Euronews’te yer alan yeni bir araştırmaya göre, demokrasi sadece serbest seçimler, insan hakları ve eşitlikle ilgili değil, aynı zamanda sağlık iş gücüyle de bağlantılı.
Daha sağlam kamu hizmetlerine sahip ve refah seviyesi yüksek ülkelerdeki insanların daha uzun yaşadıkları ve daha güçlü sağlık sistemlerine sahip olma eğiliminde oldukları uzun zamandır biliniyor.
Ancak PLOS Global Public Health dergisinde yayınlanan ve 134 ülkeyi kapsayan çalışmaya göre, demokrasi ve yolsuzluk da kilit faktörler.
Bu yeni çalışma, yüksek düzeyde demokratik olarak kabul edilen – yani güvenilir seçimlere, sivil özgürlüklere ve işlevsel bir hükümete sahip olan – ve daha az yolsuzluğa bulaşmış olarak görülen ülkelerin aynı zamanda daha fazla doktora sahip olma eğiliminde olduğunu ortaya koydu.
Doktor yoğunluğundaki her yüzde 10’luk artışa karşılık, sağlık hizmetlerine erişim ve kalitenin yüzde 2,3 oranında arttığını gösteren başka araştırmalar da mevcut.
Çalışmaya göre demokrasi, yolsuzluk ve sağlık işgücü arasındaki bağlantı, ülkelerin ekonomilerinin büyüklüğüne oranla sağlık hizmetlerine ne kadar para harcadıklarına bakılmaksızın devam ediyor.
Çalışmanın başyazarı ve Kanada’daki Western Üniversitesi tıp fakültesinin pediatri bölümünde yardımcı doçent olan Dr. Amrit Kirpalani, “Yönetişim kalitesi – hem demokrasi hem de yolsuzluk yoluyla – sağlık işgücü kapasitesini şekillendirmede kritik bir rol oynuyor” dedi.
Avrupa’da hangi ülkeler en güçlü sağlık işgücüne sahip?
Kirpalani, Euronews Health’e yaptığı açıklamada, Avrupa’da Finlandiya, İsveç ve Avusturya’nın yüksek demokrasi puanları, düşük yolsuzluk seviyeleri ve güçlü doktor işgücü ile başı çektiğini söyledi.
Ancak bazı istisnalar da yok değil. Kirpalani, Bulgaristan ve Romanya’nın da demokratik ülkeler olmakla birlikte, sağlık işgücüne zarar verebilecek yolsuzluk sorunları olduğunu sözlerine ekledi.
Kirpalani, “Bir ülke son derece demokratik olabilir ancak yolsuzlukla mücadele edebilir ya da tam tersi olabilir” dedi.
Lancet tıp dergisinde yayınlanan bir başka araştırmaya göre ise diktatörlükler altında yaşayanlarla karşılaştırıldığında, demokrasilerde yaşayanların kardiyovasküler hastalıklardan veya araba ya da diğer ulaşım araçlarının karıştığı kazalardan ölme olasılığı da daha düşük.
Otokratik bir sistemde büyümek sağlığı etkileyebilir
Cenevre Graduate Enstitüsü’nde uluslararası ekonomi profesörü olan Dominic Rohner, Euronews Sağlık’a yaptığı açıklamada, “Diktatörlüklerde ve diğer otokratik sistemlerde, iktidarın yakın çevresindeki iyi bağlantılara sahip insanlar için gerçekten iyi olanaklar mevcut olabilir ancak genel nüfus için, uzak bölgelerde, herhangi bir siyasi gücü olmayan insanlar için, kendi başlarına bırakılabilirler” dedi.
Çalışma, yetişkinliklerinde nerede yaşadıklarına bakılmaksızın, hayatlarının ilk 20 yılını demokraside geçiren insanların, ilk 20 yılını otoriter bir rejim altında geçirenlere kıyasla 2,8 yıl daha uzun bir yaşam beklentisine sahip olduklarını ortaya koydu.
Rohner, “Bir otokraside büyüyüp daha sonra demokrasiye geçseniz bile, kaybedilen yıllar geri gelmiyor ve hasar sonsuza kadar devam ediyor” dedi.
Elbette diktatörler insanların sağlığı adına güçlerinden vazgeçmeye pek hazır değiller. Ancak Rohner, dünyanın dört bir yanındaki seçmenler hangi adayları iktidara getireceklerini düşünürken kendisininki gibi bulguların önemli etkileri olduğunu vurguladı.
Rohner, seçmenlerin “istatistiksel olarak otokrasiyi seçerseniz, ortalama vatandaş için hayatın daha az iyi olacağını akıllarında tutmaları gerektiğini” söyledi. (Euronews)