Türkiye’de gerçek anlamda demokratikleşme sürecini tamamlayamamış olan toplum yapısı, yurttaşlık bilincinin yerleşmesini engellemekte ve medyanın kamu hizmeti görevini göz ardı etmesine neden olmaktadır. Sosyal sorumluluk anlayışını rafa kaldırıp yurttaşların en doğal hakkı olan doğru ve eksiksiz bilgilendirilme hakkını kendi eliyle ihlal eden medyanın demokratikliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Medya bir mücadele silahı olarak kullanılırken, halka kirlenmiş, yalanlarla zehirlenmiş, çarpıtılmış haberler sunuldu hep. Bildik medya; kimi etnik yapılara, azınlık ve muhaliflere karşı hep bir hamaset ve nefret söylemi kullanageldi. Yıllarca paranoyalarla, önyargılarla beslendi bu halk. Herkesin ona düşman olduğu, onu yok etmeye çalıştığı ezberletildi. Bölücüler, hainler, teröristler vb.. söz ve deyimler kullanmadan siyasi bir argüman oluşturmak ya da bir haber yapmak bu ülkede neredeyse mümkün olmadı… Dürüst ve vicdanlı bir dil kullanmak yerine çıkarcı ve saldırgan bir dille konuşmak daha kolay geldi onlara.
***
Günümüzde de hükümet halihazırdaki yasaları, gazeteciler, aydınlar ve muhalifleri susturma ve bastırma silahı olarak kullanıyor. Bu bilinen bir olgu. Bir de gazeteci olarak kişinin kendinden gelen zaaflar vardır. Basın özgürlüğünün ön koşulu ahlaktır. Sanıldığının aksine ahlak, özgürlüğü kısıtlayıcı değil, özgürlükleri artırıcı ve devamını sağlayan bir kavramdır. Basın özgürlüğü için de diğer bütün başka özgürlük konularında olduğu gibi ahlaki temizlenmenin tepeden değil dipten başlaması şarttır.
Bu ahlaki sorumluluk röportajı yapan kameramandan tutun, editöre kadar, gazete /televizyonun çaycısından genel yayın yönetmenine kadar geçerlidir. Bazen de doğrudan baskıcı müdahaleye gerek kalmadan, habercilik alanında “intizamı”sağlayıcı “önlemler” alınır. Estirilen terör, verilen gözdağları zaten zihinlerde karakollar kurup, kendiliğinden gerekli otokontrolü sağlamaya yeterli olur.
***
Basın özgürlüğü, tarih boyunca otoriterliğe giden yollarda hep ilk kısıtlanan alan olmuştur.
Hal böyleyken, yani yargı siyasetten bağımsız, medya yargıdan bağımsız, gazeteciler güç odaklarından bağımsız değilken gerçekleri yazmaya çalışan gazeteciler ise içeri atılıp haklarında davalar açılmaktadır.
Türkiye basınında genel olarak, resmi kaynağın doğru bilgiyi aktardığı konusundaki ön kabulden dolayı haberde resmi kaynağa bağımlılık söz konusudur.
Gazetecinin yazdıkları kadar yazmadıkları veya yazamadıkları da önemlidir. haberde dışlanan konular, gerçekliği ifade eden noktalar olabilir. Gazeteci bir kenara itilen noktaları veya konuları da ele alıp araştırır. Bu sorumluluk bilincinin ideallerimizin gerçekleşmesine engel olabilecek her türlü önyargı ve koşullandırmanın karşısında bir kalkan görevi üslenmesi adına anlam kazanması için gerekli bir söylem ve dili bulmak gerekiyor.