Tarihin en ağır sessizliği yeniden çatlıyor
Esra Çiftçi 15 Kasım 2025

Tarihin en ağır sessizliği yeniden çatlıyor

Bugün, Elâzığ Buğday Meydanı’nın soğuğu bir halkın hafızasına kazınmış acıyı bir kez daha yüzeye çıkarıyor.
Bugün, Seyid Rıza ve arkadaşlarının idam edildiği gün…

Aradan 88 yıl geçti ama bazı olaylar takvime değil kalbe kazınır.
Bazı sesler toprağın altına gömülse bile kuşakların içinde yaşamaya devam eder.

Dersim’in yarası işte böyle bir yara.

“Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu.
Siz de benim haysiyetimle baş edemediniz bu da size dert olsun.”

Bu söz bir idam sehpasından yükselen sıradan bir cümle değildir. Bu söz, bir insanın son nefesinde bile hakikat uğruna dik duruşunun belgesidir. Zamanı ikiye bölen bir yankıdır. Bu söz o günün karanlığına da bugünün zihnine de ışık tutan bir ağırlık. Bu söz, güvenin kırıldığı, haysiyetin ezildiği, bir halkın varoluşunun tehdit altında olduğu anın çığlığıydı. Bugün ise bu söz hakikat olmadan hiçbir toplumun iyileşemediğinin kanıtı. Sessizlikle kapatılmış defterlerin kendiliğinden kapanmadığını hatırlatan bir uyarı. Geçmişle yüzleşmeyen her dönemin aynı acıları başka biçimlerde yeniden üretebildiğinin delili.

Kuşaktan kuşağa akan sessizlik

1937–1938’de yaşananlar bir olay değil, bir kırılmaydı. Bir toprağın kimliğini değiştiren, bir halkın hafızasına kazınan, evlerden sokaklara taşan bir sarsıntıydı.

Her baba, hikâyesinin yarısını yutmak zorunda kaldı. Her anne, susarak konuştu.
Her çocuk, büyürken kendisine anlatılmayan bir geçmişin gölgesini taşıdı.

Travma bazen çığlık değildir hane içine sinmiş bir ağırlık, konuşuldukça çoğalan bir acı, susuldukça derinleşen bir boşluktur. Dersim’in travması tam da budur. Bu yüzden bugün bile konuşulduğunda bir anda odanın havası değişir…
Çünkü o acı, kimsenin bireysel anısı değildir, kolektif bir hafızadır. Bir coğrafyanın damarına işleyen bir hatırlayış biçimi.

1937–1938’in bugüne sızan gölgesi

O yıllar yalnızca bir askeri operasyon dönemi değil; devletin uluslaşma sürecinin en sert, en hızlı, en dışlayıcı aşamalarından biriydi. Merkezi otoritenin, Anadolu’nun farklı kimlikleriyle çatıştığı, kültürlerin “uyum” adı altında bastırıldığı bir dönem…

Dersim’in yaşadıkları, bu politikanın en acı tezahürlerinden biriydi.

Bugüne taşan şey ise şudur:
Devlet ile toplum arasındaki kırık ilişki tamir edilmeden zaman asla kendi kendine iyileştirmez. Bir halkın hafızası susarken bile unutmuyorsa bu tarihin hâlâ açıklanmamış, anlaşılmamış, içselleştirilmemiş olduğunu gösterir.

Seyid Rıza’nın sözleri işte bu yüzden bugün hâlâ yakıcıdır.
Bugün hâlâ sorar:
“Hakikat nerede? Adalet nerede? Onur nerede?”

Ve her nesilde birileri o soruyu yeniden duyar.

Bugün yalnızca bir anma değildir. Bir yüzleşme çağrısıdır. Bir hatırlatma. Tarih, üstü örtüldüğünde kaybolmaz, sadece karanlıkta büyür ve bir gün mutlaka konuşur.

Dersim konuşuyor.
Seyid Rıza konuşuyor.
Hafıza konuşuyor.

Toprağın içinde saklananların, geceleri fısıltıyla anlatılanların, yıllardır ağızdan ağıza aktarılanların söylediği tek bir şey var:

“Biz buradayız ve bu acı görülmeden iyileşmeyecek.”

Bugün 15 Kasım bir kapanış değil, hafızanın dirilişi, hakikatin kapıya dayanışı, bir toplumun kendi geçmişiyle yüzleşme ihtiyacının en güçlü hatırlatmasıdır.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.