TÜİK verilerine göre, 2023’te güvenlik birimlerine suç mağduru olarak gelen veya getirilen 217 bin 915 çocuğun %11,8‘i cinsel suçlardan, %8,6’sı aile düzenine karşı suçlardan dolayı mağdur oldu. Bu çocukların %59’a yakınını kız çocukları oluşturuyor. Verilerden aylık olanlara gidelim ve Bianet’in2024 Haziran-Temmuz-Ağustos çetelesine bakalım: erkekler yazın 3 ay içinde toplam 13 çocuğu öldürdü, 32 çocuğu istismar etti. Verilere bakarken içimizden bir kez daha geçirelim, sadece resmî rakamlar, sadece resmî rakamlar, sadece resmî…
Ve resmî bir ses kulaklarımızda, AKP Diyarbakır Milletvekili Ensarioğlu Narin aranırken sesleniyordu: “Bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız.”
Dost?
Seray Kumlu, Dostluk: Bir Siyasal İnceleme kitabına “dostluk zorunlu olarak insanların iyi olduğunu varsaymaz ve dostluğu ele alırken, insan doğasına dair iyimser ya da kötümser bir tutum takınmak zorunda değiliz” diye başlıyordu (s. 15) ya; iyilik aramayı bir köyün toplu sessizliğinde aramayı çoktan bırakmıştık.
Bırakmıştık; çünkü çok daha büyük sessizliklere ve suç ortaklıklarına tanık olduk. Ceylan desem mesela, 2009’da öldü. Cemile’nin cesedini ailesi buzdolabında saklamak zorunda kaldı 2015’te desem. Yukarıdaki verilere dönsem sonra, o veriler beni kilitli kapılara kutsal duvarlara götürse, Ensar desem. Küçük evlerin tek odaları, büyük evlerin dar mekanları desem ve sadece isimlerin baş harfinden haberlere düşen çocuklar…
Yeniden Ensarioğlu’nun bir sonraki açıklaması: “Devletimizin kararlı duruşu karşısında, bazı çevreler istedikleri siyasal alanı bulamayınca, Narin kızımızın cansız bedenine ulaşıldıktan sonra bile toplumun duygularını istismar etmeye devam etmişlerdir…. Amaçları belli olan bu çevreler, milletimizin acıları üzerinden rant elde etmeye çalışmakta ve yalnızca devlete ve adalete olan güveni zedelemeyi amaçlamaktadır.”
Devletimiz ve milletimiz mi dediniz? Esas duruş… Kulaklarımda başka bir resmî ses; Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, gördüğümüz kadarıyla neredeyse hepsi erkeklerden oluşan bir kalabalığa sesleniyor:
“Eğitimin amacı Allah korkusu ve kuldan utanmaktır… vatan sevgisini verirsek, millet sevgisini verirsek, bayrak sevgisini verirsek, başkaları için iyilik yapmayı öğretirsek ve diğer milli ve manevi değerlerimizi onlara yüklediğimiz takdirde onun üzerine bu çocuk nereye giderse gitsin, dünyanın her yerine gitsin bu çocuktan korkmayın.”
Resmî bir sözü böleceğim ama, acaba ve keşke onlar sizden korkmasa mı desek?
Üstelik biz’li konuşmanızdaki herkeste bu değerler var gibi konuşuyorsunuz ve çocukların başına gelenler malum ya…
Devam ediyor sonra, adeta ulus inşa sürecinde aile, toplumsal cinsiyet ve annelik üzerine bir vaka analizi, bir ders örneği niteliğinde:
“Ateistle mi, deistle mi, LGBT ile mi, uyuşturucuyla mı uğraşacaksınız? … Savcıyla, polisle bu iş olmaz.”
Yine kestim sözünüzü ama, zaten bu saydıklarınızdan sadece uyuşturucu söz konusu olduğunda sanırım savcı ve polis aklımıza gelmeli, di mi, diyerek yine geri dönelim:
“İnanç konusunda, devlet olarak, millet olarak, kişi olarak, aile olarak ne yapmamız lazım? …. Önce bir ana kucağı, arkasından okul… Analar veballi…”
Buradan sonrasını özetleyeyim hemen, anne suçlu, çocuk okula değil namaza gitmesin diyor, oysa baba gitsin diyor. Sonra çocuk ergen, anne diyor ki ah ben ne yapacağım… Diyor ki Akar, bu herhangi bir siyaset meselesi değil, zihniyet meselesi! Burada hatlar sanki biraz karıştı diyecek gibi olsam iyi olur ama devam ediyor: “bu memleketin evladıysanız kişilik ve kimlik”. İyice karıştı ama meraklandık. “Kişilik, insanlık; kimlik de mensubu olduğunuz milletin, mensubu olduğunuz dinin, mensubu olduğunuz topluluğun milli ve manevi değerleri.”
Ben yenice bir yazıya, ama milletin inşasında toplumsal cinsiyet çalışanların artık neredeyse eskice ve ama tam da yukarıdakiler yüzünden güncel bir tespitine atıf yapayım. Milleti tanımlarken, kimse erkek veya kadın olmayı millet olmanın bir kriteri olarak belirlemez; ama belki de tam bu yüzden milliyetçilik asla toplumsal cinsiyet körlüğünden mustarip değildir. Tam tersine, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ulus inşa sürecinin tam merkezindeki en yapısal ve ilk eşitsizliği oluşturur. Bu ikili cinsiyet rejimine dayalı aile, milletin manevi değerlerinin taşıyıcısı olarak milliyetçilik için son derece önemlidir; adeta milletin en küçük yansımasıdır. Bkz. Hulusi Akar’ın sözleri… Ve çocuklar, milletin çocukları, evlatları…
Tabii burda hemen bakmak gerekir; çocuklarımız derken ki, –mız ekine.
Öyle bir ektir ki o, sadece resmî sıfatların değil, sıradan insanların da öldürülen, istismar edilen çocuklar için ne zaman ve ne kadar konuşacağını belirler. Ataerkil milliyetçi ve dinsel bir toplumsal yapı içinde çoğu zaman kol kırılır yen içinde kaldırılır.
Neyse ki Narin kalmadı; Narin bir istisna oldu. İstisnalığının nedenlerinden ziyade, bu haliyle artık bir sembole dönüşmesi önemli.
Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit’te Nezaket Erden’in bu “kutsal düzenin” ezdiği bir kız çocuğu Dirmit olarak ve Dirmit için attığı art arda çığlıkları düşüyor aklıma Narin’i düşündükçe ve sonra bütün yukarıda anlatılanlar, ve hepimizi birleştiren kız kardeşlikten öte, farklı derinleri yatay kesen deneyimlerimiz… Narin’i, Dirmit’i, hepimizi kesenleri.
Ama bir de hiçbirimizi. Çünkü Narin öldü.