‘Ilımlı Şeriat’ gölgesinde Suriye ve İsrail
Cegerxwîn Polat 9 Aralık 2024

‘Ilımlı Şeriat’ gölgesinde Suriye ve İsrail

Şam Emevi camisinde namaz kılma hikayesini nihayete erdiren aktör, İŞİD’in Suriye eski emiri ve Heyet Tahrir el Şam’ın lideri, makyajlı cihatçı Muhammed el-Colani oldu. Davutoğlu çok niyetlenmişti. Sanırım birkaç gün sonra yüzündeki tuhaf sırıtma ve göz yaşlarıyla sahnedeki yerini alacaktır.

Hızlıca gelişen sürecin bir çoğumuz için sürprizler içerdiği kesin. Suriye’de bir şeyler olacağını düşünüyorduk. Hatta İsrail’in Hizbullah güçlerine dönük saldırıları Suriye topraklarına sıçramış, Esad rejiminin tepkisizliği epey dikkat çekmişti. Ancak Suriye’nin otoriter Esad rejiminin bu kadar güçten düştüğü dikkate alınmamıştı. Bilen biliyor denilebilir. Ama kahir ekseriyet için bunu söylemek zor.

HTŞ’nin dönüşümü ve İsrail’in stratejisi

Dakika hızına inen siyasi gelişmelerin başımızı döndürmesi bir yana büyük çıkarımlar yapmak ters köşeye yatırma riskini de içeriyor. Bu riski alarak değerlendirirsek, ana belirleyici aktörün İsrail olduğu bir sonucu yaşıyoruz. Filmi geriye saralım biraz. 2016 yılında Esad rejiminin İran ve Rusya desteği ile Hama ve Halep’i geri alması, Hizbullah’ın sahada Esad rejimi yanında aktif savaşması ile ortaya uzun yıllar değişmeyecek bir denge çıkmıştı. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki özerk bölge bu tartışmanın her zaman başka bir tarafını oluşturdu. Birbirine diş bileyen iki rakip Sünni-Şii (Nusayri-Alevi nüfus bu karmaşa içinde derin ayrımlar olmasına rağmen Şii olarak kategorize edildi) eksenine oturan bir mücadeleyi sergilemişti. Demokrasi her iki tarafın pek umurunda değildi. Burada en önemli siyasi aktörlerden birisi hiç şüphesiz Kasım Süleymani oldu.

Hizbullah‘ın askeri kanadının “gölge lideri” olarak tanımlanmış Süleymani, Rusya-İran-Suriye-Irak koalisyonunun kurulmasında asıl rolü oynadı. Bereketli Hilal’in Şii kontrolüne geçtiği, Gazze’de Hamas gibi Sünni yapıları da kontrol edilebildiği güçlü bir hattın kurulması anlamına geliyordu. Bu durum, Suriye savaşının ilk dönemlerinde hava gücüyle seçilmiş hedefleri vuran İsrail için yeni bir güvenlik riskinin ortaya çıkışıydı. ABD ise 2019’da Bağdat Büyükelçiliği çevresinde yapılan protesto gösterisinin arkasındaki kişi olmasını gerekçe göstererek 2020 yılında Süleymani’yi öldürmüş, büyük bir gürültüyle dünyaya ilan etmişti.

İran ve etki alanındaki Şii Hilal’e karşı yürütülen planın düğmesine bu saldırıyla basılmıştı. Ortadoğu’yu mıntıkası olarak gören İsrail, İran Molla rejimini kendi varlığı için asıl güvenlik tehdidi olarak kodlamış, ABD’nin yolunu temizlediği ve lojistiğini sağladığı uzun erimli bir savaşın planlamasını o dönemden başlatmıştı. Hizbullah kadrolarının telsiz ve telefon sistemlerine patlayıcı düzenek kurduğu tarihlerde İsrail-ABD-İran arasındaki gerilim sürekli yükseldi.

Düğmeye Filistin’de mi basıldı?

Filistin davası Ortadoğu’daki iki yüzlü politikaların en büyük tarihsel kanıtı olarak varlığını uzun yıllar sürdürdü. Filistin, Arap devletlerinin çıkar ilişkileri ve umursamazlığının altında ezildi. Sol, devrimci karakteri İsrail tarafından yıllar içinde aşındırıldı. Hamas desteklenerek davanın meşruiyeti zedelendi. Gelinen aşamada Hamas’ın başını çektiği 7 Ekim saldırıları ile kanlı bir süreç başlamış oldu. Sahada ise Hizbullah İsrail’e karşı kuzeyden ikinci bir cephe açtı. İsrail için oyun planında farklı bir evreye geçilmiş oldu.

İran her daim olağan şüpheli olarak meselelerin merkezinde oldu. Tahran’da yeni İran Cumhurbaşkanı’nın yemin töreni için bulunan Hamas’ın siyasi lideri Haniye, incelikle işlenen ve planlanma biçimi halen aydınlatılamayan bir suikastle aylar önce öldürüldü. Suikastı İsrail üstlenmese de inkâr etmedi. Haniye’nin yerine geçen Yahya Sinvar ise kısa süre sonra öldürüldü. Filistin davası Gazze’ye bu şekilde gömüldü.

İsrail’in soykırım politikası tüm dünyada Filistin destekçileri, insan hakları savunucuları için büyük bir çaresizlik duygusu üretti. Uluslararası ceza mahkemesinin İsrail lideri Netanyahu başta olmak üzere İsrail üst düzey yöneticilerini savaş suçlusu olarak değerlendirmesi, Uluslararası Af Örgütü’nün İsrail’in soykırım suçu işlediğini ilan etmesi İsrail saldırılarını durdurmadı.

Hizbullah ise İsrail’in yoğun hava saldırılarıyla Lübnan’da ezildi. Güçten ve istikrardan düşürüldü. Hizbullah lideri Nasrallah ve önemli kadroları İsrail tarafından Beyrut’ta bombalı saldırıyla öldürüldü. İsrail bu sayede son iki yıl içinde mıntıkasını aşama aşama temizlemiş oldu.

Esad için son perde

Gelelim Suriye ve Esad rejimine. Hizbullah saldırıya uğrarken Esad’ın sessizliği tepki çekmiş, suya sabuna dokunmak istemiyor olarak yorumlanmıştı. Hayal kırıklıkları gölgesinde müttefiklerle ilişkiler bozulmuş, siyasi ortaklıklar gözden geçirilmişti. Rusya için Esad söz dinlemeyen bir yük halini almıştı. Uyarıları dikkate alınmayan Putin kendi dertleriyle yeterince meşgul durumdaydı. Ukrayna savaşında Trump’ın gelişi için geri sayım işlerken Esad’ın kaprisleri çekilmez oldu. Temmuz 2024’ten beri saldırı pozisyonunda duran HTŞ için doğru zaman ise en beklenmedik zaman oldu.

Öyle görünüyor ki HTŞ, İsrail oyun planında ve ABD koordinasyonunda milli ve “ılımlı şeriatçı” bir makyaja kavuşturulup, cihadi tutkuları törpülenerek Suriye’nin Taliban’ı pozisyonuna getirildi. Askeri olarak donatılmış olan HTŞ, saha temizliği yapılmış ve incelikle örülmüş bir ortamda destek ağları koparılmış Esad rejimine karşı zorlanmadan ilerledi. SDG ile iletişim kurması ve bir şekilde suhuletle işleri halletmeye çalışması verilen rolün hakkı olarak yorumlanabilir.

Yancı pozisyondaki Suriye Milli Ordusu (SMO) ise SDG ile başka bir hesabın derdine düşerek Türkiye iç politikasında hamaset naralarının atılmasına, verilecek aferini havada kapma derdiyle saldırıya geçti. SDG’nin kontrolündeki alanların el değiştirmesi ise kurulacak masada Türkiye’nin kozu halini alacaktır.

Sonuç olarak Fırat’ın doğusunda SDG hakimiyetinin olduğu, batısında hegemonyan güç HTŞ’nin bir süre SMO ile alan hakimiyeti itiş kakışı yaşayacağı ve başkenti Şam olan devlet mekanizmasında galip geleceği bir kurgu izliyoruz. İsrail’in Golan Tepeleri’nden içeri girdiği ve kendisini daha da emniyete aldığı koşullarda Ortadoğu’daki siyasi tablo değişti ve bereketli hilal dağıtılmış oldu.

Türkiye ve bölgesel dinamikler

Bir süredir Sünni-Cihadi örgütlerin ehlileştirildiği, daha milli yapılara dönüştüğünü izliyoruz. Küresel kuzey için göç nedeni olabilecek nüfus hareketlerinin olmaması ve cihadi amaçların törpülenmesi en önemli hedef haline gelmiş durumda. Taliban’a bırakılan Afganistan hikayesinde benzer bir durum söz konusuydu. El-Kaide ve türevleri için başka oyun planları devrede olmaya devam edecek. Ancak HTŞ’ye verilen ödüle benzer şeyler, rıza üretmenin en temel aracı olacak. Suudi Arabistan ve Katar gibi şeriat kanunları ile yönetilen devletlerin uyumlu ve angaje hallerini düşününce kimsenin demokrasi gibi bir amacı olmadığı rahatlıkla söylenebilir.

ABD bölgeden çekilmiyor. Kalması için IŞİD riskini gerekçe gösteriyor. Fırat’ın doğal sınır halini almasıyla beraber yeni dengelerin oluşmasında ve İsrail’in güvenliğinde yeni fasıllar olacak. İran sayfası tabii ki kapanmadı. SDG’nin hâkim olduğu Kürt bölgesi için Türkiye’deki iç siyasi gelişmeler ve Bahçeli’nin İmralı çıkışı artık farklı anlamlar taşıyor. Önümüzdeki günler gelişmeleri hep beraber izleyeceğiz.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.