Çok eski adıyladır… Mor Külhani
Hicri İzgören 8 Eylül 2024

Çok eski adıyladır… Mor Külhani

Aylardan Eylül’müş, 93 yıl önceymiş. Hayatın çıkmaz sokaklarının birinde bir çocuk doğmuş. Yoklar, yoksulluklar içinde tüzüklerle çarpışarak büyümüş.

Tarihe meraklıymış, felsefe yorganı, sosyoloji yastığı, siyaset bilimi asi damarı olmuş. Benzersiz kimliğiyle kendi cumhuriyetini kurmuş… Köktenci, reddiyeci, anarşist bir ruh ki derviş olacak yerde şiirin sokak çocuğu olmayı yeğlemiş.

Şiirin kural dışı fotoğrafı Ece Ayhan’dan söz ediyorum. Selam durula.

***

Kendi tabiriyle “huysuz ve asi”… Bir cadının kanını taşıdığı rivayet olunsa da keşişlerle arkadaşlığı herkesin malumudur. Şiiriyse hiç kimseyi iplemez bir geniş zaman kiplemesi… Gerçi yalın sayılmaz ama yalın ayak. Hep koşarken görüldü dizeleri. Yalın ayak, ayakları yanarak.

Sivil ve karadilli… Öncülsüz ve ardılsız, çıraklık ve kalfalık etmeden usta… Eyvallahı yok. Ömrü billah resmi olanla cebelleşti. Ne biat ne itaat. Külliyen itiraz olarak geçilmiştir kütüklere… İcazet olmayınca da hem nalına hem mıhına…

Beyaza karşı karaderili, sarışına karşı karaşin. Hayatın müzmin muhalifi, mazlumun toplumsal pozitifi. Şiirinin ilhamında dışlanmışlar, düşürülenler, hal ve gidişi sıfır olanlar, yasaklananlar vardır. Devlet dersinde öldürülmüş çocuklar.

Ahı alınmışların ahı onun derdi, onun vah’ıdır. Ama dertli dertli söylemez, dobra dobradır imgeleri…

Köprüyü geçenlerin değil, köprü altındakilerin yanında… Belki de bu yüzden gülkurusu, piçkurusu şiirleri…

Çok eski adıyladır. Takvimsiz ve saatsiz… Orda sokağın nabzıdır zaman. Sokakta çocuklar koro halinde bağırır; “Şiirimiz karadır abiler.”

Geleneği ve moderni birkaç defa hatmetmiş. Kara, sıkı, sivil giysili bir şiir. Yetmişinde bile devlet desenli gömlek giymedi.

Çokkültürlü, bindallı ve okkalı… Divit mürekkebi mor. Kolay olmayan ve kolaydan kaçan bir şiir, okuyucusunu horlamadan zorlayan.

Onun için şiirin imla kuralları tarihin noktalama işaretlerinden daha doğrudur. Yani fermanlardan, anayasalardan, babayasalardan daha doğru ve daha gerçekçidir. Zaten en küçük bir toplumsal değişimin bile ilk habercisi iyi ve sıkı şiirlerdir. Yani sivil şiirler… Ol sebeptendir “sivil” sözcüğü belki de bir dilin en cıvıl cıvıl, en haşarı, en sevimli sözcüklerinden biridir ve yine bu yüzdendir belki; şiir önce sessiz çekilip sonra dublaj yapılmaz. Hiçbir kurgu gerçek kadar çarpıcı olamaz. Aslıdır her şeyin en güzeli… Sesi gerçeklikte yankılanır Ece Ayhan’ın ve yüksek volümdedir.

***

“Şiirimiz mor külhanidir abiler,” alkışlananı değil, görmezlikten gelineni kurcalar.

Ortalamaya ve sıradanlığa teslim olmayan bir şiir… Kapalıdır kapı, tıklatmadan girilmez şiirin huzuruna, imgenin ambarına. Donanım ister. Yani “Çanakkale geçilir Melahat geçilmez.”

Yaya oldu hep, “oto”su olmadı hiç… Ne otorite ne de otokontrol, hatta bu yüzden otobiyografisi bile tam yazılamadı. Mülkiyeli bir mülksüz.

Çıkmaz sokakta oturur… Şair evi işte. Katları vardır şiirin, birinci katında kendi oturur, kendi mülkünde kiracı… Elden düşme eşyalar, bitpazarından. Pireden deve dekor. İkinci katında dışlanmışlar yaşar; horlananlar, sabıkalılar, bezirganlardan bıkmış kentin en bezginleri… Duvarda asılı çocuk fotoğrafları vardır… “Devlet dersinde öldürülmüş çocuklar; defalarca yazılarıma davetsiz gelip oturan dizeler:

“Buraya bakın, burada bu kara mermerin altında / Bir teneffüs daha yaşasaydı / Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür / Devlet dersinde öldürülmüştür.”

Şairin yatak odası sabah güneşi görür, çalışma masası dağ manzaralı ve yeri hiç değiştirilmeyecek bir saksı. Saçları bir sözle örülüp bir sözle çözülen kadınların sulayacağı bir çiçek, unutma beni çiçeği.

Toplum düzenine, devlet-birey ilişkilerine, eğitim sistemine, tarihe sürekli olarak eleştirel tutumuyla onun şiiri tarihin ve hayatın derinliklerinde örtbas edilmiş gerçeklerin resmidir. İnce çağrışımlıdır. En az etik ve estetik kadar tarih bilinci de gereklidir. Önce resmi tarihe salvo atışlar gerek. Sonra atlasları getirin.

El-pençe divan durulan bir dünyada ve piyasada elbette “Esas duruş mülkün temelidir” diyecek. Yarası olan gocunsun, kollayan kollamış ve koruyan koruyabilmiş kendini. Aşk olsun. Belki yenildi ama teslim bayrağı çekmedi.

Şair dediğimiz biraz da etikçi değil midir? Şiirin Ece’si bize biraz da bunu göstermedi mi? Elbette soru değil bunlar, mevzu Ece Ayhan olunca, soru işaretleri kaldırıla. Üç kez şuara suresi okuna ve bütün ahali hep bir ağızdan, yüksek sesle: Helal olsun Abi!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.