Sıkılı yumruklardan el şıkışmaya
Lokman Ergün 30 Eylül 2025

Sıkılı yumruklardan el şıkışmaya

Tarihten günümüze ulaşmış, tokalaşmaya dair ilk bilgi; milattan önce 9. Yüzyılda Asur Kralı 3. Shalmaneser’i bir Babil’li ile el sıkışırken gösteren taş kabartmadır. Genel yaklaşım; muhatabınıza, elinizde silah olmadığını ve ona zarar verme niyeti taşımadığınızı gösterme ritüeli olarak yapıldığı yönündedir. Neredeyse bütün kültürlere sirayet etmiş bir selamlaşma, anlaşma, antlaşma gösterisi ve göstergesidir.

1 Ekim 2024 tarihinde TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına yönelip, DEM Parti Eş Başkanı ve milletvekilleri ile tokalaşmasının üzerinden bir yıl geçti.

Neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt ontolojik bir jestin, “Kürt sorunu” olarak tarif edilen girift bir alanın öznesi haline gelmesi başlı başına bir ironi aslında. Gündelik hayatta milyarlarca kez tekrarlanan basit bir ritüelin; ardında zulümler, acılar, yıkımlar ve on binlerce ölüm bırakan Kürt meselesinde bir kulvar değişikliğine yol açması ve çözümünde bir sıçrama tahtası işlevi görmesi, çözümsüzlüğü yaratanın bizatihi devletin sıkılı yumruğu olduğuna da delalet ediyor aynı zamanda.

Kürtler yüz yılı aşkın bir süredir o sıkılı yumruğun yarattığı sorunların sonuçlarıyla yaşıyor. “Kürt Sorunu” olarak kodlanan ve bilinç altında Kürtleri bir sorun kaynağı olarak resmeden iklimin müsebbibi, o yumruğu sıkmaktan vazgeçmeyen elin sahipleridir. O kadar şiddetle sıkılmıştır ki o yumruk; sadece Kürtlerin kafasına inmekle kalmamış, bağlı bulunduğu vücudun kan dolaşımını da engelleyerek, toplumsal bünyede onlarca hastalığın oluşmasına sebep olmuştur.

Mevcut statükodan beslenen ve semirenler, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hegemonyalarını tahkim için, o yumruğun gevşemesine, barış elinin uzatılmasına asla fırsat vermediler. Manipülasyonlarla, provokasyonlarla, tahriklerle ve maalesef ölümlerle engel oldular her türlü barış çabasına. 1993’ten günümüze, onlarca çözüm girişimi, bu şekilde engellendi ve akamete uğratıldı. Bizim arşiv kaydı olarak not ettiğimiz tarihler, onlarca insanımızın hayatına mal olmuş gecikmelerin, geciktirilmelerin tarihidir aynı zamanda.

MHP liderinin DEM Parti sıralarına doğru yürüdüğü günden yaklaşık bir yıl önce, 22 Aralık 2023’te, devletin ilgili birimleri, İmralı’ya gidecek olan üç kişilik heyetin ulaşımını planlıyordu. Yaklaşık dört aydır yapılan görüşmelerde bir noktaya gelinmiş, üç kişilik bir heyetin Abdullah Öcalan ile görüşmesine karar verilmişti. Görüşmenin 24 Aralık’ta yapılması bekleniyordu.

22 Aralık 2023 Cuma günü akşam saatlerinde haber ajanslarına çatışma ve ölüm haberleri düştü. 12 askerin yaşamını yitirdiği açıklanmıştı. Hemen ertesinde toplumsal gerilim artmış, Manisa’da toprağa verilen asker cenazesinde CHP lideri Özgür Özel’e saldırılmıştı. Siyaset, yine hamaset ve lanetleme yarışına girmişti. Böylece epeydir sükunetli olan ortamda, operasyon emrini verenler, çatışma zemini yaratanlar yine konuşulmayacaktı.

Bu ahval ve şerait içinde girilen yerel seçimlerden sonra tekrar gündeme geldi Öcalan görüşmesi. Nisan ayında bu kez avukat ve aile bireylerinin yer alacağı bir heyet, gözleri telefon ekranında iki gün bekledi. Gelecek haberle görüşme için yola çıkacaklardı. Son anda “bir el”, o mesajın gönderilmesine engel olmuştu.

Bundan dolayıdır ki, Kürt halkının belleğindeki bütün kötü hatıralarına rağmen, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin meclisteki o kısa yürüyüşü ve tokalaşmak için uzatılmış eli, sıradan, gündelik bir ritüel değil, birçok badireyi atlatmış, birçok çelmeye rağmen sendelemiş ama düşmemiş bir hamlenin fotoğrafıdır.

Ve son bir yıldır neredeyse bir arpa boyu yol gidememişsek, o yumruğu tekrar sıkmak için hastalıklı bir iştah içinde olanların hezeyanları ve engellemeleri yüzündendir. Sıkılı yumruklarını şimdiye kadar demokratlıklarının, solculuklarının, dindarlıklarının arkasına gizleyenler, şimdi o perdeleri yırtıp, aslında sıkılmış ve Kürt halkının kafasına inmek için sıra bekleyen bir yumruktan başka bir şey olmadıklarını sokuyorlar gözümüze. Savaşı ve ölümü kutsayarak, toplumsal barış için çabalayanları itibarsızlaştırarak, toplumun yeni bir gelecek inşasına olan inancını zayıflatmaya çalışıyorlar.

Oysa, önümüzde yaşamsal önemde bir fırsat penceresi var. Dünyanın yeni bir savaş düzlemine girdiği, Ortadoğu’da mevcut paradigmanın parçalandığı bir zamanda, devletin karşısında konuşabileceği bir muhatap var. Savaşların, katliamların, soykırımların, çetelerin dünyasında, Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu yazan bir Abdullah Öcalan var. Kapitalist modernitenin kendisini kaçınılmaz olarak savaşla güncellediği Ortadoğu’da, Kürt ve Türk halklarının özgürlük ve güvenliklerini birlikte koruyacakları bir ittifak önermesi var.

“Yeminli bir antlaşmaya dayanmayan barış önerileri, bir komplonun göstergesidir.”, demiş Sun Tzu. Barış sürecine olan desteğin oldukça yüksek ama güvenin çok düşük olmasının sebebi; toplumun, sürecin ciddiyetine uygun yasal ve pratik adımları gündelik hayatında görmemesinden kaynaklanıyor. Süreci enfekte eden ve toplumsal umudu zayıflatan asıl etken budur.

Toplumsal barış ve çözüm için çabalayanlar, en az o sıkılı yumrukların sahipleri kadar cesur, ciddi ve dirayetli olmak zorundalar. Ve aynı zamanda zamanın aşındırıcı etkisini, gecikmelerin statükonun bekçilerine sağladığı hareket alanını unutmadan.

“Barış bir gülümsemeyle başlar, demiş Rahibe Teresa. Maharet; o gülümseme sönümlenmeden, halkları barış halayına kaldırmaktır. Önce el sıkışarak, sonra el ele tutuşarak.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.