Hasret
Sarkis Güreh 11 Ağustos 2024

Hasret

Ermeni olmak biraz mesafeyle de ilgilidir.

Araya tam karışamamaktır mesela, biraz ayrıksı durmaktır. Kesişim kümesinde yer almamak ve bir ok veya tireyle ötekilerden ayrılıp bağımsız bir alt grup olarak tanımlanmaktır.

Bazen de sevdiklerinden uzak kalmak, istediğinde onlara dokunamamaktır. Ayıp ya da günah olduğundan değil ama araya bir sınır girer illaki. Bu fiziki bir ara veya boşluk olabileceği gibi, kanunlar, yazılı olmayan kurallar, gelenek ve görenekler şeklinde de olabilir.

Hasret çekmektir Ermeni olmak…

Mesafenin en çok hissedildiği dönemlerden biri de yaz mevsimidir. Hele Ağustos ayı geldiğinde, manavlarda ve market reyonlarında baş köşeye üzümler yerleştiğinde… Gerçi ilkin Temmuz sonunda görünürler, ama o dönem karpuzlar, kavunlar, şeftaliler başroldedir. Küçük taneleriyle pek dikkat çekmezler zaten. Ama haftalar geçtikçe, beyazın yanına kırmızı, çekirdeklinin yanına çekirdeksizler gelir. İri iri, sulu sulu şu sıcak günlerde ne de güzel yenir.

Ama işte biz yiyemiyoruz. 15 Ağustos’a en yakın Pazar gününü bekliyoruz. O gün Ermeni Kilisesi’nin beş büyük bayramından biri olan Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Yortusu kutlanacak. Ve aynı zamanda üzümler kutsanacak. Bizim de üzüm orucumuz son bulacak.

O gün neredeyse her kilisede ayin yapılır ama kutlamaların ‘merkezi’, Türkiye’nin son Ermeni Köyü olarak nitelenen Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Vakıflıköy’dür. Depremden ve savaştan önce köy o hafta cıvıl cıvıl olur, İstanbul’dan, Suriye’den, Lübnan’dan ve dünyanın farklı coğrafyalarından yola çıkan kafileler o küçük köyde buluşur ve ‘Hirisı Zadag’ı (Keşkek Bayramı) neşeyle kutlardı. Bir gece önce 7 kazanda pişirilmeye başlanan keşkek, ertesi gün kutsanan üzümlerle dağıtılırdı. Ermeni, Türk, Arap, Kürt, Müslüman, Hıristiyan herkes ayin sonrasında hem dağıtılan keşkeği, hem de üzümü almak için birlikte sıraya girer ve işte o zaman mesafeler ortadan kalkar, bizim de hasretimiz sona ererdi.Depremin acıları bu kadar taze, savaşlar her tarafa yayılıyorken kutlamalar da eskisi kadar coşkulu olmuyor ne yazık ki. Kardeşlik sofralarının yeniden kurulduğu günler yakındır diye umalım…

 ‘Üzüm okuma’nın tarihi Hıristiyanlık öncesi dönemlere dayanıyor. Pagan dönemde Ermenilerin Ağustos’un tam ortasında hayli renkli ve görkemli törenlerle Navasart (Yılbaşı) Bayramını kutladığı biliniyor. İlk toplanan üzümlerin bereket getirmesi için bir sonraki yıla kadar saklandığından, şarap fıçılarına atıldığından, ve hatta kırsal yörelerde kuşların yemesi için Haçkarların üzerine ve ayazmalara bırakıldığından bahsedilir. Günümüzde bu ritüel, kutsanan üzümlerin, evlerine bereket getirmesi için ayine katılanlara dağıtılması şeklinde sürdürülüyor.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.