Barışın heba olmasını beklemek niye?
Sevda Çetinkaya 24 Kasım 2025

Barışın heba olmasını beklemek niye?

CHP’nin İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan ile görüşmeme kararını eleştirenlerin hepsini bir sepete koyarak, “AK Parti’nin yaptıklarını görmeyip CHP’yi dövmekle” itham edenleri, bir de şu pencereden bakmaya davet ediyorum.

Özgür Özel için “Tarihte parlayan bir yıldız olabilirdi ama olmadı” başlıklı yazım nedeniyle bu konuda sorumluluk duydum.

Önce barışa sonra CHP’lilere.

Şunu baştan söyleyeyim.

Çözüm sürecini bu noktaya getiren AK Parti’nin baştan beri açıktan inisiyatif almayan, ana muhalefet partisi CHP’ye yönelik bin bir türlü antidemokratik uygulamaları ile toplumdaki güvensizliği derinleştiren ve süreci taktik hamlelerle idare etmeye çalışan, zamana yayan tutumudur.

Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmaması, AİHM ve AYM kararlarının uygulanmaması, sayısız siyasetçinin ve seçilmiş belediye başkanının tutukluluklarının sürmesi, hasta mahpusların yaşam hakkının ihlali, cezaevi idare ve gözlem kurullarının kendisini mahkemelerin üstünde gören keyfi kararları ve kayyım uygulamalarının hala devam etmesi, tamamen iktidarın sorumluluğundadır.

Tereddütsüz bu böyle.

“Taktik yaklaşım, genel karakteri itibariyle rakibinizin hamlelerine tabi olmanın baştan kabul edilmesi demek zaten” diyen gazeteci Kemal Can çok doğru söylüyor. https://ilketv.com.tr/gazeteci-kemal-can-chp-imraliya-gitseydi-tabanindan-buyuk-bir-reaksiyon-almayacakti/

Tam da bu nedenle CHP’nin barış gibi stratejik bir meseleyi taktik hamlelerle ele almasının ne barışın ne demokrasi mücadelesinin yararına olduğunu düşünüyorum.

Meramımı şöyle anlatmaya çalışayım.

İktidara karşı olmak kimseyi otomatik olarak barıştan yana yapmaz.

Bakınız İYİ Parti ve Zafer Partisi.

Tarihsel meseleler taktik hamlelerle değil; risk alarak, siyasi cesaret göstererek çözülür.

CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı stratejik ve tarihsel bir hata bana göre.

Şu nedenlerle:

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir’in açıklamasındaki temel gerekçeler şöyleydi:

“Süreç şeffaf değil” dedi.

Doğru.

Peki o şeffaf olmadığını düşündüğünüz masaya gidip ne olup bittiğini öğrenmek için bir fırsat olamaz mıydı bu görüşme?

Pazarlık var mıydı? Saklanan bir şey var mıydı?

Çözüm sürecinin ana aktörlerinden biri olan Abdullah Öcalan’a bunları sorma imkanı ayağınıza gelmiş, devlet organize ediyor üstelik bu ziyareti.

Eleştirilerinizi, tüm şüphelerinizi doğrudan konuşma şansı çıkmış ortaya.

Sonra da bunu “rızası olmayan millete” en şeffaf haliyle anlatabilme fırsatı.

Milletin rızası gökten zembille inmeyecek, siyasetçilere bakıyorlar, referans alıyorlar.

İkinci gerekçe de şuydu:

“Kayyımlar kalkmadan İmralı’ya gidilmez.”

Buradan hareket edersek, iktidarın bugün veya dün yaptıkları yüzünden hiçbir zaman hiçbir barış masası kurulamaz.

Barış steril, sorunsuz koşulların mı meselesidir?

Tam tersine.

En sert, en anti demokratik dönemlerde çatışma çözümü ve barış için masaya oturulur.

19 Mart sonrası yaşananlar bize yeterince göstermedi mi?

Barış, otoriterliğin, kötülüğün arttığı yerde daha da hayati hale gelir.

Bunu Kürtler on yıllardır en yıkıcı biçimde yaşadı, tecrübe etti.

Demokrasi ve hukuk olmayan yerde yaşamanın neye benzediğini ve neye mal olduğunu hepimizden çok iyi biliyorlar.

Bu otoriterliği, hukuksuzlukları, kötülükleri gerekçe ederek barış için inisiyatif almamak, izlemede kalmak, iktidarın çizdiği çemberin içinde kalmaya rıza göstermek olmaz mı?

Bu demokrasi mücadelesini de zayıflatmaz mı?

Özgür Özel’e tüm bunları sormak isterdim.

Tam burada şu soruyla da muhatap kalacağımı bilerek.

“AK Parti risk almazken CHP’den bu riski almasını beklemek adil mi?”

Bu sürecin aktörlerinden biri olmasının ve oyun kurucu sorumluluğunu üstlenmesinin, hem barışın hem de demokrasi mücadelesinin kesinlikle hayrına olduğunu düşündüğüm için bekliyorum bunu ana muhalefet partisinden.

Kürtlerin 100 yıllık “eşitlik” meselesi risk almadan çözülebilir mi?

Hele de CHP lideri Özgür Özel, partisinin yeni programını açıklarken Kürt meselesinde önemli çıkışlar yapmışken.

“Eşit yurttaşlık”, “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”, “anadilinde eğitim hakkı” gibi.

Hatta “Birileri milletin barış umutlarını heba ederse biz buradayız” demişken.

Benim eleştirim tam da buna işte.

Birilerinin bu barış umutlarını heba etmesini beklemek niye?

Barış umutları heba olursa demokrasi umudu da heba olmaz mı?

Tasavvuru bile zor bir otoriterliğin ve kabusun kapısı aralanmaz mı?  

“Zor bir denklem ve zor şartlarda, tarihi bir mesele çözülmeye çalışılıyor.”

Bu denklem, sabır ve sorumluluk gerektiriyor.

İşte bu yüzden CHP’yi şimdiden toptan “çözüm karşıtı” ilan etmek hem yanlış hem haksız.

Ama başka bir yanlışı da söylemesem olmaz.

Özgür Özel’in “..ne de birilerinin peşine takılıp vagon gibi Tayyip Bey ne diyorsa onun peşine gideriz” ifadesi de Kürt siyasetini doğru okumaktan çok uzak.

DEM Partili siyasetçiler ve Kürtler için de bu değerlendirme çok haksız.

Kürt siyasi hareketini tarihsel olarak da politik olarak da hiç tanımamak ve anlamamak bu.

Gerçekçi olalım.

Abdullah Öcalan ile görüşmek barış yolunda bir günde bir mucize yaratmayacak.

Ama demokratik çözüm iradesini güçlendirebilir, toplumsal güveni artırabilir, barış ihtimalini büyütebilecek önemli bir eşik olabilir.

Otoriter çözüm hayali kurup, planlarını buna göre yapanların oyununu bozabilir.

İktidarın Meclis’te süreç komisyonu kurulurken ve devamında CHP’yi masadan kaldırma ve denklem dışı bırakma gayretkeşliğine direnen Özgür Özel’in, Öcalan ile görüşme konusunda da aynı direngen ve aklıselim tutumu alması bu aşamada neleri nasıl değiştirirdi ne yazık ki artık bilemeyeceğiz.

Onun için demiştim ““Tarihte parlayan bir yıldız olabilirdi…”

Ama barış süreçleri ne tek bir ‘an’a ne de tek bir taktiğe sığar.

Statükoculukta ve eskide ısrara ise hiç sığmaz.

Çatışma çözümü ve barış süreçleri çetrefilli ve çok etaplı.

Eğer Abdullah Öcalan ile görüşmek ilk etabın bir eşiği idiyse; CHP ve Özgür Özel, ister taktik bir hamle isterse de cumhuriyetin Kürtler için de eşitlikçi bir hukukla demokratikleşmesine ve çözüme karşı olan ulusalcıların tazyiki nedeniyle olsun, çok önemli bir fırsatı değerlendirmedi.

Ama daha çok yol ve başka etaplar var.

Meclis Komisyonu, silahlı çatışma dönemini geride bırakan geçiş süreci için raporunu ve yasa önerilerini hazırlayacak.

Ayrıca bir demokratikleşme raporu ile toplumun bu konudaki beklentilerini ve yasal düzenleme önerilerini de sunacak.

Çatışma çözümünde ilerleme sağlanınca asıl meşakkatli süreç başlıyor.

Silah bırakanların toplumsal ve siyasal hayata katılımının hukuku ve güvencesi, geçiş dönemi adaleti ve bir daha bu çatışmanın ortaya çıkmaması için Kürt meselesinin demokratik çözümü ve demokratik entegrasyon tartışması.

Barış, silahların bırakılmasının ötesine geçip, geçiş dönemi hukukun tüm boyutları hayata geçirilirse başarılı olabiliyor. Çünkü asıl mesele, silah bırakanların da içinde yaşayabileceği herkes için eşit ve özgür yeni bir toplumsal sözleşme kurabilmek.

Aslında mesele cumhuriyetin demokratikleştirilmesi.

Tüm bu tartışma ve aşamalarda, CHP’nin varlığı ve rolü çok önemli.

Barışın toplumsal rızasını oluşturmak ve güçlendirmek için de CHP’nin sorumluluk alması elzem.

Nefret dili ile konuşan İyi Parti ve Zafer Partisi’nin ulusalcı ve Kürtlerin eşitlik hukukuyla bu cumhuriyette bir arada yaşama fikrine tahammülsüz evreninin manyetik etkisine CHP’nin direnmesini bekliyor barış savunucuları.

Başka bir parlama anı daha geldiğinde, CHP’nin ve Özgür Özel’in kararının, barıştan ve Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olmasını arzu ediyor.

Barış isteyenlerin CHP eleştirisine bir de böyle bakabilirsiniz.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.