Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Özel, Cumhurbaşkanı ve Erdoğan’ın Türkiye’yi AİHM’e şikayet edip tazminat aldığını hatırlattı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Grup Toplantısı’nda gündeme dair konuştu. Özel’in konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
“Madrid ve Brüksel’de programlarımız yurt içinden ve yurt dışından büyük ilgi gördü. Tabii ilgi gösterenlerin başında da Sayın Erdoğan var. Çünkü Sayın Erdoğan öyle bir anlayışa sahip ki, geçmişte kendine helal olan şimdi onun yönettiği ülkede muhalefete haramdır.
Onun sevabı bizim günahımız olacak. O ne yapmışsa geçmişte yapmış olacak ama bugüne gelince o her şeyi yapacak, muhalefet susacak. O bir çerçeve çizecek. Muhalefet onun içinde yapılacak. Çizdiği sınırların dışına çıkılmayacak.
Her türlü kötülük, her türlü hak ihlali, her türlü zulüm sessizlikle karşılanacak, o iktidarını sürdürecek, bir taraf acı çekmeye, sömürülmeye devam edecek. O devir kapandı. Hiç kusura bakmasın, o devir kapandı.”
‘AİHM’den tazminat aldın’
“Ayrıca Türkiye’de üniversitelerde başörtüsü sorunu varken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceksin, dava açacaksın.
Dava kazanacaksın. Devletten tazminat alacaksın. Bu Avrupa’ya şikayet etmek olmayacak. O gün de yapılanın yanlış olduğunu, hak aramanın meşru olduğunu söylüyordum. AK Parti’ye kapatma davası açılacak. Üçerli dörderli heyetler yapacaksın. Dünya başkentlerine gideceksin. Kendi ülkendeki bir yargı sürecini dünya başkentlerine anlatacaksın, bu meşru olacak. 15 Temmuz akşamı ne istediyse verdiklerin, etle tırnak oldukların, altına F16 çektiğin, tank verdiklerin demokrasiye karşı darbe girişimine girişecek.”
‘Seçim kazanınca milli irade bir kere kaybedince kirli irade’
“Biz senin bize yaptığın husumetleri, haksızlıkları her şeyi bir kenara bırakıp demokrasinin yanında darbenin karşısında bulunacağız. Sabah ilk teşekkür telefonunu bize açacaksın. Sonra diyeceksin ki CHP’nin uluslararası bağlantıları çok güçlü. Yardım edin bu darbeyi dünyaya birlikte anlatalım. O zaman bunların hepsi olacak. Yani darbenin mağduruyken yurt dışına gidip anlatacaksın. Sonra yıllar önce ya bu demokrasi bizim anlayışımıza ne kadar uygun diyene bir trendir, tramvaydır. İşimize girdi geldi, bindik işimize gelmediğinde ineriz dediğin yaklaşımla uyumlu olarak yıllarca seçim kazanınca milli irade bir kere kaybedince kirli irade.
Yıllarca mazbatayla fotoğraf verirken milletin mazbatasını iptal ettirmeler yıllarca seçim kazanınca yere göğe koyamadıklarını seçim kaybettiğinde bir anda başka bir tarafa koymak ve bir darbeye girişmek. Darbenin mağduruyken gidip dünyaya anlatanlar darbenin faili olunca susulsun istiyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak 2 yıldır dünyanın neresine gidersek gidelim ki gitmeden önce Türkiye’de de bunu konuştuk.
Türkiye’nin tezleri neyse, Kıbrıs, Azerbaycan, Filistin konusundaki Türkiye’nin tutumunu ve fazlasını, Türkiye’nin Eurofighter’daki haklılığını, talebini, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasındaki uğradığı haksızlığı ve kendi egemenlik hakları ile ilgili, Kıbrıs’la ilgili, Ege ile ilgili her şeyi en net şekilde konuşurken bir problem yok. Ama sen Türkiye’de darbeye kalkışacaksın. Sandığa saldıracaksın. Ondan sonra da susun, buna hiç sesinizi çıkarmayın diyeceksiniz.”
Bahçeli’ye yanıt
“İktidarlarının ve ittifaklarının bu konudaki yaklaşımını bugün Sayın Devlet Bahçeli açık açık söyledi grup toplantısında. Dedi ki “Kol kırılsın yen içinde kalsın istiyoruz.” İnsan gerçekten duyduğuna gördüğüne inanamıyor. Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan, kırılan kol bizim. Kırılan kalp bizim. Saldırılan haysiyet bizim. Aşağılananlar bizim arkadaşlarımız. Aileleriyle tehdit edilenler bizim arkadaşlarımız. Ama diyorsunuz ki sizin kol kırılsın. Bizim yenin içinde kalsın.
Bu memlekette kol kırık. Cep delik, cepken delik, insanlar yoksul, adalet sakat ama kendi düzenimiz sürsün istiyorsunuz. Sayın Bahçeli, Kızılcık şerbetini Tayyip Erdoğan’ın etrafı içsin. Biz kan kusaalım ama Kızılcık şerbeti içelim diyorsunuz. Kusura bakmayın. Hiçbir yerde o yoğurdun bolluğu kalmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi milletiyle birlikte ayaktadır. Hakkını aramaktadır. Sonuna kadar da arayacaktır. Bir tane, bir tane bakın biz Türkiye’nin 6,5 milyon oy almış bir siyasi partisiyle mecliste merhabalaşıyoruz diye bizi terörist ilan ediyordunuz. Terörist ilan ediyordunuz.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de nasıl bir sürecin içindeyseniz yıllarca bebek katili dediğiniz kişiye kurucu önder diyorsunuz. Bunların hepsi milletin gözünün önünde oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi tarihsel bir tutarlılık içinde geçmişte ne dediyse bugün aynı şeyi söyleyen, demokrasi isteyen, barış isteyen, kardeşlik isteyen, herkes eşit olsun isteyen. Kimsenin hakkını yemeyen ama kimseye de hakkını yedirmeyen bir siyaseti takip ederken şimdi ben zulmedeyim. Siz susun pısın sessiz olun istiyorsunuz. Bu kişisel bir şey olsa neyse de şuna biliyor musunuz? Biz bir kelime eksik söylersek siz bu milleti susturacaksınız. Biz bir adım geri atarsak siz bu ülkeye 50 yıl geriye götüreceksiniz. Biz 1 santim eğilirsek siz bu millete diz çöktüreceksiniz. O yüzden ne bir kelime eksik konuşacağız. Ne bir adım geri atacağız, ne 1 santim eğileceğiz.”
Erdoğan’a yüklendi
“Türkiye’nin menfaatlerini savunmaya devam ederiz. Büyük bir özgüvenle. Türkiye’de ana muhalefet partisiyiz. imdilik ilk sandığa kadar yurt dışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz. Karşımızda iktidar şahsileştirdiği dış politika ilişkilerini sadece kendi çıkarları için kullanan ve iktidarda kalabilmek için her tavizi veren Türkiye’yi değil, kendisini düşünen bir iktidar anlayışı var. Erdoğan çok rahatsız olmuş. Yaratılan ortaya çıkan görüntüden çok rahatsız olmuş. Diyor ki siyasi hayatımın hiçbir dönümünde eğilmedim, bükülmedim. Batılılar karşısında omurgalı duydum. Duy da inanma, duy da inanma. Hafızayı beşer nisyan ile maluldür derler ya.
Şimdi Sayın Erdoğan’ın omurgalı duruşundan birkaç tanesini hatırlayalım. birkaç tanesini. Rus uçağı düşürüldüğünde Cumhurbaşkanı Başbakan önce yarışa girdiler. Benim talimatımla düştü diye. Erdoğan çok kızdı. Tarafsız Cumhurbaşkanı ama Rus uçağını Başbakan değil benim talimatımla düşürdük dedi.
Ardından bugün olsa yine düşürürüm dedi. Sonra Putin ya senin ailenin taşıdığı petrolleri ve zenginleşmesini Birleşmiş Milletler’de sunum yapacağım deyince hızla bir özür mektubu yazdı. Putin’e yolladı. Kapısına gitti. Rus Devlet televizyonunda canlı yayında geri sayımla bekletildi.
Omurgalı bir duruş gösterdi Sayın Erdoğan. Rahip Branson bu can bu bedende durdukça o papazı sana vermem. Çok istiyorsan papazı ver papazımı al papazını dedi. Ver papazını dediği Fethullah Gülen’di. Al papazını dediği Rahip Branson. Trump’tan bir telefon geldi. Rahip Branson akşamüstü kendini Beyaz Saray’da Trump’ın yanında buluverdi.
Özel uçak verdiler altına Trump’a yetiştirdiler. O can ki Allah uzun ömür versin o bedende duruyor. Branson Amerika’da keyfini sürüyor. Ve Trump her aklına geldiğinde nasıl verdi ama papazımı. Bir istedim hemen verdim papazı diye makara yapmaya devam ediyor. Son derece onurlu bir duruşu var Erdoğan’ın.
Son derece omurgalı bir duruşu var. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği söz konusu oldu. Biz dedik ki NATO’da açık kapı politikası var. NATO’nun o kanadının da güçlenmesi lazım. Vay Finlandiya İsveç vaktiyle PKK’lılar iki tur döndüler orada eylem yaptılar.
Siz nasıl PKK’nın hamisi ülkeyi NATO’ya sokarsınız dedi. 4 ay sonra günü geldi. İlk imzayı kendi attı. Kalemi Avrupalıların elinden kaptık. İlk imzayı kendi attı. Ama omurgalı bir duruş sergiledi Erdoğan Batı’ya karşı.
Birleşik Arap Emirliklerine 15 Temmuz’dan sonra darbenin finansörü dediler. Yeni Şafak gazetesinden Emiri’in fotoğrafını basıp darbenin finansörü altına kocaman puntolarla şerefsizler diye manşet attılar.
Daha sonra gidip Birleşik Arap Emirliklerinde kardeşine sarılmaz insan o kadar. Emire öyle sarıldı. Para istedi yaklaşan seçimler için. Cemal Kaşıkçı cinayeti bu ülkenin topraklarında işlenen bir cinayetten Suudi Arabistan’ı doğrudan sorumlu tutup katil ilan edip daha sonra doların yeşilinin ucunu gösterdiklerinde dosyayı iadeli taahhütlü bile değil, tek taraflı karşı tarafa ön ödemeli olarak Erdoğan aldı yolladı yetiştirdi.
Trump Erdoğan’a aptal olma diye mektup yazdı. O mektubu katlarım cebime koyarım dedi. Hala orada duruyor. Dışişleri Bakanı bizden randevu dileniyorlar dedi. Bunu dedikten iki gün sonra randevuya gitti.
ABD elçisi Trump akıllı adam. Erdoğan’da olmayanı verecek. Kendisine meşruiyet verecek her şeyi alacak. Çok da güzel olacak sonu dedi. Tam da dediği gibi gitti. Boeingleri satın aldı. Pahallı gazı satın aldı. Nadir toprak elementlerini peşkeş çekti. Ne varsa verdi. Karşılığında hileli seçimleri en iyi bu bilir ama seçim yapılırsa bu kazanır diye Türkiye’de olmayan meşruiyeti güya Trump’tan aldı. Omurgalı duruş diyorsun ya.
Omurga dediğin 33 omurdan oluşur. 6 tanesini bir nefeste saydım. 33 tanesini iki nefesle saymazsam namertim. Eğer sen omurgalıysan Şimdi bir omurgalı duruşu daha hep birlikte yaşıyoruz. Milletin önünde bir konuşalım.”
Gazze: Bu adil bir barış değil
“Gazze’de 2 yıldır İsrail’in soykırımı var katliamı var…. Mısır’da bir ateşkes mutabakatı imzalandı. Biz ilk baştan beri bu sürece hep şöyle yaklaşıyoruz. Bu adil bir barış değil. Ama Aliye İzzetbegoviç’in söylediği gibi kötü bir barış süren bir savaştan iyidir. Hiç olmazsa 67.000 Filistinli ölmüş. Yarısı kadın ve çocuk. Bundan sonra ölümler durdurulamıyordu. Gazze tamamen sürülüp gidiyordu ve Trump’ın oradaki hayalleri ortadaydı. Kan akmamasına, çocukların açlıktan ölmemesine, kadınların ölmemesine, ekmek kuyruktakilerin taranmamasına bir umut varsa peki dedi bütün dünya.”
‘Trump Netanyahu’ya savaş kahramanısın dedi’
“Mahmut Abbas bile peki dedi. Biz de peki dedik takip ediyoruz. Beklentimiz katliamların tamamen durması, insani yardımların ve sağlık hizmetlerinin eksiksiz sağlanması, bağımsız bir Filistin devletinin tanınması ve Gazze’nin Filistin toprağı olarak muhafaza edilmesi. Bunun dışında bir şey istemek zaten Filistin davasını terk etmek, Filistin’i yalnızlaştırmak ve İsrail’in kayığına binmektir. 2 yıldır kararlı bir şekilde savunduğumuz bu meselede Erdoğan iktidarının ikircikli tutumunu her seferinde eleştirdik. Gazze İsrail işgalinden kurtarılıp Trump’ın ilhakına açma hevesine de uyanık ve temkinli bir şekilde yaklaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz tüm uluslararası örgütlerde de bu tehlikeye dikkat çekiyoruz. Dün Mısır’da Trump’ın şımarık ve alaycı bir şovunu bütün dünya ibretle izledi. Trump bu şovdan saatler önce İsrail parlamentosunda bir konuşma yaptı.
Netanyahu’ya sen bir savaş kahramanısın dedi. Ve dedi ki herkesin içinde ona kullanması için en iyi silahlarımızı verdik. O da iyi bir iş çıkardı dedi. Tek tek İsrail parlamentosunun başkanı savaş suçlularını anons etti. O katliamları yapanları. O komutanlar tek tek ayağa kalktılar. Bütün salondan alkış aldılar. Çoğunda Trump da ayağa kalktı. Ayakta alkışladı onları. 67.000 kişinin katillerini. En şahin bakanlar anons edildi. En çok onlar alkış aldı. Hani bütün İsrailliler ölmeden buralara huzur gelmez diyen en şahin bakanlar en çok alkışı aldı.
Trump da onları ayakta alkışladı. Sumud filosuna saldıranları ayakta alkışladılar. Ve Trump döndü dedi ki sevinebilirsin mutlu olabilirsin. Savaşı sen kazandın dedi Netanyahu’ya. Başardın dedi. En iyi silahlarımı sana verdim. İyi iş çıkardın dedi dakikalarca alkışlandı. Sonra oradan Mısır’a geçti ve herhalde Türkiye’yi yurt dışındaki birçok konuda Erdoğan’ı takip ediyoruz. İzliyoruz. Zaman zaman doğru tutum aldığında destekliyoruz diyoruz. Hiç çekinmeden bu kürsüden söyledim. Rusya Ukrayna arasında taraf olmamak, barışa aracılık etmek, tahıl koridoruna çalışmak doğru iş. Biz de olsak aynısını yaparız dedik. Çoğu zaman yanlışlarını eleştirdik.”
‘Hiç dünkü kadar utanmamıştım’
“Ama hiç dünkü kadar utanmamıştım. Hiç dünkü kadar midem bulanmamıştı. İsrail parlamentosundaki o şov yetmezmiş gibi bir de güya Netanyahu da gelecekmiş de Erdoğan karşı çıkmış. Ya Netanyahu nereye geliyor? Nereye geliyor Netanyahu? Eli kanlı adam. Katliamların faili soykırımcı Netanyahu. Bizim onu Lahey’de yargılatmamız lazımken 67.000 kişinin kanının hesabını sormamız lazımken neredeyse bir araya gelecekler mişte karşı çıkılmış marşı çıkılmış. En büyük utancım şu. Dün iki yerde sevinç vardı. Birisi İsrail parlamentosunda İsrail basınında bile bu kadar değil. İkincisi AK Parti’nin yandaş basınında. Buradan dün yaşananları bir başarı, bir zafer, Hamas direndi, Erdoğan kazandı.Ya ne Erdoğan kazandı?”
‘Yandaş basına diyorum ki sizde ne yerlilik var, ne millilik var’
“Erdoğan yıllarca Trump’a sustu. Trump Netanyahu’yu övdü, önünü açtı. Ekmek kuyruğunda kadınlar tarandı. Gık demediniz. Gık demediniz. Parmağınızı oynatamadınız. Ne zamanki oradaki bölüşüm meselesinde anlaştılar, hidrokarbonlar Amerika’nın, Gazze’de Amerika’nın ilhakı olacak bütün 150 ülke Filistin’i tanımışken kendilerince manevra yaptılar.
Bizim yandaş basın utanmadan, sıkılmadan İsrail parlamentosundaki o havayı görmeden bunu Erdoğan’a bir yurt içinde acaba iç siyasette faydası olur mu diye bir başarı gibi göstermeye çalışıyor. Beyler buradan hepinizin gözünün içine baka baka söylüyorum. Hey biz yaseviyiz. 67.000 tane cenaze var orada.
Siz İsrail’in düğün evinin defçisi gibi davranıyorsunuz. Yazıklar olsun hepinize. Yazıklar olsun. Yarısı kadın, çocuk 67.000 Filistinli katledilmişken İsrail’in davuluyla zurnasıyla halaya duran yandaş basına diyorum ki sizde ne yerlilik var, ne millilik var.
Şu kadar vicdan yok. Sadece yalakalık var. Sadece yalakalık var. İmzalanan şey barış anlaşması değil ateşkes mutabakatı….”
‘İçinde bağımsız Filistin devleti yok’
“Erdoğan’ın imzasıyla poz verdiği belge bir niyet beyanı. İçinde bağımsız Filistin devleti yok. İki devletli çözüme atıf yok. Gazze’nin Filistin toprağı olduğu yok. Filistin’in seçilmiş Filistinliler tarafından yönetilmesine ilişkin irade yok. 70.000 kişiyi öldürenlere karşı bu insanlık suçuna karşı bir uluslararası hukuk hatırlatması yok.
Ne var? İsrail’de düğün dernek var. Bizim utanmazlar da Türkiye’de konvoy yapıyorlar İsrail’in peşinden. Yazıklar olsun. Bu konuda bu konuda biraz önce söyledim. Nasıl efendim bizim çizdiğimiz alanda siyaset yapacaksınız. Biz lokomotif olduk. Katar gibi peşimize takılacaksınız vagon yapacaksınız çuf çuf ben başı çekeceğim. Muhalefet arkama dizileceksiniz.
Geç onları Erdoğan, geç onları. Çok geride kaldı onlar. Doğru bildiğimizi söyleriz, savunuruz. Erdoğan’ın ne arkasına diziliriz, ne yanına diziliriz. Ne zamanki bu zulüm sürer bunun için içeride mücadele eder, dışarıda anlatırız. Filistin’in dostuyuz. Zalimlerin karşısındayız. Trump’tan medet umanlara söylüyoruz. Mübarek olsun Trump’ınız. Onun da karşısındayız. Sizin de karşınızdayız. Amerika’nın başkanından çekilseydik Kıbrıs Barış Harekatı yapılamazdı. Dünyanın dünyanın devletlerinden, krallarından, liderlerinden çekinseydik Milli Mücadele başarılı olamazdı.”
Amasra Maden kazası
“Bugün 14 Ekim Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun madeninde 43 işçiyi yitirdiğimiz facianın 3. yıl dönümü. Soma’da 301 evladımızın kaybından ders çıkarmayanlar o madene dünyanın en güvenli madeni demişlerdi. Oysa o faciadan önce Soma’dan bugüne ölenlerin ailesine verilen sözler tutuldu. Kalan madencilere verilen sözler kısmen tutuldu. İş güvenliği ile ilgili taahhütlerde arpa boyu yol alınmadı. Türkiye’nin dört bir yanında madenciler günde 3 vardiya ölüme inip çıkıyorlar diye söylemiştim. Ardından dünyanın en güvenli madenidir diye etiketledikleri madende 2019 Sayıştay raporu yüksek risk var demesine karşın tedbir alınmadı ve o günden bugüne de yargılama safhası sürüyor. Ve katliamdan sonra sanıklara verilen cezalar yürekleri soğutmadı. 4 kişi hakkında olası kas suçu bilinçli taksire çevrildi. Yani cezalar indirildi. 2,5, 3 yıla kalmaz salı verilecekler.
Madenci ailelerinin itirazıyla eski TTK Genel Müdürü ve Enerji Bakanlığı müfettişlerine soruşturma izni verildi. Görevi ihmalden dava açıldı. Cezanın üst sınırı 2 yıl. Yani tabiri caizse halk arasındaki deyimle yatarı yok. Yani aileler istiyor diye tamam tamam dediler. En üst sınırdan ceza alsalar bir gün yatmayacaklar.
O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi bir facia, bir kaza olduğunda o gün ona ağlayan, manşetlerle bir yas tutan, manşetler susunca, kameralar gidince köşelerde yer bulmayınca unutan bir parti değil. Soma davasını her bir davasını ilk günden son ana kadar nasıl takip ettiysek Amasra’yı nasıl takip ettiysek toplumdaki toplumsal yara toplum vicdanında yara açan ve adaletin tecelli ettiğine toplumun vicdanının ikna olmadığı tüm davaları tüm süreçleriyle takip etmeye devam ediyoruz. Gün gelecek o gün bu grup burada olmayacak. Daha büyük olan bir salon var. Orada olacağız. Ama o gün çıkacağım. O günkü grup toplantımızda partinin genel başkanı olarak hepinizin gözünün içine baka baka ve o localarda birilerini getirilip de alkışlattırılan, slogan attırılan birileri değil Soma aileleri, Amasra aileleri, Ermenek aileleri, Çorlu aileleri, Lokumcunun ailesi, Gezi’de katledilen kardeşlerimizin aileleri, Berkin Elvan’ın annesine diyeceğiz ki bu davaların hepsini tekrar açıyoruz. Bir daha yargılanacaklar.”
AK Parti ve MHP seçmenine seslendi
“Buradan AK Parti ve MHP’li seçmene söylüyorum. AK Parti’ye üye olmuş olmak, oy vermiş olmak, bir dönem AK Parti’de siyaset yapmış olmak bunların hiçbir tanesi bizim için husumet meselesi değil. İyi olsun diye yapılmıştır. Şüphesiz. Ya da nüfus cüzdanı alınmıştır. Mahalle başkanı tarafından kayıt yapılmıştır. Partiye üye kaydediyoruz. Her yeni kaydettiğimiz beş üyenin bir ya da iki tanesi daha önceden AK Parti’ye üye çıkıyor. Çoğunun haberi yok. O yüzden kimse şu endişeye kapılmasın. Yarın Cumhuriyet Halk Partisi gelince acaba bize bir şey olur mu? Oy verene, üye olana, siyaset yapana bir şey olmaz. Ama elinde Berkin Elvan’ın kanı olan, Soma’nın kanı olan, Amasra’nın kanı olanlar yargılanacaksınız kardeşim. Bir daha yargılanacaksınız.
Bu ülkenin menfaatlerini korumak için taviz verenlerden değiliz biz. Milletin huzurunu ve refahını savunmak da böyle olmaz zaten. Bakın Belçika’daydık. Dünya kadar soydaşımızla birlikteydik. Avrupa’dan gelenlerle. Ama onlarla konuştuk. 3 gün öncesinden giden arkadaşlarımız dolaştı, not aldılar. Bana orada getirdiler. Orada söyledim. Doğru mu doğru? Bir de burada bakalım. Bazıları diyor ya efendim biz söylüyoruz. Bir tarafta hukukun üstünlüğü olan ülkelerde demokrasi iyi. Demokrasi olduğu için ekonomi iyi, ekonomi olduğu için ücretler iyi, fiyatlar düşük. Bir yandan da iktidarın borozanları efendim enflasyon bütün dünyada var. Avrupa ortalaması yüzde 2 Türkiye’de eylül ayı yüzde 3,5. Efendim enflasyon her yerde sorun. Satın alma gücü her yerde düşük. Ki Belçika asgari ücrette en iyi ülkelerden değil. Ortalarda bir yerde.”
Belçika ve Türkiye’deki emeklinin farkı
“Belçika’da emekli aylığı 1619 Euro. Bu Avrupa’da 3.000, 3.500 Euro olan ülkeler var. 1619 Euro. Türkiye’de emekli aylığı 348 Euro. 1619, 348. Satın alma gücüne bakalım. Bir emekli aylığı ile gittiğinde Türkiye’de 19 kilo dana kıyma alabiliyorsun. Belçika’daki emekli 108 kilo dana kıyma alabiliyor. Kıyma üzerinden satın alma gücü 6 kat fazla. Türkiye’de 218 litre süt alabiliyor bir emekli maaşı. Belçika’da 1819 litre. Yani hem maaştan fark ediyor hem de satın alma gücünden misliyle fark ediyor. 200 litreye 1.800, 9 kat fark ediyor süt üzerinden satın alma gücü. Asgari ücret işi sorarsanız Belçika’da 1.919 Euro Türk parasıyla 93.000 lira. Hani diyoruz ya yoksulluk sınırı 91.000 lira. Daha işe girmiş bir yıllık asgari ücretli o yoksulluk sınırının üstünde. Yani asgari ücretli zengin kabul ediliyor. Türkiye’de ise 456 Euro. Belçikalı asgari ücretli 128 kilo dana kıyma alırken Türkiye’deki asgari ücretli sadece 30 kilo alabiliyor. Yani emeklide 108’e 9 19 kilo. Asgari ücretli de 128’e 30 kilo.
Yani ister asgari ücretli de ister emeklide böyle. Sonra birisi geldi yanıma dedi ki altın hesabına kızıyor. Kıyma hesabına da kızar. Ama dedi ona bir sor bakalım dedi. Arabanın markasını o söyledi ben söylemeyeyim. Bunu almak için Türkiye’de ne kadar çalışılıyor burada ne kadar? Araba aynı araba. Asgari ücretli bu arabayı almak için bu arada şöyle bu araba aynı araba ama Avrupa’da 18.300 Euro. Türkiye’de 31.000 Euro’ya satılıyor. Aradaki fark bizimkilerin fazladan aldığı vergi. Araba Türkiye’de üretilmiyor. Yurt dışında 18.300 liraya satılıyor. Türkiye’de neredeyse iki katına.
Belçikalı asgari ücretli bu arabayı almak için 10 ay çalışıyor. 10 aylık asgari ücretini koyduğunda bu arabayı alıyor. Türkiye’de 6 yıl hatta 70 ay. 70 ay çalışarak, 72 ay çalışarak. 10 ay bir yerde 72 ay bir yerde 7 kat. Yani Türkiye’de alın terinin karşılığı Belçika’dakinin alın terinin karşılığının 7’de biri kadar değil. Şimdi bana diyorlar ki ya Avrupa eski gücünde değil. Şu kadarını söyleyeyim. Şu kadarını söyleyeyim. Doğuyla Batı iki farklı yön değil. Zaten eğer Batı’da, Doğu’da demokrasi varsa Doğu’ya gidelim. Kuzeyde varsa kuzeye gidelim. Ama demokrasi neredeyse o yöne gidelim. Onlar gibi yönetelim. Onlar gibi yönetilelim diyoruz. Batıya gittikçe liderlerin arabaları mütevazileşir. Hatırlayın Merkel kendisi Volkswagen transporter minibüse biniyordu. Dünyanın en pahallı Mercedes’ini o dönemde ürettiler limuzin Mercedes. İki tanesi yarın grup yaparsa meclise gelecek Sayın Erdoğan’da. Yola gelince yol ayrımına biri buradan gidiyor biri buradan gidiyor güvenlik gerekçesiyle.”
‘Dünyanın en pahalı limuzinin ikisi bizde’
“Dünyanın en pahallı 10 limuzin Mercedes’inin ikisi bizde. İkisi Katar’da. Birisi Birleşik Arap Emirliklerinde. Öbür birisi Suudi Arabistan’da. İkisi bizde. Ama Merkel bu arabayı bu taraftaki otoriter liderlere satıp kendisi mütevazi bir minibüse biniyordu. Merkel Türkiye’de uçan saraylar varken 14 bir uçan saray, 14 tane lüks uçak tarifeli uçuyordu. Ama Almanya’daki asgari ücretin Türkiye’dekine göre satın alma gücü 8 kat da o günlerde. Şimdi daha da fazla olmuş olabilir. Demokratik ülkelere gittikçe evler küçülüyor. Mütevazileşiyor, konvoylar kısalıyor. Arabalar basitleşiyor. Ama halk zengin. Doğu’ya doğru gittikçe 1000 odalı saraylar. Elhamdülillah bizimkisinde 1500 oda var. Uzun uzun konvoylar uçan saraylar yüzen saraylar hepsi var. Yüzen sarayımız var. Uçan sarayımız var. Yazlık sarayımız var. Ahlat’ta Sarayımız, Okluk’ta yazlık sarayımız var. 1500 odalı saray burada var. Ama millet sürünüyor. İşte Cumhuriyet Halk Partisi’nin bundan sonra Türkiye’nin önüne koyduğu en büyük hedef şudur. Biz Erdoğan’ın konvoyuna limuzin Mercedes’ine uçan yüzen kaçan yazlık kışlık saraylarına değil Türkiye’dekilerin geleceği, karnının doyulmasına, Avrupa’daki gibi satın alma gücü olmasına talibiz.”
Asgari ücretliye zam yapmadılar 120 katını harcadılar’
“Önümüzdeki seçimden sonra Erdoğan iktidarda kalmaya devam ederse 18 kilo kıyma alıyorsak 9 kiloya düşer. Kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü bu düzen bir asgari ücretin 8 çeyrek altın aldığı 2002 yılından 3 çeyrek altın alabildiği bugüne geldi. 8,5 çeyrek altın alınan emekli maaşından 2 çeyrek altın alınan bu günlere geldik.
Ve bu düzen bu şekilde devam ediyor. Bir gün meydanın birinde sordum izliyorsunuz, katılıyorsunuz zaten eylemlere. Erdoğan sizi seviyor mu? Dediler hayır. Niye dedim? Birisi bağırdı oradan fakiriz diye. O gün bugün kaldı biz niye fakiriz diye soruyoruz. Bakın neden fakiriz?
19 Mart darbesinin maliyeti 160 milyar dolar. Bunu ben söylemiyorum. Bunu devletin kayıtları söylüyor. Sattıkları rezerv, faize binen yük, faiz artışının getirdiği dış borç yükü ve her şey. Her şey. 19 Mart darbesinde harcanan bu para bu milyar ama yeni milyar yani bunun üstüne 6 tane daha 0 ekleyeceksin eski parayla. Eski milyar gibi değil. Yeni paranın milyarı bu. Emekliye yapılan zammın 150 katını 19 Mart darbesi için harcadılar. Asgari ücretliye verilmeyen zammı yani 22.000 liraya biz 30.000 lira yapın dedik. O paranın yok dedikleri paranın 120 katını harcadılar. Çiftçiye destek veriyorlar. Biz diyoruz ki kanuna göre alması gereken gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’i sizin verdiğiniz yüzde 0.2 binde 2 5 katını vermelisiniz. Vermeyiz diyorlar. 100 katını bu darbeye harcıyorlar. Bakın Türkiye’deki bütün çiftçilerin aldığının 5 katını verseler kanuna uygun şekilde nefes alacak oraya vermeyen buraya veriyor.”
Plan Bütçe Komisyonu
“Ama Plan Bütçe Komisyonu’nda şimdi başlıyor Plan Bütçe Komisyonu yine bütçe görüşmeleri. Geçen sene vazgeçilen gelir vergileri için ayrılan kalem firma çalışmış, üretmiş, satmış, ihraç etmiş, kar etmiş, vergisi çıkmış. 700 milyar liralık vergiyi silmek için bütçeye kalem koyuyorlar. Kur korumalı mevduata 2,5 trilyon lira veriyorlar. Yani param var ama dolara mı koysam koyma dolar yükselir. Faize mi koysam? Sen gel bunu kur korumalı mevduata koy. Faiz neyse veririz. Dolar ondan çok yükselirse aradaki farkı aramızda toplar onu da sana biz öderiz. Kim kim toplandık biliyor musunuz? Asgari ücretliler işçiler, memurlar, çiftçiler, esnaflar. Yani fakirler fakir bıraktıkları aramızda toplayıp 2,5 trilyon lira kur korumalı mevduata para harcadık. Daha bu yıl daha bu yıl 8 ayda faize 1,5 trilyon lira vergi harcadık. Ve burası burası zurnanın zırt dediği yer.
Türkiye’de verginin yüzde 89’unu siz ödüyorsunuz yüzde 11’ini zenginler ödüyor. Bakın bu rakam bu rakam bu oran tam da zurnanın zırt dediği yerdir. Bir ülkede dolaylı vergi alınır mı? Alınır. OECD ülkelerinde de yüzde 20’lerde dolaylı vergi var. Dolaylı vergi dünyanın en alçak vergisidir. En haksız vergisidir. Niye? Bir fabrikatörle çok para kazanan o fabrikanın kapısındaki bekçi aynı vergiyi verir. Neye? Elektriğe, suya, cep telefonu görüşmesine, süte, zeytinyağına, yumurtaya çocuğunun okul servisine aynı parayı aynı vergiyi verir dolaylı vergi. Bu dolaylı verginin oranı Türkiye’de yüzde 66. Yani fakir zengin ayırmadan herkesten alınan vergi yüzde 66 bütün vergilerin. Sonra bir de yüzde 23’lük bir vergi var. Maaşlardan kesilen vergi. Yani bütün çalışanların aldıkları maaştan ve emeklilerin aldıkları maaştan sadece asgari ücret kadarki payı muaf. Türkiye’de ödenen bütün maaşlardan para çekilmeden kesilen vergi var ya eline değmeden cebe çantaya girmeden bordroda kesilen vergi yüzde 23 etti mi yüzde 89. Geriye ne kalıyor yüzde 11. Bu ne? Kurumlar vergisi. Türkiye’nin dört bir yanında çalışılan üretilen, ticaret yapılan hizmet sektörü bütün alanlarda şirketlerin kazandıklarından ödediği vergi toplam verginin yüzde 11’i. Yüzde 89 bu salonda oturanlardan. Yüzde 11 başımızda parayı kazayıp göbeğini kaşıyanlardan alınan vergi var. Eğer bu ülkede iktidar değişip de Tayyip Erdoğan’ın yerine emeklinin çalışanın işçinin, memurun, çiftçinin ve esnafın dostu bir iktidar gelmezse bu vergi düzenini alaşağı tepe taklak değiştirmezse bu ülkede kimsenin sorunu çözülmez. Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz. Başka bir şeye değil.
Bir de insanın en çok çıldırdığı dene vergi rekortmenlerini açıkladılar bu hafta. Adana’da, Konya’da, Samsun’da vergi rekortmenlerini gördünüz mü? Futbolcular teknik direktörler. Adana vergi rekortmeni şimdi Milli takımı yönetiyor. Vaktiyle 2001’de herhalde Adana Demirspor’un hocasıydı Montella. Adana’da vergi rekortmeni olmuş adam. Sivas vergi rekortmeni Yunan futbolcu Carisis. Sivas’ımızın vergi rekortmeni Carisis. Konya’mızın vergi rekortmen listesindeki Guy Larman.
Bunlar Türkiye’de Konya’da o kadar firma var. Çalışıyorlar, üretiyorlar Anadolu Kaplanları Anonim şirketler, Limited şirketler, Holdingler ama futbolcular vergi rekortmeni oluyor. Neredeyse neredeyse Türkiye’nin dört bir yanında gerçek anlamda vergi vermesi gerekenlerin bir şekilde yolunu bulduğu, hiç elini cebine atmadığı ama bu salonlarda ya da çağırdığımızda karda kışta meydanlara koşanların cebinden devletin elinin çıkmadığı bir düzendeyiz.
Yoksulun cebine atılan o eli oradan çekeceğiz. Kırıp atacağız. O eli o şefkatli eli milletin sırtına dayayacağız sırtına. Tabii gerçek gündemimiz geçim derdi. Vatandaş tarihin en büyük borç batağında. Rakamlar açıklanıyor. Duymuşsunuzdur. İcra takibine alınan batık kredi 500 milyar lirayı geçmiş.
Ama esas mevzu ne biliyor musunuz? Bireysel kredi borcu 5.3 trilyon lirayla kendi rekorunu kırdı geçen ay ve bu yılın ilk 8 ayında ocaktan ağustosa kadar 2 milyon yeni kişi icra takibine alındı. Ve icradaki dosya sayısı 24.645.000’e çıktı. Yani 22 milyonmuş 24 milyona çıkmış. 2 milyon yeni hacze uğramak üzere olan icra dairelerine dosyası düşmüş olan vatandaş var sadece 8 ayda. Ve nüfusa oranlandığında 10 kişiden üçünün icra dosyası var memlekette. Her 10 kişiden üçünün icraya düştüğü bir noktadayız.”
‘Merkez Bankası’nın faizi yüksek düşecekti’
“Merkez Bankası’nın faizi yüksek düşecekti ne güzel. Araya 19 Mart’ı yaptılar. O yüzden faizleri tekrar arttırdılar. Milleti zarara soktular. Ama faiz 40.5. Ama öyle bir geçen hafta söyledim çok büyük dikkat uyandırdı. İnsanlar bazen de veriyorlar da verdiklerinin farkına varmıyorlar. O rakamı geçen ay söylemiştim. Bunu bir kez daha gösterelim istedik. Bunu unutturmayacağız. Geçen hafta demiştim. Hem grubumuz bunun mücadelesini verecek.
Plan Bütçe Komisyonu’nda Meclis Genel Kurulunda hem sokaklarda. Bakın memlekette faiz yüzde 40 ama kredi kartına ve kredili mevduat hesabına uygulanan faiz yüzde 4,5. Üstüne de yüzde 30 vergi alıyor. BSMV banka, sigorta, muamele vergisi ve kaynak kullanımı destekleme fonu yüzde 5.85’e geliyor aylık. Bunun her ay 5,85 yıllık bileşeni yüzde 95. Merkez Bankası politika faizi 40 ama kredi kartını borcu borçla çevirmeye çalışan bu vatandaş 40,5’in üzerine yüzde 50 gariban olma bedeli. Gariban olma bedeli ödüyor ve yüzde 95 faiz alıyor. Şu yüzde 40’a göre parası olana verilen ve sonra geri alınan kredilerde bu rakamlar bunun biraz üstü uygulanıyor. Ama bu amcama yüzde 95 faiz uygulanıyor. Öyle bir noktadayız ki bakın zenginseniz örneğin 5 milyon lira faiz geliriniz var. Sizden alınan vergi sadece yüzde 17,5 stopaj. Parayı bankaya koyuyorsun. Milyonlarca lira faiz alıyorsun. yüzde 17,5’unu stopaj diye kesiyorlar. Bu amcamın kredi kartı borcunu öderken sırf yüzde 30, sırf yüzde 30 vergi alıyorlar. Faiz de alınan vergi 17,5 batmış adamın bankaya ödediği kredi kartına işlenen faizde yüzde 30 vergi var. Ve katlanıyor yüzde 95’e geliyor.
Öyle bir nokta ki başka konularda söylerler. Bu AK Parti’nin yönetim anlayışı tam bu. Mert olan karşıdan vurur. Namertler bazen arkadan vurur. Bu AK Parti’nin yönetimi var ya bu Erdoğan rejimi bu saray yere düşene vuruyor arkadaşlar. Yerdekine tekme vuruyor bunlar. Yazıklar olsun. O yüzden kimi mertçe karşıdan vurur kimi arkadan vurur namertler ama ülkeyi yöneten bu yönetim anlayışı yere düşene vuruyor. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de gördüm bir örneğini. Dün akşam serbest kalan gerçi ev hapsi verildi İzmir İl başkanımız için. Cezaevine atmışlar. Kooperatifçilik suçundan cezaevinde duruyor. Şimdi biz il kongresi yapıp cezaevinde duran arkadaşın yerine yarışıp da sen geçsen ben geçsem mi yapalım? Bütün İzmir örgütü dedi ki yapmayalım. İl başkanımızın arkasında duralım. O çıktıktan sonra bakarız il kongresini ne yapacağımıza. Bütün ailesi hem CHP ailesiyle gurur duydum hem kendi ailesi memnun oldu. AK Parti’nin İzmir milletvekili yöneticisi açıklama yapıyor. Acaba bu olanlar İzmir İl başkanına sus payı mı? Öyle biliyorum ki benim yanımda İzmir’de methiyeler düzüyordu metiyeler. İşte biz birbirimizi severiz. İzmir’de birlikteyiz.
Şenol başkan da iş adamıdır. Biz de bilmem neyiz. İçeri düşünce arkasında ailesi ve Cumhuriyet Halk Partisi ailesi duruyor hapse düşmüş ya düşene bir tekmeyi ilk o vuruyor. Emekliye de çalışan Kanadada Hapisteki Ekrem Başkanımıza belediye başkanlarımıza da siyasi tutsaklara da ya da her ne sebeple olursa olsun bir şekilde düşene yerde tekme atan bu iktidar anlayışına yazıklar olsun. Her sabah her sabah ben yataktan yerde kini tekmeleyen bunlara haddini bildirmek üzere kalkıyorum.”
‘Kardeşlik istiyoruz’
“Kalkmaya da devam edeceğim. Şüphesiz memleketin birbirinden önemli gündemleri var. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yurtta barış cihanda barış ilkesini savunan bir partiyiz. Ülkede kutuplaşma kavga değil kardeşlik istiyoruz.
Kucaklaşmayı istiyoruz. Gördünüz seçim kazandığımız akşam ne konuşmuştuk. Biz çok seçim kaybettik arkadaşlar. Hep beraber. 47 yıl boyunca 1. parti olamadık. Seçim kaybettik. Biz kaybettik adayımızın kapısında sabaha kadar zurna çaldılar.
Biz kaybettik adaylarımızın bulunduğu sokakta trafiği kitlediler. Sabaha kadar çocukları uyutmadılar. Alay ettiler. Referandumu kazandıkları belli olmadan atı alan Üsküdar’ı geçti dediler. Kendi evlerinin önünde kendi evlerinin önünde Üsküdar’da seçime teşekkür konuşması yapmak için seçildiğinde evinin önünde otobüs üstüne çıktılar. O günkü adayımıza seçimden önce taktığı lakabın alaycılığıyla hitap ettiler. Kazandığında kazandığında küstahlaşan, burnu büyüyen zoru görünce biraz pısan ilk fırsatta saldırganlaşan bir kötülükle mücadele ediyoruz.”
Özel’den süreç değerlendirmesi
“Gelinen aşamada bazı uyarıları yapmamız gerekiyor. Komisyon faaliyetlerinin dar bir alana sıkıştırılmasından rahatsızız. İlk başta da söyledik.
Bu komisyon bir kişinin bir partinin siyasi kariyer hesaplarıyla ve çeşitli alver hesaplarına alet edilecek bir komisyon değildir. Şehit ailelerini gazileri üzmeden barışı getirmesi gereken bu ülkenin parasını topa tüfeğe, terörle mücadeleye değil yoksullara, ihtiyaç duyanlara, geleceğine, gençlerine harcaması gereken bir süreçteyiz dedik.
Geldiğimiz noktada mecliste 10 partinin mutabakat ve verdiği kanun teklifi dururken Erdoğan efendim kayyım artık bir istisna olacak.
Kayyım atanan belediyeler olmayacak demişken komisyon koca bir yazı yemişken kayyumlu atanan 13 belediye orada duruyor. Üçü bizim onu demin. Diğer bir taraftan batıda seçim kazanamayacağı için Kürtler CHP’nin listesinden birer ikişer aday gösterilip CHP’ye oy vermek suretiyle batıdaki kentlerin yönetiminde söz sahibi edildiler. Bunun adı kent uzlaşısı iddianamesi. Kent uzlaşısı suçlaması. Birisi sözünü söyleyemiyormuş bir temsilci konmuş. Söz sahibi olmuş bu terörle ilişkiliymiş. Bu ayıp ortada dururken komisyon orada bir yandan dinliyor, dinliyor, dinliyor.
Biz komisyona girerken de söyledik. Bütün muhataplara da söyledik. Anayasa tartışmalarına girmeyiz. Varsanız biz yokuz dedik. Oradaki güvenceden sonra buradayız. Terörsüz Türkiye ama demokratik Türkiye dedik. Bir yandan ayların boşa gittiği, bir yandan farklı hesapların yapıldığı bir yerde değiliz. Devlet Bey kendi söylediklerine kendi yaptıklarına bakmaz.
Efendim maksimalist talepler olmasın. Hangisi maksimalist talep? Demokrasi istemek, kardeşlik istemek, eşitlik istemek ne zamandan beri maksimalist talep oldu? Bir maksimalizm varsa dünkü söylemiyle bugünkü söylemi arasında yaşadığı farktan onu Sayın Devlet Bahçeli bir yıl önceki promptır konuşmasıyla bugünkünü karşılaştırarak hatta promptırdan çıkıp da kullandığı ifadelere bakarak bakacak önce.
Ama diğer taraftan bu ülkenin gençlerinin birlikte yaşama iradesi var. Kürtüyle Türküyle Laz’ıyla Çerkeziyle, Alevisiyle Sünnisiyle bu ülkenin gençlerinin çağı yakalaması lazım.”
Belediyelere yönelik operasyon
“Ankara 6,5 yıldır Mansur başkana emanet. bundan rahatsızlar. Nasıl? İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yıllar sonra hiç seçim kaybetmeyen Erdoğan’a bir beylikdüzü’nde 3’ü İstanbul Büyükşehir’de seçim kaybettirdiyse Mansur Yavaş da burada hem de artık Ankara’yı parsel parsel sattıklarını kendi Cumhurbaşkanı Yardımcı Başbakan Yardımcıları, meclis başkanları, AKP’nin kurucu kadroları kabul etmişken Ankara’yı onlardan alan temiz yöneten az laf çok işleyen yavaş yavaş ama büyük bir azimle Ankara’yı içinde bulunduğu rezaletten kurtaran birisine şimdi tek bir kuruşa el uzatmadığını bildikleri halde bayram kutlamaları ve konserlerden yolsuzluk çıkarmaya çalıştılar.
Mansur Başkan iç denetim yaptırmıştı, sorumluluğunu yerine getirmişti. Oradan bir şey çıkmadı. Sayıştay geldi denetledi, tertemiz. Mülkiye müfettişleri aylarca araştırdı, hiçbir şey yok. Çıkan iddianamede Mansur Başkanın adı yok. Ne sanık, ne tanık. Ama Başsavcılık bakanlıktan soruşturma isteği istiyor. Neden? Devlet memurluğu kanunu acaba etkili soruşturma yürüttü mü diye soracak ama bunun üzerinde tepinen bir anlayış bir algı yönetimi yaratmaya çalışıyor.
Yolsuzlukları öyle tuğla gibi değil, briket gibi kitap olmuş. Melih Gökçek iki tane briket gibi kitap var. 97 yolsuzluk dosyası savcılığın önünde duruyor. Ankara’yı parsel parsel satana soruşturma yok. Metal yorgunluğu var sende dediler.
Ne demek metal yorgunluğu? Sen görevi bırak, yerine başkası gelecek. Direndi biraz. Sırıttı biraz kaypak kaypak. Tehdit ettiler, gereğini yapmazsan biz yaparız. Buradan vicdan sahibi bütün siyasetçilere soruyorum ve milletimizi şahit tutuyorum.
Bir genel başkan, Özgür Özel CHP’li bir belediye başkanına istifa etmezsen ben yaparım gereğini dese ne yapabilir? Partisinden atabilir. Başka hiçbir şey yapamaz. Belediye başkanını millet seçmiş, yerinde oturur, yönetir. Çok çok partiden atarsın. Tayyip Erdoğan Melih Gökçe’ye istifa etmezse gereğini biz yapacağız dedi.
Melih Gökçek bu tehdit karşılığında istifa etti. Gereğini yapacağız demek nedir? O kişi ya FETÖ’cüdür, kayyum atarsın o günkü mevzuatla. Ya yolsuzluk vardır, yargılarsın. Bir kelime bir mahkemeye çağrılıp bir kelime soruldu mu Melih Gökçe’ye? Bir soruşturma açıldı mı? FETÖ’cülüğü boyunu aşmış, hesabını verdi mi? Yolsuzluğun 1000’i bir para. Bütün AK partililer biliyor. AK Parti’nin bakanları söylüyor. Buna bir kişi bir şey dedi mi?
AK Parti’nin yani örneği çoktur ama hani kirlenmekte birinciliği beyaza vermişler. AK Parti’de kirlenmekte birinciliği birine verecek olsan Melih Gökçek dışında ikinci bir isim söyleyebilecek biri var mı? Melih Gökçe’ye dokunmayacaksın. Dönüşünde 97 dosyasıyla her şeyi ispatlayan tek suçu bu millete hizmet etmek olan 5 yıl sonra kamplara çıkınca yüzde 60 basan, yüzde 60 Ankara’da yaşayan herkes yüzde 60’la Mansur Yavaş’ı seçmiş. Sen ona karşı kumpas kuracaksın. Ekrem başkanımızın da bütün arkadaşlarımızın da burada yapmaya çalıştıkları algı yönetimine inat Mansur başkanımızın da sonuna kadar yanlarındayız, arkalarındayız.
Bütün gücümüzle de yanlarında olmaya devam edeceğiz. Bir yanda da, bir yanda da öyle bir süreçteyiz ki hani yeniyle eskinin mücadelesinde eski gitmemek için yeni gelmesin diye her şeyi deniyor. Mesela Tüsiad Başkanı çıkıyor kendi kürsüsünde ekonomiden şikayet ediyor. Vay efendim. Gerçek dışı bilgiyi yayma suçundan gözaltı. Yurt dışına çıkışı. İki mahkeme yetmez. 3 ay sonra Kılıç Tepesinde sallansın. Niye? İş dünyası sinsin diye. Gençler 19 Mart’tan sonra Saraçhane’ye gelmişler. Olayısız dağılmışlar. Bir iki tane olay çıkaran da olmuş. Ama olayın çıktığı yerde, başka bir yerde falan değil. Orada başka bir yerde polisin karşısında bizim bilmediğimiz hiç tanımadığımız, yüzünü örten, hiç o meydana gelmeyenler 1 iki polisle çatışıp kaçmış. Sonra polis metroda 300 tane genci toplamış. Hepsini tek tek ziyaret ettik. Tek tek.
Pırıl pırıl, polise şöyle yapmamış, meydandan sapmamış, pırıl pırıl gençleri alıp topluyor. Niye? Bütün üniversite öğrencilerine gözdağı olsun diye. Bütün anne babalara aman hak aramaya, eyleme, mitinge çocuğunu salma diye. Yıllar önce Gezi’de bir tur atmış Ayşe Barım’dan Gezi’nin organizatörünü çıkardılar. Bütün sanatçılar son mahkemeye geldi.
Soruyorlar, sizi Gezi’ye kim çağırdı? Sanatçı diyor ki Yavuz Bingöl. O sırada Yavuz Bingöl Devlet Bahçeli’ye saz çalıyor. Yavuz Bingöl çağırdı beni geziyor diyor. O zaman geziciydi diyor. Şimdi o zaman geziyordu, şimdi başka yerde geziyor diyor. Neyse öyle söyleyeyim. Hiçbiri Ayşe Barım demiyor. Ayşe Barım’ı hakim salıyor. İna korku salacak ya başka mahkemeden tutuklama çıkarıp hasta yatağındaki kadını Silivri’ye götürmeye çalışıyorlar.
Kalp kapağı açık kalp ameliyatı olması gerekiyor. Sendikacıları alıyorlar. Diğer sendikacılar sinsin diye. Gazetecileri alıyorlar, muhabirleri alıyorlar. Gazeteciler korksun diye. YouTube’da şaka yaparken saniyelik şaka yap diye güldü diye içeride tutuklu YouTuber var. Fatih Altaylı. Fatih Altaylı’nın sözlerinden Cumhurbaşkanına fiili taarruz çıkardılar. Ve her birisi, her birisi içeride işlediği suçtan değil, ibret-i alem olsun diye yatırılan birileri var.
Şimdi de orada önceki dönemlerde AK Parti’den bir milletvekili var. Neden? Geçmişte gazetecilik yapmış, yazmış çizmiş, partiye davet edilmiş. Danışmanlıklar yapmış, milletvekilliği yapmış. Ve şimdi onu Sincan Cezaevine attılar. Buradaki savcıyla değil. İstanbul’daki savcı alın evinden dedi. Türkiye başsavcısı ya. Sefsiste ifade aldı. Sincan’da hücreye attı.
Sırf ne olsun diye. AK Parti’de geçmişte siyaset yapıp da buna yanlış diyenler AK Parti kitlesinde etkili olabilir. Hepsi birden sinsin diye. Bakın elimde Sayın Hüseyin Kocabıyıkın tutuklanmasına sebep ifadeleri var. Bu bunlar Cumhurbaşkanına hakaretmiş. Bunu tarih önünde Türkiye’de bu rejim neye tenezzül etti. Bu meclisin kayıtlarına geçsin diye söylüyorum. Önceki AK Parti milletvekili demiş ki diyor ki İstanbul Nöbetçi Suç Ceza Hakimliğine 21 Eylül 2005 tarihli paylaşımında tutuklanmasına gerekçe ifade. Bir iktidar sahibi rakibinden korktuğu için onu hapse atarak kurtulmak istiyor. Birinci suçu bu. 21 Eylül 2025 diğer paylaşımında. Tek adam siyaseti muhalefeti güçlendirdi. Birleştirdi. Özgür Özel gibi önüne konan siyasi barikatları yıkıp geçen bir liderin ortaya çıkmasına neden oldu. Şimdi tek adam rejiminin oynayacağı tek bir oyun kaldı.”
CHP’ye kapatma davası açmak. Bakalım bu çılgınlığı da yapacaklar mı? İkinci suçu bu. 3 suç. 25 Eylül günü. Bilmemek ayıp değil Trump. Bilmemek ayıp değil. Trump Erdoğan’ın Suriye’de 2.000 yıldır kimsenin yapamadığını yaptığını söyledi. Erdoğan Suriye’de 2.000 yıldır yapılmayan neyi yaptı? Gerçekten bilmiyorum öğrenmek istiyorum.
Yahudi devletinin Suriye’nin bir bölümünün işgal etmesini mi kastediyor? 19 Mart 2025. Bu günlerde dediklerinden gaza gelip hırsını alamayıp 19 Marta gitmiş. Recep Tayyip Erdoğan geleceğin yer burası mıydı? Biz bunlar için mi mücadele ettik.
Bunlar için mi mahkemelerde süründük yıllarca? Sen aslında kendine darbe yapıyorsun haberin yok. Bu ifadeler uzun uzun devamı var. Hiçbirinde bundan bunlardan ağırı yok. 28 Şubat’ta Tayyip Erdoğan’a yapılan nasıl bir tür darbeyse İmamoğlu’na yapılanda darbedir. Bakın size anlatayım. Demokrasilerde kurallar, partiler rekabet tartışma, müzakere, sandık vardır. Tüm bu unsurların üzerinde kaynağın milletten rıza ve meşruiyet şartı vardır. Siz demokratik rekabete değil, demokratik rekabete eşitlik, dürüstlük, meşru temayüllere uygun siyasi mücadele yapanlara saldırırsanız bu demokrasi değildir. Bu laflar Cumhurbaşkanına hakaretmiş arkadaşlar
Ve önceki dönem bir AK Parti milletvekili şunları söyledi diye. Bunları şu anda Sincan Cezaevinde. Babamın oğlu değil. Geçmişte siyaset yapmadım. Geçmişte bizi ağır eleştiriyordu. Ama şimdi AK Partiyi sadece, sadece eleştiriyor diye hapse konulabiliyor. Bunun için buradan şunu söyleyeceğim. Bugün Türkiye’de yapılanlar bugün sadece Cumhuriyet Halk Partisine yapılan bir iş değil. Siyaset kurumuna yapılıyor. Sandağa yapılıyor. Fikir özgürlüğüne yapılıyor. Bugün hedef CHP’dir. Bakın dün demdi bugün CHP yarın işine gelmediğinde bir başka siyasi parti. Bu ülkede hem Demin hem Zafer Partisi’nin genel başkanları aynı anda hapis yattı.
Aynı yerde yan yana düşmeyecek isimler. Ama ortak yönleri bu iktidarın karşısında olan isimler. Bunun için buradan büyük bir samimiyetle söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi verdiği mücadeleyle kendisini, partisini, belediye başkanlarını, üyelerini koruyor değildir. Koruduğumuz bu ülkeye getirdiğimiz demokrasidir. Fikir özgürlüğüdür. Bugün yaptığımız bu yürüyüş Türkiye’yi 100 yıl sonra 100 yıl öncekine götürmemeleri içindir. Biz bu ülkeyi hata yapmaya müsait. Yaşı kaç olursa olsun, dimağı ne hale gelmiş olursa olsun kararı tek başına veren ya da etrafının etkisiyle veren tek adamların yaptığı hatalardan dolayı uğramış işgalden kurtardık. Savaşı kazanıp geldiğinde 40 yaşında değildi. Amerikan tipi başkanlık vardı Amerika’da örnek. Reddetti. Yıldız Sarayı’nda padişahlık mı reddetti? İngiliz tipi krallık mı reddetti? Dedi ki biz bir meclis kurduk neye vazife verilirse onu yaparız. Hesabı da millete sorarız. Hesabı da millete veririz. Ben kalıcı Cumhurbaşkanı ol dediler.’