Ahmet Günbaş
Müslüm Yücel’in, ince bir emek ve sabırla kaleme aldığı 229 sayfalık Kahramanlık Komedyası* adlı şiir toplamını bir kült kitap olarak görüyorum.
Ne yazık ki yıl sonuna doğru basıldığı için belki gözden kaçtığından, belki de görmezden gelindiğinden olsa gerek, sanki bir kenarda unutulmuş gibi bir sızı var içimde. Her neyse, tüm bunlar mazeret değil; okunmamış her kitap yeni kitaptır. Merak eden bulur ve okur.
Bana göre Kahramanlık Komedyası, insanlık tarihinden süzülen bir itirafname!… İtirafı oranında karşıtlık duygusunu geliştirerek yoluna devam eden ve büyük insanlığın izdüşümünde kendini bulan “hiçliğin özü”yle dengeli bir destan!.. İçindeki yedi bölümlük sayfa düzeni ilk bakışta yaradılış destanını çağrıştırıyor gibiyse de kazın ayağı öyle değil; din ve devlet kutsalı doğrultusunda binlerce yıllık kültür enkazından yansıyan her şey aidiyetsizliğin vicdanıyla masaya yatırılmış.
Yücel’i biraz anlamak için, kitabın sonunda yer alan “Kahramanlık Komedyası İle İlgili Kısa, Dağınık Notlar”a göz atmak yeterli. Orada kahramanlarıyla birlikte geniş bir kütüphane bulacaksınız. Böylece şiirlerin yazılış serüveni nedeni de kısmen ortaya çıkacak.
İzninizle şimdi kitabın girişine dönüp önsöz gibi duran İtiraf şiirine sözü getirmek istiyorum:
“Ezberimdeki bütün şarkıları unuttum
Kendimle konuşuyorum artık
Beni anlamaları için sığındığım deliler
Ekmeklerini verip gülüşlerini esirgediler
Geçmişim küflü bir sestir
Her sabah bu sesi siliyorum.
Sessizce açılıyor önümde bir kapı
Sessizce büyüyor içimde bir ağaç
Cennet, tutunduğum yoncadan beni silkeliyor
Aydınlık bir hayvanın sessizliğidir bu
Çözüldüğüm yer bir orman, sütun yok
Kulaklarımda inşa edildi kalbimdeki tapınak
Göz kapaklarıma kum taşıyor
kanımla saklambaç oynayan damar” (s:10)
Şair, aslında abartılı ve taraflı bir tarihi sorgulayarak yalınlığına ve büyük yalnızlığına bir anlam yüklemeye çalışıyor. Bu noktada, özeleştiri ekseninde, yabancılaşmanın çiğneyip geçtiği sessiz insanı tanımlaması oldukça ilginç:
“Benim aynaya bakanlardan ne farkım var
İdeallerim yok, balık gibi uyurum, bundan mı” (s:23)
Aynı kişi, aynayı çatlatan biri olarak uykudan uyandığında, “elleri kesilen mimarlar”dan söz edebiliyor pekala. Yeni tarih bilincinde krallara yer olmadığı çok açık:
“Bu yüzden olsa gerek elleri kesilen mimarları seviyorum ben
Kralların büyük yapılarında adları taşların gizli yüzünde yazılan
Ezgileri taştır, beyinlerinin mezarlığından akar surlar geceleyin
Taştan akan damarda durmaz ve günün toprağında sessizlik” (s:99)
Ve giderek şiirin, eleştirel gücüyle özgürleşmenin en önemli aracı olduğu duyurulur.
“Şiirler söyleyeceğim
Bir ardıç beyazdan maviye nasıl dönerse
Her şey ve herkes bir delil isteyecek
Ben diyeceğim, işe bu da yazdığım şiirler” (s:127)
Yücel böyle bir eşiğe, doğayla insan kalbini birleştiren özgüvenli bir sesle geliyor.
“Rüzgarın sesinde, acı vardır; toprak, hiçbir şeyi unutmaz* (s:15)
O da biliyor ki şiir, -nesnelere kadar uzanarak- unutmaların karşısına özgüvenle dikilir. Buradan hareketle uyanık varlığını, “Görüyorum zerreyi; ölüler arasında bir diriyim / hatta, gelecek diye beklediğim ölü geldi”s:156) edilgenliğiyle çizmek, belki de sağaltım sürecinin ilk işaretidir.
Birkaç ayrıntıyla özetlemeye çalıştığım Kahramanlar Komedyası, umarım sizi aşkla başlayıp aşkla biten yeni bir ruhun elinde yeniden şekiller.
Şiir bu, dönüştürmeden duramaz çünkü!
Okunması dileğiyle…
* Kahramanlık Komedyası – Müslüm Yücel, OKB56, 1.basım, Kasım 2024