12.03.2025 – Silivri Cezaevi
Lakabı Cindi. Cingöz anlamında kullanılıyor. Kumrala çalan saçı ve sakalıyla gencecik bir adam. Mahpus hayatı yaşıyor. Meraklı gözler mazgal kapısında, mahkemeden gelecek sonucu bekliyor. Genç ömrünün tam yedi yılı göç yollarında, göç diyarından geçmiş. Dile kolay. Ama dinlemesi, yazması oldukça zor.
Dingil üstünde yolculuk
Cindi’nin ilk göç denemesi 2016’da. Hedef Almanya. Karadağ vize istemediği için transfer ülke olarak orayı seçmiş. Aklı veren, parayı alan bir şebeke var tabi. Üç kez denemesine rağmen, her defasında Karadağ Havalimanı’ndan Türkiye’ye deport edilmiş.
Hakkında siyasi bir dava açılınca bu sefer karayollarından sınırı geçmeye karar vermiş. Başka bir şebeke ile anlaşmış. Bunun için 5 bin 500 Euro ödemiş. Yolculuk boyunca da artı 500 Euro harcamış.
Cindi, kendisi gibi Kürt bir göçmen olan Mardinli biriyle kafileye katılmış. Devamını Cindi’nin ağzından dinleyelim:
“Göçmen kaçakçılarıyla görüştükten 2 hafta sonra Edirne’ye gittik. Bir TIR şoförü ile anlaşmışlardı. Şoför bizi dorsenin altındaki dingilin üzerine yatırdı. Kafalarımız tekere yakındı. Düşme riskimiz yüzde 70 diyebilirim. Çaresiz bindik ve dingilin üzerine yattık. Dorse kapanınca çok az boşluk kaldı. Ölüm riski yüksekti. TIR Kapıkule sınır kapısından çıktı. Sınırı geçmiştik. Bulgaristan’a geçince şoför bizi dorsenin içine aldı. Kontrol noktalarına gelince bizi yine dingile indiriyordu. TIR şoförü ile telefondan mesajlaşıyorduk. Bir ara şoför bizi unuttu. Bir tümseğe çarptık ve çok sarsıldık. Sinirle ve panikle şoförü aradım. Mesajla olacak şey değildi. ‘Bizi öldürüp kurtulmayamı çalışıyorsun’ diye bağırdım. Dorseyi indirip kaldırınca korktum. Bulgaristan çıkışında, ormanlık bir alanda durduk. Burada bir restaurant vardı. Orada aktarma yapılacağını söylediler. Bir nebze olsun rahat nefes aldık…”
Raylar üzerinde 3 saat
Cindi’nin aktardıkları uzun ve ölümcül bir göç rotasının uluslararası şebekeler tarafından nasıl parsellendiğinin de kanıtı. Onlar için ne genç insanların ne de kadın ve çocukların önemi var. Tek hedef can pazarı Euro’ya çevirmek!
Cindi anlatmaya devam ediyor:
“Restaurantta sabahladık. Sonra kahvaltı yaptık. Restaurant sahibi de şebekenin parçası. Orası aynı zamanda otel olarak kullanılıyor. Bizi Macaristan’a götürmek üzere bir otomobilin alacağını söylediler. Ama bir şartları vardı. Yanımıza bir kadın ve 2 çocuğu verdiler. Çocuklar 1 ve 4 yaşlarındaydı. Otobüse binince 30 kişilik bir kafiliye dahil olduk. Macaristan sınırına yakın bir yere götürdüler. Orada tren raylarını gösterdiler. 3 saat yürüyecektik. Her taraf çamur, otlar ıslaktı. Mecburen çocukları sırtımıza aldık. Ayaklarımız su içinde kalmıştı. Sınırda dikenli teller vardı. Akşam karanlığı için 5 saat beklettiler. Sonra telleri kestiler. ‘Atlar geçersiniz, sonra da kaçarsınız’ dediler. Bir de derin olmayan bir dereden bahsettiler. Dere de boğulma tehlikesi geçirdik. Dere dedikleri lağım akan bir kanaldı.”
Hikayenin devamı da pek parlak değil. Çünkü teller kesilince alarm sireni çalmış. Mardinli dahil herkes kaçışmış. Cindi kadını ve çocukları bırakamamış. Ama finalde kafiledeki tüm mülteciler yakalanmış. Macar polisi, çocuklar üşümesin diye yakılan ateşi tekmelemiş. Köpekleri de mültecilerin üzerine salmış. Mültecilerin caydırılması, geldiklerine pişman edilmesi işte böyle bir şey.
Kafiledeki tüm mülteciler göçmen kampına götürülmüş.
‘İltica için Suriyeliyim dedim’
Göçmen kampında işlemler, parmak izi epey uzun sürmüş. Macar polisi kafiledekileri göçmen kampında tutarken Cindi’yi cezaevine göndermiş. Onu “göçmen kaçakçısı” olmakla suçlamışlar, iyi mi? Devamını şöyle anlatıyor Cindi:
“Kaçakçılar bizi riske attı, sonra ortadan kayboldular. Suçu benim üzerime yıkmaya çalıştı polis. Bir ay cezaevinde kaldım. Sonra göçmen kampına gönderdiler. Kamptaki ifademde Suriyeli olduğumu söyledim. Arapça bilip bilmediğimi sordular. Ben de Suriyeli Kürt olduğumu söyledim. Çobanlık yaptığımı, bu yüzden şehre inmediğimi söyledim. Sonra bana fena çıkıştılar; ‘sana 3 sene ceza verebiliriz ama 24 saatte Macaristan’ı terkedersen kurtarırsın’ dediler. Tel kesmenin cezası 3 yıl dediler…”
Sonrası; Cindi ve beraberindeki 6 kişi yine kaçakçıyı aramışlar. Kadın ve çocukları dahil tam 7 kişiyi bir otomobile tıkıştırmışlar. Avusturya sınırında yine polise takılmışlar. Önce cezaevi sonra yine göçmen kampı. Bir ay kadar daha sürünmüşler. Göç İdaresi Cindi’ye “Burada kal oturum verelim” demiş. Hedef Almanya olduğu için bir yolunu bulup yine kaçakçıları aramışlar. Şebeke bu kez onları bir minibüsle Viyana’ya taşımış. Oradan da aktarma yaparak Almanya’ya götürmüşler. Şebeke kafileye “Artık Almanya’dasınız, yolumuz buraya kadar” diyerek onları sınıra yakın bir köyde bırakmış. Kadın ve çocukları nihayet ailesine kavuşmuş.
Dönüş yolu
Cindi Almanya’da 3 göçmen kampı değiştirmiş. Koşullar hayli zor olduğu için sonrasını kendisinden dinleyelim:
“Önce Fransa sınırına yakın bir restaurantta çalıştım. Sonra Almanya’nın farklı şehirlerinde çalıştım. Oturum ve ehliyet aldım. Yaklaşık 10 bin Euro para biriktirdim. Parayı Almanya’daki dayıma teslim ediyordum. İhanete uğradım. Parayı hep kumarda yemiş. Bunalıma girdim. Bir kavgaya karıştığım için Almanya’da 3 yıl cezaevinde yattım. Artık Almanya’da yaşamak istemedim. Buraya ait değilim. ‘İsterse beni yakalasınlar, Türkiye’ye döneceğim’ dedim. Gurbetten 8 yıl sonra döndüm. İstanbul’da havaalanında gözaltına alındım. Sonra tutuklandım…”
Zorlu göç yolları değil yalnızca, hedef ülkeye ulaşıp oralarda yaşamak da oldukça zor gençler için. En azından Cindi’nin hikayesi bunu söylüyor. Kalmakla gitmek denkleminde gençler barışa hasret.