Barış süreçleri, çatışmaların sona erdirilmesi ve şiddetin yeniden alevlenmesini önlemek için atılan kritik ve kapsamlı adımların bütünüdür. Ancak bu süreçler, doğası gereği yüksek riskler ve aşılması zor engeller içerir. Barış sürecinin handikapları, genellikle sürecin kırılganlığını artıran, sürdürülebilirliğini tehlikeye atan ve başarı şansını düşüren temel zorluklardır.
Belki de en temel handikap, çatışmanın birincil tarafları arasındaki derin güven eksikliğidir. Yıllarca hatta on yıllarca süren düşmanlık ve şiddet ortamından sonra, tarafların birbirine samimi bir şekilde taahhütte bulunması ve verilen sözleri tutacağına inanması zordur.
Taraflardan biri, diğerinin anlaşma sonrası vaatlerini yerine getirmeyeceğinden veya elde ettiği gücü yeni bir saldırı için kullanacağından endişe eder. Bu güvensizlik, somut siyasi adımların atılmasını engeller ve süreci bir çıkmaza sokabilir.
Liderlerin ve aktörlerin süreci gerçekten barışa ulaşmak için mi, yoksa zaman kazanmak veya pozisyonunu güçlendirmek için mi kullandığı yönündeki şüpheler, kamuoyunda ve karşı tarafta sürecin samimiyetini sorgulatır.
Barış süreçleri genellikle tekil aktörler arasında yürümez; çok sayıda iç ve dış aktörün, siyasi uzantıların ve çıkar gruplarının dâhil olduğu karmaşık dinamiklere sahiptir.
Anlaşma sağlandıktan sonra bile süreci baltalamak isteyen, barıştan çıkarı olmayan veya şiddete dayalı ideolojilerle hareket eden sabotajcı aktörler (örgüt içi muhalifler, aşırı uçlar vb.) ortaya çıkabilir. Bu aktörlerin etkisizleştirilememesi, masayı dağıtabilir ve şiddeti yeniden tırmandırabilir.
Sürecin bir tarafı, kendi tabanını veya silahlı kanadını tam olarak kontrol edemediğinde, süreçte alınan kararlara rağmen sahada şiddet eylemlerinin durmaması büyük bir handikaptır.
Barış süreçleri statik bir ortamda yürümez; bölgesel ve küresel gelişmelerden, hatta iç siyasi takvimden anında etkilenebilir.
Bölgesel gelişmeler: Komşu ülkelerdeki çatışmalar, sınır ötesi gerilimler veya jeopolitik çıkarlar, sürecin ana gündemini değiştirerek veya yeni riskler yaratarak barış masasını devirebilir.
Barış, sadece liderlerin veya müzakerecilerin imzaladığı bir anlaşmadan ibaret değildir; kalıcı olması için toplumsal rızaya dayanmak zorundadır.
Anlaşmaların kamuoyu tarafından yeterince anlaşılmaması, benimsenmemesi veya hakkaniyetli bulunmaması, sürecin başarısızlığına yol açabilir.
Propaganda ve algı yönetimi: Süreç boyunca karşı tarafın eylemlerinin veya taleplerinin toplum nezdinde düşmanlık düzeyinde hedef alınması, tabanlar arasındaki yakınlaşmayı engeller ve siyasal polarizasyonu derinleştirir.
Barış süreçleri, kırılganlıktan kalıcılığa geçişin zorlu bir yolculuğudur. Handikapların üstesinden gelmek için, tarafların sadece şiddeti durdurmaya değil, aynı zamanda çatışmanın sosyal, ekonomik ve psikolojik yönleriyle de ilgilenen kapsamlı bir yaklaşıma sahip olması gerekir. Liderlerin cesareti, ana aktörlerin kararlılığı, dış müdahalelere karşı direnç ve sürekli bir güven inşa etme çabası, bu handikapları aşmanın ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmanın anahtarıdır.




