Düşman ithal etmek
Hicri İzgören 6 Ekim 2024

Düşman ithal etmek

Baştan söylemekte beis yok herhalde, iktidar Ortadoğu’da yaşanan sıcak gündemi iç politikaya ve toplum algısına yansıtmaktan geri durmuyor.

Öyle ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis’in yeni dönem açılış konuşmasında, İsrail yönetimini hedef aldı ve “İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır, Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” dedi.

Bir yandan da İsrail’e naralar atılıyor. Hamasete dayalı yüksek perdeden yapılan açıklamalarla iç gündem perdelenmeye, toplum asıl sorunlarından uzaklaştırılmaya çalışılıyor.

Doğrusu bu yöntem toplum nezdinde karşılık da buluyor. Öyle ki sadece toplum değil muhalefet de bu potada eritiliyor.

Bu yöntem yeni değil elbet, yıllardır kullanılıyor. Hatta denilebilir ki; toplum bu tür algı yöntemleriyle yönetildi hep.

Toplumda düşünceleri biçimlendirmeye yönelik tüm korku, kaygı ve fobiler bu algı mühendisliğiyle oluşturuldu. Bu alanda eldeki kitle iletişim araçlarının işlevini de unutmamak gerekir.

Rakiplerine yönelik içinde düşman, hain, terörist sözcüğünün geçmediği bir argüman oluşturmak nasip olmadı iktidar sözcülerine.

Kendi görüşünün dışındakiler düşman bellendi. Algı yönetimlerinde tehdit ya da düşman algısı yaratmak işin olmazsa olmazıdır.

***

İtalyan yazar Umberto Eco’nun “Düşman Yaratmak” adlı kitabındaki bir yazısı, Amerika’da arabasına bindiği Pakistanlı bir taksiciyle olan muhabbetten doğan fikir fırtınası etrafında şekillenir.

Taksicinin “Siz İtalyanların düşmanı kim?” sorusu üzerine bir anlık özgüvenle “Bizim düşmanımız yoktur” yanıtını veren yazar, biraz fikir fırtınasıyla kendi tezini bir süre sonra çürütüyor.

Ülkelerin “dış düşman”lardan çok “iç düşman”larla uğraştığı ve bir düşmanın olmaması durumunda bu düşmanın “inşa edildiği, yaratıldığı” sonucuna varan yazar, bu inşa sürecini Cicero’dan Sartre’a çeşitli metinler aracılığıyla örnekliyor.(Düşman Yaratmak-Umberto Eco – Doğan kitap 2017- Çevirmen.Leyla T. Basmacı)

Yazarın söylemek istediği aslında çok basit: Toplumlar olarak var olabilmeyi, düşman inşa etmeye bağlı kılıyoruz. Bizim gibi olmayanı, tehdit unsuru olarak görüyoruz. Tehdit unsuru olmayanları “potansiyel tehditkarlar” ilan ederek mimliyor, linç ediyoruz.

Gördüğümüz şu; var olabilmemiz için gereken şey, zıttımız, ötekimiz. Çünkü biz, ancak ve ancak onun varlığıyla varız. Aynı zamanda o bizim düşmanımız. Siyaset erbabının bizde yarattığı algının sonucu bu.

Bu konuda ‘iç’ya da dış’ fark etmez. Hatta iç, dışla bağlantı içinde gösterilse getirisi daha fazladır. Sorunlar, aksaklıklar olduğunda, işler yolunda gitmediğinde her şey bu ‘düşman’a bağlanır.

Bazen bir düşman az gelir, kolonlama usulu çoğaltmak zor bir iş değil. Fazla düşman göz çıkarmaz, dursun kenarda onun da günü gelir.

***

Irkçılığın duayenlerinden Hüseyin Nihal Atsız’ın 1941 yılında oğluna vasiyet anlamında yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Gürcüler, Çeçenler içerdeki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun.”

Dönüp bakıldığında dünden bugüne çok şey değişmediğini söylemek yanlış olmasa gerek. Algı yöntemiyle düşman oluşturmanın idareciye sayısız olanak sağladığı defalarca test edilmiştir. Çünkü bu algıda her musibet bu düşmanlardan kaynaklanmaktadır.

Bunun da çaresi idarecilere kayıtsız şartsız destek vermek, onu eleştirmemektir. Bu desteği vermeyenleri şeytanlaştırmanın yolu da yapay korkular üretmektir.

Algıda düşman yaratma idare edenlere büyük olanaklar sağlar her zaman. İşler yolunda gitmediğinde hedef bellidir artık. Her türlü başarısızlığın sebebi bu düşman ve düşmanlar olacaktır söylemde, Bununla mücadele etmenin biricik yolu olarak da iktidarı destekleme ve asla eleştirmemek olarak propaganda edilecektir.

***

Bu durumlar yıllar öncesinde birçok siyaset bilimci tarafından ele alınmış ve detaylarıyla ortaya konulmuştur.

Nietzsche’nin tanımladığı anlamda söylersek; ‘pasif nihilizm’e batmış kitleler için, biyolojik varlığın idamesi tek değer haline gelir. Kötülük sıradanlaşır, en vasat ve sığ kaygılarla hareket eden bireyler aracılığıyla bütün toplumsalı kuşattır.”

Böyle bir ahvalde, geriye sistemin basit bir dişlisine dönüşmüş, siyasete ilişkin fikir üretmekten aciz kitleler kalır. Evet. Eski veri tabanlarımızla, düşünmeden, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı sürdürdüğümüz sürece algı mühendisliklerinin birer piyonu olmaya devam edeceğiz.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.