• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Adaletin önündeki görünmez duvar: İdare ve Gözlem Kurulları

Adaletin önündeki görünmez duvar: İdare ve Gözlem Kurulları

Adaletin önündeki görünmez duvar: İdare ve Gözlem Kurulları
  • Yayınlanma: 29 Eylül 2025 10:09

Türkiye’de bir mahpusun özgürlüğe kavuşması uzun bir süredir sadece mahkeme kararına değil, cezaevlerinde kurulan İdare ve Gözlem Kurulları’nın (İGK) değerlendirmelerine de bağlı. Bu kurullar, özgürlüğün önüne yasal mevzuatla çekilmiş yeni bir duvar adeta. Görünürde “iyi hal” denetimi yapan bu yapılar, pratikte mahpusun iradesini kıran, pişmanlık dayatan, siyasi saiklerle karar veren bir mekanizmaya dönüşmüş durumda.

Yasal dayanağı ve işleyişi

İdare ve Gözlem Kurulları, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 89. maddesi uyarınca kuruluyor.

– Yapısı: Cezaevi müdürü, ikinci müdür, psikolog, öğretmen, infaz koruma memurları ve gerektiğinde bir psikiyatristten oluşuyor.

– İşleyişi: Mahpuslar cezaevine girdikten sonraki ilk 60 gün gözlemleniyor. Ardından her altı ayda bir kurul önüne çıkarılıyor. Disiplin cezaları, kurallara uyum, etkinliklere katılım, “pişmanlık” beyanı ve benzeri kriterler, kurulun kararında belirleyici oluyor.

Mahpusun açık cezaevine geçişi, denetimli serbestliğe çıkışı ya da koşullu salıverilmesi yapıdaki bir kurulun raporuna bağlı.Ancak insan hakları örgütlerinin raporları, bu kurulların bağımsız ve tarafsız olmaktan uzak, şeffaflıktan yoksun, gerekçesiz kararlar üreten yapılar haline geldiğini ortaya koyuyor.

Kurulların keyfî kararları

Kanunda öngörülen amaç, mahpusun topluma uyumunu ölçmekti. Fakat raporlar, çoğu zaman soyut ifadelerden ibaret: “örgütsel tavrın sürmesi”, “toplumsal bütünleşmeye hazır olmama”, “pişmanlık göstermeme.” Bu ifadeler, bireysel değerlendirme değil, ideolojik filtre olarak işliyor. Özellikle siyasi mahpuslar için, tahliyenin tek yolu inkar ya da pişmanlık beyanı oluyor.

İnfaz yakma: Çalınan zaman

Mahpusların koşullu salıverilmeye birkaç gün kala verilen disiplin cezalarıyla tahliyesinin engellenmesine “infaz yakma” deniyor. Bazı gerekçelerden örnekler şöyle: slogan atmak, dilekçedeki üslup, spor etkinliğine katılmamak. Bu sebeplerle mahpusun özgürlüğü yıllarca erteleyebiliyor. Bu durum, cezadan öte “cezaya ek ceza” niteliğinde ve Anayasa’daki ölçülülük ilkesini zedeliyor.

Dünya örneklerindeki şeffaflık ve bağımsızlık

İngiltere’de Parole Board, Fransa’da Ceza Uygulama Hakimlikleri (JAP) ve ABD’de eyalet parole kurulları, bağımsızlık esasına göre çalışıyor. Kararlar kamuya açık, avukat katılımı zorunlu ve uygulamalarda şeffaflık oldukça yüksek. Türkiye’de ise kurulların hem yapısı hem de kararların içeriği açısından bu uygulamalar, özgürlüğün keyfi biçimde ertelenmesine yol açıyor.

Kadın mahpusların yükü daha ağır

Kadınlar açısından bu sistem yalnızca özgürlüğün ertelenmesi değil, aynı zamanda sağlık, yaşlılık ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıkla birleşen ağır bir yük yaratıyor.

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi örneğinde görüldüğü üzere, kadınlar sudan gerekçelerle özgürlükten mahrum bırakılıyor: spor kursuna katılmamak, psikologla görüşmeyi reddetmek, koğuş seçimi, kitap almamak. Bu uygulamalar, kadın mahpusların hayatını fiilen “sonsuz bir cezaya” dönüştürüyor.

Tahliyesi sistematik olarak engellenen kadın mahpuslar

– Nedime Yaklav (30 yıldır içeride): Tahliyesi 6 kez engellendi, son değerlendirmede 1 yıl ertelendi.

– Sermin Demirdağ (30 yıldır içeride): 6 kez tahliye engeliyle karşılaştı.

– Nuriye Adet (30 yıldır içeride): 5 kez ertelendi, son kararında 1 yıl ötelendi.

– Gülşan Adet (30 yıldır içeride): 5 kez ertelendi.

– Hicran Binici (30 yıldır içeride): 4 kez tahliyesi engellendi.

– Zeliha Ustabaşı: 3 kez tahliyesi engellendi.

– Elif Çetinbaş: 2 kez ertelendi.

– Melike Göksu: 2 kez ertelendi.

– Esra Soyaktaş: 2 kez ertelendi.

– Fatma Aslan: 1 kez ertelendi.

– Süheyla Taş: 1 kez ertelendi.

– Emine Abiş: 1 kez ertelendi.

Mızraklı örneğinde soyut gerekçe

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin seçilmiş eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, hiçbir disiplin cezası olmamasına rağmen İGK raporuyla özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Üstelik “toplumsal güvenlik açısından risk” gibi soyut bir gerekçe ile.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutulan Selçuk Mızraklı’nın denetimli serbestlik talebi, “örgütten ayrıldığı yönünde beyan vermediği” gerekçesiyle reddedildi. Yargılama süresince “örgüt üyeliği” suçlamasını kabul etmeyen birinin,  “örgütten ayrıldığı yönünde beyanda bulunmaya zorlanması”, İGK’nin bağımsız ve tarafsız olmaktan uzak, hukuki olmayan, keyfi kararlarına çok tipik bir örnek.

Adalet için reform çağrısı

Barolar, insan hakları örgütleri ve mahpus aileleri, İdare ve Gözlem Kurulları’nın kararları ve uygulamalarına karşı ortak bir talepte birleşiyor:

– Kurullara bağımsız üyeler ve avukat katılımı sağlanmalı.
– Kararlar şeffaf, gerekçeli ve ölçülebilir olmalı.
– Pişmanlık beyanı kriter olmaktan çıkarılmalı.
– İnfaz yakma uygulamalarına son verilmeli.
– İnfaz hakimlikleri gerçek denetim mekanizmasına dönüştürülmeli.