‘Kabuk’ oyunu: Deprem bölgesindeki çocuklar için renkli bir macera

Bir türlü uyuyamayan üç kardeşin maceralarını anlatan “Kabuk” oyunu, sahnede hayat bulan renkli dünyasıyla çocukları sanatla buluşturuyor.

‘Kabuk’ oyunu: Deprem bölgesindeki çocuklar için renkli bir macera
‘Kabuk’ oyunu: Deprem bölgesindeki çocuklar için renkli bir macera
Yeşim Yıldız
  • Yayınlanma: 28 Ağustos 2024 17:23
  • Güncellenme: 28 Ağustos 2024 17:46

Bir türlü uyku tutmayan üç kardeşin bir deniz kabuğunun peşinde birbirleriyle, denizle ve uykuyla mücadelesini anlatan Kabuk oyunu, minik izleyicilerine keyifli anlar yaşatıyor.  İlke TV’ye konuşan “Kabuk” oyuncuları, oyunu deprem bölgesinden daha fazla çocuğa ulaştırmak istediklerini söyledi.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Gülriz Sururi – Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü desteğiyle üretilen oyunun yönetmenliğini Semih Ali Aksoy üstleniyor.

Deprem bölgesinde prömiyerini yapan Kabuk, bölgedeki çocuklar için birçok kez sahnelendi. “Cıbırca” olarak adlandırılan uydurma bir dille sahnelenen oyunla, Türkiye’nin her bölgesindeki çocuğa ulaşılması hedefleniyor.

Sakıp Sabancı Müzesi’nin “Müzede Sahne” etkinlikleri kapsamında da oynanan Kabukun oyuncuları Seçil Elçin, Müfit Çağlayan ve Barış Kuş ile oyun hakkında konuştuk.

‘Dil bariyerini aşıyor olmak bizim için çok önemli’

Oyunculardan Seçil Elçin, “Kabuk” yoluyla çocuklarla kurulan bağı anlattı:

“Oyun fiziksel tiyatro üzerine kurulu ve dil bağımsız bir oyun. Cıbırca dediğimiz uydurma dili kullanıyoruz. O yüzden gittiğimiz her yerde, her çocuğa oynayabileceğimiz bir oyun. Bu yüzden dil bariyerini aşıyor olmak bizim için çok önemli. Ve bunu aşmak çok etkileyici oluyor. Deprem bölgesinde de çok çeşitli dillere sahip çocuklara oynadık. İstanbul’da da oynuyoruz. Fiziksel tiyatronun sağladığı imkanla birlikte evrensel olana ulaşmış oluyoruz. Dolayısıyla çocuklarla kurduğumuz bağ, beden odaklı ilerleyen ve dili aşan bir şey. Kabuk’ta nihayetinde bu üç kardeş birbirinin evi olduklarını anlıyorlar. Bir arada olduklarında biri diğerinin evi olabiliyor, biri diğeriyle yan yana olduğunda uyuyabiliyor. Ulaştığı yer burası olduğu için, çocuklarla buradan bağ kurduğumuzu görüyoruz.

Çocuk tiyatrosu ülkede biraz hor görülüyor diyebilirim. Ya da yapılan çocuk tiyatrolarının yetişkinlerin izleyemeyeceği ya da O çocuklar için şeklinde görülen bir yanı oluyor. Ama aslında çocuklar bir sürü duyguya, düşünceye çok açıklar.”

‘İlk defa tiyatro izleyen çocuklara oynadık’

Kabukun bir başka karakterine hayat veren Müfit Çağlayan, oyunun deprem bölgesindeki çocuklar için etkisinden bahsetti:

“Ben yaptığım mesleği şifa olarak görüyorum. Bir şeyleri dönüştürebildiğimize, şifa verebildiğimize inanıyorum. Bu yüzden de bu işe girdim. Sadece benim mesleğimin değil, sanatın böyle bir gücü var bence. Ve bunu çocuklarda daha etkili bir şekilde yapabildiğimizi fark ettim. Bir yetişkini dönüştürmek onun hayat deneyiminden dolayı daha zor olabiliyor. Çocuklar daha tazeler, açıklar, zihinleri daha boş ve rahat. O yüzden bu işi çocuklarla yapıyor olmak benim için çok daha kıymetli oluyor. Deprem bölgesi gibi dezavantajlı bölgelerde çalışıyor olmak da çok kıymetli. Ben İstanbul’da yaşıyorum, İstanbul’da çok fazla tiyatro yapıyorum. Ve İstanbul’da insanların tiyatroya ulaşması çok kolay. Ama deprem bölgesinde ilk defa tiyatro izleyen, tiyatronun ne olduğuna dair hiçbir fikri olmayan çocuklara da oynadık. Ve çok kolay bir şekilde buna ulaşamayan kitlelere de oynadık. Ve tabiri caizse buna çok açlar. O kadar içindeler, o kadar oyunsular, o kadar dahil oluyorlar ki… Bu benim için içimdeki ateşi canlandıran bir deneyim oluyor. Onların o güzel, heyecanlı ve taze enerjileri bana da geçiyor. Onların hayatlarında ufacık bir dokunuş yapabilmek bir kelebek etkisi gibi. Küçücük bir etki ama o etki katlana katlana gitgide büyüyor. O yüzden çocuklarla çalışıyor olmak, özellikle dezavantajlı bölgelerdeki çocuklarla çalışıyor olmak bu projenin anlamını benim için katbekat yukarı çıkartıyor.

Çağlayan, çocukların hayal dünyasını canlandırmak için oyunda kullandıkları teknikleri de anlattı:

Oyunumuz sözsüz, fiziksel bir komedi. Söz var ama Cıbırca. Yani anlamsız ama bir o kadar da izlediğiniz zaman ‘Ha şunu demek istiyorlar’ diye fark edebileceğiniz… Tasarlanmış bir dünyamız var. Yani aslında hem çocukların kendisine yakın hissettiği, gerçek hayatla bağ kurabilecekleri ama hem de bir çizgi film gibi, yani başka dünyaya ait karakterler görüyorlar. Çizgi film gerçekliği dediğimiz bir gerçeklik üzerinden oynuyoruz. Öyle güvenli bir dünyadan izlemek çocukların ilgisini çekiyor.

Dış ses çok kullanıyoruz. Hatta dış ses bizim üç kişi olduğumuz ekipte dördüncü bir oyuncumuz gibi. Çünkü o ses bizim dünyamızı yaratmaya çok yardımcı oluyor ve hatta bazen o sesle karakterler olarak iletişim kuruyoruz. Bunun dışında mim, yani boşlukla oynadığımız bir teknik kullanıyoruz. Bunun dışında bir interaksiyon içerisinde olduğumuz kısımlar var oyunda. Seyirciyle direkt iletişime geçtiğimiz, dördüncü duvarı kaldırdığımız…”

‘Deprem bölgesine daha çok gitmek istiyoruz’

Oyunculardan Barış Kuş, Kabuk’la ilgili gelecek hedeflerini aktardı:

“Oyunun sözsüz olması bizlere evrensel bir alan yaratıyor aslında. Özellikle hiçbir dilde olmamasını, hiçbir dile hitap etmemesini seçtik. Çünkü biz her yere gitmek istiyorduk. Deprem bölgesi, doğu, güney doğu… Anadolu’nun herhangi bir şehrinde oynadığımız zaman biri olmak istemedik, herkes olmak istedik.

Kabuk’la gelecekte daha çok deprem bölgesine gitmek istiyoruz. Çünkü o bölgenin oyuna, anı farklılaştırmaya, biraz daha hayal kurmaya ihtiyacı var. Özellikle çocukların. Çünkü oyun alanları çok az. Biz daha çok oraya gitmek, daha çok çocuğa ulaşmak istiyoruz. Genel olarak Türkiye’nin ulaşılmadık, gidilmedik her yerine gitmek istiyoruz. Çünkü bizim oyunumuz bunu kaldırıyor. Umarım daha çok çocuğa ulaşırız, umarım daha fazla kişinin hayal dünyasını genişletiriz.

Bu oyunu oynadıktan sonra çocuklarla da konuşuyoruz. Bize ‘Biz de sizin gibi nasıl oynayabiliriz, nasıl sahneye çıkabiliriz’ gibi sorular da geliyor. Böyle sorular geldiği zaman onlara yardımcı oluyoruz.”