Dönüşen Diyarbakır: Siyasal Alan

Dönüşen Diyarbakır: Siyasal Alan
  • Yayınlanma: 6 Kasım 2025 13:32

Önceki yazıda Kürt itirazının dönüşümünü Diyarbakır örneği üzerinden tartıştım ve meselenin mekân ve sınıf boyutunu ele aldım. Bu yazıda tartışmayı sürdürmek ve siyasal alandaki dönüşümleri birbiriyle ilişkili yedi başlık etrafında irdelemek istiyorum.

Orta-sınıflaşma

İlk olarak, Kürt itirazı orta-sınıflaştı. 2000’li yıllara kadar Kürt itirazı esas olarak bir alt-sınıf hareketiydi. Bugün ise alt ve orta sınıfların koalisyonuna dönüşmüş durumda ve hem siyaset hem de kültür alanı orta-sınıfların hakimiyeti altında. Bu orta-sınıf siyaseti hem sol-seküler Kürt siyasetin ana temsil alanı olan DEM Parti içerisinde hem de sağ-muhafazakâr Kürt siyasetin ana temsil alanı olan AK Parti içerisinde son 20-25 yılda geçmişle kıyaslanmayacak düzeyde genişledi ve etkisini arttırdı. Siyasi partilerin yanı sıra hem yerel yönetimlerde hem sivil toplum kuruluşlarında hem de meslek örgütlerinde orta-sınıfın güçlü bir etkisi var.

Bu etkiyi politik hedeflerin belirlenmesinden siyasal söyleme, siyasal mobilizasyon süreçlerine ve araçlarına kadar birçok alanda izlemek mümkün. Kürt itirazı içerisinde genel olarak sınıf siyasetinin zayıflaması, meselenin kimlik ve şiddet boyutlarıyla sınırlandırılması; siyasal katılım, güç paylaşımı, kaynak bölüşümü gibi boyutların siyasal gündemin gerilerine düşmesi esas olarak bu orta-sınıflaşma sürecinin sonuçları olarak okunabilir.

Kürt İtirazının Genişlemesi ve Büyümesi

İkinci olarak, orta sınıfların genişlemesiyle birlikte Kürt itirazı 2000’ler sonrası geçmişle kıyaslanmayacak düzeyde büyüdü. Bu büyüme hem sol-seküler karakterdeki ana-akım Kürt partisi geleneğini hem de sağ-muhafazakâr Kürt itirazının ana adresi AK Parti’yi büyüttü.

Hem DEM Parti geleneğinin hem de AK Parti’nin Kürt alanındaki sırasıyla 1999 ve 2002 sonrasındaki seçim performanslarını daha önce Birikim sayfalarında ele aldım. Aşağıdaki grafikte detayları görüldüğü üzere, Diyarbakır örneği üzerinden baktığımızda 2002 yılındaki seçimlerde oy kullanma hakkı olan her 100 seçmenden 49,8’i ya ana-akım Kürt partisine ya da AK Parti’ye oy verdi. Bu rakam 2009 seçimlerinde 71,2; 2014 seçimlerinde 68,6; 2019 seçimlerinde ise 67,8 olarak gerçekleşti. Özetle, 2009-2019 dönemi Kürt itirazının en canlı olduğu yıllardı.

Not: Oy oranları geçerli oy sayısı üzerinden değil, seçime katılımdan bağımsız olarak toplam seçmen sayısı üzerinden hesaplanmıştır.

Mekânsal Dönüşümler: Kentleşme, Metropolleşme, Bölgeselleşme, Mekansızlaşma/Çevrimiçileşme

Üçüncü olarak, Kürt itirazının mekânı değişti. Bu mekânsal değişimin birbiriyle ilişkili dört yüzü var: kentleşme, metropolleşme ve çevrimiçileşme/dijitalleşme. 1990’lı yıllara kadar esas olarak kıra dayalı olan Kürt itirazı küresel ölçekte yaşanan kırdan kente göç dinamiklerinin yanı sıra milyonlarca insanı etkileyen zorunlu göç süreçleriyle birlikte bir yandan kentleşti bir yandan metropolleşti. Milyonlarca insan kırsal alanlardan bir yandan bölge kentlerine diğer yandan batı metropollerine göç etmek zorunda kaldı. Diyarbakır kırdan göç eden zorunlu göç mağdurlarının ana mekanlarından biri oldu. 1990’lı yıllara kadar orta ölçekli bir kent olan Diyarbakır dönüşerek bir metropole dönüştü.

Kürt itirazının metropolleşmesinin mekânsal yüzünü bir yandan Diyarbakır, Mardin, Van, Şanlıurfa gibi bölgedeki metropolleşen şehirler oluştururken, öte yandan esas yüzünü batı metropolleri temsil ediyor. Son dönem yapılan seçimlerde bugün DEM Parti tarafından temsil edilen ana-akım Kürt partisinin, İstanbul, İzmir, Antalya, Anada, Mersin, Bursa başta olmak üzere 12 büyük metropol ilinde aldığı oylar 20 Kürt ilinden aldığı oyları aştı. Benzer bir tablonun AK Parti ve CHP açısından da geçerli. Batı metropollerindeki Kürtler AK Parti ve CHP açısından önemli bir seçmen grubunu oluşturmaya başladı.

Kentleşme ve metropolleşmenin yanı sıra bir tür mekânsal dönüşüm olarak değerlendirilebileceğimiz çevrimiçileşme/dijitalleşmenin başlangıcı 1990’lı yılların ortalarına kadar uzanıyor. İlk Kürtçe televizyon kanalının uydu teknolojisi, Kürt diasporası ve AB hukuku gibi kaynaklarla Brüksel’de yayına başlaması Kürt itirazının formasyonunda önemli bir kırılma anını oluşturur. Mekânsızlaşma ya da mekân-aşma olarak adlandırabileceğimiz bu süreç geçen 30 yıl içerisinde Kürt itirazının dönüşümünde önemli bir rol oynadı. Bugün Kürtçenin farklı lehçelerinde, farklı konseptlerde yayın yapan sayısız televizyon kanalı var. Öte yandan Koronavirüs pandemisinden bu yana yaşanan dijitalleşme, son birkaç yılda öne çıkan yapay zekâ gibi dinamikler sadece Kürt itirazının siyasal iletişimini değil, aynı zamanda siyasal amaçların, araçların ve politik mobilizasyon yöntemlerini önemli oranda değiştirdi, değiştiriyor.

Dijitalleşme/çevrimiçileşmeyle birlikte Kürt itirazının mekânı aynı zamanda sınırları aşarak bölgeselleşti. Bu hususun özellikle siyasi elitler açısından yeni olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte bu konuda ölçekte devasa bir büyümenin olduğu, özellikle sıradan insanlar açısından yeni bir durum olduğu çok açık. Kürt meselesinin sınır-aşan jeopolitik boyutunun kitleler üzerindeki etkisini artıran, sınır-aşan Kürt siyasi iletişimini mümkün kılan esas olarak dijitalleşme/çevrimiçileşme. Bu etki siyasi alan kadar sosyal, kültürel, ekonomik gibi farklı alanlarda da gerçekleşmekte ve bunlar da siyaseti dönüştürmekte. Bu anlamda, bölgeselleşme ya da sınır-aşma, Türkiye’deki Kürt itirazının mekânsal dönüşümünün dördüncü yüzü olarak not edilebilir.

Legalleşme ve Kurumsallaşma

Dördüncü olarak, 1970’li ve 1980’li yıllarda çoğunlukla illegal olan Kürt siyaseti 1990’lı yıllarla birlikte önemli oranda legalleşti. Bu legalleşme 2000’li yıllarda özellikle yerel yönetimlerde iktidar olma deneyimiyle birlikte hem yayıldı hem de güçlendi. Bugün Kürt itirazı siyasi partilerden yerel yönetimlere, sivil toplum örgütlerinden meslek örgütlerine, medyadan akademiye geniş bir alanda ifade buluyor, temsil ediliyor.

Bu legalleşme süreci sadece PKK ve etkili olduğu siyasi mahallede değil, aynı zamanda Hizbullah ve etkili olduğu siyasi mahallede etkisini gösterdi. Yine, 1980 öncesi etkili olan ancak 1980 sonrasında büyük oranda tavsiye olan illegal Kürt örgütlerinin özellikle 2010’lar sonrası yeniden ortaya çıkışı ve legalleşmesi de not edilmeli.

Söz konusu legalleşmeyle birlikte Kürt siyaseti ayrıca kurumsallaştı. İlgili aktörlerin kabul ettiği formel ve enformel kurallar bütünü olarak tanımlayabileceğimiz kurumlar Kürt itirazının farklı yüzleri ve bileşenleri tarafından inşa edildi. Bugün Kürt alanında farklı aktörlerin davranışlarına yön veren, bu davranışların şekillenmesinde etkili olan ve ayrıca farklı aktörlerin davranışları hakkında öngörüde bulunmayı mümkün kılan bir kurumsallaşma düzeyi bulunuyor. Söz konusu kurumsallaşma aktör davranışlarının yanı sıra siyasal iletişimini de önemli oranda belirliyor ve şekillendiriyor. Yine, Kürt alanındaki farklı siyasi aktörler arasında doğrudan ve dolaylı diyalogların ve müzakerelerin kurulmasını mümkün kılıyor.

İkinci Kürtlüğün Yükselişi ve Yeni Siyasi Rekabet

Beşinci olarak, “ikinci Kürtlük” olarak tarif ettiğim sağ-muhafazakâr Kürtlük tahayyülü son 35 yılda dikkate değer düzeyde güçlendi ve etki alanını genişletti. Doktora tezimde detaylı çalışma fırsatı bulduğum bu hususu özetlersem, 1960’lı yıllardan bu yana Kürt itirazının ana ve rakipsiz taşıyıcı aktörü sol-seküler siyaset iken, 1990’lı yıllarla birlikte sağ-muhafazakâr Kürt siyaseti filizlenmeye başladı. 1990’lı yıllarda sınırlı bir temsil alanına sahip olan bu sağ-muhafazakâr Kürtlük tahayyülü 2000’li yıllarla birlikte genişledi, kitleselleşti ve siyasal alanda etkili olmaya başladı.

Bu genişleme ve kitleselleşme DEM Parti içerisinde -özellikle bir taban hareketi olarak- dikkate değer bir damara dönüşüp bu geleneği büyüttü. DEM Parti geleneğinin 2014 sonrasındaki %6,5 bantlarından %13,2 bantlarına doğru sıçraması esas olarak geleneksel olarak sağ-muhafazakâr merkez-sağ siyasi partilere oy veren Kürtler içerisinde yeni bir Kürtlük tahayyülünün oluşmasına dayanıyor. Sağ-muhafazakâr Kürtlük tahayyülüne dayanan bu yeni Kürt siyasetinin önemli bir kısmı ana-akım Kürt siyasetine yöneldi ve bugün de bu gelenek içerisinde önemli bir siyasi ve toplumsal güce sahip.

Öte yandan, ikinci Kürtlük esas olarak AK Parti içerisinde temsilini buldu, buluyor. AK Parti Diyarbakır’da 2002-2019 yılları arasında her 100 seçmenden 21-26 kişinin oyunu aldı. 2009 yılında bu rakam 21,2 iken 2014 yılında 26,2’e çıktı, 2019 seçimlerinde ise 22,6 olarak gerçekleşti. Bu ikinci Kürtlüğü siyasal alanın bir uzantısı olarak şekillenen sivil toplum sahasında da izlemek mümkün. Bugün Diyarbakır’da sol-seküler sivil toplum alanının yanı sıra sağ-muhafazakâr dindar bir sivil toplum alanı inşa olmuş durumda. İlk alanı ana-akım Kürt siyaseti domine ederken, ikinci alan AK Parti’nin hakimiyeti altında. Öte yandan her iki alan da her iki siyasi partiye indirgenmeyecek kadar farklı aktörleri içeriyor.

Bu iki Kürtlüğün temsil alanları arasındaki doğrudan temasın sınırlı olduğunu ve temsilci aktörleri arasında işbirliği ve ortaklığın yok denecek kadar az olduğunu belirtmek gerekir. Kürt meselesinin tarifi; anadil, yerel yönetimler, kaynak bölüşümü ve bölgesel gelişme gibi birçok konuda benzer siyasi tutumlara ve vizyonlara sahip olsa da bu iki siyasi aktörler kümesi arasında ilişkisi esas olarak rekabet üzerine inşa olmuş durumda. Bu rekabet, Ankara ile kurulan pozitif ve negatif ilişkilerde ana belirleyici dinamiği oluşturuyor.

Öte yandan temsil alanında görünür olan bu rekabetin tabanda esnediğini ve temasın güçlü olduğunu not etmek gerekir. Gündelik hayatta, iş, aile ve sosyal ilişkilerde siyasi sınırlar daha sınırlı bir etkiye sahip.

Dünyevileşme ve Güçlenen Sekülerizm

Altıncı olarak, gündelik hayatta dünyevileşmenin arttığını ve bunun da siyaseti daha da sekülerleştirdiğini söylemek mümkün. Bu konuya ilgi duyanlar Yusuf Ekinci’nin yakın zamanda yayınlanan Kürt Sekülerleşmesi: Kürt Solu ve Kuşakların Dönüşümü başlıklı doktora tezine bakabilir. Ekinci’nin altını çizdiği üzere ana-akım Kürt siyasetinin sol-seküler karakteri ve AK Parti deneyiminin oluşturduğu negatif referanslar Kürt sekülerleşmesinde önemli işlevler gördüler.

Bununla birlikte, İŞİD’in küresel ölçekte oluşturduğu negatif referanslar, ulusal ve uluslararası göç, Kürt alanındaki kentleşme ve metropolleşme dinamikleri, güçlenen orta-sınıflar, yeni teknolojiler ve medyanın dönüşümü, sosyal medya ve internet kullanımını yaygınlaşması gibi farklı dinamikler dünyanın birçok yerinde çoğu toplumu etkilediği gibi Kürt toplumunu da etkiliyor. Diyarbakır bu etkinin çok görünür olduğu, yeniden üretildiği ve yaygınlaştığı sembolik merkezlerinden biri.

Siyasete ve Siyasi Partilere Dönük Büyüyen Mesafe

Son olarak, Kürt itirazı geçen yıllar içerisinde büyüse de siyasete ve siyasi partilere/hareketlere olan mesafe özellikle son beş yılda dikkate değer düzeyde arttı. Bu etkiyi seçim sonuçlarından izlemek mümkün. Yukarıdaki grafikte detayları görüldüğü üzere Diyarbakır’da 2009 yılında her 100 kişiden 71’i sol-seküler ve sağ-muhafazakâr yüzleriyle siyasal alana ilgi gösterirken bu sayı 2024 seçimlerinde 49’a düştü. Başka bir ifadeyle 2009-2019 yılları arasında Kürt itirazı dikkate değer düzeyde genişledi ve sokaktaki her dört yetişkinden üçü ya DEM Parti’ye ya da AK Parti’ye oy verdi. Buna karşın, son 2024 yerel seçimlerde bu üç kişiden biri geri çekildi.

Bu geri çekilme bir yandan ana-akım Kürt siyaseti ve AK Parti açısından bir muhasebe imkânı sunarken, öte yandan diğer partiler ve siyasi hareketler için önemli bir fırsat penceresi oluşturuyor.

Silahların yakıldığı ve siyasal alanın zemininin radikal bir şekilde dönüştüğü bu dönemde söz konusu imkanlar ve fırsatların kıymeti daha da artmış durumda.