• Ana Sayfa
  • Dosya
  • DERSİM TERTELESİ | Operasyonlar ve baskının eksik olmadığı coğrafya

DERSİM TERTELESİ | Operasyonlar ve baskının eksik olmadığı coğrafya

DERSİM TERTELESİ | Operasyonlar ve baskının eksik olmadığı coğrafya
DERSİM TERTELESİ | Operasyonlar ve baskının eksik olmadığı coğrafya
Şerif Karataş
  • Yayınlanma: 4 Mayıs 2025 10:39

Dersim, Osmanlı’dan günümüze kadar hemen hemen tüm iktidarların baskılarına maruz kaldı. Padişahların ferman çıkardığı, şeyhülislamların ‘katli vaciptir’ dediği Dersim’e yapılan operasyonların sayısı bilinmiyor.

20. yüzyılın başı, imparatorlukların bittiği, Avrupa merkezli gelişen kapitalizmle beraber ortaya çıkan ulus devletlerin yayılmaya başladığı bir dönemdir.

Türkiye Cumhuriyeti de Trakya, Anadolu ve Mezopotamya topraklarında farklı etnik yapıdan ama aynı inanç düzleminde yer alan uluslarla ortak bir devlet şiarıyla ortaya çıkar.

İlk dönemlerde bu ‘ortak devlet’ söylemine bazı uygulamalarla özen gösterilse de kısa süre içinde ‘yeni devlet’ kurumsallaşıp, iktidarını sağlamlaştırdıkça ‘tekçi’ anlayışı dayatmaya ve herkesi ‘tek dil ve millet’ çatısı altında toplama gayretine yönelir.

Türklüğü ve Sünni İslam’ı merkezine alır. Osmanlı’nın, son döneminde Ermenilerin başına getirdiği büyük felaket politikasını devralan ‘yeni cumhuriyet’, Koçgiri, Şeyh Sait ve Ağrı da Kürtlere yönelik imha, inkar ve asimilasyon uygulamalarını sistematik biçimde devreye sokar.

Osmanlı döneminde de sayısız seferlerin düzenlendiği dersim ise hem Kürt hem de Alevi olmasından ötürü yeni cumhuriyetin en önemli hedeflerinden biri olmaktan kurtulamaz.

Dersim ismi Tunceli yapıldı, sonra harekat başladı

Cumhuriyet tek ulus, tek devlet anlayışının önündeki engelleri teker teker kaldırırken, kalan en son ‘çıban’ı da temizlemek için harekete geçer.  ‘Şarka medeniyet götürme’ propagandasıyla başlatılan askeri hareket büyük bir katliama dönüşür. Bunun için hazırlıklar başlar.

25 Aralık 1935’de çıkarılan 2884 sayılı “Tunceli Vilayetinin idaresi hakkında kanun” tedip ve tenkil harekâtı için zemin haline getirildi. Dönemin resmi raporlarındaki “Dersim asileri”, “eşkıyalar”, “Dersim bir çıbandır” şeklindeki tanımlamalar ile Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal’e yazdığı mektupta “ya ıslah, ya da iflah edilmelidir” değerlendirmeleri, gerçekleştirilecek korkunç katliamın habercisiydi.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ve öncesinde de cumhuriyetin ‘çıban başı’ olarak nitelediği Dersim’e ilişkin 1920’lerin ortalarından itibaren çok sayıda rapor hazırlandı. 25 Aralık 1935’te 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin idaresi hakkında kanun çıkarıldı.

4 Ocak 1936’da Dersim’in ismi Tunceli oldu. 1937 başlarında askeri hareket için hazırlıklar yapılmaya başlandı.

Önce yol, sonra karakol yapıldı

‘Medeniyet götüreceğiz’ denilen Dersim’e önce yollar, ardından karakollar yapıldı. ‘Dini ve etnik azınlıkları Türkleştirme’ ve ‘otoriteyi sağlamlaştırmak’ için çabalarını hızlandıran TBMM, 25 Haziran 1927’te çıkardığı 1164 sayılı Kanun’la daha önce kurulan, 3 umum müfettişliğinin yanı sıra Dersim’e yapılacak askeri harekat öncesinde 6 haziran 1936’da Dersim, Bingöl ve Elazığ’ı kapsayan ve merkezi Elazığ’da bulunan 4. umum müfettişliği kurulur. Umum Müfettişliğine de Korgeneral Abdullah Alpdoğan getirilir.

Abdullah Alpdoğan, mahkeme kararlarını imzalamaya, düzeni ve güvenliği sağlamak açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye veya il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi. Alpdoğan sınırsız yetkilerle donatılır.

27 Mart 1937’de Dersim -Erzincan yolundaki bir köprünün yakılması ise askeri harekatın başlamasına gerekçe yapılır. Ardından Pax’ta bulunan karakola yapılan baskın fitili ateşler.

Dersim coğrafyasının dağlık ve çetin olması nedeniyle Abdullah Alpdoğan’ın düzenlediği ilk askeri harekattan ‘başarı’ elde edilemez. Bunun üzerine hava harekatı yapılması kararı alınır. Kararın onaylanmasıyla Atatürk’ün manevi kızı pilot Sabiha Gökçen’in kullandığı uçaktan Dersim’e bomba yağar. Sabiha Gökçen, hava kuvvetlerinden 3 uçak filosu ile hava saldırısını başlatır. Gökçen, 1956’da Halit Kıvanç’a verdiği röportajda, “canlı ne görürseniz ateş edin” emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk” diyerek, yaşanan katliamı anlatır.

‘İnsanlar mağaralarda fare zehirler gibi öldürüldüler’

10-12 Eylül 1937 tarihleri arasında Seyid Rıza barış görüşmesi için yola çıkar.

Dersim-Erzincan arasında askerler tarafından gözaltına alınır, ardından tutuklanır. Elazığ’da bulunan umum müfettişliğe gönderilir. Burada yapılan, göstermelik yargılamanın ardından idama mahkum edilir. Seyid Rıza’nın ilerleyen yaşı yasaya göre küçültülerek, 16 yaşındaki oğlu Hüseyin ise yaşı büyütülür. Seyid Rıza ve oğlu Hüseyin’le birlikte, Seyid Hüseyin, Fındık Ağa, Hasan Ağa ve Ali Ağa Elazığ Buğday Pazarı’nda sabaha karşı idam edilirler.

Seyid Rıza’nın oğlundan önce idam edilme isteği kabul görmez. Oğlunun idamı izletilir.

İdamların infazı için görevlendirilen, valilik, emniyet müdürlüğü ve dışişleri bakanlığı görevleri yapan İhsan Sabri Çağlayangil, “insanlar mağaralarda fare zehirler gibi öldürüldüler” demiştir.

‘AYIPTIR, ZULÜMDÜR, CİNAYETTİR!’

Çağlayangil, 19 Ağustos 1989’da Güneş gazetesinde idamı anlatan ifadeleri yer aldı:

“Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Seyyid Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti; ‘Evladı Kerbelayık! Bihatayık! Ayıptır, zulümdür, cinayettir!’ dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap rap yürüdü. Çingene’yi itti, ipi boynuna geçirdi, sandalyeye ayağı ile bir tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi…”

Kara vagonlarla sürgüne gönderildiler

Askeri harekat sonrasında dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 4. Ordu Genel Müfettişi Alpdoğan’a tebrik mesajı gönderdi. Dersim Katliamı’nda resmi rakamlara göre 13 bin 806 kişi yaşamını yitirdi.

12 bin kişi ise sürgün edildi. Yine resmi rakamlara göre katliam harekatına katılan askerlerden 199’u yaşamını yitirdi.  Resmi olmayan rakamlara göre 50 binin üzerinden insanın katledildi. Katliamdan kurtulanlar Elazığ’da kara vagonlara bindirilerek, sürgüne gönderildi. Kız çocuklarından çoğu subaylar tarafından ‘evlatlık’ olarak yanlarında götürüldü. Dersimliler, her yıl yaptıkları anmalarda 38 Dersim Tertelesi ile ilgili taleplerini dile getiriyor.