Çerkeslere düşen
Kuban Kural 23 Aralık 2024

Çerkeslere düşen

Gündem o kadar hızlı akıyor, öyle hızlı ve “gizemli” bir durumun içerisinden geçiyoruz ki olayları okumak, değerlendirmek, yorumlamak bir o kadar zorlaşıyor. Bunun temel sebebi ülkede şeffaflığın kavram olarak bizi yönetenler tarafından çöpe atılmış olması. Bahçeli Kürt meselesinin çözümüne dair şaşırtıcı ve bir o kadar da altüst edici bir cümle kuruyor ama icra makamında bulunun hükümetten elle tutulur bir adım atılmıyor. Daha, neler oluyor demeden Esad rejimi yıkılıyor ve bölgedeki gelişmeler ülke dinamikleriyle harmanlanıp karşımıza çıkıyor. Bu hercümerç içerisinde el yordamıyla yolunu bulmaya çalışan ya da ne olduğunu anlamaya çalışan bizim gibi faniler ise, bilgiden yoksun analizlerden geçilmeyen bir süreci ancak takip edebiliyoruz.

Bir önceki yazıda “sürecin” “bize düşenini”, yani barışın toplumsallaşmasını tartışmaya çalışmış ve ““Çerkeslere Düşen”e, devletle değil (ilk kez) ha(l)klarla dost olmanın yollarına odaklanarak tartışalım…” diye bitirmiştim.

Çözümün taraflarının kendi aralarında yürüttüklerini varsaydığımız görüşmelerden haberdar olmasak da Kürt meselesinin çözümünün demokratik bir sürecin önünü açacağını tahmin etmek zor değil. Bu demokratik ortamdan ise sadece Kürtler ya da Türkler değil bu ülkede bulunan herkesin faydalanacağı bir gerçek. Ancak burada elini taşın altına koyması, inisiyatif alması gereken toplum kesimleri var, bunların başında da Çerkesler geliyor.

Türkiye’deki sayıları milyonlarla ifade edilen ancak dili, kültürü, kimliği kaybolma tehlikesi altında olan Çerkeslerin tek çıkış yolu ülkenin demokratikleşmesi ve kendilerinin siyasallaşması. Daha önceki çözüm sürecinde ne kadar özgürce konuşabildiklerini, dertlerini kamusallaştırabildiklerini gördük. Ancak süreç buzdolabına atılıp, ülkede anti demokratik rüzgârlar esmeye başladığında kendi özel alanlarına hapsolup, gündem dışı “nesneler” haline geldiklerine de şahit olduk.

Son tahlilde, özneleşemeyen Çerkes kimliğinin yaşamasının mucize olacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.

Şimdiye kadar ülkede yaşanan neredeyse tüm süreçlerde devletin yanında hizalanan (sebeplerini ve sonuçlarını daha sonraki yazılarda tartışacağız…) Çerkes kitlesi içerisinde bir yarılmanın yaşanması ve en azından inisiyatif alan aktivistlerin yada kanaat önderlerinin öne çıkması gerekiyor ki dikkate alınsınlar. Belki de bu şekilde ilk kez demokrasiden, barıştan yana bir pozisyon alarak, en azından bunu tartışarak kendileri ve ülke için en iyi çıkışı yapabilirler. Bahsettiğim şey Çerkeslerin “bizde varız, bizi de dikkate alın” gibi oportünist bir söylemle ortaya çıkmaları değil, “biz de barıştan, çözümden yanayız” demeleri…

Mevcut durumda Çerkes STK’larının ve adına siyasi oluşum diyen yapıların kafalarını kuma gömdüklerini söylersek sanırım abartmış olmayız. Bunu görmek için web sitelerini incelemek yeterli. Her hangi birinde (bir ihtimal olarak dahi olsa) ortaya çıkan barış ihtimaline dair edilmiş bir söz, bir açıklama yok. Aslına bakarsanız benim kendi adıma kurumsal yapılardan, en azından bu aşamada bir beklentim de yok. Ancak daha enformel ve aktivistçe işler yapılarak Çerkeslerin gündeminin “Barış” ve “Çözüm”e evirilmesi sağlanabilir. Bu vesileyle ülkede farklı toplumsal kesimlerinde bu meselede barıştan yana tavır aldığı ve devletin değil hakların yanında saf tutması gerektiği gündemleştirilebilir.

Bunu yapmanın birçok yolu olabilir tabi ama sanırım bu durumda en sarsıcı ve etkili olacak olan yöntemi seçmek işlevsel olacaktır. Hadi “hayal” kuralım…

Yıllardır ülkenin batısında ve devletin çeperinde pozisyon olan Çerkeslerin içerisinden bir grup aktivist “hepimiz için barış” konseptli bir yolculuğa çıksa, Kürt illerine gitse, kayyım atanan belediyeleri, farklı kesimlerden STK’ları ziyaret etse, birlikte neler yapılabileceğinin tartışıldığı toplantılar yapsa,  sokakta dolaşsa, halkla/Kürtlerle sembolik anlamda da olsa “karşılaşsa”. Gittikleri şehirlerde yerel medya ile görüşmeler yapsa ve demokrasiden ve barıştan yana bir pozisyon alsa, Çerkesleri de bu çizgiye davet etse.

Çerkesleri temsilen yapılacak bir etkinlik değil bahsettiğim. Zaten böyle bir iddia gerçekçide olmaz. Ancak Çerkesler için ön açıcı bir çaba olacağını ve Türkiye demokrasisi için (belki de ilk kez) doğru yerde konumlanan bir ilk adım olacağını düşünüyorum böyle bir çalışmanın.

Düşünsenize, bu ziyaretin sonunda Diyarbakır’da geniş katılımlı bir basın açıklamasıyla kimsenin tarafını tutmadan, sadece barıştan yana, kimsenin itiraz edemeyeceği demokratik perspektifli bir de basın açıklaması yapıldığını. Eminim bu çalışma (iyi bir hazırlık süreciyle) hem Çerkeslerin bu ülkede özneleşmeleri için önemli bir adım olur, hem de Çerkesler içerisinde sağlıklı bir tartışmanın önü açılır. Belki bu aktivist grup, sonrasında birçok barış etkinliğinde de çoğalarak var olur.

Beklenmedik bir şekilde başlayan, adına ne diyeceğimize dahi karar veremediğimiz “barış umudu” için yine beklenmedik bir şey önerdiğimin farkındayım. Ancak olması gerekenleri konuşmadan ilerleyemeyeceğimiz de bir gerçek…

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.