CHP MYK toplantısının ardından açıklamalarda bulunan CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’un bir Fetret Devri daha yaşamasına gönlüm razı değil” sözlerine yanıt vererek “Kendinize güveniyorsanız getirin sandığı, İstanbul seçimlerini yenileyelim. İstanbul’un Fetret Devri mi sonra eriyor, AKP’nin lale devri mi; hep birlikte görelim” diye konuştu.
Basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Yücel, konuşmasında İBB davası ve Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğu, Erdoğan’ın “Fetret Devri” çıkışı ve TELE1’e atanan kayyım, futbolda bahis skandalı dahil olmak üzere birçok konuya değindi.
Yücel’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şunlar:
‘Demokrasi eleştiriye açık olmaktır’
CHP Sözcüsü, “Demokrasinin olmadığı yerde, Cumhuriyet’in içi boşaltılmış, sakatlanmış, temel nitelikleri yok edilmiş olur. Demokrasi ise sadece seçim zamanı geldiğinde halkın önüne sandık koymak değildir. Sandığa yansıyan iradeye saygı duymak, toplumun hiçbir kesimini inancından, etnik kimlik ve kökeninden, siyasi görüşünden ya da yaşam tarzından dolayı ötekileştirmeden tamamını kucaklamaktır. Eleştiriye açık olmak, eleştiriye tahammül etmek, farklı sesleri, farklı görüşleri dinlemek, hatta toplumun huzuru ve refahı için bu farklı görüşlerden ve eleştirilerden beslenmek demektir. Seçimleri kazandığında her türlü hukuksuzluğu yapma hakkını kendinde görmek, seçimleri kaybettiğindeyse ‘Yan yattı, çamura battı’ diyerek, milletin iradesini yok sayarak milletin oylarıyla seçilmiş kişileri Silivri zindanına gönderip oyun dışına itmek hiç değildir” diye konuştu.
Yücel, “Demokrasiden saparsanız, adaletten saparsanız, bağımsız yargıya müdahale ederseniz işte orada 102 yıllık Cumhuriyetimizin temellerine dinamit koymuş olursunuz” değerlendirmesini yaptı.
‘Her alanda adaletsizlik’
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, 23 sene önce iktidara gelen AK Parti’nin, bu ülkeye adalet vadettiğini ama her alanda adaletsizlik getirdiğini, kalkınma vadettiğini ama yokluk ve yoksulluk getirdiğini belirterek, “Emekliyi 16 bin liraya, asgari ücretliyi 22 bin liraya mahkûm etti. ‘Türkiye’nin başına daha ne gelebilir? Bu ülkede daha kötü ne olabilir’ sorusuna hangi cevabı verirseniz verin, ucu AKP’ye dayanıyor. Bu felaketlerden kurtulmanın tek çözümüyse sandıktır. Her şeye rağmen Türkiye’yi AKP’nin karanlığına hapsetmeye çalışanlara inat, hukuksuzluğun gölgesinde 86 milyona zulmedenlere inat, haksızlıkların ve hukuksuzlukların karşısında dağ gibi durmaya, mücadele etmeye, doğruyu her platformda, her meydanda dile getirmeye devam edeceğiz” dedi.
‘Halkın iradesine darbe vuruldu’
Deniz Yücel, Ekrem İmamoğlu ile ilgili iddianamenin hala yazılmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“19 Mart hukuk darbesinden günümüze kadar hukuk adına, adaletin tecelli etmesi noktasında bir milim bile yol alınamadı. Belediye başkanlarımız haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutsak edildiler. Halkın iradesine darbe vuruldu, sandıktan çıkan irade yok sayıldı. CHP’li belediyelerimizin halka hizmet etmelerini engellemek için ‘yargı kolları’ eliyle adeta bir hukuksuzluk seferberliği başlatıldı. Kıymetli bürokratlarımız, haksız ve hukuksuzca özgürlüklerinden mahrum edildiler. Ailelerini, evlatlarını, anne-babalarını, eşlerini baskı ve korku politikalarıyla sindirilmeye çalıştılar, adeta işkenceye uğradılar. Ve adaletsizliğin gölgesinde ömrü tüketilen yol arkadaşlarımıza yapılan muamele hukuk devletinin değil, hukuksuz iktidarın bir kanıtı haline geldi. Biz hep şunu söylüyoruz: Kimse yargılanmaktan ya da soruşturulmaktan muaf değildir. Birileri hakkında bir iddia varsa elbette bu iddia araştırılmalıdır, soruşturulmalıdır, kamu davası açılmaya yeterli delil varsa kovuşturulmalıdır. Ancak yasalarımıza göre tutuksuz yargılama asıl, tutuklu yargılama istisnadır. Hakkında tutuklama koşulları oluşmamış kişilerin, seçilmiş kişilerin, kamu görevi gören, kaçma şüphesi bulunmayan kişilerin şafak operasyonlarıyla gözaltına alınıp tutuklanmalarıysa yargısız infazdır, itibar suikastıdır, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirip siyasi iktidarın istekleri doğrultusunda hareket etmesidir. İddiaları destekleyen somut ve kuvvetli deliller olmadan gizli tanıklarla, etkin pişmanlık adı altında ifade veren iftiracılar üzerinden yürüyen süreçler hukuki değil, siyasidir. Bu millete bu süreçleri yaşatanlarsa milletimizin vicdanında meşruiyetlerini kaybetmişlerdir. Ve ilk seçimde de hak ettikleri cevabı milletimizden alacaklardır”
İBB davası ve itirafçılar
Geciken yargılamanın adaletten çok zorbalık olduğunu belirten Yücel, “Zorbalığın en güçlü kalkanıysa gizli soruşturmalar, gizli tanıklar ve iftiralardır. Ancak AKP’nin talimatlı yargısının bu kalkanları bile, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun iddianamesinin hazırlanmasına yetmemiştir. Aylardır beklenen iddianame yazılamadı çünkü iddianame yazacak delil bulunamadı. Bakın, Adem Soytekin isimli bir kişi var. Bu şahıs, İBB soruşturması kapsamında tutuklandı ancak sonradan verdiği ve kamuoyuna ‘etkin pişmanlık’ ya da ‘İtirafçı oldu’ şeklinde lanse edilen ifadesi sonrasında tahliye edildi. Yandaş kanallar, yorumcular, bazı AKP’li siyasetçiler, ‘Bu adamın söyledikleri yüzde 100 doğru’ diyerek kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. İBB davasında ortada somut bir delil olmadığını söylediğimizde, ‘Etkin pişmanlıktan faydalananlar var. Onlar somut delil sunmasalar etkin pişmanlıktan yararlanamazlar’ deniyordu. Geçtiğimiz hafta bu şahsın ifadelerinin tutarsız bulunduğu gerekçesiyle şahsın yeniden tutuklanmasına karar verildi ama onun o tutarsız ifadeleri üzerine tutuklanan suçsuz ve günahsız insanlar hala cezaevinde. Ekrem Başkan’ın avukatı Mehmet Pehlivan bu şahsın ifadeleriyle tutuklanmıştı, hala cezaevinde. İşte adında adalet olan AKP’nin adalet sistemi, işte adından adalet olan AKP’nin yargı düzeni” ifadelerini kullandı.
Casusluk soruşturması
Casusluk suçlamalarına da değinen Yücel, “Ekrem Başkan ile ilgili, sözde yolsuzluk iftiraları boşa düşünce casusluk saçmalığını uydurdular. Çünkü Ekrem Başkan’ı içi boş yolsuzluk iddialarıyla, kumpas dosyalarıyla daha fazla içerde tutamayacaklarını onlar da çok iyi biliyorlar. ‘Casusluk’ dedikleri bu kumpas dosyası öyle büyük bir saçmalık ki Hüseyin Gün isimli şahıs, Sayın Ekrem İmamoğlu’nu seçim sonrası makamında ziyaret etti diye Sayın Ekrem İmamoğlu’na casusluk suçlaması yönelttiler. Aynı Hüseyin Gün 17-25 Aralık sürecinde, dönemin AKP Milletvekili Mehmet Sekmen tarafından emniyete davet ediliyor ve sunum yapması isteniyor. Mehmet Sekmen ise bu iddiayı yalanlamıyor. Bu Hüseyin Gün isimli şahıs, Sayın Ekrem İmamoğlu’nu makamında ziyaret edince Ekrem Başkan suçlu oluyor; emniyeti ziyaret edince onlar suçlu olmuyor. İşte AKP’nin adalet anlayışı. Yolsuzluk kumpası nasıl çöktüyse casusluk kumpası da öyle çökecek. Bütün bu kötülük, tek adam, seçimlerde Ekrem İmamoğlu’na rakip olmayı göze alamadığı için yaşanıyor. Çünkü Ekrem Başkan hiç yenilmedi ama onlar Ekrem İmamoğlu ile girdikleri her yarışta yenildiler. 2014’de Beylikdüzü’nde yenildiler. 2019’da İstanbul’da iki kez yenildiler. 2024’de İstanbul’da bir kez daha, 1 milyon oy fark yiyerek yenildiler. Sonra başladı ‘ahmak davası’, ‘ihaleye fesat karıştırma davası’, ‘Akın Gürlek’i tehdit davası’, ‘bilirkişiye hakaret davası’, ‘diploma davası’, ‘yolsuzluk davası’, ‘kent uzlaşısı davası’; şimdi de ‘casusluk davası’… İşte AKP’nin demokrasi anlayışı, işte AKP’nin tarafsız ve bağımsız yargısı. Bu kötülükleri yapanlara sesleniyorum: Ne yaparsanız yapın, yenileceksiniz. Sandık geldiğinde bu millete çektirdiğiniz zulüm son bulacak” ifadelerini kullandı.
Sandık çağrısı
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “İstanbul’un bir Fetret Devri daha yaşamasına gönlüm razı değil” şeklindeki açıklamalarını hatırlatarak, şöyle konuştu:
“Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyoruz: Sizin kibriniz, bu milletin iradesinden büyük değildir. Kendinize güveniyorsanız getirin sandığı, İstanbul seçimlerini yenileyelim. İstanbul’un Fetret Devri mi sonra eriyor, AKP’nin lale devri mi; hep birlikte görelim. Kendinize güveniyorsanız alın erken seçim kararını, bu millete bu eziyeti, bu zulmü iki sene daha çektirmeyin. Milletin gönlünden düşmediyseniz zaten güven tazelersiniz. Ama artık bu millete de seçilmişlere de zulmetmeyi bırakın. Milli iradeyi Silivri’de tutsak etmekten vazgeçin. Bu milletin seçme hakkını da bu milletin evlatlarının seçilme hakkını da sandığı da ellerinden alamazsınız, alamayacaksınız”
‘TELE1 emekçilerinin yanındayız’
“Casusluk” operasyonunun Merdan Yanardağ’a dayandırıldığını söyleyen Yücel, “Yetmedi, bir de TELE1’e kayyım atayacak kadar ileri gittiler. TELE1 Merdan Yanardağa ait değil, oğluna ait. Merdan Yanardağ hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yok. Babanın işlediği iddia edilen, henüz kanıtlanmamış, yargılaması bile yapılmamış saçma sapan bir iddia nedeniyle bir kanal nasıl kayyım atanır? Nerede suçların ve cezaların şahsiliği prensibi, nerede masumiyet karinesi? Devlet basın ve yayın kuruluşlarına el koyamaz, devlet eliyle basın susturulamaz” şeklinde konuştu.
Basın özgürlüğünün, Anayasa’nın 28’inci maddesiyle güvence altında olduğunu, buna rağmen bu tarz uygulamalar nedeniyle Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinde Türkiye’nin 159’uncu sırada bulunduğunu aktaran Yücel, şunları söyledi:
“Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yayımladığı, ‘Dünya Basın Özgürlüğü Düşmanları Listesi’nde Sayın Erdoğan yerini aldı. Gerekçe ‘yargının gazetecilik haklarını kısıtlamak için araçsallaştırılması.’ Bu utancın mimarı da 23 yıllık AKP iktidarı ve Erdoğan’dır. Basın organlarımıza baskı ve sansür uygulamaları, AKP Türkiye’sinde ne yazık ki artık rutin haline gelmiştir. AKP’nin hukuksuz uygulamalarından yalnızca biri olan kayyumun ilk işiyse TELE1’in haber bültenini susturmak oldu. Hukuksuz kayyum, TELE1’in yayın akışına dahi müdahale etti. Özgür basın üzerinde uygulanmak istenen her türlü sansüre, baskıya ve karanlığa karşı yıllarca direnen TELE1 emekçileri, bugüne kadar yapmış oldukları yayıncılık dışında bir yayın anlayışını kabul etmedikleri için de istifa kararı aldılar. İstifa ederken bunun bir geri çekilme değil, aksine bir direniş olduğunu açıkça ifade ettiler. TELE1 emekçilerinin yanındayız ve direnişlerine var gücümüzle destek olacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. CHP bu ülkede basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, hukuk güvenliğinin ve demokrasinin teminatıdır. Kimse umutsuzluğa kapılmasın. Bu mücadelenin kazananı biz olacağız.”
Bahis soruşturması
Bazı hakemlerin bahis oynadığına ilişkin soruşturmayı da hatırlatan Yücel, taraftarlar, hakemler, futbolcular, kulüp yöneticilerinin bir haftadır Türk futbolunun üzerine düşen kara lekeyi konuştuğunu söyledi. Deniz Yücel, şöyle devam etti:
“Üstelik Sayın Erdoğan da bu konuda konuşuyor. Ama sanırsınız ki kendisi iktidar partisinin lideri değil, parkta arkadaşıyla sohbet eden bir kişi. ‘Son dönemde bir hakemler olayı ortaya çıktı’ diyor. Sanki bir yerlerden duymuş, sanki başka bir ülkede yaşanmış da beyefendi nasihat ediyor, akıl veriyor. ‘Devlet eli kolu bağlı olarak takip edemez, ne gerekiyorsa yapması lazım’ diyor. Çok merak ediyoruz; acaba bu ülkeyi yöneten kim? Onlara göre hiçbir sorun AKP’den kaynaklanmıyor. Hep başkaları suçlu. Onlar gözlemci, onlar misafir ya da seyirci. Uluslararası alanda Türkiye’yi zor durumda bırakacak, futbola güveni sarsacak, Türk sporunun itibarını alt üst edecek bir skandal karşısında bu cılız tepki, bu vurdumduymazlık açıkçası insana ‘pes’ dedirtiyor. Türk futboluna sürülen bu leke derhal temizlenmelidir. Merkez Hakem Kurulu Başkanı’nın istifa etmeyi düşünmemesi, kamuoyu önüne çıkıp detaylı bir açıklama yapmaya bile gerek duymaması çok düşündürücü. Üstelik Ferhat Gündoğdu’nun bir dönem bahis hesabının bulunduğu iddiaları konuşuluyor”
Enflasyon rakamları
TÜİK’in açıkladığı ekim ayı enflasyon verilerini de eleştiren Deniz Yücel, “Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ‘Enflasyonda yüzde 25-29 bandını yakalamamız zor’ diyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ‘Enflasyon genel olarak aşağı inmeye devam edecek’ diye açıklama yapıyor. Erdoğan hala tek basamaklı enflasyon masalı anlatmaya devam ediyor. İktidar hep bir ağızdan anlattığı masalları, şeffaflığına ve açıkladığı verilerine inanılmayan TÜİK ile desteklemeye çalışıyor. Oysa bakın, ENAG da enflasyon rakamlarını bugün açıkladı. Buna göre yıllık enflasyon yüzde 60, aylık ise yüzde 3,74. TÜİK ile ENAG rakamları arasında uçurum var. Yıl sonuna yaklaştığımız bu aylarda TÜİK’in enflasyonu düşük gösterme çabasına çok aşinayız. İstediğiniz kadar rakamlara müdahale edin ve enflasyonu düşük açıklayın. Açlık sınırı 28 bini, yoksulluk sınırı 92 bin lirayı geçti. Hayat pahalılığı günden güne artıyor, halkın alım gücü düşüyor” değerlendirmesini yaptı.
Ekonomide halkın yaşadığı gerçeklerin belirleyici olduğunu söyleyen Deniz Yücel, şöyle devam etti:
“Kaldı ki iktidar kendi enflasyon hedeflerini de sürekli revize etmektedir. Ancak buna rağmen halkın gerçeklerine yaklaşan bir ekonomi yönetimi olmadığı da ortadadır. AKP, bu ülkedeki kaynakları zenginliği paylaşmak değil, halkı bu yoksulluğa alıştırmak ve yoksulluğu yönetmek üzere kurulu bir ekonomi programı uygulamaktadır. Bu anlayışı TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşmeleri başlanan 2026 yılı Bütçe Teklifi’nde de görüyoruz. Bir ülkede kişi başına düşen milli gelir artarken vatandaşın geçim derdi katlanır mı, ekonominin bel kemiği olan sektörler tek tek çöker mi, işsizlik artıp halk fakirleşir mi, emekliler ikinci iş peşinde koşar mı? Asgari ücretli, emekçi, memur hepsi ama hepsi ama hepsi yarın ne olacağını bilmeden tedirginlik içinde yaşarlar mı? Bütçe teklifleri, rakamlardan ibaret olan kanun metinleri değildir. İktidarların yönetme tercihlerini ortaya koyan kanun metinleridir. Demokrasiden, hukuktan, özgürlüklerden, sosyal devletten uzaklaşan bir iktidarın kusurlarını kapatma telaşı içinde yaptığı bütçe, halkın bütçesi değildir. Herkes müsterih olsun ki çok yakında bu ülkede, CHP iktidarında halkın bütçesi de yapılacaktır.”

                				            
                            


