• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Kimlik krizinin kavşağında; Amedspor nedir? Ne değildir?
Kimlik krizinin kavşağında; Amedspor nedir? Ne değildir?
Cegerxwîn Polat 2 Kasım 2025

Kimlik krizinin kavşağında; Amedspor nedir? Ne değildir?

“Diren ha Diyarbekir diren”

Futbolun insan hayatındaki yeri, yalnızca bir oyundan ibaret değildir. Kimi zaman kitleleri uyuşturan bir seyirlik, kimi zaman da halkın direniş dilidir. Bu çelişkili doğa, modern dünyanın bütün politik yapısını özetler.

Amedspor’un hikâyesi işte bu çelişkinin tam kalbinde doğdu. Bir yanda iktidarın gözünde “sorunlu bir takım”, diğer yanda halkın gözünde “onurun takımı”.

Şimdi ise bu hikâye yeni bir sınavdan geçiyor.

Noam Chomsky’nin dediği gibi seyirlik sporlar, insanları siyasal yaşamdan uzaklaştırarak iktidarın işini kolaylaştırır. Adorno ise futbolu, “boyun eğmenin ritüeli” olarak tanımlar. Antik Roma’daki “ekmek ve sirk” politikasının bugünkü karşılığıdır bu.

Ancak futbolu yalnızca bu şekilde okumak da eksiktir. Antonio Gramsci futbolu, “açık havada oynanan yüce ve insani oyun krallığı” olarak över. David Goldblatt’a göre ise futbol, “büyük kalabalıkların kendi kimliklerini yeniden icat edebilecekleri bir alandır.”

Demek ki futbol hem iktidarın dilini yeniden üreten hem de o dili tersine çevirebilen bir güç taşır. Bir yandan rızayı üretir, diğer yandan karşı-rızanın sahnesi olur. Toplumların duygusal belleğini taşıyan, kimlikleri görünür kılan, sessizlerin sesi olabilen bir alandır.

Amedspor’un hikâyesi de çarpıcı örneklerinden birisidir.

Son yıllarda yaşadığı kimlik krizini analiz ederek bu müstesna örneğe hak ettiği değeri verelim dilerseniz.

Amedspor nasıl başladı?

Süzülüp geldiği kök Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olan Amedspor, çeşitli isim değişiklikleriyle beraber 2014 yılında Amed Sportif Faaliyetler Kulubü adını aldı. Öncesinde klasik belediye takımı formatındaydı. Ekonomisinin dengede olması dışında belediye faaliyetlerinde pek yer kaplamayan bir spor kulübüyken, Amedspor adını aldıktan sonra kendisine yeni bir hedef belirledi. Kamu sendikal mücadelesinden gelen İhsan Avcı, yeni adıyla Amedspor’un ilk başkanı oldu.

Dar bir şehir takımı ya da ulus takımı değil, “herkesin takımı” olmayı hedef koyan ilk yönetim, “Endüstriyel Futbol” dan dışlanmış herkese kapısının açık olduğunu ilan etti. Bölge takımlarının da desteğini alarak başlattığı duruşu ilerletti, geliştirdi.

Önce duyguyu yaratacak adımlar atıldı. İşe taraftar gruplarının eğitimi ile başlandı. Küfür ve tribün davranışı kırmızı çizgi olarak konuldu. Uymayan gruplar lav edilerek yeniden organize olmaları sağlandı. Takımı desteklemenin felsefesi yoğrularak aynı zamanda takımın ruhu oluşturuldu.

Diyarbakır’ın Şilbe mahallesindeki mütevazi stadyumuna 100 taraftarın bile gelmediği bir takımdan birkaç yıl içinde 13 branşta ve her branştan 44 kadın-erkek takımına ulaşıldı. 3000’in üzerinde lisanslı oyuncusuyla hızlı bir gelişim gösterdi.

Artık Amedspor, alternatif futbol ve alternatif tribündi.

Şirketler ya da zenginlerin yönetimindeki takımlar düşünüldüğünde günümüz futbolu, küresel ölçekte bahis ve kara para bataklığında bir spor dalı olarak da görülebilir. Bu yüzden başkanın, yöneticilerin ve takıma gönül verenlerin sınıfsal temeli, dünyaya baktıkları yer, verili düzenle kurdukları ilişki, takımın rengini belirleyen önemli etkenlere dönüşür.

Nasıl başladığınız gibi nasıl devam ettiğiniz de önemli hale gelir.

2015 yılı sadece politik atmosfer açısından değil, Amedspor’un karakterinin de dönüştüğü bir milat oldu. Sokağın susturulduğu, mitinglerin yasaklandığı, protestoların şiddetle dağıtıldığı bir dönemde Amedspor, tribünleriyle birlikte bir kültürel direniş sahasına dönüştü. Tribünlerde söylenen şarkılar, açılan pankartlar, takıma gösterilen dayanışma; Kürtlerin kendini ifade etme biçiminin yeni ve yaratıcı bir yolunu ortaya çıkardı. Bazı tribün melodileri kolektif var oluşun hazlı ritüellerine dönüştü.

Diren ha Diyarbekir diren

Direnmektir sana can veren

Dur ve dinle bu şarkım sana

Dağlarının aşkına güven

Futbolun diliyle konuşulan bir siyaset doğmuştu.

Bu dil ne partilere aitti, ne de ideolojilere. Bu dil, “buradayız” diyen bir halkın sahadaki yankısıydı.

Amedspor kısa sürede Diyarbakır’ın sınırlarını aşan bir sivil dayanışma sembolü haline geldi.

Popülerleşme ve markalaşma: Halkın takımından şehrin markasına

Amedspor’un toplumsal desteği büyüdükçe bu destek sportif başarıya da dönüştü. Her yaştan Diyarbakırlı için Amedspor artık bir kimlik göstergesi halindeydi. Bir süre sonra Diyarbakır’ı aşan bu aidiyet Kürtlük mefhumuyla örtüşür hale geldi. Stat dolup taşarken, Amed forması sokakta onurla taşınan bir kimlik sembolü halini aldı.

Kulüp bu ilgiyle birlikte popüler bir marka değerine de kavuştu.

Ancak markalaşma her zaman derinlik kazandırmaz, bazen de ruhu aşındırır.

Daha fazla transfer, daha fazla bütçe, daha fazla profesyonellik…

Yüksek harcamalar, sonuçsuz yatırımlar, erkek futbol takımı için ölçüsüz transferler Amedspor’un kendi ruhuyla zamanla çelişmeye başladı. Menajerlerin daha etkili olduğu bu transferle büyük bütçeler kulübün sırtına yüklendi.

Yöneticilerin sınıfsal kompozisyonu, vesayeti andıran “istişare kurulu” benzeri karar alma süreçleri derken ortaya çıkan rant ilişkileri tartışması kulübün son dönem gündeminin merkezine oturdu.

Kırılma noktası: Ruh mu, başarı mı?

Bugün Amedspor, kendi içinde tarihsel bir yol ayrımında duruyor. Bir yanda modern futbolun yarışmacı ve ekonomik gerçekliği, diğer yanda kulübü simgesel hale getiren halkçı ve politik kimlik. Yönetime yönelik tartışmaların temelinde de bu ikilik yatıyor.

Taraftar, kulübün “halkın sesi” olmaktan uzaklaştığını, “sıradan bir futbol markasına” dönüştüğünü düşünüyor. Bu tartışmalar sadece sportif değil, kültürel bir krizi de yansıtıyor. Çünkü Amedspor’un tribünlerinde dile gelen “başka bir futbol mümkün” fikri bugün giderek zayıflıyor.

Futbolun piyasalaşan dili bu kez Amedspor’un kendisini dönüştürmeye başlamış gibi görünüyor.

Dünyadaki kardeş kulüpler: St. Pauli, Bilbao, Barcelona

Amedspor’un bugün yaşadığı bu kimlik krizini anlamak için dünyadaki benzer örneklere bakmak öğretici olacaktır.

  • Athletic Bilbao Bask kimliğini koruyarak yalnızca yerel oyuncularla mücadele ediyor.Sportif olarak her zaman zirvede olmasa da kimliğinden asla vazgeçmiyor. Taraftarlar “kazanmasak da biziz” diyebiliyor.
  • Pauli Almanya’da antifaşist kimliğiyle bilinen bir kulüp. Politik duruşunu ekonomik çıkarların önünde tutuyor, sosyal sorumluluk projeleriyle futbolun vicdanı haline geliyor.
  • Barcelona Franco döneminde baskıya karşı bir ulusun sesiydi. Bugün bir dev markaya dönüşse de hâlâ “bir kulüpten fazlası” mottosuyla hatırlanıyor.

Bir kulübün büyüklüğü yalnızca kazandığı kupalarla ya da bulunduğu ligle değil, kendisini ne kadar koruyabildiğiyle ölçülür. Amedspor da bu çizgide kendi yol haritasını yeniden tanımlamak zorunda.

Yeniden halkın takımı ollmak

Amedspor’un önünde iki seçenek var:

Ya “rekabetin diliyle” konuşan bir profesyonel kulüp olacak ya da “dayanışmanın diliyle” konuşan halkın takımı olarak kalacak. Ayrıca bu ikisi birbirini dışlamak zorunda da değil.

Ama bunun için yönetimden taraftara kadar herkesin bazı ilkelere dönmesi gerekiyor:

  1. Şeffaflık ve katılımcılık: Taraftarın kulüp yönetiminde söz hakkı olmalı. Vesayet yapıları olarak isimlendirilecek ara karar alma süreçleri ortadan kaldırılmalı.
  2. Yerel kimlik: Diyarbakır ve bölgenin gençleri kulübün geleceği olmalı.
  3. Mütevazı bütçe, büyük aidiyet: Sportif başarı pahasına ruh kaybedilmemeli.
  4. Toplumsal sorumluluk: Amedspor sadece sahada değil şehir hayatında da örnek olmalı.

Bu sadece bir futbol stratejisi değil; bir kimlik savunusu.

Amedspor’un hikâyesi yalnızca Diyarbakır’ın değil, bütün Türkiye’nin hikâyesidir.

Çünkü bu hikâye, futbolun bir oyun olmaktan çıkıp, kimliğe ve vicdana dönüşebildiğini gösteriyor.

Şimdi yeni bir sınavın eşiğindeyiz.

Amedspor markalaşmanın parıltısına mı kapılacak, yoksa halkın sahiplendiği o asıl ruha mı dönecek?

Çıkış var mı?

Amedspor başkanı ve bazı yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorunları nedeniyle yönetim değişikliği için olağanüstü genel kurulunu henüz yaptı. Yeni bir yönetim seçildi. Daha önce Diyarbakır Baro Başkanlığı yapan Nahit Eren yeni başkanı oldu.

Salonun dörtte birinin ancak dolu olduğu genel kurulun bireysel birkaç itiraz dışında sönük geçtiği söylenebilir. Üç taraftar grubu konuşmalarını yaptıktan sonra salonu terk etti. Benzer eleştirilerle “köklerimize dönelim” vurgusu yapıldı. Herkes aynı şeyden rahatsız olmasına rağmen sorumlunun kim ya da ne olduğu tam anlaşılamadı.

Genel kurul ortamı Diyarbakır değil, bölgenin en büyük sivil toplum kuruluşu halindeki Amedspor için kötü bir göstergeydi.

Hadi deyince olmuyor elbet.

Yeniden 3-5 yıllık hedeflerin koyulması, insan kaynağında kendine dönülmesi derken sabırla kat edilecek bir yol var.

Diren ha Amedspor diren…

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.