Adalar Fayı orada peki para nerede?
Süleyman Karan 28 Nisan 2025

Adalar Fayı orada peki para nerede?

Hiç eğip bükmeden söylemek gerek, tıpkı Maraş depremlerinde olduğu gibi, yeni bir Marmara depremine de hazırlıklı değiliz. Aynı durum saptamasını İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde beklenen depremler için söyleyebiliriz. Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Anadolu’nun birkaç ili dışında her ilinde var olan fay zonları için de bunu söylemek mümkün. O sebepledir ki, her depremin ardından anlamsız bir biçimde jeoloji, jeofizik, jeomorfoloji, deprembilim ve biraz da inşaat mühendisliği üzerine tartışıp duruyoruz. Daha doğrusu bunu bile beceremiyoruz, zira çoğumuz bilmek yerine inanmak gibi bir yolu tercih ediyor. Kumburgaz Fayı’nda gerçekleşen 6.1 büyüklüğündeki depremin ardından yaşananlar bunun en iyi kanıtı… “Üşümezsoycuyum, onun açıklamalarına inanıyorum” cümlesi ‘afet dirençli kentler’i bir yana bırakın, deprem bilincimizin yerlerde süründüğünün kanıtı. Aynı şekilde AFAD toplantısı sonrasında, devletin tepesinden başlayarak yetkililerin yaptığı hamaset yüklü ve içi boş açıklamalar da öyle…

Yeniden inşanın finansmanını tartışmak için de geç kaldık

Madem ki başta İstanbul olmak üzere, Marmara Bölgesi olası bir depreme hazırlıksız yakalanacak, öyleyse bari afet sonrasında ne yapacağımıza yönelik senaryolarımız olsa… Bize senaryo olarak dayatılan ise bölgenin nasıl tahliye edileceğiyle sınırlı. O tahliye planı da depremzedelerin 12 ile nasıl taşınacağı ve barındırılacağını içeriyor.
Peki deprem sonrasına ilişkin yetkililerin elinde bunun dışında senaryolar var mı? Söz gelimi ekonomik çöküşten en az zararla kurtulmaya yönelik herhangi bir senaryo… Mesela olası bir Marmara depreminin ardından nasıl yatırım yapılacağı, nasıl bir kamu maliyesi politikası izleneceği, nasıl finansman sağlanacağı üzerine… Kamu harcamaları ne düzeyde tutulursa enflasyonist etkilerin makul seviyede kalabileceğini hesaplayan bir uzman var mı mesela? Benim bildiğim bu konuda dikkate alınabilecek bir çalışma yok.
Bildiğimiz tek şey Adalar Fayı’nın bir gün kırılmak üzere orada durduğu, bu son depremin ardından sadece 0.1’lik bir büyüklük azalışıyla 7.1 büyüklüğünde kırılacağı ve şiddetinin İstanbul’un sanayi ve nüfus yoğun bölgelerinde 10 ila 9 civarında hissedileceği… Yani ciddi bir yıkımla karşı karşıya kalınacağı!

Ekonomik sonuçlarını kestirmek bile zor

Öncelikle Maraş depremlerinin büyüklük ve şiddet açısından olası Marmara depreminden çok daha büyük olduğunu ve karada gerçekleştiğini hatırlatalım. Pazarcık merkezli 7.7M ve Ekinözü merkezli 7.6M büyüklüğündeki her iki deprem tarihî karasal depremlerdi. Yaklaşık 110.000 kilometrekarelik bir alanı etkileyen, iki ilimizi ise neredeyse yerle bir eden iki depremdi söz konusu olan. Toplam 11 ilden söz ediyoruz, ancak çok ciddi yıkımın yaşandığı Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman ile Gaziantep’in belli bir bölümü dışında, yıkımın ‘kısmî’ kaldığını söylemek mümkün. Depremin hemen ardından yapılan projeksiyonların tutmadığını da anımsatmakta fayda var. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonunun (TÜRKONFED) ‘2023 Maraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Raporu’na göre yıkımın maliyeti 70.75 milyar doları bulacaktı. Rapor, afet bölgesi ilan edilen illerde toplam 13.3 milyon kişinin yaşadığı tespitiyle başlıyordu. Bu rakam, Türkiye nüfusunun yüzde 15.7’sine karşılık geliyor. Deprem bölgesindeki illerin toplam millî gelirden aldığı pay yüzde 9.3. Tarım, imalat ve sanayi sektörlerinin payı ise bu oranın üzerinde… 11 ilin tarım sektörünün millî gelirdeki payı yüzde 14.3. Finans ve sigorta sektöründeki payı ise oldukça düşük, yüzde 4.4. Ancak ülke çapındaki toplam girişimlerin yüzde 11.7’si bu bölgede. Gelir vergisi ve kurumlar vergisi faal mükelleflerinin yüzde 15’i bu 11 ilde bulunuyor.

ABD merkezli yatırım bankası JP Morgan’ın uzmanlarının bina ve altyapı hasarına ilişkin tahmini ise 25 milyar dolardı. Bu, yıkıma uğramış yapıların ve altyapının yeniden inşasını kapsayan bir tahmindi. Sonuç itibarıyla, hâlâ çok tartışmalı olsa da Maraş depremlerinin Türkiye ekonomisine maliyetinin 104 milyar dolar olduğu açıklandı. Büyük olasılıkla ekonomik kayıplar bu miktarın çok daha üzerinde ve hâlâ gerekli altyapı yatırımlarının tamamlanmadığı, özellikle de Hatay’da yeniden inşa faaliyetlerinin hedeflerin çok gerisinde kaldığı biliniyor.
Evet Maraş depremleri, 1939 Erzincan depremi dikkate alındığında, cumhuriyet tarihinin belki büyüklüğü en fazla olan depremi değildi, ancak en geniş etki alanına sahip ve yaklaşık 3.3 milyonluk bir nüfusu etkileyen ve en fazla yıkıma sebep olan depremler olarak tarihe geçti. Adalar Fayı’nda gerçekleşecek deprem ise daha düşük bir büyüklükte olacak ve denizde meydana gelecek. Sorun şu ki, etkileyeceği nüfus hacminin çok yüksek olmasının yanı sıra, ekonomik yıkımının da daha büyük olacağı söylenebilir. Sadece hasar alacak konut sayısı değil mesele, aynı zamanda sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinde yaşanacak yıkım ve duraksamadan kaynaklanacak sorunlar var. İnsan kaybının ne denli olacağı konusunda pek çok senaryo bulunuyor, hiç de az olmayacağını söylemek gerek ne yazık ki!

17 Ağustos’un hatırlattıkları

Marmara depreminin etkileyeceği bölgeyi ve ekonomik yıkımı ele almak için Kuzey Anadolu Fayının Kuzey Marmara kolu üzerinde yaşanan 17 Ağustos 1999 depremine bakmakta fayda var. Deprem Gölcük merkezli ve 7.4 büyüklüğündeydi. İnsan kayıplarının yanı sıra, yıkımın 2001 ekonomik krizinin başat etmenlerinden biri olduğunu biliyoruz. Ve yine de ucuz atlatıldığını söylemek durumundayız. Zira İzmit Körfezi’ndeki Tüpraş Rafinerisi patlayabilirdi, pek çok petrokimya tesisinden zehir salımı olabilirdi. Bunlar neyse ki olmadan atlatıldı. Marmara’da petrol rafinerileri, petrokimya tesisleri ve sanayi gibi pek çok iş kolunun yer alıyor olması ve Hazine’ye önemli kaynak sağlaması nedeniyle depremin ardından ekonomik kayıplar da büyüktü. Gölcük depremi, Türkiye nüfusunun yüzde 23’ünü kapsayan İstanbul, Düzce, Bolu, Bursa, Yalova, Kocaeli ve Sakarya’da etkili oldu. 20 yıl önce deprem gerçekleştiğinde bu yedi ilin gayrisafi millî hasıla (GSMH) içindeki payı yüzde 35’i buluyordu. Depremin en çok yıkıma yol açtığı Sakarya, Yalova ve Kocaeli’nin payı GSMH’nin yüzde 7’sine karşılık geliyordu. Deprem nedeniyle bölgedeki 164 firmanın ihracatında 103.9 milyon dolar azalma meydana geldi, bölgedeki 112 firmanın ithalatındaki azalma 77.9 milyon doları bulmuştu. Gölcük merkezli depremin Türkiye ekonomisine maliyeti TÜSİAD’a göre 17 milyar dolar, Devlet Planlama Teşkilatı’na göre 15 ila 19 milyar dolar, Dünya Bankası’na göre ise 12 ila 17 milyar dolar aralığındaydı. Bu rakamlarda yapı stokunun aldığı hasarın ne kadarının yer aldığı oldukça şüpheli. O depremde düşük ve orta hasar almış binaların pek çoğunda bugün yüz binlerce yurttaş yaşıyor.

En az 50 milyar dolarlık bir maliyet öngörülüyor

Gölcük merkezli depremin yarattığı ekonomik kaybın etkisini Connected Business Initiative (CBi) Türkiye Platformu, depremin 20’nci yılında yayımladığı ‘Yeni Riskler, Yeni Öncelikler’ isimli raporunda, 30 binden fazla işletmenin zarar gördüğü 17 Ağustos depreminin zararının bugünün rakamlarıyla 200 milyar liralık ekonomik kayba neden olduğunu saptıyor. Bu zarar hesaplamasında, yapı stokunun, yetişmiş insan gücünün, sigorta maliyetlerinin ne kadar doğru hesaplandığı ise ayrı bir tartışma konusu… Raporda 20 yıl içinde Türkiye ekonomisiyle aynı ölçüde potansiyel risklerin de büyüdüğüne vurgu yapılıyor. Kaldı ki, bu depremin merkezi Doğu Marmara’daydı ve İstanbul ve Tekirdağ’da ciddi bir yıkıma sebep olmamıştı.
Marmara Bölgesi, Türkiye’nin hâlâ sanayi, ticaret ve turizm açısından en önemli bölgesi. Büyük depremin Türkiye’ye olası maliyetinin en az 50 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor, ancak bunun ucu açık. Zira elimizde büyüklü küçüklü sanayi tesislerinin, ulaşım altyapısının deprem direncini ve üretimdeki olası duraklama süresini hesaplamak için yeterli ve sağlıklı veri bulunmuyor.

Nüfusun yüzde 31’i Marmara Bölgesi’nde yaşıyor

Türkiye nüfusunun yüzde 31’i Marmara Bölgesi’nde yaşıyor. Sadece İstanbul dikkate alındığında bu oran yüzde 18. 2024 yılında 85 milyon 664 bin 944 kişi olan Türkiye nüfusunun, 15 milyon 701 bin 602’si İstanbul’da, toplamda 26 milyon 549 bin 840 kişi de Marmara Bölgesi’nde yaşıyor.
TÜİK verilerine göre, il düzeyinde cari fiyatlarla gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) hesaplamalarına göre; 2023 yılında İstanbul 8 trilyon 60 milyar 358 milyon TL ile en yüksek GSYH’ye ulaştı ve toplam GSYH’den yüzde 30.4 pay aldı. Marmara Bölgesi’nin GSYH payı ise yüzde 44. Kişi başına GSYH’de 2023 yılında, Kocaeli 516 bin 460 TL ile ilk sırada yer aldı. 2017 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de sanayi işletmelerinin yüzde 41’i Marmara Bölgesi’nde, bunun yüzde 55.3’ü İstanbul’da faaliyet gösteriyor. Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun 151’i İstanbul’da, İstanbul dahil 243’ü de Marmara Bölgesi’nde…
2021 yılı verilerine göre, Türkiye’de toplamda 25 milyon 329 bin 833 hane bulunuyor. Bunların 11 milyon 14 bin 393’ü, yani yüzde 43’ü 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş. İstanbul’da ise 4 milyon 755 bin 86 hane var, bunların 2 milyon 244 bin 109’u yani yüzde 47’si 2000 yılından önce yapılmış. Türkiye’deki hane sayısının yüzde 19’u İstanbul’da, yüzde 32’si Marmara Bölgesi’nde bulunuyor.

Afet dirençli bir Türkiye için 465 milyar dolar gerekiyor

Dünya Bankası Türkiye genelindeki deprem gerçeği üzerinden bir tahminde bulunuyor. Raporda, Türkiye’deki toplam konut stokunun, yani 6.7 milyon binanın sadece yüzde 4’ünün yenilenmiş olduğunun altı çiziliyor öncelikle… Ülke genelinde konutların yenilenmesinin maliyetine gelince, tam 465 milyar dolar! Ve daha kötüsü zamanımız da çok dar!
Diyelim ki, önceliklendirilmiş bir ulusal afete karşı ön alıcı yeniden yapılanma çalışmaları planlansın. İlk sırada afet bölgesi olacak doğal olarak… Peki sonra, İstanbul ve Marmara Bölgesi ve de İzmir… Önceliklendirmeyi böyle yaparsanız bile biraz önce belirtilen 465 milyar doların yarısından fazlasından söz etmiş oluyoruz!
İşte bu sebeple ki, deprem ve diğer doğal afetlere yönelik ülkenin yeniden inşasının hayata geçirilmesi için çok ciddi finansal kaynaklar bulmak gerekiyor. Bu öyle sadece vergilendirmelerle, düşük faizli banka kredileriyle olacak bir şey değil. Yepyeni finansal enstrümanlara ve aynı zamanda çok paydaşlı bir planlama modeline gereksinim olduğu aşikâr. Ve tabii ki ciddi oranda da küresel sermaye gelmesi gerekli… Bu konuya yönelik herhangi bir yol haritası da yok ne yazık ki!

Kısa vadeli bir krizin ardından dipten dönüş

Biraz da genel olarak deprem sonrası ekonominin nasıl bir eğilim içinde olduğuna bakmak azıcık umut verebilir belki. Bir karşılaştırma üzerinden, doğal afetlerin ekonomiye etkileriyle ilgili bir analizden söz edeyim. 2004 Hint Okyanusu depremi ve tsunaminin ülke ekonomilerine etkisini inceleyen ve 2022’de yayımlanan ‘A Study of the 2004 Indonesian Tsunami: The Effects on GDP and Tourism Post-Disaster’ (2004 Endonezya Tsunamisi Üzerine Bir Çalışma: Afet Sonrası GSYH ve Turizm Üzerindeki Etkileri) araştırmasına göre, deprem ve tsunaminin hemen ardından, afetten etkilenen ülkelerin GSYH’sinin yıl içinde ciddi bir düşüş yaşadığı görülüyor. Bir sonraki yıl dipten dönüş başlıyor. Birkaç yıl boyunca dalgalı bir seyir izleniyor. Sonrasında, ülkenin ‘olağan’ ekonomik göstergelerine uyumlu bir büyümeye geçiliyor. O dönemde, tsunamiden etkilenen ülkelerde, Türkiye’deki gibi birçok etkenli ekonomik kriz ve siyasi kutuplaşma yoktu. Yine de, bu genel hızlı toparlanma eğilimini, küçük bir avuntu gibi görebiliriz.
Yine Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (European Bank for Reconstruction and Development – EBRD) Mayıs 2024’te yayımladığı ‘Unearthing the Economic and Social Consequences of Earthquakes’ (Depremlerin Ekonomik ve Sosyal Sonuçlarının Ortaya Çıkarılması) adlı raporunda da benzer öngörüler yapılıyor. Üstelik bu kez Gölcük ve Maraş depremleriyle birlikte Hint Okyanusu, Siçuan ve Nepal depremleriyle bir kıyaslama yapılarak projeksiyonlar oluşturulmuş. Umarım bazı yetkililer bu raporları inceliyorlar ve Marmara depremi sonrasına yönelik iyi ve kötü senaryolar oluşturuyorlardır. Çok iyimser bir düşünce değil mi? Maalesef öyle!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.