DEM Parti’nin Meclis’teki komisyona sunduğu raporun tam halinde mevcut anayasanın uygulanmasının yanı sıra toplumsal sözleşme, demokratik entegrasyon ve pek çok detay yer aldı.
DEM Parti’nin Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na sunduğu rapor 99 sayfa ve 6 bölümden oluşuyor. Raporun ilk bölümü “2025’ten Kürt Meselesine Özlü Bakış; Nedir, Ne Değildir?” başlığıyla yer aldı.
İkinci bölüm “Demokratik Çözüm Perspektifi ve Barış Stratejisinde Abdullah Öcalan’ın Rolü”, üçüncü bölümde “Çözümün Hukuki Altyapısı: Barış Yasası ve Demokratik Entegrasyon”, dördüncü bölümde ise “Çözümün Hukuki İnşası: Yasal Düzenlemeler, Demokrasi ve Özgürlük Alanlarının Sağlanması” başlığı yer aldı.
Raporun beşinci bölümü “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Dinlemelerinde Açığa Çıkan Sonuçlar”, altıncı bölümü ise “DEM Parti Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları; Tespitler, İhtiyaçlar ve Politik Öneriler” başlığını taşıdı.
Modern Türkiye’nin siyasal ve idari yapısına ilişkin dikkat çekici tespitlerin yer aldığı raporun sonuç bölümü şu şekilde:
“Modern Türkiye, tarihi boyunca darbe kurumlarının yerleşmesi, askeri-sivil bürokratik vesayet, otoriter-katı merkeziyetçi siyasi/idari yapılanma, anti-demokratik yasalar ve uygulayıcı kurumları, yerel idarelerin ve hizmetlerin merkezi vesayet baskısı altına alınması anlayışı üzerine inşa edildi. Cumhuriyet’in geride bıraktığı 102 yıllık zaman diliminde farklı kimliklerin, kültürlerin, anadillerinin ve inançların varlığının reddine dayalı inkârcı, asimilasyoncu, tekçi ve katı merkeziyetçi devlet yapılanması temel politika haline geldi.”
Kürt meselesi sınırları aştı
“Bu temel politikanın yarattığı Kürt sorunu, 20. Yüzyılın başından itibaren tarihsel, sosyolojik, ekonomik, politik ve ideolojik olarak yaşamın bütün alanlarına nüfuz etmiş bir sorun olarak yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Bu yüzyılda ise Türkiye’nin iç-dış politikasındaki ve ekonomideki kriz dinamiklerinin tam orta yerinde yer alan bu sorun Türkiye sınırlarını aşmış, Ortadoğu coğrafyasını ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir.”
Artık sürdürülemez bir noktaya gelmiştir
“Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında 5 Ağustos 2025’ten bu yana yürütülen Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmaları, ülkenin en yakıcı ve en karmaşık sorunlarından biri olan Kürt meselesi ve buna bağlı çatışmalı sürecin yarattığı tahribatların artık sürdürülemez bir eşiğe geldiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Komisyonun dinlediği tanıklıklar, uzman görüşleri, sivil toplum temsilcilerinin aktarımları ve demokratik kurumların değerlendirmeleri, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunun yalnızca bir güvenlik meselesi değil; siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutları olan çok katmanlı bir demokratikleşme meselesi olduğunu açıkça göstermektedir. Bugün Türkiye’nin önünde duran temel görev; toplumsal barışı kalıcı hale getiren, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına alan, halkın onurlu bir geleceğe olan inancını yeniden kuran bir siyasal çözüm hattını hayata geçirmektir.”
Kalıcı barış toplumsal bütünleşme ile olur
“Kalıcı barış, yalnızca silahlı çatışmaların sona ermesi değil; aynı zamanda toplumsal bütünleşmenin, ekonomik refahın, hukukun üstünlüğünün, demokratik çoğulculuğun ve insani güvenliğin tesisidir. Bu anlamda ‘barış’ kavramı, askeri bir ateşkesin ötesinde, siyasal ve toplumsal dönüşüm sürecini ifade eder. Dünya deneyimleri göstermiştir ki (Güney Afrika, Kolombiya, İrlanda, Filipinler ve diğer örneklerde olduğu gibi) kalıcı barış, hakikat, adalet ve demokratik katılım üzerine kurulmadığı sürece sürdürülemez. Türkiye, bu küresel deneyimlerden çıkaracağı derslerle kendi özgün barış modelini yaratma eşiğindedir.”
Yeni paradigma nedir?
“Bugün barış sürecinin önündeki en büyük görev, güvenlik merkezli anlayışı geride bırakıp demokratik toplum eksenli bir paradigma değişimine yönelmektir. Bu paradigma, çatışmanın değil uzlaşının; düşmanlaştırmanın değil çoğulculuğun, inkârın değil tanımanın dilidir. Bu tarihsel süreçte oluşturulan Meclis Komisyonu’nun çalışmaları, kalıcı barışın toplumsal, siyasal ve ekonomik açıdan Türkiye’ye kazandıracağı büyük imkânları açığa çıkarmıştır. Türkiye, siyasi tarihinin birikmiş sorunlarını çözme, toplumun tüm kesimlerini eşit yurttaşlık zemininde buluşturma ve demokratik geleceğini birlikte inşa etme kapasitesine sahiptir.”
Pozitif barış esas alınmalı
“24 Kasım 2025 tarihinde Komisyon üyeleri İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’ı ziyareti, Kürt sorununa çözüm iradesinin gücünü arttırarak Komisyon’un yasal ve meşru zeminini güçlendirmiş ve çözümün muhatabiyetini bir kez daha netleştirmiştir. Bu anlamda Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde bu ziyaret, demokratik bir perspektifin ve ufkun aralanması açısından tarihsel bir aşamayı işaret etmektedir. Bu tarihsel aralıkta sunulan bu rapor, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun yürüttüğü çalışmaların ışığında, ülkenin karşı karşıya bulunduğu tarihsel eşiklere ve olanaklara dair kapsamlı bir değerlendirme sunmaktadır.
Rapor, Kürt sorununun tarihi geçmişi, güncel reel politik durumu konusunda perspektif sunarken ve somut çözüm önerileri geliştirirken, meseleyi aynı zamanda hukuki ve siyasal zemine oturtma ve sürecin reel ihtiyaçlarına cevap olma özelliği taşımaktadır. Barış sürecinde atılacak her adımın, çatışmasızlık ortamını korumakla birlikte demokratikleşmeyi ve toplumsal barışı derinleştirmesi hedeflenmelidir. Negatif barış yerine pozitif barışın esas alınması ve toplumun gönül bağıyla birleştiği bir barış bahçesinin yeşertilmesine odaklanılması, kalıcı çözümün ve aynı zamanda Türkiye’de demokrasinin yeniden inşasının anahtarıdır. Kalıcı ve onurlu bir barış, yalnızca silahların susması ya da çatışmanın sonlandırılması değildir; Türkiye’nin geleceğini kökten dönüştürebilecek siyasal, toplumsal ve ekonomik bir yeniden kuruluş imkânıdır.”
Süreç demokratikleşme ile iç içe yürümeli
“Barış, uzun yıllardır ertelenmiş demokratikleşme hedeflerini gerçekleşebilir kılarak hem devletin hem toplumun dönüşüm kapılarını aralar. Bu ülkede yaşayan herkesin kaderini etkileyen eşitsizliklerin, güvencesizliklerin, kutuplaşmanın ve siyasal tıkanmışlığın aşılması, ancak demokratikleşmeyle iç içe ilerleyen bir barış süreciyle mümkün olabilir. Çözümün kendisi, Türkiye’nin Demokratik Cumhuriyet ufkunu büyüten; yurttaşın özgürleşmesini, devletin şeffaflaşmasını, hukukun evrenselleşmesini sağlayan tarihsel bir olanaktır. Demokratikleşme, barışın yalnızca bir sonucu değil, aynı zamanda koşuludur. Kürt meselesinin siyasal ve demokratik yöntemlerle çözülmesi; güçlü bir hukuk devleti, bağımsız yargı, eşit yurttaşlık, yerel demokrasi, özgür medya, toplumsal denetim mekanizmaları ve bütünlüklü bir yeni demokratik anayasa gibi Türkiye’de yıllardır ertelenen demokratik reformların önünü açar.“
Toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var
“Bu demokratik dönüşümün merkezinde ise düşünce ve ifade özgürlüğünün hiçbir baskı, sansür ve cezalandırma tehdidi olmaksızın güvence altına alınması yer almaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü, yalnızca bireysel bir hak değil; demokratik toplumun çoğulcu yapısının, siyasal katılımın ve barışın toplumsallaşmasının asli teminatıdır. Demokratik bir yaşam ‘sadece bir yönetim modeli’ değil bir toplumsal sözleşme, bir birlikte yaşam etiğidir. Türkiye’de bu sözleşme eksik ve asimetrik inşa edilmiştir. Bu anlamda barış, Türkiye toplumunu uzun süredir rehin alan kutuplaşma ve güvensizlik iklimini dağıtır; farklı kimlikler, inançlar, kültürler ve toplumsal kesimler arasında karşılıklı tanınmayı, bir arada yaşama iradesini ve güçlü bir toplumsal sözleşmeye dayalı yeni ve güçlü bir birlik duygusunu mümkün kılabilir.”
Ortak yaşam
“Kültürel çoğulculuk, karşılıklı tanıma, ortak yaşamın zenginliği ve toplumun kolektif özgüveni barışla birlikte güçlenecektir. Barışın toplumsal faydası demokratikleşme alanı ile birlikte; kültürel, sosyal ve insani alanda da derindir. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü, Türkiye’de Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ihtiyaç duyulan Demokratik Cumhuriyet zeminini güçlendirecek; yurttaşlık kavramını eşitlik temelinde yeniden tanımlayarak toplumsal bütünleşmeyi sağlayacaktır. Barış, toplumsal güveni ve dayanışmayı yeniden canlandıracaktır. On yıllarca süren çatışma, toplumun farklı kesimlerinin birbirine yönelik yerleşik olumsuz kabuller ve yargılar geliştirmesine neden olmuş, ortak yaşam alanlarını daraltmış, kültürel bağları zayıflatmıştır. Çözüm süreci, toplumda birbirinden kopartılmış olan bağları tamir edecek; kültürel çeşitliliği tehdit değil ortak zenginlik olarak konumlandıracaktır.”
Eşit yurttaşlık vurgusu
“Tüm halkların ve inanç topluluklarının eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşadığı bir demokrasi, yalnızca bir ideal değil; barış sürecinin en somut kazanımlarından biri olacaktır. Bu kültürel kazanım, bu ülkenin üzerine kurulduğu tarihsel çoğullukla buluştuğunda, Türkiye yeniden ‘iç barışını’ kurarak ortak bir gelecek fikrini güçlendirecektir. Farklı inanç ve kimlik gruplarının, gençlerin, kadınların ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini eşit yurttaş olarak hissettiği bir ülke, toplumsal dinamizmi ve yaratıcılığı açığa çıkarır. Korku, baskı ve dışlanmışlık yerine güven, katılım ve umut duygusu hâkim olur. Toplumun bir arada üretme kapasitesi artar; ortak kamusal alan genişler, ortak iyi etrafında birleşme imkânı doğar. Bu, Türkiye’nin hem iç barışını hem toplumsal bağlarını güçlendirecek bir tarihsel fırsat anlamına gelecektir.”
Uzun vadeli refah dönemi sağlar
“Ekonomik açıdan ise barış, Türkiye’ye yalnızca istikrar değil, uzun vadeli refah imkânı kazandırır. Çatışma koşullarının yarattığı devasa güvenlik maliyetlerinin azalması, kaynakların toplumsal yatırımlara yönelmesini sağlar. Bölgeler arası eşitsizliklerin azaltılması, tarımın, turizmin, üretimin ve toplum yararına yatırımların canlanması barış ikliminde mümkün olabilir. Kamu kaynakları çatışma politikaları yerine; eğitime, sağlığa, sosyal refaha yöneltilen Türkiye’de barış, özellikle genç nüfusun geleceğe ilişkin kaygılarını azaltacak, nitelikli istihdam ve bölgesel kalkınma için güçlü bir zemin yaratacaktır. Türkiye ekonomisi, özellikle son on yılda yaşadığı kırılganlıkları aşmak için barış ve demokratikleşme ivmesine ihtiyaç duymaktadır. Barışın bölgesel etkisi de stratejik önemdedir.”
Model haline gelir
“Kürt sorununu çözen, çatışmayı nihayete erdiren bir Türkiye, bölgenin yükselen demokratik değeri ve güçlü modeli haline gelir. Ülkemizde ortaya çıkacak barışçı bir çözüm, Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde de demokrasi ve barış açısından önemli adımlar atılmasını sağlayacaktır. Ortadoğu’nun tarihsel kırılganlıklar ve çatışmalar içindeki dengeleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin demokratikleşerek sorunlarını iç barış yoluyla çözmesi, onu bölgede güven veren bir aktör hâline getirir. Kürt meselesinin demokratik çözümü, Türkiye’nin hem Ortadoğu’daki hem Dünya’daki konumunu güçlendirir; diplomatik ilişkilerini iyileştirir, barış eksenli bir dış politika yürütmesinin önünü açar.”
Bölgeye yayılan özgürlük damarı olur
“Böylece Türkiye, bölge halkları arasında barış, diyalog ve demokratik iş birliğinin örnek modeli olabilecek stratejik bir konuma kavuşabilir. Türkiye’nin demokratikleşmesi, tüm bölgeye yayılan bir barış ve özgürlük damarı yaratır; sınırların ötesinde toplumsal ilişkileri güçlendirir ve bölgede kalıcı istikrarın anahtarlarından biri hâline gelir. Zira Türkiye’nin demokratik dönüşüm ihtiyacı, iç dinamiklerden olduğu kadar bölgesel gelişmelerden de beslenmektedir. Dünyada otoriterleşme eğilimlerinin arttığı bir dönemde, Türkiye’nin kendi demokratik kapasitesini güçlendirmesi hem içeride toplumsal huzuru artıracak hem de dış politikada itibarı yükseltecektir. Ortadoğu’nun ağır çatışmalarla şekillenen yeni döneminde Türkiye’nin rolü, ancak içeride demokratik barışı sağlayarak anlamlı bir güç haline gelebilir. Türkiye’nin kalıcı barışa ulaşması, bölgesel demokrasinin ve halkların kardeşliğinin de en güçlü dayanaklarından biri olacaktır.”
Medyanın dili barış ve çözüm odaklı olmalı
“Bu çerçevede barış, Türkiye’nin Demokratik Cumhuriyet’e geçişini kolaylaştıran, toplumu özgürleştiren, ekonomiyi güçlendiren ve ülkeye bölgesel itibar kazandıran bütünlüklü bir dönüşümün inşasıdır. Barış, yalnızca bir siyasal tercih değil; Türkiye’nin geleceğini güvence altına alacak tarihi ve stratejik bir ihtiyaçtır. Bugün barış için atılacak her adım, yarın daha demokratik, barışçı ve daha güçlü bir Türkiye’nin ve Türkiye toplumunun mayasını oluşturacaktır. Bu anlayışla, içinden geçtiğimiz tarihsel aşamada partimizin önerdiği ve raporun içeriğinde ayrıntılı ifade edilen ana gereklilikler şu şekildedir: Negatif bir söylem çerçevesi içeren ‘Terörsüz Türkiye’ gibi ifadeler geride bırakılarak barış iklimi güçlendirilmelidir. Bu süreçte siyasetin ve medyanın dili barış, kardeşlik, demokrasi ve çözüm odaklı bir dil olmalıdır. Bu dil barışın toplumsallaşmasına katkı sunacaktır.”
Yasalar çıkarılmalı
“Tüm kimliklerin ve inançların hukuk içinde, eşit yurttaşlar olarak var olması anlamına gelir. Büyük barışın yasal omurgası anlamına gelen ‘Demokratik Entegrasyon Yasası’ çıkarılarak ‘geçiş dönemi yasaları’ hayata geçirilmeli ve demokratik siyaset alanı tanınmalıdır. Demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması için atılacak her olumlu adım barışı, Türkiye’de demokrasiye duyulan inancı, birlikte yaşama iradesini ve eşit yurttaşlık zemininin gelişmesini de büyütecektir.”
Abdullah Öcalan’ın rolü
“Barış sürecinin geldiği aşamada, çözümün kalıcı ve kapsamlı olabilmesi için sürecin baş muhatabının rolünü daha güçlü bir şekilde yerine getirmesinin koşulları sağlanmalıdır. Bu bağlamda barışın kilit aktörü ve çözüm iradesi olan Sayın Abdullah Öcalan’ın barış sürecindeki konumu ve hakları ‘Umut Hakkı’ kapsamında değerlendirilmelidir. Barış sürecinin başarıya ulaşması için Öcalan’ın düşüncelerini özgürce üretebileceği ve rolünü yerine getirebileceği daha özgür koşullara kavuşturularak, TBMM çatısı altında kurulan Komisyon dahil olmak üzere, barış sürecine katkı sunacak resmi organların, akademisyenlerin, kanaat önderlerinin, gazetecilerin, aydınların, sivil toplum alanının Öcalan ile doğrudan görüşmesinin yasal ve zorunlu zemini güçlendirilmelidir. Çatışmanın, erkek egemen zihniyetle cinsiyetlendirilmiş olgular olduğu hakikatinden hareketle, kadınların yer almadığı barış süreçlerinin toplumsallaşamayacağı açıktır. Dolayısıyla barışın inşası için kadınların sesleri, sözleri ve deneyimleri ile bu sürece aktif katılımını sağlayacak bir perspektif esas alınmalıdır.”
Reforma yol açar
“Barış sürecinin başarısının, demokratik toplum düzeninin güçlendirilmesine bağlı olduğu hakikatinden hareketle ‘Özgürlük Yasaları’ olarak nitelendirdiğimiz bir dizi yasal reform hayata geçirilmelidir. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK), Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikler, toplumun ve bireylerin tüm özgürlüklerini güvence altına alacak öncelikli yasal reformlar olmalıdır. Sürecin gelişim seyrinde eşit yurttaşlık hakkını somutlaştıracak anayasal ve yasal değişiklikler kadar ilk aşamada ayrımcılıkla mücadeleyi kapsayan düzenleme ile uygulamaların hayata geçirilmesi ve Meclis bünyesinde Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu’nun kurulması eşit yurttaşlık bilincinin ve kültürünün gelişimine katkı sunacaktır.”
Atılması gereken ilk adımlar neler?
“Güncel bir ihtiyaç olarak hazırlanacak ‘Sivil Toplum Yasası’ ile barışın toplumsallaşmasının ve demokratik bir toplumun sağlam temeller üzerinde inşasının boyutlarından biri olan toplumun kamusal hayata kolektif katılımının önü açılacaktır. İktidarın geç kalınmış bazı yasal adımları atması süreci güçlendirecektir. Kayyım uygulamasına son verilmesi, hasta tutukluların tahliyesi, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması, Barış Akademisyenleri’nin ve KHK mağduriyetlerinin giderilmesine dair düzenlemeler yapılması sürece güveni artıracaktır. Gerekli yasal değişiklikler yapılarak merkezi idarenin kayyım atama yetkisi kaldırılmalı; anadilinde eğitim ve hizmet hakkı yasal güvenceye kavuşturulmalı; barışın toplumsal temelde güçlenmesi için eşit ve özgür yurttaşlık temelinde yerel demokrasi ve kültürel haklar güvence altına alınmalı ve gerekli reformlar hayata geçirilmelidir.”
Demokratik cumhuriyet perspektifi güçlendirilmelidir
“Anayasal vatandaşlık ilkesine dayanan, farklı kimlik ve inançları eşit kurucu unsurlar olarak tanıyan, katılımcı ve yerinden yönetimi esas alan Demokratik Cumhuriyet perspektifi güçlendirilmelidir. Barış içinde yaşamanın şartlarından biri geçmişle yüzleşme ve hakikat arayışıdır. Geçmişte yaşanan acıların görünür kılınması, acıların paylaşılması, hakikatle yüzleşme ve adalet mekanizmalarının güçlendirilmesi, kalıcı barışın ön şartıdır. Böylece barış süreci, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla şekillenen, bugünü ve geleceği inşa eden bir toplumsal mutabakat süreci olarak kalıcı hale gelecektir. Türkiye’nin demokratikleşme ufkunu genişletecek her adımda ısrarlı, kararlı ve sorumlu bir kurucu rolü olan DEM Parti, çözüm sürecini yalnızca bir siyasi diyalog başlığı olarak değil, demokratik toplumun inşasının, demokratik siyasetin güçlenmesinin, toplumsal barışın ve demokratik bir cumhuriyet sözleşmesinin gereği olarak görmektedir.”
DEM Parti Sorumluluk almaya devam edecektir
“Partimiz, kuruluşundan bugüne kadar müzakereyi, diyaloğu ve barışçı politikaları kendi siyasi varlığının gerekçesi olarak görmüş, bütün baskı ve zor politikalarına karşı demokratik siyasette ısrar etmiştir. Bugün de bu sürecin hem siyasal zemininin kurulmasında hem de toplumsal meşruiyetinin güçlendirilmesinde aktif bir rol ve sorumluluk üstlenmeye devam edecektir. Türkiye yüz yıllık bir siyasal birikimin ve aynı zamanda yüz yıllık bir çözülmemiş meselenin eşiğinde durmaktadır. Bu tarihsel eşikte barış sürecini cesaretle sahiplenmek, toplumsal beklentilere kulak vermek, Demokratik Cumhuriyet ufkunu ortaklaştırmak, diyalog, müzakere ve çözüm perspektifini kurumsallaştırmak Türkiye’nin tüm kurumlarının; Meclis’in, iktidarın, muhalefetin ve yerel yönetimlerin ortak sorumluluğudur. Siyasal ve toplumsal muhalefete sorunun çözümü konusunda yaşamsal sorumluluklar düşmektedir. Kürt meselesi devletin ve iktidarın tarihsel bir meselesi olduğu kadar Meclis içindeki ve dışındaki 95 tüm muhalefet partileri ve güçleri açısından da hayati önemdedir.”
Toplumsal barış çağrısı
“Bugün yaşadığımız tarihsel süreç, cesur adımlar atma iradesini duyurmaktadır. Aynı zamanda sivil toplum örgütleri, sendikalar, kadın ve gençlik örgütleri, inanç toplulukları, aydınlar, akademisyenler, kanaat önderleri, gazeteciler ve tüm yurttaşların, barışın toplumsal zeminini büyütmesi ve demokratik siyaseti güçlendirmesi ile daha güçlü bir demokratik toplum birlikte inşa edilecektir. Bu rapor, yalnızca geçmişin sorunlarına bakan bir değerlendirme değil; bugüne ve geleceğe dair ortak bir irade, demokratik bir sözleşme ve toplumsal barış çağrısıdır. DEM Parti olarak bu ülkenin halklarına olan sorumluluğumuzun bilinciyle, kalıcı barış, demokratik çözüm ve Demokratik Cumhuriyet hedefinden vazgeçmeden, tüm siyasi aktörlerle ve toplumun tüm kesimleriyle birlikte çözümün yolunu açmaya hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Bu nedenle çağrımız; kalıcı barış için adım atmaya, tekçiliğin değil çoğulculuğun, otoriterliğin değil demokrasinin, ayrışmanın değil bir arada yaşamanın çatısı olan Demokratik Cumhuriyet’i hep birlikte inşa etmeye, Türkiye’nin ikinci yüzyılını barışın, özgürlüğün, demokrasinin ve halkların kardeşliğinin temelleri üzerinde kurmaya yöneliktir. Zira demokratik devlete ve demokratik topluma dair değişim ve dönüşüm iradesi; hak, eşitlik ve birlikte var olma merkezli bir siyasal ve toplumsal tahayyülü gerektirmektedir.”




