İran’ın güneşli günleri
Kıvanç Eliaçık 29 Haziran 2025

İran’ın güneşli günleri

Adını savaş haberlerinde duyduğumuz İran, aynı zamanda köklü bir medeniyetin, güçlü bir edebiyatın ve köklü bir işçi sınıfı mücadelesinin ülkesidir. Sadece Farslar değil, milyonlarca Türk, Kürt ve onların yanı sıra Beluçlar, Araplar ve Lurlar bu coğrafyada birlikte yaşıyor.

İşçiler, 20. yüzyılda İran siyasetinin her dönüm noktasında belirleyici rol oynadı. Meşrutiyet’in ilanıyla (1906-1909) başlayan sendikal mücadele, petrolün millileştirilmesi sürecinde (1951-1953) ve 1979 Devrimi’nde işçiler ön saflardaydı.

1906 – 1907 grevleriyle “kendisi için sınıf” olduğunu gösteren işçiler; matbaacılar, terziler ve tütün işçileri hızla sendikalar kurdu. Ancak 1925’te iktidara gelen Şah Rıza Pehlevi, ertesi yıl tüm sendikal faaliyetleri yasaklayarak binlerce işçiyi tutuklattı. Bu ağır baskılara rağmen işçilerin mücadelesi farklı biçimlerde sürdü.

1941’de Muhammed Rıza Pehlevi döneminde, Sovyetlerin etkisiyle siyasi özgürlüklerin görece genişlemesi sonucu işçi hareketi yeniden canlandı. 1 Mayıs 1944’te farklı bölgelerden ve iş kollarından sendikalar birleşerek İran Sendikalar Merkez Konseyi’ni oluşturdu. Cengeli hareketinin reformcu ve anti-emperyalist fikirlerinden ilham alan sendikalar kısa sürede etkisini artırdı. Petrol, tekstil, taşımacılık, metal ve inşaat sektörlerinde Tudeh bağlantılı sendikalar hareketin omurgasını oluşturdu ve yüz binlerce işçiyi seferber etti.

1951 baharında petrol işçilerinin grevleri, genel grevleri ve protestoları tetikledi. İşçi hareketi petrolün millileştirilmesini talep eden siyasi harekete güç verdi. Muhammed Musaddık, aynı yıl başbakan oldu ve petrolü millileştirdi. Ancak 1953’te ABD ve İngiltere destekli darbeyle devrildi. Bağımsız sendikalar dağıtıldı, sendika liderleri idam edildi veya cezaevine atıldı. Şah’ın istihbarat örgütü SAVAK, sahte sendikalar kurarak işçi sınıfı üzerinde hâkimiyet sağladı.

1960’larda petrol gelirleri, ithal ikameci sanayileşme politikaları ve ABD desteğiyle sanayi hızla büyüdü. İşçi sınıfının nüfusu da katlanarak arttı. Devlet denetimindeki etkisiz sendikalar yerine işçiler gayriresmi yöntemlere yöneldi ve 1975’te grevler yeniden yaygınlaştı.

1978 sonbaharında başlayan grev dalgası rejimi felce uğrattı. Petrol işçileri bu süreçte ön saflardaydı. 1979 devriminden sonra grev komiteleri, “şûra” adı verilen işçi konseylerine dönüştü. Demokratik işyeri yönetimini savunan bu şûralar, Khodro gibi büyük sanayi tesislerinde üretimi geçici olarak devraldı. Ancak yeni rejim özerk yapıları hızla tasfiye etti ve devlet güdümlü İslami çalışma konseylerini oluşturdu.

Ayetullah Humeyni, 1979’un 1 Mayıs’ında yaptığı konuşmada, “İşçilere bir gün ayırmak gün ışığına bir gün ayırmak gibidir” dedi. Her Allah’ın günü işçi bayramı olmalıydı ama devrim işçilere vaat ettiği güneşli günleri vermedi.

Yeni rejim bağımsız işçi konseylerinin yerine “İslami Çalışma Konseyleri” ve “İşçi Evleri” (Khâne-ye Kârgâr) gibi rejim yanlısı “kurumları” getirdi. 1990 tarihli Çalışma Yasası işyerlerinde sadece bu rejim yanlısı yapıların kurulmasına izin verildi. Üyelik için devlet otoritesine ve velayet-i fakih ilkesine bağlılık şartı kondu.

Rejimin yasaklarına rağmen işçi sınıfının yarı legal örgütlenmeleri devam etti ve rejim buna sınırlı ölçüde göz yumdu. 1980’de başlayan İran-Irak Savaşı rejimin muhalefeti bastırmasına bahane oldu; işçiler cepheye sürüldü, sendikacılar tutuklandı ya da sürgün edildi. Grevler dilekçelere ve oturma eylemlerine dönüştü. Savaş sonrası Ali Ekber Haşimi Rafsancani, hükümeti özelleştirme politikalarıyla işçileri daha da savunmasız hale getirdi. 1997’de reformcu Seyyid Muhammed Hatemi umut yaratsa da işçilerin hayatında ciddi bir iyileşme olmadı.

2004’te Hatunabad bakır madeni işçilerinin taşeronlaşma karşıtı protestosu kanlı biçimde bastırıldı. Tahran otobüs şoförleri, öğretmenler ve Haft Tepe Şeker Fabrikası işçileri yoğun baskıya rağmen mücadeleye devam etti. Otobüs şoförleri sendikasının başkanı ve grevin öncüsü Mansur Osaloo’nun tutuklanması, rejimin sendikal harekete yönelik sert tavrının somut örneği oldu. Khodro’daki grevler ve öğretmenlerin kitlesel iş bırakmaları da bu dönemde dikkat çekti. İşçiler, sadece ücret artışı değil özgürlük de talep etti. Ahmedinejad döneminde taşeron sistemi yaygınlaşarak işçiler güvencesizleşti.

2008 ve 2017’de Haft Tepe Şeker Kamışı Fabrikası işçilerinin özelleştirme ve yolsuzluk karşıtı grevleri tüm ülkeye yayıldı. Anayasa bağımsız sendikaları tanımamasına rağmen, Haft Tepe grevleri zaferle sonuçlandı. Çelik işçilerinin, şoförlerin ve sağlık emekçilerinin protestoları ise şiddetle bastırıldı.

2022 yılında tüm dünyaya ilham veren “Kadın, Yaşam, Özgürlük” eylemleri sırasında sendikalar bu hareketi “Ekmek, İş, Özgürlük” (Nân, Kâr, Âzâdî) talebinin devamı olarak sahiplendi. Özellikle kadın öğretmenlerin öncülük ettiği grevler ve Güney’deki petrokimya tesislerinde binlerce işçinin kadınlarla dayanışma eylemleri önemliydi. Kürt, Beluç ve Huzistanlı Arap işçiler kadınların özgürlük mücadelesine destek verdi. Bu hareket aynı zamanda güvencesiz işçilerin neo-liberal politikalara ve otoriterliğe karşı itirazını da temsil etti.

2023 Şubat ayında sendikalar tarafından yayınlanan “Asgari Talepler Bildirgesi“, rejime karşı mücadelenin ekonomik haklarla sınırlı kalmadığını açıkça ortaya koydu. İfade özgürlüğü, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve eşitlik talepleri, işçi sınıfının demokrasi mücadelesindeki rolünü net şekilde yansıttı.

2024 yılında kadın işçi önderi Şerife Muhammedi’nin barışçıl sendikal eylemleri nedeniyle idam cezasına çarptırılması rejimin acımasız yüzünü bir kez daha gösterdi.

İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik saldırılarıyla bölgesel savaşın belirsizliği sürerken İran işçi sınıfı açıkça savaş karşıtı bir tutum benimsedi. Bağımsız sendikalar, 16 Haziran 2025 tarihinde yayımladıkları ortak bildiride, savaşın bedelini yine emekçilerin ödediği vurgulandı. Hem emperyalist politikalar hem de baskıcı rejim eleştirildi.

İran işçi sınıfı, sürgünde, cezaevinde ya da fabrikaların sıcak ve tozlu atölyelerinde her şeye rağmen ayakta… Küçük karabalıklar gibi, Hürmüz Boğazı’ndan dünyaya açılmayı bekliyorlar. İran’ın geleceğini zahmetkeşanlar, kolberler ve ameleler inşa edecek.

İran’ın güneşli günlerini konuşacaksak onlarla konuşacağız.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.