İktidarın pençesinden gündemi kurtarmak
Ahmet Faruk Ünsal 3 Temmuz 2025

İktidarın pençesinden gündemi kurtarmak

Ne de çok, sahte gündemlerin içine sürüklenip esas olanın gözden kaçırılmasına alet oluyoruz. Tipik bir iktidar tuzağıdır. Öylesine sağaltılmamış yaralarımız var ki, iktidar için sahte gündem yaratmada müthiş verimli fay hatları oluşturuyor.

Dincisi/dindarı-laiki/laikçisi, Türkçüsü-Kürtçüsü, mülteci dostu-mülteci düşmanı, evrenselcisi-yerelcisi, liberali-devletçisi, NATOcusu-Avrasyacısı, işçisi-patronu, kentlisi-köylüsü, aydını-sıradan insanı, gelenekseli-moderni, Alevisi-Sünnisi öylesine camdan duvarlarla ayrılmışız ki, iktidarlar gündemden kaçırmak istedikleri her beceriksizliği bu yaraları kaşıyarak rahatlıkla görünmez kılabiliyorlar. Ve bizler usanmadan aynı tuzağın içine düşüp debelenirken muktedirin ekmeğine yağ sürmeğe devam ediyoruz.
Hz Ali’nin meşhur sözüdür, “zalimlerin en büyük yardımcıları mazlumlardır, çünkü zulme rıza gösterirler.” Meselenin özünü kaçırmaya fırsat kollayan yaralarımız her seferinde muktedirin istismarına konu edilip zulmüne karşı koymamıza engel oluyor ve farkında olmadan zalimin en büyük yardımcıları oluyoruz.

Bu konuda AKP iktidarı o kadar maharetlidir ki, bir kaç çarpıcı örnekle hangi hassasiyetlerimizi kaşıyarak neleri gündemden kaçırdığını hatırlayalım.

2011 yılının son günleriydi. Geçimlerini sınır ticaretiyle sağlayan Roboski köylüleri, her seferinde olduğu gibi jandarma karakolunun bilgisi dahilinde mazot ve şeker getirmek üzere sınırın öbür tarafına geçmiş, dönerken, Irak tarafında, bir sınır ötesi operasyonla F-16’lar ile bombalanmış, yarısı çocuk 34 köylü hayatını kaybetmişti. Olay basına geç intikal ettirilmiş, tüm Türkiye ve Dünya kamuoyu ayağa kalkmıştı. Sınır ötesi operasyon olduğu için Başbakan doğrudan sorumluydu. Protestolar bitmek bilmiyordu. Baskı o kadar artmıştı ki, meselenin toplumun ilgisinden kaçırılması gerekiyordu. İktidar her sıkıştığında olduğu gibi dindar-seküler ayrışmasını istihdama karar verdi ve “her kürtaj bir Roboski’dir” hikmetli sözüyle istediği tuzağı kurdu. İmdada laik feminist kitleler yetişmişti ve birden meydanlar “bedenim benimdir” diyen feminist eylemcilerle dolmuş ve iktidar nefes alma fırsatı bulmuştu. Gündem “kürtaj günahtır” veya “kürtaja kadın karar verir” veya “evlilik dışı ilişki sadece çiftleri ilgilendirir” tartışmalarıyla tamamen iktidarı rahatlatacak alana çekilmişti. iktidar da hem muhafazakar kitlelerin tam desteğini arkasına toplamış hem de dindar-laik gerilimi üzerinden karşı takımı iyice düşmanlaştırmıştı.

Bir başka örnek 2022 yılı başlarından. Yapısal hiç bir reform yapmadan, şimdilerde unuttuğu “nas”ı gerekçe göstererek faizi düşük tutup enflasyonu yeneceğini sanan iktisat modeliyle yandaşa kaynak aktarıldığı günlerdi. Sıklıkla Hazine Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları değişiyordu. Oynanan TÜİK verileriyle enflasyon ve işsizlik rakamları göze, gönüle hoş gelecek hale getiriliyor ama vatandaş reel fakirliği iliklerine kadar hissediyordu. İmdada Hz. Adem yetişti.

2017’de, yani 5 yıl önce, Sezen Aksu’nun “Şahane bir şey yaşamak” adlı şarkısında geçen Hz. Adem ve Hz. Havva ile ilgili sözler birden keşfedildi ve iktidar için en verimli alan olan dini duyguların istismarı için kullanılmaya başlandı. Cumhurbaşkanından Bahçeli’ye, iktidar yancısı Yeniden Refah’ından Hüdapar’ına, yandaş STK’sından basınına, korkunç bir linç kampanyası başlatıldı. Şarkı sözlerinde, ehli-i kitab dinlerin ortak anlatısı olarak geçen Hz. Adem ile Hz. Havva’nın cennetten kovulup yeryüzüne inişine atıf yapılıyor ve onların tutumu cahillik olarak vasıflandırılıyordu. Ve bu cahillik, yeryüzündeki güzel bir hayatın başlangıcı olması nedeniyle de hoşlukla karşılanıyordu. Sözlerde ne Allah’a ve onun iradesine, ne de Hz. Adem ile Hz. Havva’ya en ufak bir hakaret vardı. Bilakis, Kur’an’da onların bu tutumu “cahillik” kelimesinden çok daha ağır bir kelime olan “zulüm” kelimesi ile ifadelendiriyordu. Kamuoyunun desteğiyle Sezen Aksu hüzünlü ve vakur duruşuyla bu salvoları atlattı ve 50’den fazla dile çevrilen, kendisini av, iktidarı da avcı olarak nitelediği “Avcı” şiiriyle iktidara geri adım attırdı. Serçe muktediri avlamıştı. Ve o günlerin fırtınası belki muhaliflerin iktidarla ilgili kanaatini etkilemedi ama iktidar yanlıları, mazallah Reis iktidarda olmasa din elden gidecek diye, tüm olumsuz kanaatlerini ve memnuniyetsizliklerini gönüllü olarak rafa kaldırdılar.

İktidarın gündemi halktan kaçırmasına son örnek Leman dergisindeki Gazze karikatürü. Çizim, sakallı, takkeli Muhammed ile Fötr şapkalı Musa’nın savaşta öldürüldükten sonra öbür dünyada selamlaşıp karşılaşmalarını anlatıyor. Ne Muhammed’in ne de Musa’nın, peygamberleri değil Müslüman’ı ve Yahudi’yi temsil ettiği çok açıktı; zira ne Hz. Muhammed takke giyerdi ne de Hz. Musa fötr şapka. Ama iktidar, peygamberimizin resmini çizdi diye iftira atarak dergiyi hedefe koydu. Karikatürün anlatmaya çalıştığı şey, savaşın iki tarafa da ölüm getirdiği, iki tarafı da aynı şekilde etkilediği idi.

Bu karikatürde elbette eleştirilecek yan vardı, o da, kurban ile caniyi, işgalci ile işgale uğrayanı, mülksüzleştirilen ile mala çökeni akılsızca eşitleyen, Filistin’de yaşananı sığ bir seküler ezberin bıktırıcı tekrarı olarak din savaşı diye kodlayan indirgemeci yaklaşımdı. Gazze soykırımı boyunca İsrail’in, başta akaryakıt olmak üzere bir çok tedariğini Türkiye üzerinden sağlamasına sessiz kalan yandaş muhafazakar kitleler bir anda, aslında peygamber resmi olmadığı apaçık belli olan çizimler üzerinden sokağa döktürüldü. İçişleri bakanlığı, gözaltı pornografisi ile herkese güç gösterisi yapıyordu. İktidarın İsrail’le ilişkileri bir anda unutulmuştu. Laik bir dergiye karşı uyandırılan nefrete ihtiyaç vardı. Bir de, laik mahallenin o dergiye sahip çıkarken muhafazakarları incitecek kimi siyasetçilerinin kullanacağı dil üzerinden, dindarların iktidarı iyice desteklemeleri sağlanacaktı.

Böylece hem muhalif bir mecra susturulacak hem de dindar-laik çekişmesi körüklenerek ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve yavaş yavaş iktidardan desteğini çeken muhafazakar kitleler tekrar iktidarın arkasına hizalandırılacaktı. Zaten turizm sezonu da büyük bir felakete dönüşmüştü, oteller bomboştu ve işsizler kervanına turizm işsizleri de katılmıştı. Kuraklık nedeniyle tarımda verim beklenenin altındaydı. Orman yangınlarıyla yine baş edilemiyordu. İmamoğlu tutuklamaları sonrası CHP, kendisinden beklenilmeyen bir etkinlikle sürekli miting yapıyor, susturulamıyordu. Bir yandan hem Kürt hareketine hem de Kılıçdaroğlu’na yakın İzmir Belediyesi eski başkanı ve arkadaşlarının gözaltına alınmaları diğer yandan da, 8 Eylül’e ertelenen CHP Kurultay davası ile CHP’nin içinin 2 ay daha karıştırılması umuluyordu. 8 Eylül’de Kılıçdaroğlu cenahı kazanırsa, ki muhtemelen öyle olacak, böylelikle CHP’nin kalıcı bir şekilde parçalanması sağlanmış olacak ve büyük rakip CHP yarıştan düşürülmüş olacak.

İktidarın Kürt siyasetiyle ilişkileri de çok istenen boyuta ulaşmamıştı, Kürt tarafının müzakerecileri, yaşanmakta olan barış sürecinin gereklerini yerine getirmede isteksiz ve yavaş davranan iktidarı, en azından şimdilik hareket halinde tutmayı başarıyorlardı. TBMM’de kurulması beklenen komisyonun oluşturulması, silahsızlanma sürecinin sorunsuz tamamlanması ve İmralı müzakerelerinin açıktan başlaması ile sürecin seyri ve rengi netleşmiş olacak. Her halükarda dikkatli davranılmazsa iktidarın süreci kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret kılması riski vardır.

Sonuç olarak, iktidarın suni gündemlerle halkın gerçek ihtiyaçlarını meydandan kaçırmasına fırsat vermeyecek bir ferasetle siyaset yapmak zorunluluktur. Aksi taktirde, gündem sihirbazının oyuncağı olmaktan kurtulmak neredeyse imkansız olur.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.