• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Joseph Daher: Kürtlerin mücadelesi Suriye’nin geleceğini belirleyecek

Joseph Daher: Kürtlerin mücadelesi Suriye’nin geleceğini belirleyecek

Suriyeli akademisyen ve siyasetçi Joseph Daher, The New Arab’ta yayınlanan yazısında “ilerici güçlerin Kürtlerin özgürlüklerini tanıyan çoğulcu bir Suriye inşa etmeleri gerektiğini” savunuyor.

Joseph Daher: Kürtlerin mücadelesi Suriye’nin geleceğini belirleyecek
Joseph Daher: Kürtlerin mücadelesi Suriye’nin geleceğini belirleyecek
Konuk Yazar
  • Yayınlanma: 8 Ocak 2025 12:00

Son haftalarda, Suriye Milli Ordusu (SMO) Türkiye’nin de desteğiyle, Kürtlerin öncülük ettiği Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen bölgelere şiddetli saldırılar başlattı. Aslında, 2017’deki kuruluşundan bu yana SMO, Suriye’de Türkiye’nin vekili olarak hareket ediyor. Ankara, mali kaynak, eğitim ve askeri yardım sağlıyor. Ancak 23 Aralık’ta SDG, SMO’yu çeşitli bölgelerden geri çekilmeye zorlayan bir karşı saldırı düzenledi.

SMO’nun, Kürtlerin yaşadığı SDG kontrolündeki bölgelere yönelik saldırısı, Esad rejiminin çöküşüne yol açan askeri harekâtla neredeyse aynı zamanda başladı. SMO güçleri, kuzey Suriye’deki Tel Rıfat ve Minbic şehirlerinin kontrolünü ele geçirerek 150.000’den fazla sivilin yerinden edilmesine ve birçok insan hakları ihlaline neden oldu.

Bu saldırıların ardından SMO, Tişrin Barajı’nda SDG’ye yönelik askeri faaliyetlerini sürdürdü. Baraj, AANES yönetimi altında kuzeydoğu Suriye’nin büyük bir kısmına elektrik sağlıyor. SDG, ABD birliklerinin yardımıyla IŞİD’i bölgeden temizledikten sonra 2015’ten bu yana bu tesisi kontrol ediyor.

ABD, SDG ve Türkiye arasında geçici bir ateşkes sağlamak için arabuluculuk yapmaya çalıştı, ancak Ankara “terörist bir örgüt” ile müzakere etmeyi reddetti. Türkiye, SDG’nin belkemiğini oluşturan Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG), terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nin Suriye kolu olarak görüyor.

Saldırılarını kınamak için birçok protesto düzenlendi. İnsanlar, 2018’de Afrin’in işgali ve ardından yaşanan ve büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan yüz binlerce sivilin zorla yerinden edilmesi gibi olayların tekrarlanmasından korkuyor.

Türkiye’nin Suriye’deki rolü

Esad rejiminin çöküşünün ardından Türkiye, ülkedeki en önemli bölgesel aktör haline geldi. Ankara, Heyet Tahrir el-Şam’a (HTŞ) destek sağlayarak Suriye üzerindeki gücünü pekiştiriyor. Türkiye’nin ana hedefi, Suriyeli mültecilerin zorla geri gönderilmesi ve yeniden yapılanma sürecinde ekonomik fırsatlardan yararlanmanın yanı sıra, Kürtlerin özerklik taleplerini reddetmek ve özellikle AANES’i zayıflatmaktır.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, HTŞ lideri Ahmed el-Şaraa ile düzenlediği ortak basın toplantısında Suriye’nin toprak bütünlüğünün “tartışılmaz” olduğunu ve PKK’nin ülkede “yeri olmadığını” dile getirdi. Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, SDG’nin “ya silahlarına veda edeceğini ya da Suriye topraklarına gömüleceğini” söyledi.

HTŞ, son haftalarda SDG’ye karşı herhangi bir askeri çatışmaya katılmamış olsa da, SMO saldırılarına açıkça karşı çıkmamış, aksine destekleyici bir tutum sergilemiştir. HTŞ’nin üst düzey komutanlarından ve geçici hükümetin yeni Savunma Bakanı olan Murhaf Ebu Kasra, “Suriye bölünmeyecek ve federalizm olmayacak inşallah. Allah’ın izniyle bu bölgelerin tamamı Suriye otoritesi altında olacak” dedi.

Şaraa ayrıca, Yeni Şafak gazetesine yaptığı açıklamada, Suriye’nin Türkiye ile stratejik bir ilişki geliştireceğini belirterek, “Suriye topraklarının Türkiye’yi veya başka yerleri tehdit etmesini ve istikrarsızlaştırmasını kabul etmiyoruz” dedi. Ayrıca, SDG kontrolündeki bölgeler de dahil olmak üzere tüm silahların devlet kontrolü altına girmesi gerektiğini belirtti.

HTŞ geçmişte SDG’ye yönelik saldırıları desteklemişti.

Tüm bunlara rağmen SDG yetkilileri HTŞ ile müzakereler arayışında olduklarını belirten açıklamalar yaptı. SDG Komutanı Mazlum Abdi, adem-i merkeziyetçilikten ve özerk yönetimden yana olduklarını, ancak federalizmi savunmadıklarını ve bazı güvencelerin olması şartıyla gelecekteki bir Suriye ulusal ordusunun parçası olmaya açık olduklarını ifade etti. Ayrıca SDG’nin PKK’nin bir uzantısı olmadığını ve bir ateşkese ulaşıldığında Suriyeli olmayan savaşçıları derhal bölgeden çıkaracaklarını belirtti.

Şaraa, son konuşmasında, kuzeydoğu Suriye’deki krizi çözmek için SDG ile müzakereler yürüttüklerini ve Suriye Savunma Bakanlığı’nın Kürt güçlerini saflarına dahil edeceğini belirtti.

ABD’nin kuzeydoğu Suriye’deki askeri varlığı, şu anda Türkiye’nin SDG’yi tamamen ortadan kaldırmasının önündeki en büyük engel olarak duruyor. Ancak Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönüşü, Ankara ile ABD’nin çekilmesine yol açabilecek bir anlaşmaya zemin hazırlayabilir. Bu durum, siviller, özellikle Kürtler için felaketle sonuçlanacak bir işgale yeşil ışık yakar ve AANES projesinin sonunu getirebilir.

Zayıf dayanışma

HTŞ’nin, özellikle Kürtlerin ulusal haklarıyla ilgili olarak, SDG ve AANES’in taleplerini desteklemeye istekli olması pek mümkün değil. Sonuçta, kuzeydoğu bölgeleri doğal kaynaklar, özellikle petrol ve tarım açısından zengindir. Bu nedenle de stratejik ve sembolik olarak önemlidir.

Sonuç olarak HTŞ, Kürtlerin ulusal haklarına karşı çıkan ve bugün sürgünde olan Suriye Ulusal Konseyi ve Ulusal Koalisyon gibi muhalif aktörlerden farklı değil.

Daha genel bir bakış açısıyla, 2018’de Afrin’de olduğu gibi, SDG bölgelerine yönelik saldırıya ve Kürt sivillere yönelik tehditlere karşı örgütlü bir dayanışma veya muhalefet işaretlerinin olmaması temel sorundur. Bu durum, Suriye’nin demokratik, ilerici ve çoğulcu geleceği için siyasi bir zorunluluk olarak önemli bir meseledir.

Böyle bir gidişatın değiştirilmesi, Araplar ve Kürtler arasındaki etnik bölünmenin üstesinden gelmek için bir adım olacaktır. İlerici ve demokratik güçler, bu iki halk arasında dayanışmayı inşa etmek için Arap şovenizmine karşı mücadele vermelidir. Bu, 2011’deki Suriye devriminin başından beri bir sınav olmuştur ve ülke halkının gerçekten özgürleşebilmesi için çözülmesi gerekecektir.

Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere demokrasi, sosyal adalet ve eşitlik talepleriyle başlayan ayaklanmanın ilk hedeflerine geri dönmek büyük ihtiyaçtır. SDG veya YPG, hataları nedeniyle eleştirilebilir; ama Kürtler ve Araplar arasındaki dayanışmanın önündeki asıl engel bu değil. Esas engel, Suriye’deki Arap muhalefet güçlerinin, HTŞ’nin ve SMO’nun benimsediği saldırgan tutumdur.

Suriye’deki Kürt nüfusu, 1946’da devletin kuruluşundan bu yana ayrımcılığa uğramıştır. Kürtler, dillerinin ve kültürel etkinliklerinin yasaklanması, Araplaştırma politikaları, vatandaşlık ve temel sosyal haklardan mahrum bırakılma ve çoğunlukta oldukları bölgelerde ekonomik ve sosyal geri bırakılmışlık gibi uygulamalara maruz kalmışlardır.

Bu bağlamda, ilerici güçler, AANES de dahil olmak üzere Suriyeli Araplar ve Kürtler arasında iş birliğini sürdürmelidir. Sonuçta AANES ve siyasi kurumları, Kürt nüfusunun geniş kesimlerini temsil etmekte ve onları çeşitli yerel ve dış tehditlere karşı korumaktadır.

2011’deki ayaklanma, Suriye tarihinde eşi benzeri görülmemiş derin bir Kürt ulusal dinamiğinin ortaya çıkmasına olanak tanıdı. Kürt meselesi, Araplık veya İslam temelinden öteye geçen çoğulcu bir kimlik, devletin doğası ve sosyal modeli gibi ülkenin geleceğine dair birçok sorunu gündeme getiriyor. Sonuç olarak bu sorunlar, Suriye’de geniş halk kesimlerinin özgürleşme arzusuyla doğrudan bağlantılıdır.

İngilizceden çeviren: Kıvanç Eliaçık

Yazının tamamına ulaşmak için:

The Kurdish struggle is central to Syria’s future

* Joseph Daher, İsviçre’deki Lozan Üniversitesi’nde ders vermektedir. Suriye ve Lübnan üzerine yazılmış kitapları bulunmaktadır.