10. İstanbul Trans Onur Haftası kapsamında, 10 Şubat 2024’te Kadıköy Süreyya Operası önünde 6 Şubat depremlerinin yıldönümü nedeniyle bir araya gelerek basın açıklaması yapmak isteyen trans aktivistler, polis müdahalesiyle karşılaştı. Açıklamaya katılan 11 kişi polis tarafından abluka altına alındı ve bir süre ablukada tutulduktan sonra gözaltına alındı.
Onur Haftası Komitesinin aktardığına göre, ifadesi alınan 10 kişi serbest bırakıldı ancak bir kişi, “6 Şubat’ı unutma, unutturma” sloganını attığı için “örgüt propagandası” iddiasıyla nezarethanede tutuldu. Sabah saatlerinde mevcutlu sevk ile hakimlik karşısına çıkan trans aktivist, adli kontrol şartı tedbirleriyle serbest bırakıldı.
Bugün İstanbul Anadolu Adliyesi 54. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, gözaltına alınan 11 trans aktivistin 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçlamasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Duruşma sanıkların tamamının beraatiyle sonuçlandı.
Duruşmaya sosyal medya üzerinden çağrı yapan Komite tarafından, “Herkesi bu hukuksuzluğa karşı dayanışmaya bekliyoruz. Bizler biliyoruz ne basın açıklaması gerçekleştirmek ne de 6 Şubat’ı anmak suç değildir. Hele var oluşumuz için direnmek asla” denildi.
‘Derhal beraat’ talebi
Kimlik tespitinin ardından sanıkların dinlenilmesine geçildi. Ancak avukat Fulya Dağlı, ‘Derhal beraat’ talebi sunarak şunları söyledi:
“Dosya kapsamında yer alan CD savcılık tarafından incelenmemiştir. İncelenseydi zaten suçun maddi unsurlarının oluşmadığı açıkça görülecektir. Yargı ekonomisi açısından savunmalar alınmaksızın sanıklar hakkında ‘derhal beraat’ talebimiz vardır.”
Hakim ‘Gereği düşünüldü’ dedi ve ekledi: “Sanıkların mahkeme salonunda hazır bulundukları ve savunmaları alındıktan sonra hüküm vereceği değerlendirdi. ‘Derhal beraat kararı’ verilmek üzere sanıkların savunma yapmaması talebinin reddine karar verildi.”
Sanıkların yargılanma konusunda, “Yasak olduğu tebliğ edilmesine ve kitleye ‘dağılın’ uyarısı yapılmasına rağmen dağılmadığı” cümlesi yer aldı.
Sırasıyla savunmasını yapan sanıkların hepsi, dağılın uyarısının yapılmadığını, bu anların kamera görüntülerinde çok net gözüktüğünü söyledi.
‘Ters kelepçeyle gözaltına alındık’
Ömer: “Hataylı bir depremzedeyim. Depremin yıldönümünü anmak için oradaydım. Yaka paça gözaltına alındık, gözaltı aracının içerisinde darp edildim. LGBTİ+’ların da vatandaş olduğunu kabul etmeyen bu zihniyeti kınıyorum. Trans bayrağı açtım, ben bu bayrağı onurla taşıyorum. Hakkımdaki suçlamaları reddediyordum.”
Sumru: “6 Şubat depremi sonrası en çok transların mağdur edilmesi, yemeğe çadıra ve ilaca erişim konusunda en büyük mağduriyeti yaşamalarıyla ilgili sesimizi duyurmak için toplandık. Basın açıklaması daha başlamadan polis bizi 10 saniye içerisinde çembere aldı. Denildiğinin aksine oradan çıkmamız için herhangi bir alan gösterilmedi. Elim sakat olduğu için atel takılıydı, atelim koparıldı. Ters kelepçe yapılarak araca alındık ve sonrasında da şiddet devam etti. ‘6 Şubat’ı unutma unutturma’ sloganı birçok kurum tarafından kullanılmıştır ve hiçbirine bir gözaltı işlemi yapılmamıştır. Fakat translar tarafından kullanıldığında bu şekilde bir muameleye maruz kaldık. Bu bizlere açıkça nefreti göstermektir. Burada yargılanması gereken biz değil; bize şiddet ve işkence uygulayan polislerdir. Suçlamaları kabul etmiyorum.”
‘Süregelen nefret politikalarını kabul etmeyeceğiz’
Yağmur: “Katılma sebebim yüzlerce binlerce insanın rant uğruna ölmesi ve transların hem deprem öncesi hem deprem sonrası yaşadığı nefret politikasına karşı söz üretmekti. Aynı yerde, 4 gün önce başka bir deprem anmasına katılmıştım ancak orada bu şekilde gözaltına alınmamıştım. Olay günü Süreyya Operası önüne geldiğimizde gözaltına alınacağımız zaten belliydi. Polis, trans bayraklarımızı ve pankartlarımızı alma suretiyle bizi bir anda gözaltına aldı. Gözaltına alındığımız esnada ciddi şekilde darp edildik.
Trans+ların değer verdiği bayrağa saldırmak; bizim kimliğimizi yok saymaktır. Translara yönelik süregelen nefret politikalarını kabul etmeyeceğiz”
‘Bir ay yürüyemedim, sıvı beslenmem gerekti’
Çağıl: “Sosyal medyadan eylem çağrısını gördüm ve katıldım. Anayasayla güvence altına alınmış hakkımı kullandım. 6 Şubat’ta yaşanan felaketin yıldönümünü anmak; bu felaketten orantısız zarar gören translar, göçmenler, mülteciler ve LGBTİ+’lar için anayasal hakkımı kullandım. Ancak yasalarla güvence altına alınmış bu hakkımı kullanmam, diğer 11 arkadaşımla beraber bizi bugün burada kıldı. 6 Şubat’taki felaketi hatırlatmak, anmak, ‘6 Şubat’ı unutma, unutturma’ sloganı atmak ve yaşadığımız eşitsizlikleri dile getirmek, bir suçmuş gibi muamele görmekteyim. Anayasal hakkını kullanmak mı suçtur? Sorumlularının hala yargılanmaması mı suçtur? Yazılı iş tanımının dışına çıkarak keyfi işkence uygulayan polisler mi suçludur diye sormak isterim. Polislere mukavemet göstermediğimiz halde suçlamalarda bulunan bu veri gerçekçi değildir. 11 LGBTİ+’nın sayılarının en az 5 katı polise mukavemet göstermesi gerçekçi değil; yalnızca işkence suçunu örtme çabasıdır.
Süreyya Operası’na gider gitmez etrafımız onlarca polisle çevrildi. Ablukaya alındık. Polisler, gazetecilere ve çevredeki herkese fiziksel şiddet uygulayarak ablukadan uzaklaştırdı. Valilikten herhangi bir yasak tebliğ edilmedi. Herhangi bir ‘dağılın’ anonsu yapılmadı. Tek koridor gözaltı aracına giden koridordu. Bu koridordan sürüklenerek gözaltı aracına götürüldüm. Herhangi bir direnç göstermememe rağmen kafam polis aracına yaslandı ve birkaç kez polis aracına vuruldu. Araca binerken mukavemet göstermememe rağmen belime tekme atıldı. Bu sebepten bir ay yürüyemedim. Gerekli raporu ve işkenceye dair fotoğrafları mahkemeye, avukatlarım eşliğinde sunacağım.
Araç içerisinde ters kelepçeli şekilde yüzümün sağ, sol ve burun kısmına yumruk yedim. Bu darbeden ötürü çenemi oynatamadım ve birkaç hafta sıvı beslenmem gerekti. Araç içerisinde saatlerce susuz ve kötü koşullarda bekletildik. Hiçbir uyarı yapılmadı, hiçbir yasal gerekçe sunulmadı. Trans bayrağı, toplumun bir kesiminin kimliğidir.”
‘Bayrağımız ‘sözde’ denilerek inkar ediliyor’
Jiyan: “Basın açıklamasını okumak için bir araya geldikten çok kısa bir süre sonra polis tarafından çembere alındık. Alandan görüntü almaya çalışan gazeteciler ve diğer kişiler çemberin dışına itilerek oradan uzaklaştırıldı. Basın açıklamamızın bir kısmını çember içinde okumaya çalışırken polisler gerekçesiz bir şekilde açıklama yapmamızı engellenmeye çalıştı. Kolluk Kuvveti İhbar Evrakları arasında ‘sözde trans bayrağı’ olarak anılan trans bayraklarımız, polisler tarafından elimizden alındı. Bize polis tarafından herhangi bir yasak kararı bildirilmedi ve dağılma uyarısı yapılmadı. Birkaç dakika içinde çember daha da daraltıldı ve darp edilerek ters kelepçe ile gözaltına alındık. O esnada montumun sağ kolu yırtıldı, önce iki daha sonra dört polis tarafından kollarıma ve sırtıma sert şekilde vuruldu. İfade öncesi ilk muayeneye götürülürken araç içinde hepimize fiziksel şiddet uygulamaya devam ettiler. Genel adli muayene raporları ve o gün çekilen fotoğraflardan da işkence uygulandığı görülebilir. Muayenelerden sonra tekrar ters kelepçe takıldı ve ifade verene kadar araçta yine aynı şekilde bekletildik. Emniyet’e geldikten sonra bekletildiğimiz sırada araçta ırkçı marşlar dinletildi.
Depreme ilişkin açıklama yapan diğer pek çok toplumsal grup gibi anayasal hakkımızı kullanarak basın açıklaması yapmak için bir araya gelmiştik. Bugün diğer toplulukların aksine, gündemimizde deprem olmasına ve suçun oluşması için gerekli unsurlar oluşmamasına rağmen, yargılanıyoruz. Uluslararası bir sembol olan ve geniş bir kesimi temsil eden bayrağımız “sözde” denilerek inkâr ediliyor. Bu durum transların varlığının reddedildiğine ve kimliğimizi yok saymaya yönelik sistematik bir tavra işaret ediyor. Bu yıl İstanbul Valiliği’nin yine anayasal hakkını kullanarak yürüyüş çağrısını yapan İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi’nin “çeşitli illegal gruplar” olarak adlandırmasına benzer şekilde trans bayrağı için kullanılan “sözde” ifadesi de kolluğun aktivistlere yönelen şiddetini meşrulaştırmaya zemin yaratıyor. Olay günü bize işkence uygulayan ve yargılanması gereken iki polis memuru bugün burada tanık olarak dinlenecek. Biz de şiddet failleriyle aynı salonda savunma yapıyoruz.
Suçlamaları kabul etmiyorum.”
‘Bundan sonra depremde nasıl hayatta kalacağımı düşünmek istemiyorum’
Zarife: “Yargılanıyor olmamızı kabul etmiyoruz. Burada asıl yargılanması gereken, depremde hayatını kaybetmiş insanların sorumlularıdır.
Gerçek adalet talebimiz devam ediyor. Muktedirin adaleti, elindeki sopa kadardır. Bir lezbiyen olarak yıllardır maruz bırakıldığım tüm nefret politikalarına karşı ve aynı zamanda bir vatandaş olarak, bundan sonra depremde nasıl hayatta kalacağımı düşünmek istemiyorum. Bu nedenle bu politikaların hayata geçirilmesini istiyorum. Örneğin, hiçbir belediye veya bakanlıktan sorumlular görevden el çektirilmedi. Bu rant hırsını besleyen, denetimsizliği ve keşmekeşliği artıran politikaların son bulmasını istediğim için oradaydım. Eğer bu haksa ya var diyelim ya yok diyelim, biz de ona göre davranalım.”
Dışarıda kalanlar salona alındı
Bir kısım sanıkların müdafii Arya Dilan Vargün, dışarıda bekleyen ailelerin ve duruşmayı izlemek isteyen 8 kişinin duruşma salonuna alınması talebinde bulundu. Hakim talebi reddetti; Vargün, zapta geçirilmesini istedi. Zapta geçirildiği esnada hakim, dışarıda kalan herkesin salona alınmasını kabul etti.
‘Trans olmak tehdit değildir’
Erkin: “O katliamın akabinde, egemenler hala LGBTİ+’ları suçlama politikalarına devam ettiler. Biz o gün translara ve LGBTİ+’lara yönelik nefret suçlarına karşı oradaydık; bizi yok sayma politikasına karşı oradaydık. İnsanlar enkaz altında yaşam mücadelesi verirken, egemenler hala LGBTİ+’lara saldırmanın peşindeydi. Hiçbir şekilde ‘dağılın’ uyarısında bulunulmadı. Hepimiz şiddet değil, işkenceyle gözaltına alındık. Ters kelepçeliyken, son sesle ırkçı ve faşist marşlara maruz bırakıldık. Birçoğumuzda hasar var, raporları var. İç barışı tehdit ettiğimizden bahsedilmiş; katliamlara karşı çıkmak, rant politikalarına karşı çıkmak ve trans olmak tehdit değildir.
Egemenler, politikalarıyla bizi kriminalize etmek, suçlamak ve dışlamak eylemlerine devam etmişlerdir.”
Tanık polis memuru dinlendi: “10 Şubat günü yakalama işlemi başlatıldıktan sonra oraya gittim. Anons duymadım, daha sonra oraya gittim. Ben sadece gözaltı aracına geçtim görebilecek bir konumda değildim. Sanıkların polislere yönelik şiddet davranışlarını görmedim. Gözaltı aracında hastaneye kadar gözaltı aracındaydım polislerden sanıklara yönelik de bir şiddet uygulanmadı.”
Avukat Fulya Dağlı tanık polise sordu: “Tek bir gözaltı aracı vardı siz de onun içerisideydiniz. Gözaltı aracından sonra sanıklar muayeneye götürüldü. Hepsinde darp izi çıktı. Sizce darp edilmedilerse bunlar nasıl oluştu?”
Tanık polis: “Gözaltı esnasında saldırgan tavırları varsa direnci kırmak adına zor kullanılmış olabilir.”
Bir diğer tanık polisin ifadesi
Polis: “Şahıslar dağılmadı, sonra yakalama talimatı verildi.”
Hakim: Dağılın uyarısı verildi mi?
Polis: Duymadım, hatırlamıyorum.
Hakim: Ne kadar sonra araca alındılar?
Polis: Birkaç dakika içerisinde.
Hakim araçtaki şiddet iddiasını sordu. Tanık polis, iddianın doğru olmadığını söyledi. Ayrıca sanıkların şiddet içerikli eylemlerini görmediğini ekledi.
Hakim, polisin emniyetteki tutanakta ‘şahit oldum’ dediği hususlara duruşmada, ‘Görmedim’ dediğini belirterek, “Neden görmediğin şeylere imza attın” diye sordu.
Tanık polis ‘Bilmiyorum’ dedi. Hakim, polise tutanakları okuyarak mı imzaladığını sordu. Net bir cevap gelmedi.
Tanık polislerin dinlenmesinin ardından sanık avukatları savunmalarına başladı.
Bir talepleri vardı: Sorumlular yargılansın
Avukat Gülyeter Aktepe: “Tutanakta imzası olmasına rağmen içeriğinden haberdar olmayan polis memurları var. Toplumsal olaylarda genelde şu yapılıyor: bir talimat alınıyor, kaymakamlık internet sitesinde yayımlıyor ancak alandaki kimseye bildirim yapılmıyor. İnsanların etrafı aniden çemberle sarılıyor ve çemberin çıkış noktası gözaltı aracına açılıyor. Burada yargılanan herkesin tutarlı ifadeleri bunu gösterdi. Bu yargılamanın en başında beraat talep ettik; sanıkların hiçbiri kaçmadı, buraya geldiler. Anayasal hakkın kullanımı, 6 Şubat’ta yaşanan deprem gibi büyük bir olaydan kaynaklanıyor. Binlerce insan hayatını kaybetti, yaralandı, enkaz altında kaldı. Bu süreçte en ağır mağduriyeti LGBTİ+’lar yaşadı. Yargılanan sanıkların birçoğu deprem bölgesine gidip aktif dayanışma ördü. Kentlerine döndüklerinde bu ihlallere karşı sorumluların yargılanmasını talep ettiler. Bu bir suç teşkil etmez.
Kaymakamlık, deprem bölgesindeki ihlalleri tespit eden insanları hangi gerekçeyle yasaklıyor? Tüm işlemler hukuka aykırı ilerledi. Ben de deprem bölgesinde çalıştım, şahidim. Çadırlar yalnızca çocuklu ailelere verildi, yalnız yaşayanlar ailelerinin yanına gönderildi. LGBTİ+’ların çoğunun dönecek aileleri yoktu. Çadır hakkına erişememek, kamu hizmetlerine erişememek, bu harekete eylem hakkı verir. Hormon ilaçlarına erişemeyen bir translar, ‘Kıyamet kopmuş, hormon mu istiyorsun?’ gibi transfobik bir söyleme maruz kaldı. Toplu alanlarda su, yemek, tuvalet gibi ihtiyaçlarını karşılayamadılar. Politik bir talepleri vardı: sorumlular yargılansın. Anayasal haklarının keyfi idari kararlarla engellenmesini ve hukuka aykırı delillerle soruşturmaya dönüştürülmesini kabul etmiyoruz. Burada suçun unsurları açık olduğundan derhal beraat talep ediyoruz.”
‘Tutanaklar tepeden inme şekilde polis memurlarına imzalatılıyor’
Avukat Arya Dilan Vargün: “AİHS ve AİHM kararları ile Türkiye Anayasasında açıkça ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme/düzenenlenen gösterilere katılmak güvence altına alınmıştır. Ancak 2911 sayılı kanun, artık iktidar aleyhine bir söz söylenmesinin, iktidarın eleştirilmesinin önüne geçmek, belirli kimliklerin toplumsal olaylara dair söz söylemelerine engel olmak amacıyla kullanılan bir pratiğe dönüşmüştür. Uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınan haklar keyfi şekilde ihlal edilmektedir. Dağılmamak için direnme suçlamasına delil olarak dosyada sadece polis fezlekesi gösterilmektedir. Oysa söz konusu fezlekeyi hazırlayan polis memurları müvekkillere şiddet uygulayan, işkence eden polislerdir. Az önce dosyada tanık sıfatıyla dinlenen 2 polis memuru da olayı tam olarak görmediğini beyan etmişlerdir; ancak yakalama tutanağında ikisinin de imzası bulunmamaktadır. Polis tutanakları adeta tepeden inme şekilde polis memurlarına imzalatılmakta ve müvekkillere suç isnat edilmeye çalışılmaktadır.
AİHM ayrımcılığı şöyle tanımlar: ‘Makul ve nesnel bir gerekçe olmaksızın, konuyla ilgili benzer durumda olan kişilere farklı muamelede bulunulması.’ Daha önce 6 Şubat’ta yaşanan depreme ilişkin birçok toplumsal örgüt eylem, basın açıklaması vs yapmıştır, müvekkillerin basın açıklaması yaparken gözaltına alındıkları yerde müvekkillerin açıklamasından sadece 4 gün önce başka bir toplumsal örgüt tarafından basın açıklaması yapılmış ve ardından yürüyüş gerçekleşmiştir. Ancak hiçbir toplumsal hareket yasaklama veya gözaltıyla karşılaşmamıştır. Müvekkillerin gözaltına alınması tamamen ayrımcılık yasağının ihlalini oluşturmaktadır ve idari merciler ile kolluğun ayrımcı politikalarını gözler önüne sermektedir.
Müvekkillerin üzerine atılı suçu işlemediği elimizdeki görüntü kayıtlarında açıkça görülmektedir. Müvekkillerin şu aşamada derhal beraatini talep ederiz.”
Gözaltı anına ait görüntüler izlendi
Bir kısım sanıkların müdafii avukatı Fulya Dağlı: “Yorulduk ama iyi dayandık, çünkü demokrasi böyle bir şey; yorulursun ama sabır gerektirir. Bugün haksız yere yargılanan müvekkillerimiz sebebiyle buradayız. Eyleme dair bir muhabir arkadaşımızın baştan sona çektiği ve şu an hazırda bulunan video görüntülerini izlemek istiyoruz. Onu izledikten sonra savunmaya devam edeceğim.”
Flash Bellek ile teslim alınan görüntüler duruşma salonunda izlendi.
‘İfade özgürlüğünden korkmaya gerek yok’
Görüntüler izlendikten sonra savunmasına devam eden Dağlı şu ifadeleri kullandı:
“Özel olarak yasak kararı ve eylem yapma hakkıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Anayasa madde 34, önceden izin almadan toplantı ve gösteri yapma hakkı tanıyan temel maddedir. AİHM ve anayasanın çizdiği genel çerçevede, bu hakkın sınırlandırılmasının yasal bir dayanağı olması gerekir. Bu sınırlama müdahalesinin meşru bir amacı olması lazım. 2911 sayılı kanun, açıkça yasak kararının tek bir sebeple uygulanabileceğini söylüyor: ‘suç işlenebileceğine dair açık ve yakın tehlike olması lazım’ diyor. Kaymakamlık yasak kararını açıklamış ama hiçbir gerekçe sunmamış; suçun neden açık ve yakın bir tehlike oluşturduğunu açıklamamış. Açıkça ‘ben idare olarak ayrımcılık yapıyorum’ demenin beyanıdır. Sırf biri lezbiyen diye toplumda infial yaratılmıyor, biri gay diye milli duruş zedelenmiyor veya biri trans diye toplumdaki iç barış ortadan kalkmaz. Tüm bunların olacağına dayanarak çıkarılmış yasak kararı, idarenin açıkça ayrımcılık yaptığını gösterir ve yasal dayanağı hukuksuzdur. Bu dosya kapsamında da delil olarak kabul edilemez.
Yasal olmaktan çıkması için eylemin şiddet içermesi gerekir; videolar ve tanıkların ifadeleri de açıkça gösteriyor ki polisler bile şiddet içeren bir eylem olmadığını belirtiyor. Ağızlar açık, yüzler açık, pankartta yazan söz belli, atılan slogan belli. Eğer bir LGBTİ+ eyleminden bahsediyorsak, konu tabii ki ‘genel ahlak’ normlarında da gelir, ‘Götümüz başımız ayrı oynuyor’ diye slogan da atılır; çünkü kadınlar ve LGBTİ+’lar aynı anda birçok alanda mücadele ediyor. Nasıl biz burada 3 saattir birbirimize tahammül ediyorsak, bu eylemlere de tahammül edilecek. Çünkü ifade özgürlüğü bir haktır ve biz avukatlar olarak eylem yapıyoruz; toplumun bunlara dair herhangi bir sorunu yokken kolluk buna tahammül edemiyor.
Demokratik toplum, az önce de söylediğimiz gibi, sabır, eşitlik ve barış gerektirir. İfade özgürlüğünden korkmaya gerek yok. Hiçbir yasal koşul bu eylemin sınırlandırılmasını haklı çıkarmadığı için ve suçun maddi unsurları da oluşmadığından, derhal beraatlerini talep ediyoruz.”
‘Kaymakamlığı trolleyin’
Sanık avukatı Ferdi Yamar: “Şu an kaymakamlığı trollesek, mesela LGBTİ+’lar sosyal medya hesaplarından bir bildiri yayınlasa ve ‘şurada şu saatte eylem yapacağız’ dese, kaymakamlık anında yasak getirmek için harekete geçecek. Deneyin isterseniz. Bu, iç hukuka aykırı bir meseledir. Esas olarak şiddet uygulayan polis memurları hakkında işlem yapılmalıdır. Tüm sanıkların beyanı da alındığı için mahkemenin artık bir an önce derhal beraat kararı vermesini talep ediyoruz.”
Hakim, avukatların savunmasının ardından sanıklara sordu: “Tanık olarak gelen polislerden size şiddet uyguladığını beyan ettiğiniz var mı? Ona göre onların beyanlarını geçerli olarak almayacağım.”
Yusuf: İlk çıkan polis memuru araç içerisinde defalarca yüzüme gözüme yumruk atarak, “Hanifi Zengin’in selamı var” dedi. O ilk yumruktan sonra tüm polisler darp etmeye başladı.
3 sanık daha ilk dinlenen polis memurunun kendilerini darp ettiğini söyledi. Beyanlar zapta geçirildi.
Sanıkların tamamı beraat etti
Savcı tüm sanıkların beraatini talep etti.
Hakim, savcının mütalaasına karşı sanıklara sordu: ‘Var mı diyeceğiniz?’
Yusuf: 6 Şubat’ı anmayı ve trans düşmanı politikalara karşı sesimi çıkarmayı hiçbir zaman bırakmayacağım.
Erkin: 6 Şubat’ta katledilenleri anmaya, Kürtlere, Lubunyalara ve mültecilere yapılan ayrımcılığa karşı ses çıkarmaya devam edeceğim.
Ardından tüm sanıkların beraatine karar verildi.