Kürtler ‘süreci’ nasıl değerlendiriyor?

Kürt meselesine dair sürdürülen “yeni süreç” tartışmaları, Kürt halkı arasında umutları tazelese de, geçmiş süreçlerin hafızası, bu yeni sürece dair bazı şüpheleri de beraberinde getiriyor. İlke TV’ye konuşan Kürtler, süreci nasıl gördüklerini anlattı.

Kürtler ‘süreci’ nasıl değerlendiriyor?
Kürtler ‘süreci’ nasıl değerlendiriyor?
Zilan Azad
  • Yayınlanma: 11 Ocak 2025 12:06
  • Güncellenme: 11 Ocak 2025 15:04

22 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’a çağrı yaptı. Ardından taraflardan peş peşe açıklamalar geldi. DEM Partili İmralı heyeti 27 Aralık’ta Öcalan ile görüştü. Sonrasında heyet siyasi partileri ziyaret etti. Görüşme trafiğine paralel olarak yeni bir süreç tartışmaları da yoğunlaştı.

Peki tüm bu gelişmelere Kürtler nasıl bakıyor? Sürece dair düşünceleri, umutları ve beklentileri neler? Yeni süreç nasıl ilerlemeli?

Siyasi davası nedeniyle yurtdışına iltica etmek zorunda kalan 63 yaşındaki İbrahim, Batı’ya zorunlu göç eden ve çatışmada kardeşlerini kaybeden Azad, ailesi köyleri boşaltıldığı için İstanbul’a yerleşen Jiyan ve Kürt aktivist, hukukçu Arya bu sorularımızı yanıtladı, barışa dair görüşlerini paylaştı.


“En büyük dileğim kendi özümüzden kopmamak. Çünkü barış, birini özünden koparıp inşa edebileceğin bir şey değil!”

‘Barışın tanımını yapacak kadar bile barışı yaşamadım’

Kürt aktivist ve hukukçu Arya, yeni sürece dair umutlu olmakla birlikte birtakım endişeleri olduğunu belirtiyor:

“Tabii ki barış ihtimali akla geldiğinde insanın içini bir umut kaplıyor, kaplamıyor diyemem. Barış, bu ülkede defalarca konuşuldu ama hep sadece bir kelime olarak kaldı. Biz barışın nasıl bir şey olduğunu hiç deneyimlemedik. Biri bana ‘Barış nedir?’ diye sorduğunda afallıyorum, çünkü barışın tanımını yapacak kadar bile barışı yaşamadım.”

‘Geçmişin yaralarını sarabilecek bir süreç olmalı’

Özellikle Kürtlere yönelik ayrımcı uygulamaları da hatırlatan Arya, şunları ekliyor:

“Barış sürecinde yaptıkları konuşmalar, katıldıkları eylemler nedeniyle yargılanan birçok insan var. Bu da geçmişteki barış sürecinin ne kadar samimi olduğunu sorgulatıyor. Yani, barışı sadece Kürt halkı mı istiyor? Yoksa bunu iktidar da gerçekten istiyor mu? Bu konularda umutsuzluğum var tabi.”

Sürece Barış Anneleri ve hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin de dahil edilmesi gerektiğini belirten Arya, “Bence Kürtler, barış sürecinin doğrudan muhatabı olmalı” diyor. Ve “Geçmişin yaralarını sarabilecek bir süreç olmalı” diye ekliyor.

‘Halkların birbirleriyle barışması gerekli’

Kendi deneyiminden yola çıkan Arya, ana dilde eğitim gibi somut adımlar atılması gerektiğini de kaydediyor:

“Barış sürecinden sonra atılacak adımlar, her Kürt’ün kendi kültüründe, kendi dilinde özgürce yaşayabileceği bir ortam yaratmalı. Ben, mesela ana dilimi bilmiyorum. Çocuk yaşta öğrenemedim çünkü diaspora gerçekliğindeydim. Daha sonra birkaç kursa gittim ama devamlılığı sağlanmadı, çünkü hepsi birer birer kapatıldı. En büyük dileğim kendi özümüzden kopmamak. Çünkü barış, birini özünden koparıp inşa edebileceğin bir şey değil. Kürtlerin özüne ve sözüne müdahale edilmeyeceğini bilmek, bu süreçte güveni artırır. Güvenin olmadığı bir yerde barışı sürdürebilmek de çok zor. O yüzden karşılıklı güven, bu sürecin temel taşı.”

Kürtlerin sürekli barış isteyen taraf olduğunu ifade eden Arya, “Ama artık güven vermesi gereken taraf, devlet ve onun tüm aygıtlarıdır” diyor. Arya, ayrıca halkların da birbiriyle barışmasının önemine vurgu yapıyor.


“Çözüm isteniyorsa o kadar dolaşmaya, zaman kaybetmeye gerek yok. Devlet bilmiyor mu Kürtlerin ne istediğini? Devlet bizden daha iyi biliyor.”

‘Dolambaçlı yollara gerek yok’

Çatışmalarda bir kardeşini kaybeden ve Batı’ya göç etmek zorunda kalan Azad ise, “Eğer gerçekten çözüm istiyorlarsa bu kadar detaya, dolambaçlı yollara gerek yok. İmralı’ya gidip direkt kendileri bu işi çözebilirler. Abdullah Öcalan’la doğrudan görüşebilirler” diyor.

Azad ayrıca şunları da ekliyor:

“Şimdi bu sorunu devlet çözerse, birileri gidip hesap mı soracak devlete? Yok! Çözer ve çözdüğü zaman da hiç kimse de ona itiraz etmez.”

“Sürekli olarak ‘şehit anaları’, ‘Türk halkının hassasiyetleri’, ‘kırmızı çizgiler’ gibi söylemlerle meseleyi daha da karmaşık hale getirdiklerini belirten Azad, “Devlet bu sorunu çözse hiçbir Türk vatandaşı çıkıp ‘Neden çözdünüz?’ demez. Yani bunlar sorunu çözmemek için için uydurulmuş hikayeler” diyor.

‘Devlet bilmiyor mu Kürtlerin ne istediğini?’

Çözümün artık siyasilerin sorumluluğunda olduğunu ifade eden Azad, şunları kaydediyor:

“Kürtler zaten barış süreci için üzerine düşeni yapmıştır. Bugüne kadar verdikleri ağır bedellerle bunu yapmıştır. Bundan ötesi mi var? Bundan sonrası siyasilerin işidir. Oturup konuşacaklar, anlaşacaklar… Bu, çözmek isteyen için çok zor bir şey değil.”

Kürt meselesinin acil olarak çözülmesi gerektiğini kaydeden Azad, şöyle diyor:

“Çözüm için zaman kaybedilmemeli. Abdullah Öcalan Türkiye’de, dışarıda değil. Devlet bilmiyor mu Kürtlerin ne istediğini? Devlet bizden daha iyi biliyor Kürtlerin ne istediğini. En başta ana dilde eğitim, anayasal güvence ve eşit haklar… Bunları sağlamak zor bir şey değil. Mecliste gerekli düzenlemeler yapılır, sorun çözülür. İktidar bu sorunu çözmek isterse kimse itiraz edemez.”

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyonları da hatırlatan Azad, bu durumda barıştan bahsetmenin ne kadar samimi olup olmadığını da sorguluyor.

(Fotoğraf: Murat Bay)


“Barıştan bahsediliyor, ama diğer yandan hala Rojava’ya saldırılar devam ediyor. Orada her gün saldırılar sürerken, insanlar ölürken çıkıp barıştan bahsetmek elbette samimi değil.”

90’lı yıllarda köylerini boşaltılan Jiyan’ın ailesi İstanbul’a yerleşmiş. Jiyan yeni süreçle ilgili şunları belirtiyor:

“Umutsuz olmak gibi bir lüksümüz olmadığı için mecburen, umutluyum. Açıkçası ben de muhtemelen pek çok Kürt gibi sessizlik içinde beklemedeyim. Ne oluyor, ne bitiyor anlamaya çalışıyorum. Süreç nasıl devam edecek? Kimler dahil olacak ya da önceki sürece benzer şeyler yaşanır mı diye kaygılarım var.”

‘Herkes bir anda topun ağzına gelebilir’

Jiyan, endişelerini ise şöyle dile getiriyor:

“Beni en çok endişelendiren şey, geçmişte yaşadığımız süreçlerin tekrar yaşanıp yaşanmayacağı. Eğer yaşanırsa, bunun hem gündelik hayata hem de Kürtlere nasıl etkileri olur, düşünüyorum. Ve açıkçası, bunun faturasının yine Kürtlere kesilme ihtimali biraz endişelendiriyor. Ayrıca, Tülay Hatimoğulları’nın yaptığı açıklamaların bağlamından koparılarak hızla alıntılanması, sürecin hassasiyetine zarar veriyor. Bu süreçte herkes bir anda topun ağzına gelebilir, böyle bir risk de var.”

Yeni süreçle ilgili görüşme trafiğine de dikkat çeken Jiyan, “Öcalan’ın açıklamasında da bahsettiği paradigma değişimi denilen şeyin ne olduğunu da anlamaya ihtiyacımız var şimdilik. Herkes bir süreç diyor ama Kürt meselesinin çözümüne dair bir süreç mi bu, yoksa başka alternatif yol mu denenecek? Başka formüller mi uygulanacak? Bunlar çok karmaşık” diyor.

Jiyan da Azad gibi Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyonlara dikkat çekiyor ve şunları ekliyor:

“Orada her gün insanlar ölüyor. İnsanlar bunu da sorguluyor. Umut hep var… Ve sessizce beklemek… Şimdilik ben de kendimi biraz böyle bir yerde görüyorum.”

Jiyan, sözlerini “Durumumuz kudretlidir” diyerek tamamlıyor.

(Fotoğraf: Reuters-Arşiv)


“Bir barış olsa da dönebilsek. Çünkü hasret var insanların içinde. Büyük bir hasret…”

Siyasi davası nedeniyle yurtdışına iltica etmek zorunda kalan İbrahim ise Türkiye’deki gelişmeleri Avrupa’dan takip etmek zorunda kalıyor. İbrahim, “En büyük isteğimiz, onurlu bir barışın sağlanmasıdır” diyor. 90’lı yıllarda yaşananları da hatırlatıyor ve çok sayıda insanın davaları nedeniyle yurtdışında olduğunu belirtiyor. Yaşamından koparıldığını vurgulayan İbrahim, “Çocukluğumuzu, ailemizi, arkadaşlarımızı, ülkemizi geride bıraktık. Şimdi bu süreç bir umut oldu. Evet, net değil, içinde ne olduğunu bilmiyoruz ama umut ediyoruz” diyor.

‘Ucuz siyasi hesaplar yapılırsa Türkiye kaybeder’

Süreçle ilgili İbrahim, şöyle devam ediyor:

“Kürt halkı zaten çok şey kaybetti; ama Türklerinde kaybedeceği çok daha fazla şey var. Umarım akıl galip gelir, barış sağlanır. Halkların kardeşçe yaşayabileceği bir ortam oluşur. Yıllarca ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganını attık. Umut ediyorum ki bu gerçekleşir. Orta Doğu’nun ve Türkiye’nin kurtuluşu, Demokratik Ulus Paradigması’dır. Bu anlayış galip gelirse herkes barış içinde yaşayabilir. Eğer yine ucuz siyasi hesaplar yapılırsa Türkiye çok şey kaybeder.”

‘Köyüm benim yaşamımdır’

Yurduna hasret yaşadığını anlatan İbrahim, yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

“Bana bir tarafta cenneti, bir tarafta da ülkemdeki yaşamı sunsalar, ben ülkemdeki yani köyümdeki yaşamı isterim. Evet, İsviçre çok güzel bir ülkedir. Demokrasi iyidir, yaşamı iyidir. Ama ben kendi köyümü değişmem. Çünkü benim yaşamımdır, benim hayatımdır. Özgür bir şekilde kendi toprağımda, kendi ülkemde ve kendi insanlarımın yanında yaşamak isterim.

Buradayım ben. Hiç dilini bilmediğim, kültürünü bilmediğim, çok uzak olduğum bir toplum içerisinde yaşamaya çalışıyorum. 20 sene İstanbul’da diasporada yaşadım şimdi ise binlerce kilometre daha uzağa savruldum. Çok zor. Basit değil. Bir barış olsa da dönebilsek. Çünkü hasret var insanların içerisinde. Büyük bir hasret var.”

63 yaşında olduğunu söyleyen İbrahim, “Bütün yaşamımı, o altmış yıllık yaşamımı bıraktım, buraya geldim. Zor. Ama dedim ya, umut ediyoruz. Umarım bir barış gelir. Ülkemiz özgürleşir. Özgür bir yaşam oluşur. Biz ülkemize geri döneriz ve o eski yaşamımıza, bıraktığımız yerden devam ederiz.” diye sözlerini tamamlıyor.


Ne olmuştu?

Süreç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’deki “Öcalan TBMM’de konuşsun” açıklamasıyla başladı. Bahçeli, 26 Kasım’da çağrısını güncelleyerek, “DEM Parti, İmralı ile yüz yüze görüşsün” dedi.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit, partinin aynı gün Adalet Bakanlığı’na yaptığı resmi başvuruyu duyurdu. Koçyiğit, “Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın, Sayın Abdullah Öcalan ile görüşme yapmak için resmi başvurusu Adalet Bakanlığı’na iletildi” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 27 Aralık’ta DEM Partililerin görüşme talebine olumlu yanıt verdiklerini açıkladı. Bakan Tunç, İmralı’ya gidecek heyette DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Van Milletvekili Pervin Buldan’ın yer alacağını söyledi.

28 Aralık’ta Öcalan ile görüşüldü

DEM Partili Buldan ve Önder, 28 Aralık’ta İmralı’da Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede, Öcalan’ın sağlığının yerinde olduğu ve moralinin yüksek olduğu belirtilirken, Kürt sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik değerlendirmelerinin hayati önemde olduğu ifade edildi.

İmralı heyetinin ziyaretleri

Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ten oluşan heyet, bu gelişmenin ardından ilk olarak 2 Ocak’ta TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’u ziyaret etti. Daha sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile bir araya geldi.

Heyet, 6 Ocak’ta Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu parti genel merkezinde, AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’den oluşan heyeti TBMM’de, Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan’ı parti genel merkezinde ziyaret etti.

Ziyaretler 7 Ocak’ta TBMM’de CHP Genel Başkanı Özgür Özel, parti genel merkezinde DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve TBMM’de Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ile devam etti. Ziyaretlerde, Abdullah Öcalan’ın mesajlarını paylaşan heyet, yeni sürece destek istedi.

Kısa süre içinde tekrar İmralı’ya gideceği açıklanan heyetin, cezaevi ziyaretleri de gerçekleştireceği duyuruldu.

Barış Anneleri | Ekmek, su ve barış