Kürt barışının birinci yılında neredeyiz?
Ferda Fahrioğlu 26 Eylül 2025

Kürt barışının birinci yılında neredeyiz?

Adına Kürt sorunu-Kürt meselesi denilen çatışmanın yeni çözüm sürecini 1 Ekim 2024’den başlatabiliriz. Sorun Kürtlerle tanımlanınca ben de çözüm sürecini de Kürt barışı olarak tanımladım. Seneyi devriyenin olduğu bu günlerde bir muhasebe yapma, süreci masaya yatırma ihtiyacı hissettim. Bir yılda barış ve demokrasi yolunda ne kadar yol aldık diye hep birlikte bakalım.

1 Ekim’i baz almamızın nedeni yasama yılının açılış tarihi olan günde Bahçeli’nin bilakis kriminalize hatta terörize ettiği DEM Parti sıralarına doğru giderek onlara elini uzatması ve tokalaşması oldu. Bu görüntüyü gören herkesin aklında beliren fikir “yeni bir şeyler” olacak oldu, ne de olsa “bayram değil seyran değil” ile başlayan bir deyimimiz var.

Sonrasında hızlıca yaşadığımız olaylar silsilesi peş peşe geldi, ikinci büyük şaşkınlığı bize yine Bahçeli yaşattı ve Öcalan’a yaptığı “gelip mecliste konuşsun” çıkışı günlerce konuşuldu, tartışıldı. Yıllarca çeşitli isimlerle şeytanlaştırdığı birini örgütü fesih açıklaması yapması için meclise davet ediyordu. Hemen akabinde Öcalan’a uygulanan tecrit sürecinden sonra ilk aile görüşüne izin verilmesi, Öcalan’ın karşı açıklamaları ile başlayan süreçle artık sürekli barışı konuşmaya başladığımız bir döneme girdik.

Siyasilerin tepkileri, kamuoyunun nabzı, sivil toplumun olumlu desteği derken her gün acaba bu gün ne oldu diye merakla takip etmeye devam ettik. 27 Şubat’ta Öcalan’ın PKK’ye yaptığı kendini feshetmesi ve silah bırakması çağrısı herkesin dibini düşürdü desem abartı olmaz herhalde, zira bu bir ateşkes çağrısı değildi. 2013-2015 çözüm sürecinin tıkanma nedenlerinden biri devlet-iktidar tarafının silahsızlanma ön koşulunun PKK tarafından kabul edilmemesiydi. Bu sefer ise direkt Öcalan silahsızlanma çağrısı yapıyor ve “kültüralist” haklar dahil hiç bir ön koşul sunmadan PKK’nin kendini feshetmesini istiyordu. Günlerce, haftalarca “neden şimdi”, “arkada nasıl bir pazarlık-anlaşma var” konuları üzerinden bu çağrı tartışıldı. Kürt tarafında fesih karşılığında ne tür kimlik haklarının kazanılacağı sözünün alınmış olabileceği tartışılırken, Türk tarafında ise iktidarın karşılığında neler verdiği tartışması vardı. En büyük sorulardan biri “neden şimdi” olarak havada asılı kalırken realist teori açısından “”tarafların bundan çıkarı ne” şeklinde özetleyebileceğimiz soru  kafaları kurcalıyordu. Bunları bertaraf etmek için iktidar-devlet kanadı “terörsüz Türkiye” tanımlaması ile DEM Parti-PKK-Öcalan kanadı ise “barış ve demokratik toplum” tanımlaması ile süreci kendi tabanlarına anlatmaya ve ikna etme turlarına start vermeye başladılar.

PKK ise Öcalan’ın çağrısını bu sefer karşılıksız bırakmadı ve 5-7 Mayıs’da 12. Kongresini topladığını ve önemli kararlar alındığını 9 Mayısta kamuoyu ile paylaştı. 12 Mayıs’ta ise çağrıya karşılık olarak kendini feshetme ve silah bırakma kararını açıkladı. Bu tarihi karar açıklanırken artık silahtan ziyade demokrasi ve hukuk dönemine vurgu olsa bile maalesef metinde geçen Lozan Anlaşmasına referans çarpıtılarak günlerce konu farklı bir bağlamda tartışıldı.

Meselenin sadece silah bırakma olmadığı ve sürecin meclis çatısı altında yürütülmesi gerektiği, hukuki güvencelerin sağlanması, hasta tutsakların salıverilmesi gibi acil atılması gereken adımların da sıralandığı taleplere dair sivil toplumdan çeşitli açıklamaları sıkça duyduk. Özellikle sürecin tepeden inme olmaması ve sivil toplumun da dahil edildiği kapsayıcı bir şekilde yürütülmesi noktasında ortaklaşılan çok çeşitli çağrılar yapıldı.

Mecliste komisyonun kurulması kararı için önce silah bırakmanın beklendiği kulis bilgilerinden sonra bugün yarın silah bırakılacak duyumları sonucunda 11 Temmuz’da tarihi bir ana şahitlik ettik. Yaklaşık 150 siyasetçi, sivil toplum temsilcisi ve basın emekçisinin de yerinde izlediği silah bırakma töreninde 30 PKK’linin silahlarını dev bir kazana koydukları ve yaktıkları görüntülere şahitlik ettik. 41 yıllık çatışma döneminin bitmesi ve yeni bir barış döneminin başlangıcının habercisi olan töreni pek çok kişi gözü yaşlı izledi. Ateşte yanan silahlar on yılların can kayıpları,  kayıpları, hak ihlalleri, maruz kalınan acı ve travmalarını yansıtıyordu. Törende silah bırakanların geldikleri mağaralara geri dönmeleri ise sürecin daha çok başında olduğumuzun göstergesi ve aslında yasal güvenceler olmadan sadece tören olarak kalabileceğinin uyarıcısı oldu.

Törenin akabinde 5 Ağustos’da mecliste kurulan komisyon ilk toplantısını yaptı. Çatışma çözümü ezberlerini bozduğumuz nevi şahsına münhasır süreçte meclis komisyonun çok önemli görevler üstleneceği muhakkak olsa bile yol haritasından uzak bir şekilde yol alındığını gördük, görüyoruz. Aralık sonunda süresinin sona ereceği ama 2 aylık uzatmalarla devam edebileceği söylenen meclis komisyonun adında ne “terörsüz” ne de “barış” kavramları yer almadı. Orta yol denilen bir isimde anlaşıldı. Üye partilerin sunduğu görüşülecek isim önerilerinin sonucunda karar verilen gruplar davet edilip dinlendi. Aralarında mağdurlar/hayatta kalanlar, sivil toplum örgütleri, sendikalar, akademisyenler, milli istihbarat teşkilatı, barolar, iş insanları gibi çeşitli grupların temsilcilerinin dinlendiği 12 toplantının sonucunda “dinlenme faslının” sona erdiği haber verildi.

Barış inşasının aslında çok uzun bir yol olduğu ve yılları hatta on yılları aldığını iyi biliyoruz. Öyle ki toplumsal barış için çatışmasızlık içinde büyümüş bir neslin büyümesinden yani 20 yıldan bahsedilse bile dünya deneyimlerinden bu sürecin bile yeterli olmadığını biliyoruz. Yine de bu uzun yol için ciddi bir planlama, popüler deyimle yol haritasına ihtiyaç var.

Gelinen süreçte son bir yılı değerlendiğimizde böyle bir yol haritasından bahsetmek zor. Meclis komisyonun yüzlerce sayfayı bulan tutanaklarının oluşturulacak yol haritasına nasıl yansıyacağını hep birlikte göreceğiz. Ama silah bırakma töreninin ötesine geçip silahsızlanma-terhis-yeniden entegrasyon denilen süreçlerin yürütülmesi için yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekiyor. Tabi bir de barış inşasının sadece çatışmasızlık yani negatif barış olmadığı gerçeğini unutmadan yol haritasına demokratikleşme politikalarını da eklemek gerekiyor. Son bir yıllık süreçte bir yandan barış görüşmeleri ve sürecine şahitlik ederken bir yandan da başta ana muhalefet partisi CHP’ye yönelik olmak üzere devam eden anti demokratik uygulamalara yakından tanıklık ettik. En temel özgürlüklerin bile ihlal edildiği, baskı ve sansürün hayatın her alanında devam ettiği, sivil alanın daha çok daraltıldığı, basının sesinin kısılmaya çalışıldığı bu zaman diliminde adeta paralel iki evrende yaşıyoruz gibi hissettik. Bu durum da sürekli barış ve demokrasi tartışmalarının daha çok yürütülmesine ve “demokrasisiz barış olur mu” söylemlerini sürekli duymamıza neden oldu.

Gelinen noktada kapsayıcı, pozitif bir barış inşası için daha çok şeffaflık, planlama ve çok aktörlü, eş zamanlı süreçlerin yürütülmesi gerekiyor. Görev süresi sadece bir kaç ayla sınırlı meclis komisyonunun yasamaya yönelik icraatlerini dört gözle bekliyoruz. Kürt barışında iç ve dış dinamiklerin oynayabileceği potansiyel riskleri göz ardı etmeden, toplumsal barışı tarafların çıkarları ve stratejilerinin üstünde görmek ve uzun bir maraton olduğu bilinciyle planlamalar ve yol haritaları ile devam edilmesi gerekiyor.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.