Giresun Emek ve Demokrasi Platformu Giresun Kadın Meclisi, 31 Temmuz gecesi, boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından öldürülen Sinem Topaloğlu ve öldürülen tüm kadınlar adına Giresun’da yürüyüş düzenledi ve basın açıklaması yaptı. Yürüyüşe, CHP Milletvekili Elvan Işık Gezmiş de katıldı.
Elvan Işık Gezmiş, “Kadın cinayetleri son bulana dek mücadeleyi sürdüreceğiz” diyerek tepkisini dile getirdi.
Giresun kadın Meclisi adına konuşan Giresun Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlknur Meşe, son bir haftada, Sinem Topaloğlu’nun, Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinde, boşanma aşamasındaki eşi tarafından silahla vurularak öldürüldüğünü, TBMM personeli Saliha Akkaş’ın, boşanma aşamasındaki kocası tarafından boğazından bıçaklanarak öldürüldüğünü hatırlattı.
‘Kadınlar en çok kendi evlerinde öldürüldü’
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Haziran 2025 raporuna göre, 2025 yılının ilk 6 ayında erkekler tarafından 136 kadının öldürüldüğünü, 145 kadının şüpheli şekilde ölü bulunduğunu aktaran Meşe, şunları kaydetti:
“Kadınlar en çok kendi evlerinde öldürüldü. Bugün Türkiye’de birçok kadın, daha önce suç işlemiş, ceza almış ya da hakkında uzaklaştırma kararı verilmiş erkekler tarafından öldürülüyor. Kadınlar neden korunamıyorlar ve öldürülüyorlar? Gündelik yaşamlarımızı belirleyen mikro ilişkilerden devleti, yasa uygulayıcılarını, güvenlik güçlerini, medyayı ve diğer kurumları içine alan toplumsal yapıdaki makro ilişkilere kadar toplumda şiddete sebebiyet veren kültüre, zihniyetlere, alışkanlıklara, söylemlere ve bugün herkesi etkileyen ekonomik krize bakmak gerek. Yaşadığımız toplumsal evrende kadın ve erkek arasındaki fark, eşitsizlik yaratacak şekilde vurgulanmaktadır. Kadınların rolleri, konumları ve sorumluluklarının fıtrat denen sabit ve değişmez olduğu düşünülen doğalarından kaynaklandığı söylenir. Bu düşünceye göre, kadınlar sabit bir fıtratla doğarlar ve bütün hayatları bu fıtratı gerçekleştirmek, yani ‘cinsiyetlerinin gereğini’ yapmak üzere biçimlenir. İktidar, onun medyası, imamları ve Diyanet’i, kadınlara bir fıtrat biçme ve bunun ne olması gerektiğini belirleme yetkisine sahip olduğunu düşünmektedir. Dillerinden her gün kadınları damgalayan sözler yayılmaktadır: ‘Üç çocuk doğurun, sezeryanla doğum yapmayın, her kürtaj bir Uludere’dir, erken evlenin, ulu orta ağız dolusu gülmeyin, hamile karnınızı göstere göstere sokağa çıkmayın, yerli yersiz konuşmayın, açık giyinmeyin…’ Kadınlara bolca iffet, namus, haya, edep dersleri verirler.”
‘Şiddet eylemi sosyal olarak öğrenilir’
Prof. Dr. İlknur Meşe, erkek genetik, fizyolojik veya hormonel bir özellikten dolayı şiddet uygulamayacağını, şiddet eyleminin sosyal olarak öğrenildiğini belirterek, çocukluktan başlayarak erkeklik ile şiddet arasında meşru bir ilişki kurulduğunu anlattı. Meşe, erkek çocukların, hayvanlara eziyet etmeyi daha erken yaşlarda bir eğlence olarak öğrendiklerini belirterek, “Bugün Türkiye’de iktidar eliyle kadın haklarından ödün verilmesi tehlikesi ile karşı karşıyayız. Sadece İstanbul Sözleşmesi değil, çocuk haklarıyla da ilgili uluslararası sözleşmelere karşı ciddi bir refleks söz konusudur” diye konuştu.
Kadın haklarında ilerlemenin ancak demokratik, laik bir hukuk devletinde olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Meşe, şöyle devam etti:
“Sonuç olarak kadınların insan haklarına saygının güçlendirilmesi, buna yönelik bilinç oluşturulması gerekmektedir. Bunun için öncelikle yasaların hem cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik hem de kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığı destekleyecek şekilde yapılması gerekmektedir. İkinci olarak kadınların yasalardan faydalanmalarının önündeki zihniyetten, kültürden, eğitsel ve ekonomik nedenlerden kaynaklanan engellerin kaldırılması yönünde politikaların yapılması gerekmektedir. Üçüncü olarak, yasa ve politika uygulayıcılarının, toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısıyla hareket etmeleri gerekmektedir. Dördüncü olarak, kadınların daha fazla eğitime ve çalışma yaşamına katılmaları ve karar mekanizmalarında daha fazla yer almaları gerekmektedir.” (ANKA)