Dark Polisiye öykü seçkilerinden tanıdığımız Selin Bak’ın Maceraperest Yayınlarından çıkan Sonsuzluk Kapanı polisiye romanı polisiye severleri sevindirecek bir eser. Polisiye okurlarının yerli polisiyedeki beklentilerinin çağın gerektirdiklerine uygun olarak değiştiğini fark eden yazarlar kendilerini bu yönde hazırlıyorlar. Bu yazarlardan biri de ilk roman için oldukça başarılı bir eser ortaya koyan Selin Bak. Polisiye edebiyatındaki suç türleri teknolojinin ve bilimin gelişmesine paralel olarak siber suçlar, genetik, dijital ve bilişim suçlar olarak çeşitlendiğinden klasik konulardan ayrışan eserlere ilgi göstermeye başlayan okuyucuya yerli yazarlar da artık kayıtsız kalmıyor.
Sonsuzluk Kapanı’nın ilk yarısı karakterlerin ve mekânların tanıtımıyla ilerlerken bir kayıp vakasının sıradanlığıyla başlıyor. Başkomiser Asya ve yardımcısı Çetin tipik yurdum insanı edalarında. Ayakları yere basan sahici insanlar; karton bardaklarda çay içip fastfoodlarla beslenecek derecede koşuşturan insanlar. Altın yaldızlı fincanlarda kahve içecek ne takıntıları var ne de zamanları. Ayrıca böyle bir kültürleri de yok. Belki Asya’nın biraz temizlik takıntılı olduğunu söyleyebiliriz; kokulara çok duyarlı. Hem temiz ve mis kokan hem de küf ve çürük kokan her şeyi anında seçebiliyor. Cinsiyetçi bir yaklaşım olmayacaksa bunu kadın karakter olmanın önceliğine verebiliriz. Elbette yaratıcısının da kadın olduğunu unutmadan.
İdealist, kararlı…
Asya sert bir karakter değil, hatta hassas derecede kırılgan bile diyebiliriz. Konu aşk, sevgi ve seks olduğunda toplumsal normları umursamayabiliyor. Önceliğin ruh ve beden sağlığı olduğunun farkında; bu da kendisini iyi tanıdığını gösteriyor. Bu da yazarın karakteri iyi tanıdığını gösteriyor. Vicdanlı, merhametli ve çekici biri, bu çekiciliğini doğru zamanda ve doğru yerde kendine zarar vermeden kullanmayı bilir. Geçmişinin izlerini yüreğinde, aklında silemediği için kadına şiddete tahammül edemiyor, göz yummuyor ve elinden ne gelirse yapmaya gayret ediyor. Çetin biraz daha Asya’nın gölgesinde kalmış, kalıpları olan şefkatli, vefakâr ve sadık biri.
Konuya dönersek, kayıp cesetler, kayıp yaşlılar ve kayıp kedi ve köpeklerin birbiriyle bağlantısının olup olmadığını araştıran Asya ve Çetin ikilisi bu kayıp vakalarını eşeledikçe adeta bataklığa saplanırlar. Başkomiser Asya kendisini o kadar işine kaptırmış ki kapısının önünde olanlardan bile bihaberdir. Kıyın kıyın kaçtığı kapı komşusunun kaybolduğunu anladığında kollarını sıvamaya karar verir. İşte ne oluyorsa Asya’nın bu kararlı tutumundan sonra oluyor. Sıkıştırıldıkça daha bir inat ederek daha bir azimle olayların üzerine gitmeye karar veriyor; elbette başı beladan kurtulmuyor.
Kriyojenik
Henüz kimsenin aşina olmadığı tıbbi, biyolojik bir zorbalık ve hırsızlıkla karşılaştıklarında işin ne derecede devletin içine sızdığını anlayamıyorlar. Eşeledikçe, soruşturdukça ve kurcaladıkça siyasi erkle bağlantıları olan, bürokratlardan bakana her kesi avucunun içine alan devletin üst kademelerine kadar sızmış bir suç şebekesiyle karşılaşırlar. Attıkları her adımın izlendiğini fark ederler. Güvenlikleri için silahlı bir ordu ve teşkilat kuran bu şebekeyi çökertmek için okun kendilerine dönmeleri gerekiyor.
Romanda gözü tırmalayan bir çapağın dışında aksayan bir şey yok ki o da polisiye kurallarına da uymadığından okuyucunun dikkati dağılabilir. Gerçi romanın temposu bunun üstünü örtüyor. Tesadüf gerçek hayatta vardır neden polisiye edebiyatta olmasın denilebilir ama bu işin kolaycılığına kaçmak olur. Kusursuz hayat yoktur ama kusursuz sanat pekâlâ olabilir. Polisiye edebiyattaki tesadüf de buna tekabül eder. Asya sahilde sigara içerken durup dururken bir kadın neden hiç tanımadığı bu kadına derdini anlatır?
Yazar karakter yaratmayı iyi biliyor. Mekân/ olay/ mahal tasvirlerindeki kaotik havayı yansıtırken atmosferin nasıl olması gerektiğine iyi çalışmış. Sonsuzluk Kapanı Türkiye gerçeklerine uyan, suç şebekelerinin pervasızlığını cesurca dillendiren oldukça tempolu bir roman.




