Türkiye’de birçok gazeteci mesleki faaliyetleri nedeniyle ya gözaltına alındı, ya da tutuklandı. O gazetecilerden biri de Furkan Karabay.
Karabay, 15 Mayıs 2025 tarihinde İstanbul’daki evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı. Gözaltı gerekçesi olarak, sosyal medyada yaptığı haber paylaşımlarında bazı hakim ve savcıların ismini geçirmesi ve bu isimleri “terör örgütlerine hedef gösterdiği” iddiası yer aldı. Silivri’de bulunan Marmara 5 No’lu Cezaevi’nden sorularımızı yanıtlayan Karabay, hem yaşadığı, hem de karşı karşıya kaldığı hukuki süreci anlattı.
Gazeteci Furkan Karabay’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Öncelikle cezaevi sürecini merak ediyorum. Sen her ne kadar sosyal medya hesabından paylaşım yapmış olsan da toplumun belli kesimi nasıl bir ortamda olduğunu bilmiyor. Cezaevi koşulların nasıl? Ne tür bir ortamda kalıyorsun?
“Silivri 5 No’lu Hapishanesi’nde tutuklu bulunuyorum. 5 No’lu, genellikle hırsızlık, cinsel saldırı gibi suçlardan mahkumların bulunduğu bir yer. Hapishanedeki yerleşik uygulamaya göre mahkeme kabul yapıyor. Çünkü, siyasi mahkumlar hem suç tipi, hem de mesleği gereği Silivri 9 No’lu cezaevinde tutsak ediliyordu. Ancak son dönemde birçok siyasi mahkum adli suçlardan oluşan koğuşlara alınmaya başlandı. Bulunduğum koğuş da uyuşturucu, silah ticareti, hırsızlık gibi suçlamalardan tutuklu ve hükümlü olan mahkumlardan oluşuyor. 45 kişilik koğuşumuz bu sebeple adeta karmaşık yapıda.”
Daha önce de tutuklandın. O süreçlerle arasında nasıl bir fark bulunuyor?
“Önceki iki tutuklanmamda ilk itirazlarda tahliye olmuştum, bu kez tüm itirazlarımız reddedildi. Bu süreç, tıpkı daha önceki örnekler gibi talimatlı ve hukuk dışı ilerliyor; ancak bu tutukluluğumda yargı düşman hukukunu sonuna kadar kullanma peşinde. Üstelik bunu göstere göstere, hiç saklama, kılıfına uydurma zahmetine girmeden yapıyor. Bu sadece bizim dosyamızda değil, son dönem tüm siyasi dosyalarda da yapılıyor.”
“Son dönemdeki siyasi dosyalarda artık savcılar avukatlarla görüşme zahmetine girmiyor.”
“Dava sürecine gelecek olursak, Savcının izne ayrılması nedeniyle iddianamenin tam 109 güne kadar hazırlanmayacağı bilgisi ortalıkta dolaşıyor. Bu doğru mu? Öyleyse seninle nasıl paylaşıldı ve neden böyle bir süreç işliyor?”
“Savcılığın sürecinin başından beri hasmane tutumundan dolayı iddianameyi adli tatil sonrasına bırakacağını yazılacağını tahmin ediyorduk. Sevgili avukatım ve ağabeyim Harun Karabay ile Avukat Enes Ermaner soruşturma sürecinde defalarca adliyeye gitmesine rağmen savcı ile görüşemedi. Son dönemdeki siyasi dosyalarda artık savcılar avukatlarla görüşme zahmetine girmiyor. Avukatlar sadece savcıların kalemleriyle muhatap olabiliyor. Bizim dosyamızda da kalem, Eylül’e kadar izne çıktığını, iddianameyi yazmayacağını söylediğini avukatlarımıza aktardı. Avukatlarım, bunun üzerine açıklama yaptı.”
Avukatının yaptığı açıklamaya göre, “delil” diye sunulan yalnızca altı sosyal medya haberi ve bir video içeriyor. Bu kadar dar kapsamlı bir dosya neden bu kadar uzun süre iddianamesiz tutulabiliyor?
“Soruşturma dosyasında, Ekrem İmamoğlu hakkında açılan Akın Gürlek davası, ‘kent uzlaşısı’ ve İBB dosyalarına dair yaptığım haberler yer alıyor. Haberler, iddianamelerde, tanıklardan elde edilen bilgilerle yazıldı. Dolayısıyla, toplanması gereken delil, gazeteciliğimiz. Araştırılması gereken herhangi bir husus bulunmuyor. Ancak savcılık peşin olarak bizi cezalandırmak için iddianameyi hazırlamıyor. Çünkü onlar da biliyor ki iddianame hazırlanıp, dava açılır yargılama başladığı takdirde, tahliyem gerçekleşecek. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da tutukluluğumun uzaması için iddianameyi yazmıyor.”
Hedef gösterme suçlaması nedeniyle tutuklandın; ancak bu isimleri birçok kişi kullandı. Özellikle siyasetçiler. Sana karşı bu tutumu nasıl değerlendirirsin? Neden hedef haline geldiğini düşünüyorsun?
“Terörle mücadele eden kişiyi hedef gösterme’ suçlamasıyla 3 kez tutuklandım. İlk davadan beraat ettim. İkincisi ise şu anki ediyor. İlk davamızda bir önceki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Şaban Yılmaz’ı hedef gösterdiğim iddia edilerek, ikincisi ise Akın Gürlek ve Can Tuncay’ı hedef gösterdiğim öne sürülerek tutuklanmıştım. Şimdi tutuklandığım üçüncü olay ise Gürlek ve Tuncay’ın ismini haberlerimde kullandığım için terör örgütlerine hedef gösterdiğim iddia ediliyor. Onlar da biliyor; haberlerimizde herhangi bir ‘suç’ olmadığını, ancak onlar için haber değil, haberi kimin yapttığı önemli. Savcılık tamamen hasmane bir tutumla hareket ettiği için, durumun hukuki bir açıklaması da bulunmuyor. Nefret ve kinle hareket edenler bir şekilde kendilerine sebep bulabiliyor.”
‘Çünkü aslında tek dertleri; hapis yatırmak, sindirmek ve gündemden, haber yapmaktan uzak tutmak”
Daha önce açılan gazetecilik davalarından beraat ettin. Şu anki iddianamenin halen hazırlanmamasını bu son deneyiminle nasıl yorumluyorsun? Hukuk sisteminde gazetecilik faaliyetlerinin hedef haline gelmiş olması artık bu durumun sistematik hale geldiğini mi gösteriyor?
“Anlattığım gibi, amaç yargılanmaya başlanmadan tutukluluk süresini uzatmak. Çünkü aslında tek dertleri; hapis yatırmak, sindirmek, gündemden, haber yapmaktan uzak tutmaktır. İddianame de bu sebeple hazırlanmıyor. Hukuk sistemimiz ama öyle ama böyle siyasi erk tarafından sopa olarak kullanılıyordu. Alp döneminde ise hukuk sistemi artık yerle bir oldu. Kim nasıl isterse öyle kullanabiliyor. Bu düzenin en büyük mağdurları da avukatlar, gazeteciler, siyasetçiler, aktivistler ve insan hakları savuncuları oldu. Ancak unutulmaması gerekir ki, bu çürümüş düzen kendisini beslemeyen her meslek grubunun emekçilerinin düşmanı.”
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu “hukuk daha fazla politik işgüzarlıkla ayaklar altına alınamaz” ifadelerini sen tutuklandıktan sonra kullandı. DİSK – Basın iş ise Adalet Bakanlığı’na mektup yollayarak sürecinle ilgili bilgi talep etti. Bu dış tepkilerin, senin sürecin üzerinden yargıyı harekete geçireceğini düşünüyor musunuz? Ya da daha açık sormak gerekirse, bu baskı halini yeterli buluyor musun?
“Dayanışma, birlikte hareket etme ,ortak söylem her zaman her mücadelede etkili olmuştur. Örgütlü mücadelenin karşısında yenilmeyecek zalim yoktur. Bugün ben, yarın siz bu satırları okuyanlar aynı süreci yaşabilir. Dolayısıyla dayanışma içinde olmak çok değerli. Herkese bu vesileyle teşekkür ederim. Kendi sürecimden azade, baskı her zaman sonuç verir. Memleket için, insan hakları için, halkımız için birlikte hareket etmek, dayanışma göstermek zorundayız. Sadece düşünerek değil, eyleme geçerek bunu gerçekleştirmeliyiz. İnsanın yaptığı eylemlerle hatırlanacağını, onu eylemlerinin tanımladığını, sevginin de eylem gerektirdiğini unutmamalıyız.”
Seni tutuklayıp iddianameni geciktirilmesiyle gazetecilere ne mesaj veriliyor? Bu yaklaşım medyada toplu bir sindirme stratejisine işaret ediyor olabilir mi?
“Açıkça söylemek gerekirse, iktidar, siyasallaşmış yargı marifetiyle makbul gazeteci istiyor. Bu çizgi dışında olanları da tehdit olarak görüyor. ‘İstediğimiz çizgiden çıkmayın’ deniyor. Ancak gazeteciler taraf olduğunu, insan haklarından, doğadan, yaşamdan, adaletten ve halktan yana olduğunu unutmamalı.”
Son olarak hem kamuoyuna hem de gazetecilere iletmek istediğin bir şey var mı?
“Halktan, yaşamdan, doğadan taraf olmaya, çizgileri dışında olmaya devam edelim.”