Kuşların Kanadına Sarıldım*

Herkes kendi derdine ağıt yakıyor. Herkes dizini kırmış kendi ocağına bakıyor. Gözün gördüğünü gönül, gönülde gizli olanı göz görmüyor. Bir kerelik de olsa insanlık tarihine, vicdanın diliyle, “vicdani bilinçle” bakmalı. İnsan olanı biteni o süzgeçten geçirdiği zaman yaşamın anlamını kavrayabilir. Gerisi kuru kuruya bir varlık meselesidir sadece. Olmasa da olur. Yaşarken ölüler ülkesinde kendi nefsinin tuzağına düşüp körleşenler, yaşamın ortasına ruhlarına sakladıkları fantezileri dökerler. Kendileri için zafer çığlığı olan, yaşama amansız şekilde bağlı olanlar için “yasla biriktirilen” direniş ruhuydu. Elleri kanlı olanlar, yürekleri robotlaşanlar yüzyıllık utanç duvarıdırlar. Ruhları umutla beslenenler ise tarihin her yerinde onurun sesleri olarak yürümeye devam ederler.

“Yararsız bir soru biliyorum! Zalim sevmeyi anlayamamış bir yabancıdır kendine. Annenin bir parçasını öldürebilmek çocukluğunu hatırlayamayanların belleksiz ölüşleridir. Kar yağıyor. Durmadan. Rüzgârı oynayışına çağırarak. Kar yağıyor kimsesizler mezarlığına. Oysa hangi kar, evlatsız bırakılmış bir annenin yüreğini ağartabilir?”**

Doksanlı yıllar…. Ülkenin siyasi tarihi yazılırken bu yıllar unutulmamalı. Faili meçhuller, işkenceler, Beyaz Toroslar, köy yakmalar, köy boşaltmalar, sürgünler… Herkesin paranoyak bir şekilde gölgesinden korktuğu yıllarda ölüm kalım mücadelesi veren insanların ruh hallerini anlatmaya ne sözcükler ne de derin analizler yeter. Karanlık bir dönem. Ortaçağ karanlığı, geceye düşen korku ve sessizlik. Binlerce insanının gözaltındayken kaybedildiği, kimilerinin ensesinden kurşunlanarak tarlalara atıldığı, asit kuyularında, evlerin temellerinde bulunan kemikler. Tüm bu süreçte ailelerin yaşadıkları ve günlerce, aylarca, yıllarca süren aramalar. Cumartesi Anneleri böyle bir mücadele içindeyken ortaklaşıp, sessiz bir çığlık olarak evlatlarını aradılar. Eşler, çocuklar, kardeşler, anne ve babalara ortak oldular. Hukukun sessiz kaldığı o yıllarda tüm acılara rağmen vicdanın sesi olarak hukuku savundular.

“gözlerim düzeltsin yanlış bakmışsam

bir kayıp semahıdır her cumartesi

toplanıp göz göze geldiğimizde

yer verip tellere konarken kuşlar

diz kırıp oturur,dil kırıp susarız

yerle gök arasında misafirlikte

ne biz kuşlardan fazlayız, ne kuşlar bizden az

uçakona dar  acıda eşitlendikçe güzeliz âh” ***

Doksanlı yılların bıraktığı ateşlerden biri de Ocak ailesinin evine düşmüştü. Hasan Ocak’tan haber alınamıyordu görgü tanıkları olduğu halde. Ocak ailesinin dirayeti, vakur duruşu ve ısrarları sonucu, Beykoz Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunmuştu Hasan Ocak. Karanlık cüceleri gecenin sessizliğine bir öğretmeni, bir yaşam savunucusunu, bir devrimciyi bırakmışlardı. İşte anne Emine Ocak o günlerin sembol ismi olarak bir vicdan örgütlenmesinin içerisinde yer aldı. Ne çok evlat vardı böyle, ne çok kayıp. Berfo Ana, Hanife Yıldız… Bütün zulümleri bir kenara bıraktım. Kar, fırtına, yağmur, soğuk, sıcak demeden onurlu bir sessizlik içinde, karanfiller ve fotoğraflarla ülke vicdanına ses oldular. Kayıplar tek tek isimleriyle her hafta anlatıldı. Vicdanları uyandırabilmek için tek seçenekti Galatasaray Lisesi önü. Yarın, doksanlı yılların tarihi yazıldığında, Cumartesi Anneleri’nin onurlu sessizlikleri en önemli tutanak olarak kayıtlara düşecektir.

“ölüm uğultuları neden hep cellatları hatırlatır?

aylardır kuru bir ağaca asılı kalan sesim

annemin çığlığında dökülüyor dünyanıza

tırnakları çekilmiş parmaklarını tutuyorum”

annem kayıp oğlunu ararken cumartesi’de” ****

Dersim’in acılı ve yas tarihini saçlarında ören kadındır Emine Ocak. Daha bebekken, annesinin çocuk ağlamaları katliamdan kaçanların yerini ortaya çıkarmasın diye ayırdığı iki çocuktan biridir. Bulurlarsa bizi öldürsünler, siz kurtulun diyerek katliamdan kurtardığı bir çocuktur o. Seksenli yılları Elazığ’da karşılamış, evlatlarını kanatlarının altına almış bir kuştur. Bütün annelerden farkı direngenliği ve Dersim tertelesinindeki kaçmanın, kaçırılmanın, yok edilmenin izlerini unutmamasıdır. 24 Temmuz’da Galatasaray Meydanı’na son kez geldi Emine Ocak. Bütün Cumartesi insanları, dostları onu saygıyla, minnetle, alkışlarla uğurladılar. Tarih o meydanı, o anneyi, o insanları o fotoğrafları şiirleriyle kayıt altına aldı bile. Kimse katilleri konuşmayacak.

“o kalabalıkta bir kadın

saçlarına ak düşmüş

ihtiyarlıktan değil

değil ihtiyarlıktan

kederden, kederden, kederden

kadının elinde bir fotoğraf

fotoğrafın altında bir kelime

beş harfli”*****

* ben ne zaman annemi özlediysem

kuşların kanadına sarıldım” özgün e. bulut

** Anımsamanın Zaferi, Cumartesi Anneleri, Aydın Öztürk, Berfin Yayınları, 2000

*** Kurutma Kağıdı, Sezai Sarıoğlu, Kibele Yayınları, Mart 2009

****  Di Ve Diriliş Avlusu, Hıdır Işık, Mühür, 2016

*****  Senden Geriye Kalan, Haden Öz, Romanoku Yay. Kasım 2024

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.