Yazar Yiğit Bener: Demirtaş’ın hala hapiste olması utanç verici

Yazar Yiğit Bener, daha önce tanışmamalarına rağmen birlikte “Araf’ta Düet” kitabını kaleme aldıkları Selahattin Demirtaş’la ilk kez aldıkları özel izinle tutuklu bulunduğu cezaevinde yaptıkları görüşmeyi anlattı.

Yazar Yiğit Bener: Demirtaş’ın hala hapiste olması utanç verici
Yazar Yiğit Bener: Demirtaş’ın hala hapiste olması utanç verici
Ömer Çelik
  • Yayınlanma: 8 Ekim 2024 08:23
  • Güncellenme: 8 Ekim 2024 08:37

Yazar Yiğit Bener, daha önce tanışmamalarına rağmen birlikte “Araf’ta Düet” kitabını kaleme aldıkları Selahattin Demirtaş’la ilk kez aldıkları özel izinle tutuklu bulunduğu cezaevinde yaptıkları görüşmeyi anlattı. O görüşme sonrası cezaevinden bir rüyadan uyanır gibi çıktığını söyleyen Yiğit, “Selahattin Demirtaş gibi bir insanın bugün hala hapiste olması bütün ülke için bir acıdır, utançtır. Bu acı ve utanca bir an evvel son vermemiz lazım” dedi.

Edirne Cezaevi’nde 8 yıldır tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, Yazar Yiğit Bener ile birlikte kaleme aldıkları “Araf’ta Düet” kitabının ilk imza günü geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da yapıldı.

Bener, ortak yazarı olduğu kitabı, Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş ile birlikte okurları için imzaladı.

Oldukça yoğun bir ilgiyi sahne olan imza gününde Bener, kitabın ortaya çıkış serüvenine dair İLKE TV’nin sorularına yanıt verdi.

-Selahattin Demirtaş ile birlikte orta yazarı olduğunuz “Araf’ta Düet” kitabının ilk imza etkinliğini Diyarbakır’da düzenleme fikri nasıl çıktı? Neden burayı tercih ettiniz?

Aslında çok doğal, sonuç olarak ortak yazarım sevgili Seyahattin Demirtaş’ın kenti burası. Burada olması çok daha anlamlı olacaktır. Ama tabii Şeyhmus Diken’in de burada bir rolü var. Kitap çıktığında hakkında ilk yazı yazan edebiyatçı dostlarımızdan biri o. Aradı ‘ilk etkinliği mutlaka burada yapalım’ dedi. Tabi ki baş göz üstene dedim ben de ve öyle gelişti.

-Bu etkinliğin kentin tarihi bir ilçesi Sur’da düzenleniyor olmasının ayrı bir anlamı var mı?

Sur’un anlamı çok farklı tabi. Ben çok uzun yıllar önce Diyarbakır’a daha önceki gibi gelişlerimde Sur’u henüz Sur iken gezme fırsatını bulmuştum.  İyi ki de gezmişim o zamanlar.

-Okurların ilgisini nasıl buldunuz?

Okurların ilgisi çok yoğundu. Tabii şu çok hoşuma gitti. Gençlerin ilgisi çok yüksekti, genç okurlar çok ilgi gösterdiler. O tabi insana daha umut veren bir özellik muhakkak.

-Belki biraz özel olacak belki ama okurlarla aranızda geçen sohbetlerde özgün bir diyalog oldu mu bizimle paylaşabileceğiniz?

Kafam imzaların yoğunluğuyla dolu olduğu için şu an aklıma gelen özel bir şey yok ama çok çok farklı, sıcak ve hoştu. Duygulandım öyle söyleyeyim.

-Bu kitabı birlikte yazma fikrinin Demirtaş’tan geldiğini biliyoruz. Siz de bu öneriyi kabul ettiniz. Tanışıklığınız nereye dayanıyor?

Valla biz tanışmıyoruz aslında kendisiyle. Kitap çıkıncaya kadar hiç karşılaşmamıştık. Daha doğrusu yıllar önce ben O’na, o parti başkanı iken Meclis’te bir kez tercümanlık yaptım ama o hatırlamıyor tabi, ben sadece çeviri yaptım. Ben Demirtaş’ı işte Selo başkan olarak tanırım sadece.

Hapse girdikten sonra ona kitap yolladım, baktım edebiyatta meraklı, okumayı çok seviyor. Bir baktım kitabı çıktı aldım, okudum. Kitabı hakkında bir yazı yazdım, hem de Cumhuriyet Kitap’ta yayınladım. O zaman sonra bütün kitapları hakkında yazılar yazdım. Sonra sonra mektuplaşmaya başladık biz. İlk olarak 2019’da bir kitap yollamıştım, bana bir teşekkür not yollamıştı.

O tarihten sonra işte senede üç-beş kere giderek sıklaşan bir yoğunlukta biz mektuplaşıyorduk. Geçen sene de işte o mektuplardan biri Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, tabi biraz beklenenin dışında bir sonuç çıkınca, dedim sevgili Selahattin’i edebiyatla biraz daha yoğun oyalayalım diye.

Böyle bir teklifi gelince de biz ortaklaşa işte mektuplaşarak kitap yazmaya başladık. Ama hiç yüz yüze gelmemiştik. O kitabı da zaten hiç tartışma fırsatımız olmadı. Sadece mektuplarla yazdık. Ne zaman ki kitap çıktı 5 Temmuz’da Edirne’de yaptık lansmanı sembolik olarak. 14 yazar dostumuzla beraber Edirne’ye gittik. Her biri de konuştu, söz aldı. O vesileyle avukatları bir başvuruda bulundular ve sağ olsunlar kabul etti savcılıkta ve onun üzerine cezaevinde ziyaret ettim kendisini. İlk ve son karşılaşmamız şimdilik o oldu.

– Cezaevinde gerçekleşen o ilk buluşmanız nasıl bir havada geçti?

Duydu doluydu, yani düşünün işte 5 yıldır mektuplaştığınız, bir yıldır birlikte neredeyse her gün yazışarak roman yazdığınız ve hani bir bakıma artık Selahattin de benim ailemin bir ferdi oldu. Çünkü her gün sofraya oturduğunuzda e bugün haber var mı? Ne oldu? Bir şey var mı diye soruyor aile fertleri. O derece gündelik hayatımızın içinde bir insan artık.

Dolayısıyla onunla ilk defa böyle karşılaşmak çok heyecan vericiydi ama hep derler ya, gerçek dostlar uzun süre görüşmeden karşılaştıklarında da nerede kalmışlarsa orada devam ederler. Hatta son sohbetlerinin son cümlesinden başlarlar, bizim de öyle oldu. Biraz karşılıklı şakalaşarak, Selahattin önce ‘sen gerçek biriymişsin meğer’ dedi. Karşılaşmamıştım çünkü. Böyle bir şakalaşarak başladık, 1,5 saat kesintisiz daldan dala atlayarak çok dolu dolu geçen çok hoş bir sohbet oldu. Böyle rüyadan gibi uyanarak çıktım oradan.

– Kitabın yazım sürecinde kendisiyle hemhal olma durumuyla aranızdaki tanışıklık gelişse de, öncesinde Selahattin Demirtaş’ın kişi olarak sizdeki yeri neydi?

Şöyle söyleyeyim, ben tabi bir edebiyatçıyım, siyaset insanı değilim. Ama edebiyattan önce benim de bir siyasi geçmişim var muhakkak. 20 yıldan uzun bir süre militanlık yaptım. Dolayısıyla Selahattin Demirtaş’ın düşünceleri, fikirleri, savundukları, duruşu sadece Kürt meselesi üzerine değil, genel olarak Türkiye üzerindeki tezleri ve bunları anlatmış biçimi… Tabii ki zekası, mizahıyla insan olarak da çok sıcak birisi ama siyaseten kendimi çok yakın hissettiğim bir kişiydi.

O siyasi yakıldığımızın ne kadar yakınlık olduğunu bu kitabı yazarken daha büyük keşfettik, pekiştirdik. Çünkü yani uzaktan bakmak başka bir şey ama yazının sözden bir farkı var. Yüz yüze geldiğiniz zaman hassas, çatışma yaratabilecek, fikir ayrılığı oluşturabilecek konuların etrafından dolanmak mümkün, diploması yapmak mümkün ama yazıda diplomasi yapamazsınız. Sonuna kadar dürüst olmak zorundasınız. Birbirimizle çok açık konuştuk, tartıştık ve o kitaptaki her bir satırda aramızda bir tartışma olmadan mutabık olduk. O çok şaşırtıcıydı.

Aslında şaşırtıcı değil belki olması gerekendi ama beklemiyorduk, daha önce deneyimlemediğimiz bir şeydi. Çok büyük bir siyasi, insani ve felsefi bir yakınlık vardı zaten, bu kitap süreciyle birlikte pekişti tabi, bambaşka bir düzeye geldi.

– Birlikte kaleme almış olduğunuz kitabı, tek başınıza imzalamak neler hissettiriyor? Yine aslında okurlarda da bu kitabı her ikinize imzalatma konusunda bir beklenti var. Bu beklenti sizce ne zaman gerçekleşir?

Şöyle söyleyeyim buraya, Diyarbakır’a gelip Selahattin’in değerli eşi Başak Demirtaş’la birlikte imzalamak çok güzeldi. Duygulandırıcı bir husus ama her imza ve söyleşi, benim için de büyük bir burukluk. Çünkü biz bu kitabı iki kişi yazdık hani nerede benim ortak yazarım.

Tek başına bu söyleşileri yapmak, imza atmak çok üzüntü verici. Umarım olabilecek en kısa zamanda kitabımızı sevgili Selahattin ile birlikte imzalarız, olması gereken de bu.

Selahattin Demirtaş gibi bir insanın bugün hala, bunca seneden beri hapiste olması bütün ülke için bir acıdır, utançtır. Bu acı ve utanca bir an evvel son vermemiz lazım. Bir an evvel ailesine, sevdiklerine, halkına kavuşturmamız lazım. Okurlarına da tabi, çünkü biz Türkiye’de insanları genellikle tek boyutuyla ele alıyoruz. Selahattin Demirtaş çok önemli bir siyasetçi evet ama aynı zamanda çok önemli bir edebiyatçı. Ben onun siyasi görüşlerini de çok yakın hissediyordum, beğeniyordum ama kitapları çıktıktan sonra kitaplarını okuduğumda aynı zamanda çok güçlü bir edebi kalemle karşılaştım. Bizim dostluğumuz siyasi zeminden çok edebi zeminde gerçekleşti. Siyasette buna eklendi ama esas olarak bir edebi dostluk olarak gelişti. Onun için Selahattin Demirtaş’ı okurlarına da kavuşturmak lazım aynı zamanda.

– Sorularımıza içtenlikle yanıtlar verdiğiniz için çok teşekkürler. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben de size çok teşekkür ediyorum. Hep beraber el ele verelim bir an evvel Selahattin’e kavuşalım.