Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında 15’inci toplantısı tamamlandı.
Gençlerin ve kadınların Kürt sorunun çözümüne dair fikirlerini paylaştığı komisyon toplantısı sona erdi.
İki oturum şeklinde yapılan toplantıda, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Türkiye Teknolojileri Takımı Vakfı (T3), Genç Barış İnşacıları Derneği, Gençlik Örgütleri Forumu, Anadolu Gençlik Derneği ile Milli Türk Talebe Birliği, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), 29 Ekim Kadınları Derneği, Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD), Hazar Eğitim ve Dayanışma Derneği dinlendi.
Tüm katılımcıların konuşması sonrası toplantı sona erdi.
***
İlk oturumunda konuşan Anadolu Gençlik Derneği (AGD), Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda Kürt meselesinin çözümüne dair değerlendirmelerde bulundu.
Dernek üyesi Salih Turhan, Kürt meselesinin çözümünün “Gençliği anlamaktan” geçtiğini ve bu nedenle bölgede yaşayan 2 bin genç ile anket yaptıklarını paylaştı.
Turhan, ankette gençlerin yüzde 43’nün kendi etnik kimlik üzerinden nitelendirdiğini, yüzde 11’nin ulusal kimlik geri kalanının ise dini kimlik üzerinden tanımladığını paylaştı.
‘Sorun güvenlik sorunu değil’
Ayrıca gençlere Kürt meselesini nasıl algıladıklarına dair sorular da sorduklarını belirten Turhan, “Gençlerimizin yarısı bir sorun diye cevaplarını veriyorlar. Bu sorunun gerçekle, yüzleşmeyle çözülebileceğini gösteriyor. Biz bu meseleyi sorun olarak değil çözülmesi gereken bir kardeşlik meselesi olarak el alıyoruz. Yine ortaya çıkan bir diğer sonuç ise size yansıttığımız tabloda meselenin sadece bir güvenlik problemi olmadığını, adalet, özgürlük ve eşitlik zemininde çözülmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu taleplerin karşılığı ancak alt merkezi bir çözümle mümkün olduğunu ifade ediyor gençlerimiz” dedi.
‘Gençler toplumsal sözleşme istiyor’
Gençlerin süreci desteklediğini ancak mesafe kat edileceğine dair tereddütlerinin olduğunu belirten Turhan, “Toplumun beklediği şey, inanın kıymetli vekillerin yeni bir çözüm değil, samimi, ilkeli, inanç temelli bir helalleşme sürecinin olmasıdır. Ve bu ankette gençlerimizin %28.5’ı bu süreçte umutlu olduğunu, %11’i kararsız olduğunu, %26’ı inanmadığını, %8.4’ı inandığını, %25.4’ü ise saygılı olduğunu ifade ediyor. Bu Kürt meselesinin artık sadece siyasetin değil, toplumun vicdanının da gündeminde olduğunu ortaya koyuyor. Ulaştığımız veriler, gençliğin silahlı, çatışma ve kimlik dayatması yerine, adalet eksenli bir toplumsal sözleşme istediğini göstermiştir” diye kaydetti.
Kürtçe eğitim
Turhan, Kürtçenin eğitim ve yayıncılık ile kültürel alanda kullanılmasına imkan tanınıp tanınmaması gerektiğine dair de gençlere soru yönelttiklerini ve gençlerin yüzde 82’sinin Kürtçenin kamusal alanda daha fazla yer bulması gerektiğine dair beyanda bulunduğu paylaştı.
Turhan, “Dil, bir kimliğinin en güçlü taşıyıcısıdır. Bu konuda gösterilecek anlayış ve fırsat, toplumsal barışa en önemli katkıyı sağlayacaktır. Samimiyetle ve şeffaflıkla yürütülecek kardeşlik sürecine desteğimizi ifade etmek istiyorum. Birincisi yaşama hakkı, iki ırk, namusun korunması, mülkiyet hakkı, aklın korunması, inandığı gibi yaşama hakkı. Bu beş temel hak hangi inançtan, ırktan, mezhepten veya renkten olursa olsun değişmez insan haklarıdır. Bu hakların her koşulda korunması adaletin gereğidir. İnancı, ırkı, mezhebi ne olursa olsun bütün vatandaşlarımıza temel insan hakları herhangi bir pazarlık konusu yapılmadan tanınmalıdır. Anadil eğitiminin ve anadil kullanımının önündeki engeller kaldırılmalı ve bu haklar anayasal güvence altına alınmalıdır” diye konuştu.
Kürt meselesinin hukuk yoluyla çözülmesi gerektiğini belirten Turhan, “Toplumdaki bütün farklılıkların siyasi alanda kendisini ifade etmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır” dedi.
Genç Barış İnşacıları Derneği: Kürt gençleri ayırımcılığa uğruyor
Genç Barış İnşacıları Derneği üyesi Baran Yalçınkaya, ayrımcı ve kutuplaştırıcı siyasetin toplumda geniş yankı uyandırdığını ve yaşamın her yönüne zarar verdiğini söyledi. Yalçınkaya, “Yakın tarihli bir gençlik araştırmasında katılımcıların yüzde 50’sinden fazlası, başka bir siyasi partinin destekçileri ve yakın arkadaşlık kurmaktan hiç rahatsız etmediğini söylüyor. Başka bir çalışmada da Kürt gençlerinin yüzde 72’si günlük hayatında farklı sıklıklarda kimliğinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ediyor. Durum böyleyken Kürt gençlerin çoğunluğu da sosyalleşmelerini kendi kimlik çevrelerinde kuruyor. Bu veri, az önce sözüne ettiğim siyasi konjonktür göz önünde bulundurulduğunda daha iyi anlaşılıyor. Önceki çözüm süreci ve sonrasındaki yıllar bizim politik farkındalığımızın da şekillendiği döneme denk geliyor diyebilirim. 2013, tüm eksikliklerine rağmen Türkiye’de barış içinde yaşamanın mümkün olabileceğini göstermesi bakımından büyük bir şanstı” dedi.
‘Çatışma sonlanmalı’
Yalçınkaya, “Kürt gençleri eşit vatandaşlık ve eşit muamele talep ediyorlar. Anadilde eğitim gibi taleplerin meşruiyeti, Kürt gençlerin kendilerini bu ülkenin eşit vatandaşları olarak görmelerinden ilerliyor. Komisyonda bir annenin Kürtçe konuşmasına izin verilmeyişi biz gençlerde bir şok etkisi yarattı. Özellikle de bu meselenin çözümü için toplanmış ve toplumsal rızayı etkileyebilecek bu komisyonun böyle kritik bir zamanda bu tarzı sürdürmesi eski Türkiye reflekslerini hatırlatıyor. Biz de aslında bu yeni manzaranın canlı örnekleriyiz. Birimiz İzmir’den geldik, birimiz İstanbul’da okuduk, Ankara’da yaşadık, Diyarbakır’da, Mardin’de çalıştık. Türk ve Kürt gençler arasındaki benzerlikler artık çok daha belirgin. Ez cümle gençler olarak önümüzde yaşayacağımız aşağı yukarı 60 sene daha olduğunu düşünecek olursak bu çatışmanın sonlanması en çok da bizler için bir ihtiyaç. Bu yüzden bu kuşağı Türkiye’den, sizlerden, bu komisyondan beklentileri var” diye kaydetti.
‘Somut adım atılmalı’
Genç Barış İnşacıları Derneği Rona Şenol da, gençlerin komisyondan somut adım beklentisi içinde olduğunu kaydetti. Şenol, “geldiğimiz aşamada toplumun beklentisi, iktidarın yeşil ışık yakmanın ötesine geçerek somut adım atması. Bu adımlar atılmadıkça toplumun desteği kırılgan hale geliyor. Siyaset inisiyatif kullanmadıkça halk aktif şekilde süreci sahiplenmiyor, halk sahiplenmedikçe de siyaset çekimser kalıyor, süreci zamana yayıyor. CHP yönetimi sürece dair olumlu adımlar attığında, bazı muhalif medya organlarının ve çevrelerin söylemi tam tersine daha sertleşiyor. Bu da süreci takip eden tabanda şüpheciliği artırıyor” diye konuştu.
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda konuşan Gençlik Örgütleri Forumu Genel Koordinatörü Hasan Oğuzhan Aytaç, “Biz gençler, bu ülkenin geleceği değil, bugünü olduğumuzu sizlere hatırlatmak isteriz. Barış, bizim üzerimizden konuşulacak bir konu değil; bizimle kurulacak bir ortaklıktır. Çünkü biz barışın, bir aile fotoğrafına sığdırılamayacak kadar çeşitli olduğunu biliyoruz. ‘Aile Yılı’ altında yürütülen politikalar, gençleri birer özne değil, birer nesne olarak tanımlıyor. 2015’ten beri artarak devam eden kadın ve LGBTİ+’ye karşı politikaların son bulması, temel taleplerimizdendir. Bugün LGBTİ+’leri cezalandırmayı öngören 11. Yargı Paketi taslağıyla güne başladık hepimiz. Hem 11. Yargı Paketi’ne hem de barışa el kaldıramazsınız. Genç kadınların ve LGBTİ+ gençlerin varlığını yok sayarak barış inşa edilemez. Barış için kimse sırasını beklemedi. Çünkü biliyoruz ki barış masada imzalanmaz; sokakta, okulda, günlük hayatta yaşatılır. Biz gençler olarak barışı yaşatmak istiyoruz. Biz gençler olarak toplumsal barış için sorumluluk alıyoruz” dedi.
Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor)
57 farklı gençlik örgütünün ortak iradesinin temsil eden bir platform olduğunu söyleyen Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor) Genel Koordinatörü Hasan Oğuzhan Aytaç konuştu.
Aytaç, “Biz bu konuşmayı hazırlamadan önce üye örgütlerimizden görüş topladık ve sizinle en çok ortaklaşan görüşü paylaşmak istiyoruz: Gençler bu sürece ve bu komisyona güvenmiyor. Gençler ile siyaset kurumu arasındaki güven ilişkisi maalesef bitmiştir. Biz bu görüşlere katılarak ve sizlere hatırlatarak diyoruz ki: Birinci Barış Süreci’nde sürece katkı sunulması istenen insanlar, daha sonra bu katkıları nedeniyle yargılandılar. Biz bugün burada, maalesef kendimizi güvende hissetmeyerek bu konuşmayı tamamlayacağız. Neden bu güvensizliğin altını çiziyoruz? Çünkü barışın ve demokratikleşmenin toplumsal tabanı gençlerdir. Bu sürecin etkileneni gençlerdir. Masanın kurulmasına neden olan şey gençlerin ölmesidir. Ve o gençler bu masanın çözüm olduğuna inanmıyorlar. Çünkü bu masanın parçası değiller. Meclis’te temsil edilmiyorlar. Meclis’teki tüm genç vekiller bu komisyona üye olsaydı bile, burada hala azınlık olacaklardı. Maalesef hiçbir genç vekili bu hazirunda göremiyoruz.” ifadeleri kullanıldı.
‘Üniversiteler abluka altında’
Üniversitelerde yaşananları aktaran Aytaç, şöyle devam etti:
“Bugün üniversitelerde derinleşen bir baskı var. Senelerdir terör ve güvenlik bahaneleriyle üniversiteler abluka altında. 2015 sonrasında rektörlük seçimlerinin kaldırılmasıyla kayyum rektörler, üniversite hareketinin baskılanması için elinden geleni yaptılar. Üç genç bir araya gelirse, soruşturma baskısıyla karşılaştılar. Bu ortamda üniversitelerde barış konuşmanın yolu var mı? İnanın biz bilmiyoruz. Gençlerin bu sürecin öznesi olması demek, gençlerin barışı kamusal alanda konuşabilmesi demek. Gençler kamusal alanda barışı, siyaseti konuşunca ne oluyor? O konuşma adliye koridorlarında bitiyor. Gençler barış taleplerini dahi kamusal alanda dile getiremiyorlar. Ve dünyada hiçbir örneği yoktur ki hakkında konuşamadığımız bir barış süreci başarılı olsun.”
‘Kürt gençlerin yaşadığı ayrımcılık çözüm bulmalı’
“Bizim için demokratikleşme, eşit yurttaşlık demektir.” ifadelerini kullanan Aytaç, şunları söyledi:
“Şu an Türkiye’de gençlerin eşit yurttaş olmasının önündeki en büyük engel Anayasa madde 58’dir. Madde 58 bugün hâlâ gençleri koruma ve yönlendirme görevini devlete yüklüyor. Oysa demokratik bir ülkede devletin görevi, gençleri sadece korumak ve yönlendirmek değil, gençlerin kendi yönünü bulabilecekleri özgür alanları yaratabilmek olmalıdır. Gençlerin eşit yurttaşlık talebi sadece madde 58’de çözülemez. Çünkü tek madde ile Kürt gencinin kulağına fısıldanan ‘Okulda sakın Kürtçe konuşma’ nasihatini değiştiremezsin. Kürt gençlerin yaşadığı sistematik ayrımcılıkla mücadele, hayatın her alanında çözüm bulmalıdır. Önce o gittiği okulda ana dilinde eğitim alabilmeli. O eğitimi aldığı ana diliyle bütün kamu hizmetlerinden yararlanabilmelidir. Bunun için de hayatın her alanında ayrımcılıkla mücadele etmek kamunun öncelikli görevi olmalıdır.”
‘Barış odaklı bir eşitlik yasası’
Aytaç, “6701 sayılı kanunla kurulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, ayrımcılığı kısıtlı bir şekilde tanımladığı için eşitliği sağlamakta şu an yetersiz kalıyor. Birçok başvuruya yetkisizlik kararı veriliyor. Ayrıca bu kanun gençliği özel bir hak alanı olarak da tanımlamıyor. Bu nedenle barış odaklı bir eşitlik yasası, gençlik boyutunu içererek yaş, kimlik, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımcılığıyla etkili mücadele etmeli. Mutlaka bağımsız denetim ve yaptırım gücü olan bir düzenleme yapılmalı. Bu çerçevede eşit yurttaşlık mücadelesinin toplumsal cinsiyet boyutunun ele alınması elzemdir.” dedi.
‘Bölgede gençlerin uyuşturucu kullanım oranı diğer illere göre 2,5 kat daha fazla’
Aytaç, Meclis’teki konuşmasında şunları kaydetti:
“Barışın öznesi olarak Kürt gençler bölgede yoğun madde kullanım bozukluğu sorunuyla karşı karşıya. Türkiye Büyük Millet Meclisi Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonu’nun 2001 yılında yayınladığı araştırma raporuna göre, bölgede gençlerin uyuşturucu kullanım oranı diğer illere göre 2,5 kat daha fazladır. Konuşmanın başından beri sıraladığımız nedenlerle siyasal alandan uzaklaştırılan gençler, uyuşturucuyla etkin mücadele edilmediği için sosyal alandan da uzaklaştırılıyor. Bu durum sadece bireysel bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda sosyopolitik bir gerçektir. Fakat bu gerçekliğe rağmen Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın uyuşturucuyla mücadele için ayırdığı bütçe, bakanlık bütçesinin yüzde 0,02’sidir. Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinin, özellikle çatışmadan etkilenen bölgelerde gençlere yönelik uyuşturucuyu önleme ve rehabilitasyon programlarına, sorunu etkili biçimde çözecek düzeyde ayrılmasını talep ediyoruz.”
Talepler sıralandı
Hasan Oğuzhan Aytaç, Gençlik Örgütleri Forumu olarak taleplerini şöyle sıraladı:
“Gençlerin ve gençlik örgütlerinin sürece aktif katılımı ve bu doğrultuda kamu kaynağına erişimi için bağımsız, evrensel standartlarda bir ‘Ulusal Gençlik Konseyi’ kurulmalıdır. ‘Ulusal Gençlik Konseyi’ sivil olmalı, gençlik örgütleri tarafından kurulmalı ve kamu tarafından tanınmalıdır. Genç kadınların sürece aktif katılımı garanti altına alınmalı, barışın öznesi olmaları için ek mekanizmalar kurgulanmalıdır. Barış sürecinin toplumsallaşması için gençlik örgütlerinin yapacağı barış ve ayrımcılıkla mücadele projeleri için kamu kaynağı tahsis edilmelidir. Anayasanın 58. maddesi, gençleri yalnızca korunması gereken bir kesim olarak değil, toplumsal yaşamda aktif biçimde tanıyan ve gençliğin öznelliğini tanıyan bir biçimde yeniden düzenlenmelidir. Yasama sürecinde alınacak kararlar ve yapılacak değişikliklerin gençlerin hayatına etkisini belirlemek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Gençlik Raportörlüğü mekanizması uygulanmalıdır.
‘Şiddet içermeyen ifade biçimlerinin tamamı suç kapsamından çıkarılmalıdır’
2911 sayılı Kanun, Anayasa madde 34’e göre yeniden yazılmalı, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının kullanımını engelleyen tüm sınırlamalar kaldırılmalıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğü haklarını kullandığı için cezalandırılan gençler hakkında açılan tüm suçlamalar düşürülmelidir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun gençlerin sosyal medya paylaşımlarını ve barışçıl faaliyetlerini ‘örgüt propagandası’ saymasına son verilmeli ve kanun yeniden düzenlenmelidir. Şiddet içermeyen ifade biçimlerinin tamamı suç kapsamından çıkarılmalıdır. TCK’nın ‘Kamu Barışına Karşı Suçlar’ başlığı altında yer alan maddeler, gençlerin ifade özgürlüğü garanti altına alınacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
‘Ana dilde eğitim hakkı garanti altına alınmalıdır’
Dezenformasyon yasası olarak bilinen 7418 sayılı Kanunla beraber yapılan düzenlemeler iptal edilerek, ifade ve basın özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu yeniden düzenlenerek, üniversitelerin özerkliği garanti altına alınmalıdır. Eğitimin tüm kademelerinde anadilde eğitim hakkı garanti altına alınmalıdır. Milli eğitim müfredatı gözden geçirilerek ‘toplumsal barış’, ‘birlikte yaşam’ ve ‘çok kültürlülük’ dersleri müfredata eklenmelidir. Belediye kayyum atamaları derhal sonlandırılmalıdır. 5393 sayılı Belediye Kanunu yeniden düzenlenerek, gençlik meclislerinin kurulması zorunlu hale getirilmelidir. Bu meclisler barış sürecinin yerel ayağı olarak kurgulanmalıdır. Çatışma sürecinde özellikle işsizlik nedeniyle sözleşmeli erbaş olarak orduya katılan binlerce genç için barış sürecinde istihdam politikaları geliştirilmelidir. Eğitim hakları gözetilmeli, psikososyal destek sağlanmalıdır. Silah bırakan gençler için toplumsal entegrasyon ve rehabilitasyon programları kurgulanmalıdır. Eğitim hakkı, okula geri dönüş, mesleki eğitim olanakları ve istihdam desteği bu sürecin temel bileşenleri olmalıdır.
‘Zorunlu göç ve yerinden edilme nedeniyle travma yaşamış gençler için destek sağlanmalı’
Terörle bağlantılı suçlar dahil olmak üzere çeşitli gerekçelerle eğitimini tamamlayamamış gençler için kapsamlı bir öğrenci affı çıkarılmalıdır. Çatışma bölgesinde büyümüş gençler, silah bırakan gençler, güvenlik güçlerinde görev yapmış gençler, cezaevinden çıkan genç siyasetçiler ve aktivistler, zorunlu göç ve yerinden edilme nedeniyle travma yaşamış gençler, çatışma nedeniyle yakınlarını kaybeden gençler için detaylı ve kapsamlı bir psikososyal destek sağlanmalıdır. 7179 sayılı Askeralma Kanunu gözden geçirilerek zorunlu askerlik hizmetinin yerine alternatif kamu hizmeti düzenlemeleri yapılmalıdır. Gençlerin sorgulama ve kıstas şartı olmadan alternatif kamu hizmeti uygulamalarından yararlanmaları sağlanmalıdır. Gençlerin yaşadığı hak ihlalleri ve yaşamını yitiren gençlerin hikayelerinin kayda geçirilebilmesi için gençlik odaklı bir Hakikat Komisyonu kurulmalıdır.
‘Hem 11. Yargı Paketi’ne hem de barışa el kaldıramazsınız’
Biz gençler, bu ülkenin geleceği değil, bugünü olduğumuzu sizlere hatırlatmak isteriz. Barış, bizim üzerimizden konuşulacak bir konu değil; bizimle kurulacak bir ortaklıktır. Çünkü biz barışın, bir aile fotoğrafına sığdırılamayacak kadar çeşitli olduğunu biliyoruz. ‘Aile Yılı’ altında yürütülen politikalar, gençleri birer özne değil, birer nesne olarak tanımlıyor. 2015’ten beri artarak devam eden kadın ve LGBTİ+’ye karşı politikaların son bulması, temel taleplerimizdendir. Bugün LGBTİ+’leri cezalandırmayı öngören 11. Yargı Paketi taslağıyla güne başladık hepimiz. Hem 11. Yargı Paketi’ne hem de barışa el kaldıramazsınız. Genç kadınların ve LGBTİ+ gençlerin varlığını yok sayarak barış inşa edilemez. Barış için kimse sırasını beklemedi. Çünkü biliyoruz ki barış masada imzalanmaz; sokakta, okulda, günlük hayatta yaşatılır. Biz gençler olarak barışı yaşatmak istiyoruz. Biz gençler olarak toplumsal barış için sorumluluk alıyoruz.”
İkinci oturum: Kadın örgütleri dinlendi
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifini dinledi.
İnisiyatif adına Ruşen Seydaoglu ve Feride Eralp hazırladıkları sunum ile söz aldı.
İlk olarak söz alan Avukat Ruşen Seydaoğlu, savaşlardan ve çözümsüzlükten en çok kadınların etkilendiğini ortaya koyan örnekler paylaştı. Katliam, zorla kaybettirilme, göç ve tutuklamalara rağmen kadınların yaşamı yeniden kurduğunu belirten Ruşen Seydaoğlu, “2016 yılında, 79 günlük ablukanın ardından, Cizre’nin, dümdüz edilmiş Sur, Nur, Cudi ve Yafes mahallelerini gösterebiliriz. O dönem Barış için Kadın Girişimi olarak oraya gidildiğinde yıkık binaların önüne hüzünle çökmüş erkekler ve yıkıntıların arasında enkazlardan topladıklarıyla yaşam alanı kurmaya, ateş yakmaya üstünde bir şeyler kaynatmaya gayret eden kadınlar vardı. Sorduğumuzda ‘Beslememiz gereken çocuklarımız var, oturup üzülecek vaktimiz yok’ dediler” ifadelerini kullandı.
Bu savaşta en çok kadınların yoksullaştırıldığını belirten Ruşen Seydaoğlu, kadın istihdamının en düşük olduğu Kürt illerini sıralayarak, “Bölgesel savaş ile Kürt illerinde 1990’lardan bu yana uygulanan kalkınmayı engelleme, göç ettirme, ekonomiye el koyma politikası ve kadınların katmerli yoksulluğu arasında bir bağı var. Bizim için barış, Kürt sorununda tekçi ve güvenlikçi anlayışın terk edilerek demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü yaşamın kurulmasıyla mümkündür. Ayrıca sürecin toplum için şeffaf ve öngörülebilir olabilmesi için devletin hangi adımlarıatacağı hâlâ belirsizliğini koruyor. Biz kadınların, bu adımlara dair sözümüz var” diye belirtti.
Giriş konuşmasının ardından Ruşen Seydaoğlu ve Feride Eralp, “Şimdiye kadar üç acil talebimizi kamuoyunda, hatta bu Meclis’in kapısında ifade ettik. Burada genişletilmiş taleplerimize geçmeden önce, barışın konuşulabiliyor olması için öncelikle askeri operasyonların durduğu, tezkerelerin iptal edildiği bir ortamın elzem olduğunu belirtmek istiyoruz. TBMM’nin ve ilgili tüm kurumların yerine getirmesi gereken taleplerimizi Komisyon’un dikkatine sunuyoruz” diyerek inisiyatif adına taleplerini açıkladı.
‘Siyaset suç olmaktan çıksın’
Kadın inisiyatifi, ilk olarak siyasetin suç kapsamından çıkarılmasını ve TMK ile benzeri yasal düzenlemelerin kaldırılmasını talep ederek, bugün adaletsiz bir suç ve infaz rejiminin yürürlükte olduğuna dikkat çekti. Kadın katliamlarında faillerin cezasız kalmasına rağmen, demokratik haklarını kullanan vekillerin, gazetecilerin, akademisyenlerin, belediye başkanlarının ve öğrencilerin rehin tutulduğunu belirtilerek, bu çifte standardın barış açısından ciddi bir risk oluşturduğu ifade edildi. “Bugün değilse yarın barış talep etmek suç olabilir” diyen kadınlar, hukukun siyasallaşmasının önüne geçilmesini, hasta tutsakların serbest bırakılmasını ve ATK’nin siyasi bir baskı mekanizması olmaktan çıkarılmasını istedi.
‘Kayyımlar eşitliğe bir darbedir’
İkinci talep ise kayyım uygulamalarının derhal sonlandırılması ve bu uygulamaların yasal zeminini oluşturan OHAL dönemli Cumhurbaşkanı Kararnamesi’nin iptali yönünde oldu. Kadın inisiyatifi, 2016’dan bu yana 164 belediyeye kayyım atandığını ve bunların neredeyse tamamının Kürdistan’daki belediyeler olduğunu söyleyerek, “Kayyım sadece bir idari müdahale değildir; eşitliğe de bir darbedir” diyerek, kadınların uzun yıllar mücadelesiyle kurulan sığınakların, danışma merkezlerinin ve kadın birimlerinin kayyımlar eliyle kapatıldığını ifşa etti.
Wan’da kayyımların kadınlara yönelik uygulamaları örnek gösterilerek, kadınların ücretsiz ulaşımını sağlayan Jin Kart’ın iptali, Şamîran Kadın Merkezi’nin kapatılması, kadın üretim kooperatiflerinin dağıtılması gibi uygulamalara dikkat çekildi. Kadın inisiyatifi, kayyım sisteminin eş başkanlık modelini kriminalize ettiğini belirterek, CEDAW Sözleşmesi’nin 7. maddesine atıfla, kadınların siyasal yaşama eşit katılımını güvence altına almanın devletin yükümlülüğü olduğunu kaydetti.
‘Ana dilde eğitim bir kadın meselesidir’
Üçüncü talep, sürecin altyapısının oluşturulmasında tüm kimlik ve aidiyetler için eşitlik ve kapsayıcılığın temel alınması oldu. Anadilde eğitim ve hizmet alma hakkının Kürt halkının eşit yurttaşlık hakkının ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulanarak, Türkiye’de 15–20 milyon kişinin konuştuğu Kürtçenin halen “bilinmeyen dil” olarak sayılması, kadınların gündelik yaşamda maruz bırakıldıkları ayrımcılığın en somut örneklerinden biri olduğu ifade edildi.
Okuma-yazma bilmeyenlerin yüzde 80’inden fazlasını kadınların oluşturduğu, Türkçe bilmeyen kadınların ise kamusal hizmetlere erişimde ciddi engeller yaşadığı vurgulanarak, Fatma Altınmakas katliamı hatırlatıldı. Kadın inisiyatifi, anadilinde eğitimin bir kadın meselesi olduğunun altını çizdi ve çok dilli toplumların dünya genelinde daha güçlü, daha demokratik örnekler sunduğunu hatırlattı. Eşit yurttaşlık anlayışının yalnızca etnik kimlikle sınırlı kalmaması toplumsal cinsiyet, LGBTİ+ hakları ve kadın eşitliği için de geçerli olduğu belirtilerek İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesi çağrısında buldular.
‘Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu kurulmalı’
Barışın kalıcı olabilmesi için mutlaka savaş suçlarını araştıracak bağımsız bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu kurulması yönünde dördüncü talepleri olduğunu söyleyen inisiyatif, savaş dönemlerinde kadın bedenine yönelmiş cinsel şiddetin görünmezliğine dikkat çekti. Kürt illerinde yaşanan tecavüz, işkence, taciz vakaları ve bunların cezasız bırakılmasının barışın önünde ciddi bir engel oluşturduğunu vurguladı. Yine talepte “Cinsel şiddet savaş silahı olarak kullanılamaz” vurgusu yapıldı. Gülistan Doku ve Feleknaz Keskin gibi kayıp kadınların akıbetinin aydınlatılması, faillerin ve onları koruyan yapıların yargılanması inisiyatifin bir diğer talebi oldu. Zorunlu göçlerle boşaltılan köylerin sahiplerine iade edilmesi, tahrip edilen doğanın ve kadınların emeğine el konulan alanların telafi edilmesi de bu talebin kapsamına dahil edildi.
‘Abdullah Öcalan’la görüşülsün’
Beşinci talep ise barış sürecinin şeffaf yürütülmesi ve sürecin tüm taraflarıyla, özellikle de Abdullah Öcalan’la görüşme yolunun açılması yönünde oldu. Kadın inisiyatifi, Öcalan’ın Kürt halkı açısından yüksek temsil gücüne sahip olduğunu ve bu nedenle diyalogdan dışlanmaması gerektiğini komisyona açık biçimde aktardı. Sürecin yalnızca devlet ve hükümetle sınırlı kalmaması, kadın örgütleri ve sivil toplumun aktif olarak dahil edilmesi gerektiği ifade edildi. Kadınlar, gerillaların sivil hayata güvenli biçimde katılımının yasal çerçevesinin oluşturulması gerektiğinin de altını çizdi. Kadınların dağa katılım nedenleri arasında yalnızca etnik değil, aynı zamanda patriyarkal baskı ve erkek şiddetinden kaçış gibi toplumsal faktörlerin bulunduğuna dikkat çekildi. Bu nedenle, dönüş sürecinde kadınların yeniden eşitsiz bir yaşama zorlanmasının yeni çatışmalara yol açabileceği uyarısında bulundu.
Kadınların sözü bölündü
Feride Eralp konuşmasını gerçekleştirirken, cinsel şiddete dikkat çekmek için kullandığı sözler nedeniyle komisyon üyeleri tarafından sözleri bölündü. Eralp’in bu şiddetin İsrail askerinin yaptığı soykırım ve cinsel şiddetle benzer örnek teşkil ettiği hatırlatmasını AK Parti’li komisyon üyeleri tepki gösterdi.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş “Kim gelirse gelsin, konuşanlara eyvallah ve onların sonuna kadar kemal-i edep ile dinledik. Ancak konuşmacılardan da başından itibaren şunu istirham ettim. Geçmişin acıları üzerinde konuşarak bugünkü barışı inşa etmemiz mümkün değildir. Burada herkes konuştu. Çok radikal fikirler dile getirenler oldu. Ama burada biz acılar üzerinden konuşacaksak binlerce saat konuşulabilir. Mesele somut olarak biz bundan sonra aynı acılar yaşanmasın diye buradaki arkadaşlarımız ortak bir kararlılık içerisinde, bütün partilerin ortak anlayışıyla hareket ediyoruz. Ve burada özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bütünüyle ilzam edecek olan suçlamaların da bir faydası olmadığını, bunun bir sonuç getirmeyeceğini altını çizerek ifade etmek istiyorum. Herkesin diline dikkat etmesi lazım. Görüşlerimizi söyleriz, dinleyen dinler, dinlemek istemeyen dinlemez. Ama sonuçta ortak bir çabanın içindeyiz. 86 milyonun tamamı, Kürtlerin, Türklerin, farklı etnik kökenli insanların ortak bir aidiyet içerisinde müşterek bir gelecek inşa etmesi için aramıza sokulmuş olan bütün fitnelerin bir kenara bırakılması için çalışıyoruz” dedi.