Kürt siyasal hareketleri tarihinde gerek Osmanlı gerekse de Cumhuriyet döneminde birçok isim tarih sahnesine çıktı. Ulusal kimlikleri için verdikleri mücadeleler yazınsal olarak geç ve zorlu da olsa kuşaklara bir şekilde ulaştı. Fakat anlatıların eksik yanları oldukça fazlaydı. Bu liderlere dair bilgiler söz konusu olsa da, kendileri ya unutuldu ya da pek görünmediler. Belki de görmezden gelindiler. Görünmesini isteyenler ise tarihin peşine düşmekten hiç vazgeçmediler, tozlu arşivleri karıştırarak hakikatin peşine düştüler. İşte onlardan biri de Cibranlı Halid Bey’dir.
Yönetmenliğini Kerem Tekoğlu’nun üstlendiği ve Halid Bey ailesinin yapımcılığında hazırlanan, yapay zekadan da yararlanılan Ateşten Gömlek: Cibranlı Halid Bey (Kirasê Ji Agir: Xalid Begê Cibrî) adlı 93 dakikalık araştırma belgeseli, Kürt siyasal tarihinin en önemli figürlerinden Cibranlı Halid Bey’in yaşamını, mücadelesini ve idamının yüzüncü yılı vesilesiyle izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor.
Belgesel, Halid Bey’in 1925’teki idamının yüzüncü yılına denk gelen dönemde düzenlenecek gala gecesinde ilk kez seyirciyle buluşacak. Gösterim sonrasında belgesel ekibi, araştırmacılar ve Halid Bey’in aile üyeleriyle bir söyleşi planlanıyor. Gala tarihi ve mekanı önümüzdeki günlerde kamuoyuna duyurulacak.
Cibranlı Halid Bey’in mücadelesi
1882’de doğan Halid Bey, 1902’de Osmanlı’nın en prestijli askeri okullarından Harp Akademisi’nden (Erkan-ı Harp Mektebi) yaver yüzbaşı rütbesiyle mezun olan ilk ve tek Kürt askerdi. İlk görev yeri olarak Filistin cephesine gönderildi. Cerablus, Hama, Humus ve Yemen görev bölgesi oldu.
I. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulmasından sonra Osmanlı İmparatorluğu tarafından Erzurum’a çağrıldı. Bu süreçte Rus Ordusu saldırılarına karşı büyük bir cesaret ortaya koyduğu için Miralay rütbesine kadar yükseldi. I. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nu derin bir siyasi krize sürükledikten sonra, İttihat ve Terakki kadroları ile Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğindeki hareket, Pan-Türkizm, ilericilik ve sekülerizm gibi fikirler üzerinden Osmanlı bakiyesinden bir ulus-devlet inşa etme hedefini benimsedi. Bu gidişata itiraz eden ve Cumhuriyetin kurucu kadrolarına karşı çıkan Halid Bey, 1919 yılında Mustafa Kemal’e gönderdiği mektuplarla itirazını diplomatik bir zemine taşıdıysa da, kısa sürede farklı bir arayışa yöneldi. 1921’de Erzurum’da kurduğu Kürdistan İstiklal Komitesi (Azadî) ile yeni bir dönemin fitilini ateşledi. Böylece Kürtlerin bağımsızlık mücadelesini, modern bir perspektifle örgütlü bir zemine taşıdı. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte devreye giren inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı koyan Azadî Komiteleri, kısa sürede faaliyetleri ifşa oldu.
20 Aralık 1924’te Erzurum’da tutuklanan Halid Bey, Bitlis Harp Divanı tarafında yargılandı ancak ulusal kurtuluş mücadelesinden geri adım atmadı. Şeyh Sait İsyanı’nın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 14 Nisan 1925’te Yusuf Ziya Bey, Teğmen Ali Rıza Bey, Faik Bey ve Molla Abdurrahman’la birlikte idam edildi. Bu infazlar, yeni rejimin Kürt siyasi aktörlerini tasfiye etmesinin en sembolik örneklerinden biri olarak tarihe geçti.
Belgesel, Halid Bey’in hikayesini yalnızca resmi belgelerden değil, aileden aktarılan sözlü tarih aracılığıyla da anlatıyor. Yeğenleri Dr. M. Emin Sever, Av. Sait Sever ve Tahsin Sever ile torunu Dara Demiralp, hem aile içindeki kişisel anıları hem de onun siyasi mücadelesini aktarıyor.
Ayrıca farklı disiplinlerden akademisyen, araştırmacı ve yazarların katkılarıyla dönemin tarihsel ve siyasal bağlamı yeniden inşa ediliyor. Tarihçi ve yazar Namık Kemal Dinç, Mehmet Bayrak, Alişan Akpınar, Salih Cemal, Mahmut Akyürekli; araştırmacı ve yazar Mehemed Malmîsanij, Fırat Aydınkaya ve Seit Veroj’un da aralarında bulunduğu yirmiden fazla isim belgeselde görüşleriyle yer alarak Kürt tarihsel geçmişine ayna tutuyor.
Neden bu belgesel?
Cibranlı Halid Bey’in torunlarından Siyaset Bilimci Dara Demiralp, belgeselin yapım süreci ve önemine dair sorularımızı yanıtlarken, “Halid Bey’e dair bu zamana kadar çok az bilgi vardı ve ondan geriye kalan muğlak ve müphem izleri sürmek için arşivleri karıştırmak gerekiyordu” ifadelerini kullanarak şöyle dedi:
“Cibranlı Halid Bey’in hayatıyla ilgili literatürde çok az dökümantasyon var. Bu yönüyle Halid Bey, Kürt ulusal liderleri arasında bir istisnayı temsil ediyor. İktidara gelen partiler değişse de, Halid Bey’in sosyal, siyasal ve kültürel mirasına konulan şerh hiçbir zaman kalkmadı. Bu yönüyle bir istisnayı temsil ediyor.
Farz-ı misal; çocukluğuna ilişkin, ne yazık ki, sadece doğum tarihini biliyoruz. Hayatının geri kalan kısmını hem Osmanlı hem de Cumhuriyet rejimleri döneminde incelikli politika setleriyle mühürlenip devletin kozmik odalarının dehlizlerine havale edilmiştir. Bu yönüyle Halid Bey’in hayat anlatısına dahi el konulmuştur. Bunun da Halid Bey’in şahsi liderliği ve modern dünyaya dair Kürt ulusal hayatını entegre etme kabiliyeti ve vizyonuyla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum.
Benzer şekilde idamından sonra hayatı, devletin özel politikalarıyla sansürlenmiştir; ona dair arşivler özenle saklanmıştır. Bu yüzden Cibranlı Halid Bey’in Bitlis Harp Divanı’ndaki savunmaları hala erişime açılmadığı gibi, ismi de devlet tarafından özenle sansürlenmeye devam ediyor. Zira, Cumhuriyet’in kurucu elitlerinin yetiştiği okullardan dereceyle çıkan tek Kürt’tü Halid Bey. Öğrencilik yıllarından itibaren Pan-Türkizm ve Türk Ulus-devlet paradigmasına mesafe koyan, Kürt ulusal duygularıyla yönünü Kürt halkına çevirme arzusuyla yaşayan biri olduğu için ‘sakıncalı’ kişi olarak damgalanmıştır. Tam da bu önermeyi doğrular nitelikte, bugüne kadar Şark Islahat Mahkemeleri’nin bütün zabıtları magazinel ve sansasyonel bir biçimde erişime açılarak kamuoyuna servis edilmiştir. Ancak buna karşı Halid Bey’e dair ifade tutanakları kamusal alana açılmamıştır.”
‘Millî Savunma Bakanlığı’nın özel arşivinde saklı tutuluyor’
Dara Demiralp, Halid Bey’e ilişkin değerlendirmesinde, resmi tarihin gerçeklikten uzak bir anlatı inşa ettiğini vurgulayarak, “Halid Bey’i ve dönemin ilerici, modern Kürt elit kadrolarını tarihte hak ettikleri şekilde yerleştiriyoruz” dedi ve şöyle devam etti:
“Cibranlı Halid Bey, egemen olan iktidarlar tarafından ‘şeyh’ veya ‘seyit’ gibi Kürt sosyolojik dünyasında kıymetli mefhumlarla “aşağılanabilecek” veya gerici kodlarla tanımlanacak kullanışlı ya da araçsallaştırılacak bir lider değildi. Tam aksine, Halid Bey, Alman General Goltz’un tedrisatından geçmiş, Mekteb-i Harbiye-i Şahane’den mezun olmuş bir figürdü. Osmanlı Devleti’nin en modern yüksek kurumlarından birinin mezunu, İmparatorluğun en modern okullarından dereceyle çıkmış bir özneydi. Yön tayin eden Cumhuriyet’in kurucu elitlerine karşı ulusal bilincine sığdırdığı Kürt realitesini dönemin geçerli popüler pozitivist politikalarını merkeze alıp karşı çıkmış bir liderdi. Bundan dolayı egemenlerce susturulması, hatta esamesinin dahi okunmaması bir devlet gayesi olarak kabul edildi. Zira, Halid Bey’in önce sesi ve son kertede de başının kesilmesi, Kürt meselesinin onun bedeninde cisimleşen devletin bir haletiruhiyesi oldu. Bu yüzden onunla ilgili bütün belgeler, tanıklıklar ve hatıratlar bugün Millî Savunma Bakanlığı’nın özel arşivinde özenle saklı tutuluyor.
‘Halid Bey’in politik şuuruna eğiliyoruz’
Dolayısıyla bu belgeselle Halid Bey’in anti-kolonyal hayatını ve dönemin bilinmeyenlerini arkeolojik bir kazıya tabi tutuyoruz. Egemen olan iktidar söz konusu dönemi ve dönemin şahsiyetlerini feodal, aşiretçi, dinci, gerici gibi ifadelerle tasnif eder. Muktedirin bu akıl rezervine ve cari tarihçiliğine karşı biz, aşağıdan tarih metodolojisiyle Halid Bey’in hikayesini müşterek bir bilince taşıyarak karşı bir hafıza oluşturuyoruz.
Bu biyografik çalışmayla, bir taraftan Halid Bey’in kişisel hayatına aile efradı ve bölge eşrafının resmi çıktılarıyla bakıyoruz. Dolayısıyla geniş bir spektrumda Halid Bey’in politik şuuruna, siyasal itirazına ve mazeret sosyolojisine eğiliyoruz. Diğer taraftan Halid Bey’in liderliğini yaptığı Kürdistan İstiklâl Komitesi, Kürt halkının ulusal haklarını savunan, programlı, örgütlü ve modern bir oluşum olduğuna dikkat çekiyoruz. Bu bağlamda Komite’nin toplumsal paradigmasını, kurtuluş reçetesini, örgütleme müfredatını, direniş repertuvarını ve özgürlük kompozisyonunu muhtevalandırmaya çalışıyoruz. Bu belgesel, özel bir döneme ışık tutarken aynı zamanda bu döneme dair resmi tarihin literatürünü yeniden ele alınması gerektiği yönünde önemli bir iddiayı kamusal alana taşıyor.
Özetle, Halid Bey’in ve dönemin ilerici, modern Kürt siyasal elit kadrolarını tarihte hak ettikleri şekilde konumlandırmayı Kürt ulusal hayatı için güncel bir mefkure olarak tarihe not düşüyoruz.”
Torunu Kasım Demiralp’in tozlu arşivi
Belgeselde kullanılan temel kaynaklardan biri, Halid Bey’in torunu Kasım Demiralp’in (1924-1998) yaklaşık 150 yıla yayılan aile arşivi oldu. Kasım Demiralp, yaşadığı dönem boyunca aile tarihini, Halid Bey’i ve onun mücadele ettiği döneme dair pek çok bilinmeyeni de kayıt altına aldı. Onun titizlikle derlediği yazılı belgeler, fotoğraflar, ses kayıtları ve hatıralar, ailenin hikâyesiyle beraber, Kürt siyasi tarihine ışık tutan değerli bir arşiv oldu. Bu nedenle Kasım Demiralp’in geniş arşivi, belgeselin kompozisyonunu derinleştiren ve zenginleştiren en temel kaynaklardan biri olarak belgeselde kullanıldı. Ayrıca farklı arşivlerden belgeler de filme dahil edildi.
Belgeselin çekim mekanları
Belgeselin çekimler Kürt kentleri ve Almanya’da gerçekleştirildi. Türkiye’de Diyarbakır, Bitlis, Muş, Varto, Bingöl, Erzurum ve İstanbul öne çıktı. Erzurum’daki köşk, Halid Bey’in 1918–1924 yıllarında Miralay olarak yaşadığı ve Azadî hareketini örgütlediği yer olarak filmde özel bir öneme sahip. Varto’da kaldığı köşk ve Qeraj köyünde yaptığı “Sünni ve Alevi aşiretleri arasında barış ve ulusal birlik toplantısı” belgeselde canlandırılıyor. Bitlis’teki “Tütün Deposu” ise 14 Nisan 1925’teki idamların sahnelendiği mekan olarak öne çıkıyor.
Dengbêjler sahnede
Dönemin ruhunu ve kültürel atmosferini yansıtmak için belgeselde Dengbêj Kazo, Evîn Sindî, Hozan Cano ve Zülküf Korkmaz’ın icra ettiği eserler kullanıldı. Bu müzikler, tarihsel anlatının kültürel bağını, duygusal derinliğini güçlendiriyor.
Ateşten Gömlek: Cibranlı Halid Bey, sadece bir biyografi değil; aynı zamanda resmi tarih yazımında görünmez kılınmaya çalışılan bir figürü kolektif hafızaya iade etme girişimi. Halid Bey’in yaşamı, Kürtlerin Osmanlı sonrası dönemde karşı karşıya kaldıkları kimlik, bağımsızlık ve uluslaşma süreçlerini anlamak açısından da kritik bir örnek oluşturuyor.
Belgesel bu yönüyle, biyografi yazarlığının sınırlarını sorgulayan bir çalışma olarak da değerlendiriliyor. Arşivlerdeki boşluklara rağmen sözlü tarih ve aile anlatılarıyla dönemin yeniden kurulması, Halid Bey’in “temkinli ama kararlı liderliğini” gözler önüne seriyor.
Cibranlı Halid Bey kimdir?
1882 Varto doğumlu Cibranlı Halid Bey; Modern askeri bilimleri etüd etmiş, okulunu derece ile bitirmiş, sultan yaveri unvanına layık görülmüş, I. Dünya Savaşı’nda önemli görevler üstlenmiş, ardından Kürt ulusal mücadelesinin en erken modern örgütleyicilerinden biri olmuştur. 1921’de kurduğu Azadî Komitesi, Kürtlerin ulusal bağımsızlık hareketini modern ve örgütlü bir çerçeveye taşımıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kürt kimliğinin reddine karşı yürüttüğü mücadele nedeniyle tutuklanmış, 14 Nisan 1925’te idam edilmiştir. Halid Bey, bugün hâlâ Kürt siyasal hayatında cesareti, stratejik zekâsı ve ulusal birlik için yürüttüğü çabalarla hatırlanan bir figürdür.