, Meclis ve emniyet bombalandı. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar alıkonuldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gece yarısı CNN Türk’ten halka seslenerek sokaklara çıkma çağrısı yaptı. Bu çağrı sürecin dönüm noktası oldu. Halk darbecilere karşı direnişe geçti. Polis ve güvenlik güçleri birçok stratejik noktayı yeniden kontrol altına aldı.
Özel Kuvvetler Komutanlığı görevlisi Ömer Halisdemir, darbeci general Semih Terzi’yi öldürerek kritik bir müdahalede bulundu. Sabah saatlerine gelindiğinde darbecilerin direnci kırıldı, Genelkurmay Başkanı Akar kurtarıldı ve Akıncı Üssü’ne hava operasyonları düzenlendi.
252 kişi hayatını kaybetti
Darbe girişimi sonucu Türkiye genelinde 252 kişi hayatını kaybetti; bunların 63’ü emniyet personeli, 6’sı asker, 183’ü sivildi. Ayrıca 2 bin 734 kişi yaralandı.
Darbe bastırıldıktan sonra, Gülen Cemaati bağlantılı olduğu gerekçesiyle aralarında televizyon kanalları, gazeteler, dergiler, radyolar ve haber ajanslarının da bulunduğu 100’den fazla yayın organı kapatıldı. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili açılan 289 dava tamamlandı. Akıncı Üssü’ndeki eylemlerle ilgili 475 sanıklı, Genelkurmay’daki eylemlerle ilgili 224 sanıklı davalarda birçok ağırlaştırılmış müebbet ve uzun süreli hapis cezası verildi.
Toplamda 4 bin 891 sanık mahkûm edildi, bunların 3 bini ömür boyu hapis cezası aldı. Aralarında eski generallerin de bulunduğu 1634 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 2 bin 870 kişi ise beraat etti. Bazı dosyalarda ise temyiz incelemeleri sürüyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirdi. Bu açıklamanın ardından, 20 Temmuz’da Türkiye’de olağanüstü hal, OHAL ilan edildi. OHAL, iki yıl boyunca yürürlükte kaldı ve ülke siyasetinde köklü değişimlere yol açtı.
Eleştirel basına darbe
OHAL sürecinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, çok sayıda eleştirel yayın yapan televizyon kanalı ve haber ajansı kapatıldı. Bu yayın organları arasında, darbe girişimi gecesi darbe karşıtı yayın yapan ve demokratik değerlere bağlı yayın politikasıyla öne çıkan İMC TV de bulunuyordu.
Ayrıca, “emek, demokrasi, laiklik ve barış” ilkeleri doğrultusunda yayın yapan Hayatın Sesi TV, Alevi toplumunun izlediği TV10, Zazaca yayın yapan ilk kanal olan Jiyan TV, Kürtçe ve Türkçe yayın yapan Azadi TV ile Kürtçe yayın yapan ilk çocuk kanalı Zarok TV de kapatılanlar arasındaydı.
Türkiye’nin ilk kadın haber ajansı Jin Haber, tek Kürtçe gazete Azadiya Welat, Dicle Haber Ajansı ve Özgür Gündem gazetesi de yine bu dönemde kapatılan medya kuruluşları arasında yer aldı. 25 yıl boyunca aralıksız yayımlanan Evrensel Kültür dergisi, KHK ile kapatılan ilk kültür ve sanat dergisi oldu.
OHAL ile rejim değişti
7 Ağustos 2016’da İstanbul Yenikapı’da düzenlenen “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin siyasi yakınlaşmasını hızlandırdı.
Bu siyasi ortam, 16 Nisan 2017’de OHAL koşullarında yapılan anayasa referandumunun yolunu açtı. Referandumla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geniş yetkiler verildi ve Türkiye yeni bir yönetim sistemine geçti. HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 9 milletvekili tutuklandı. HDP’li 102 belediyeden 94’üne kayyım atandı. Muhalefetin darbenin siyasi ayağını araştırma talepleri ise iktidar tarafından reddedildi. Meclis’te kurulan araştırma komisyonu çalışmalarını aceleyle tamamladı, hazırladığı rapor kamuoyuna sunulmadı. OHAL İnceleme Komisyonu ise 2017’den 2023’e kadar geçen sürede yüz binlerce başvuruyu reddetti, sadece sınırlı sayıda başvuruyu kabul etti.
Türkiye’nin yakın tarihini şekillendiren bu kritik dönemin izleri, siyaset ve toplumda etkisini hâlâ sürdürmektedir.