Mecliste uygulanan şiddetle ilgili beklenen açıklama nihayet geldi. Alışılageldik biçimiyle kamuoyunda tartışma doyumuna ulaşan önemli konularda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kulak kabartılır, ne diyeceği merakla beklenirdi. Hiç şaşmaz, dakika sekmez şekilde hükmetme duygularının bir gösteriye dönüşmesi sağlanarak bir açıklama yapıldı. Erdoğan, uzun zamandır ülkenin gerçek sorunlarıyla yüzleştiği bir konuşma yapmıyordu. Buna sadık kalarak yaptığı açıklamada TİP Milletvekili Ahmet Şık için “Meclis’te provokatörlük yapan bir marjinale kimlerin kol kanat gerdiğini takip ettik. Meclis kürsüsünden millete hakaret eden bu provokatörü ellerinden gelse demokrasi havarisi ilan edeceklerdi. Muhalefetin bu koroya ip gibi dizilmesi teslimiyet işaretidir. Bir avuç marjinal muhalefeti esir almış, parmağında oynatmaktalar” diyerek muhalefeti kriminalize etme, şeytanlaştırma stratejisine devam etti. Peki açıklamayı yaptığı yer ve sonrasında ittifak içinde olduğu “parti liderleri” ve askerle verdiği pozlarla bize ne anlattı?
Hikâye Ahlat’ta geçiyor. Bitlis’in ilçesi olan Ahlat’a, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve sonrasında Selçuklu devleti dönemi referansıyla yüklenen anlam, 2012 yılında Devlet Bahçeli’nin ateşlediği fişekle başka bir boyut almıştı. Tarihin boşluk kabul etmemesi gerçeğine uyanık olan Devlet Bahçeli’nin hızlı muhalefet günleriydi. Sonraki yıllarda MHP’deki iktidar kavgasıyla ayrılan Meral Akşener 2017 yılında ilk hareketini Ahlat’ta başlatmış, partisinin ismiyle kurulacak analojide “Kayı boyu” vurgusunu “memleketim” diyerek ev kiralama ile taçlandırmıştı. Zira ev almaya parası yetmemişti. 2018 yılında fikrinin çalındığı duygusu Bahçeli için rövanşı alacağı koşulları olgunlaştırmış, Van gölü kıyısına ülkenin kıyı kanununu değiştirerek görkemli bir köşk yapılmasını sağlamıştı. Anayasa mahkemesinin iptali ile kaçak durumuna düşen köşkün öyküsü ittifak iktidarının, nam-ı diğer Cumhur İttifakının genel karakterine uygun bir formata gelmişti. Çiğnenen Anayasa, çiğnenen imar ve kıyı kanunları, sürekli bina yapma hevesi ile mezkur iktidar için tüm bunlar ülkenin normali haline çoktan getirilmişti.
Mutsuzluğun gölgesinde ve ağır ekonomik koşullardaki ülkede gündemin ortasına düşen Ahlat buluşması siyasetin simgelerle verdiği mesaj için önemli yer tutmakta. Bir süredir Devlet Bahçeli ile Ferdi Tayfur kıvamında arabeske teslim inişli çıkışlı ilişkileri olduğunu bildiğimiz Erdoğan için, seçim günlerinde verdiği pozu devlet bürokrasisi-asker ile taçlandırmış olması “normalleşme” kod adıyla dillendirilen sürecinde resmi olarak bittiğine işaret sayılabilir. Zira bir süredir birbirini kollayarak ana muhalefetle sürdürülen ilişki için doğrudan hedef alma ve hedef gösterme pozisyonuna geçilmiş görünüyor. Erdoğan CHP’yi ve CHP’li belediyeleri kastederek “Halktan kopmuş durumdalar. Milletimiz bunların neyin peşinden koştuğunu çok iyi görmekte. Bunlardan ülkeye hayır gelmesi mümkün değildir. Türkiye’yi sıkıntılarından kurtaracak olan yine biziz” diyerek son zamanlardaki seçim anketlerini ne kadar ciddiye aldığının mesajını vermiş oldu. Genel seçimlerde etkili sonuçlar ürettiği söylemleri Türklerin Anadolu’ya giriş mitini kullanarak ırkçı, milliyetçi hezeyanları besler şekilde yeniden canlandıran bu gösteride, HÜDAPAR ayrıntısını da unutmamak gerekir. Kürt siyasetinde kapladığı yer itibariyle temel motivasyonun bir aparat fonksiyonu olduğunu bizlere hatırlatmış oldu.
Kavramların ülkede hunharca tüketildiği bir dönem yaşıyoruz. “Terörizm” de bunlardan birisi. Devlet partisi AKP iktidarının önemli bir bölümünde değişen konfigürasyonlarda bu tanımlamanın bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kullanıldığını sıkça gördük. AKP, düşürmek istediği, beğenmediği muhalif tüm unsurlar için “terörist” tanımlamasını kullanmakta beis görmedi. “Milli güvenlik” anksiyetesi içinde ülkeyi yönetmenin ve iktidarda kalmanın konforlu alanından cezaevlerini bu yaftalamalarla doldurdu. Can Atalay’da bu insanlardan birisi ne yazık ki! Gezi davası olarak bilinen yargılama gösterisi sonrası arkadaşlarıyla beraber mahkûmiyet alan, ancak kesinleşmiş yargı kararı olmadan önce milletvekili seçildiği için mecliste olması gereken Can Atalay için Anayasa Mahkemesinin açık ihlal kararı nedeniyle meclis toplanmıştı. Can Atalay’ın mensubu olduğu partiden TİP Milletvekili Ahmet Şık tarafından yapılan konuşmada “Can Atalay’a terörist demeniz şaşırtıcı değil. Tüm yurttaşlar bilsin, bu ülkenin en büyük teröristleri bu sıralara çökenlerdir” demesiyle ortalık karıştı. Kızılderililer ve Afrikalılar isimli iki kitap “yaz(dır)an”, öfkesi kendinden menkul Alpay Özalan tarafından meclis kürsüsünü ringlerde dünya klasmanına çıkaran bir hareket geldi ve olmadık işler halkasına bir yenisi daha eklendi. Özgür Özel’in yaptığı açıklamada “Demokrasi mikrobudur. Onun işi hastalık yapmak” dediği Alpay Özalan için tanımlamalarına “ülkenin utancı olan organizma” lafını da eklemiş oldu.
Ahlat gezisi bununla kalmadı. Polemikler arasına sıkıştırılan “ülkede her şey çok normal” hali konuşmamız gerekenlerden. Tabii ki Ahmet Şık’ın söylediği cümlenin nereye tekabül ettiği değil asıl mevzuları. Zorla, cebirle bastırılan, haksız yere cezaevlerine konulan, linçlere uğrayan demokrasi güçlerine verilen gözdağıdır Alpay’ın yumruğu. Cumhurbaşkanın yaptığı konuşmalarda ise ana muhalefet partisinin sinir uçlarına dokunur gibi görünürken cambaza bak hikayesi tekrar yazıldı. Yerel seçimlerde, kaydırılan kanıtlı sahte seçmen vesilesiyle DEM Parti’nin elinden alınan Bitlis Belediyesi üzerinden Cumhurbaşkanı konuşmasında “İnsanımızın kökeninden, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler geride kaldı. Terör sopası ile siyasetin dizayn edildiği, ülkemize istikamet çizildiği günler geride kaldı. Baskıların yasakların olduğu günler geri gelmemek üzere tamamen geride kaldı” diyerek Kürt meselesi üzerinden konuşmaya başka bir boyut katmış oldu.
Ekonominin, hukukun dibe vurduğu, yolsuzluk ve şatafatın bu tür ayinlerle kapatılmaya çalışıldığı, ülkedeki demokratik kanalların çökertildiği bu ortamda fazla söze gerek yok. DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın cevap olarak hatırlattıklarıyla bitirelim. “Hey Maşallah! Sanırsın, her gün insanlar Kürtçe şarkı söylediği ve halay çektiği için tutuklanmıyor. Sanırsın bir takımın formasını giydiği için lince uğramıyor, tutuklanmıyor. Sanki, Siirt’te bir düğünde anneye ev hapsi, 3 kızına tutuklama kararı Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için değil, bir banka soygununda yakalandığı için verilmiş”.
Bir günü daha utanmadan geçiremedik…