• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Prof. Dr. Veli Lök: İnsanlığa adanmış bir yaşam, vicdanla örülmüş bir meslek öyküsü

Prof. Dr. Veli Lök: İnsanlığa adanmış bir yaşam, vicdanla örülmüş bir meslek öyküsü

“Bir hekim sadece iyileştirmez, tanıklık da eder”

Prof. Dr. Veli Lök: İnsanlığa adanmış bir yaşam, vicdanla örülmüş bir meslek öyküsü
  • Yayınlanma: 21 Eylül 2025 14:58
  • Güncellenme: 21 Eylül 2025 19:32

Akademik özgürlük, mesleki etik, insan hakları mücadelesi ve bilimsel sorumluluk… Tüm bu kavramları tek bir yaşamda birleştirebilmek mümkün mü?

Prof. Dr. Veli Lök, yalnızca bir ortopedi uzmanı değil; aynı zamanda Türkiye’de artroskopi alanının öncüsü, bir akademisyen, bir insan hakları savunucusu, bir sosyalist, bir aktivist. Hayatını mesleğine, mesleğini de insanlığa adamış bir hekim.

Onun bu çok yönlü yaşamı, yazar Ö. Özkan Özdemir tarafından kaleme alınan “Veli Lök – İnsanlığa Adanmış Bir Hekimlik” adlı kitapta bütün yönleriyle ele alınıyor. Bu biyografik kitaptan yola çıkarak Doktor Ö. Özkan Özdemir ile Veli Lök’ün çok katmanlı ömrünün ve kitabın yazılış hikayesinin izini sürdük.

Veli Lök ile Özkan Özdemir bir arada

‘Mahmut abi ile Veli hoca Diyarbakır ve İzmir’in aydınlık yüzleridir’

Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı? Veli Lök ile kişisel bir tanışıklığınız var mıydı? Bu kitabı yazarken sizi en çok etkileyen olay ya da anı neydi?

Veli hocanın ismini yıllardır duyuyor, yazılarını, çalışmalarını yakından takip ediyordum. Ama kişisel tanışıklığım yoktu. İlk kişisel tanışıklığım “TTB’ye Adanmış bir Ömür Mahmut Ortakaya” kitabını hazırlarken oldu. Bu kitap çalışmasında dostluklarının 1976’lı yılına kadar uzandığını süreç içinde birçok kez görüştüklerini, TTB, TİHV ve İHD süreçlerinde yollarının kesiştiklerini gördüm. 1976 yılına ait anılarında TTB-MK Başkanı Dr. Erdal Atabek‘in başkanlığında TTB’nin bölge toplantısı Diyarbakır’da yapıldığı, bu toplantıda 1980 yılında Mecidiyeköy’deki evinde faşistler tarafından öldürülen TTB-MK üyesi barış ve demokrasi savaşçısı Diş Hekimi Sevinç Özgüner’in de olduğundan bahsederler. Veli hocanın müzik ve fotoğrafçılık gibi sanatsal uğraşları da vardır. Zeki Müren’in arkasında keman çalmışlığı vardır. O toplantının ertesi günü Veli Lök Diyarbakır’ın yoksul mahallerini gün boyu boynunda fotoğraf makine çekim yapar. Sonraki yıllarda Veli hocanın yargılanma süreçlerinde de Mahmut Abi onun yanında bulunur. Mahmut abi ile Veli Hoca birçok konuda farklı düşünseler de ülkemizde insan hakları, demokrasi duyarlılığı üst düzeyde olan evrensel düşünen Diyarbakır ve İzmir’in aydınlık yüzleridir.

Veli Lök’ün (soldan 2) tıp fakültesi yıllarından bir kare

O dönemde Veli hoca 90’lı yaşlarda. Mahmut Ortakaya ile ilgili elinde ne kadar belge ve bilgi var ise anı da paylaştı. Soruları verilen sürenin çok öncesinde yazılı olarak gönderdi. Anlatımlarını fotoğraflarla, belgelerle güçlendirdi. Onun arşivciliği, bilim insanı disiplini, çalışkanlığı, otoriteyi sarsıcı bilimsel mücadele tarzı beni etkilemişti. O an onunla çalışma fikri beynimde yer etti. Önce telefonda bu fikri kendisine açtım. Sonrasında İzmir’e gittiğim zaman muayenehanesinde uzun bir görüşme yaptım. Farklı zamanlarda kendisiyle 3 kez görüştüm. Kayıt aldım. Şunu ifade etmem gerekir ki onunla iletişimimde bana en çok yardımcı olan 20 yıldır yanında birlikte çalışan Elif Uslubaş’tı. Her mesajıma her telefonuma anında cevap verdi. Onunla bol bol yazıştık. Deyim yerindeyse hocanın ayaklı hafızasıydı. Hocanın anımsamadığı, takıldığı her konuda, olayda Hızır gibi devreye giriyordu.

Bu kitabı yazarken benim için en ilginç anı Cafer abisinin dramatik öyküsü, Veli Hocanın İstanbul Tıp Fakültesi yıllarında (1950-56) onu bulması, birlikte İstanbul’un semtlerinde pazarcılık yapması, Veli Lök’ün  İzmirli Ermeni bir pazarcının yanında iyi para kazanması, harçlığını çıkarması hatta ailesine bile para göndermesi olayıdır. Bu olaydan Veli hocanın anı defterlerinden haberdar oldum. Çok sevdiği çocukluktan bu yana değer verdiği abisinin ölümü onu içten yaralamış ki deftere duygularını yazmış. Bende bu yazılanlar üzerinden öyküleştirdim.

Veli Lök’ün asistanlık yıllarından bir kare

‘İnsanların yaşarken de değerli olduklarını bilmeleri vicdanın ve vefanın gereğidir’

Bir biyografi kitabı yazdınız, sizi bir hekimin biyografisini yazmaya iten şey neydi?

Bunu 4 başlık altında temellendirebilirim:

İnsanlar yaşarken de onurlandırılmalı

Biyografi kitapları genelde yaşamı sona eren insanlar için yazılır. Bu coğrafyada ölüm kutsanmıştır.  İnsanlar öldükten sonra methiyeler düzülür. Değeri kıymeti anlaşılır. Sadece yaşamını yitirenlerin öyküleri, şiirleri, ağıtları yazılır. Atasözlerimize girmiştir. Kör ölür badem gözlü olur. Ölünün arkasından konuşulmaz gibi. Bu coğrafya da genelde yaşarken çok kadir-kıymet bilinmez. Oysa insanların yaşarken de değerli olduklarını bilmeleri vicdanın ve vefanın gereğidir. Bu çalışma tam da bu fikirden yola çıkılarak yazılmıştır.  İnsanlar yaşarken de onore edilmeli. Veli Hoca 93 yaşında. Bu kitabı bir an önce kitabı eline alsın ona yaşam sevinci versin şifa olsun istedim. Ciddi sağlık problemleri vardı. Eylül başında kitap çıktığında kızı Olcay hanım üzerinden aradı. Onun telefondaki mutluluğunu anlatamam. Her konuşmasının arasında teşekkür ediyordu.  Sanki mutluluğun telefondaki resmiydi. Hekimlik mesleği yaşamı ve yaşatmayı önceler. Yaşamı savunur. Sağlık fiziksel, sosyal, ruhsal iyilik halidir. Paracelsus’un deyimi ile “doktorun kişiliği hastalığın iyileşmesinde bütün ilaçlardan daha etkilidir.”

Veli Lök’ün (ön sırada ortada) asistanlık yıllarından bir kare

Yakın tarihe çentik atmak

Kişinin biyografisini yazarken onun yaşamı üzerinden, ister istemez dönemin siyasal-sosyal olaylarını da irdeliyorsunuz. Tarihsel kesitlerini ele alarak yakın tarihe minnacık bir çentik atıyorsunuz. Dönemin yerel/ulusal gazetelerini tarayarak anlatıları çek etmiş oluyorsunuz. İzmir özelinde İzmir Tabip Odasının 12 Eylül öncesi sağlık politikaları, İHD, TİHV kuruluş süreçleri, İzmir temsilciliği, İzmir Tabip Odası Alternatif tıbbi rapor komisyonu çalışmalarının hepsi tarihsel bir belgedir. Verilen alternatif raporlar yerel mahkemelerde ve AİHM kabül görerek işkencenin ortaya çıkarılması, işkencecilerin yargılanması insan hakları mücadelesinde önemli köşe taşlarıdır. Bu süreçlere kitapta yer verdim. Bütün bu süreçleri inceleyerek Türkiye sağlık ortamı, iyi hekimlik, demokrasi, insan hakları mücadelesinde tarihe minnacık da olsa bir çentik atmış oluyorsunuz.

Veli Lök’ün (sağdan 2) asistanlık yıllarından bir kare

Yakın geleceğe ışık tutmak

Yakın tarihi yazmak bir noktada yakın geleceği konuşmaktır. Veli hoca yaşam boyu beyaz önlüğünü üzerinden hekimliği bir yaşam biçimi olarak görmüştür. Tıpta mesleki tecrübenin yerini hiçbir şey tutmaz. O nedenle tıp bir sanattır aynı zamanda. Veli Lök yaşamı boyunca bu sanatı en iyi icra edenlerdendir. Öyle ki rüyalarında bile bu sanatla haşır neşirdir. Anı defterlerinde sık sık rüya notlarına rastladım. Uzun ve karışık rüyalar görür. Kâh hasta ameliyat ederken kâh yeni bir cerrahi teknik geliştirirken kâh kitap yazarken kâh alternatif tıp eğitimini kurgularken… Bu nedenle onun yaşam öyküsü her kuşaktan hekimlere, özellikle genç hekimlere örnek olsun istedim.

Ne yazık ki son yıllarda tıp eğitiminde nitelik düştü hem de iyi hekim yetişmiyor. Bırakınız iyi hekimi iyi doktor da yetişmiyor. Hekimlikle doktorluk etimolojik anlamda ve mesleğin felsefesi anlamda aynı şey değildir. Hakem, hâkim, hekim kelimeleri Arapça aynı kökene sahiptir ve ‘hüküm’ veren kişi anlamına gelir. Yani hakem de hâkim de hekim de son sözü söyleme yetki ve sorumluluğundadır. Üçü de (kendi çapında) hayati kararların altına imza atan, hatta kimi zaman (hekim ve hakem özelinde) kimi zaman anlık, saniyelik kararlarla, insanların bireysel ya da gruplar halinde geleceğini önemli ölçüde etkileyebilen işler. Tıp, her şeyden önce “hikmet” kavramıyla birlikte ele alınmalıdır. Hikmet, etimolojik olarak, “kötülüğün engellenmesi ve iyiliğin elde edilmesi” anlamlarına gelir. Hikmet, “sözde ve davranışta tam ve eksiksiz isabet”tir. İnsan-i kamil derler. HEKİM, hikmet kökenlidir ve belki de sadece bizim dilimizde ve bize yakın coğrafyalarda yaşayanların dillerinde tababet (tıp bilimleri) ile uğraşan kişileri nitelemek için kullanılan bir terimdir…  DOKTOR, Latincede öğretmen anlamında kullanılmış ve Fransızcadaki “docteur” kelimesinden Türkçeye geçmiştir. TABİP, tıp ilmi (veya sanatı) ile uğraşan kişileri tanımlamak için kullanılan Arapça kökenli bir sözcüktür.

Kolektif hafızamıza katkı sunmak

Meslek örgütü TTB, alanı olan ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ uzmanlık dernekleri, TİHV ve İHD gibi insan hakları örgütlerinin kolektif hafızasına katkı sunsun istedim. Veli Lök birçok uzmanlık derneğinin kuruluşuna ön ayak olmuştur. Toplumda insan hakları bilinci ve insan hakları duyarlılığı artsın. Toplumsal karşı çıkış refleksleri güçlenmesiyle işkenceciler yargılansın ki ve kolayca işkence yapmaya cesaret edemesin.

‘O, işkenceye karşı mücadelenin belleğidir’

Veli Lök’ün yaşamında sizi en çok etkileyen yön ne oldu? Onun karakterinde veya duruşunda sizi yazmaya teşvik eden özel bir motivasyonunuz oldu mu?

Bilimsel olarak işkenceye karşı verdiği kararlı mücadele ve falaka ve kaba dayak izlerinin dışardan görünmez hale gelmesinden sonra da tespit edilebilmesinin bilimsel bir yöntemle (Kemik sintigrafisi-İğne biyopsisi) olabileceği konusunu dünya literatürüne kazandırması.

Bir bilim insanı, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını görmezden gelemez. O tamda Gramsci’nin organik aydın tanımlamasına uygun bir aydındır. Aydın devletten, sermayeden bağımsız oldukça daha özgür üretimlerde bulunur. Sevgili Füsun Abla (TTB-1996-2006 Merkez Konsey Başkanı Füsun Sayek) “Hekimlik politiktir!” derken sanki Veli Hoca’yı tanımlıyordu. Elinden geldiğince toplumsal sorunlara çözüm üretmeye çalıştı.

Veli Lök, tıbbın sosyal bir bilim olduğunun bilinciyle, sağlığın siyasetiyle de yakından ilgilendi. İlk kez 1976 ve 1977 yıllarında düzenlenen “14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası”, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi ile birlikte düzenlenirken 1978 yılında Veli Lök Başkanlığındaki III. Sağlık Haftası etkinliklerinin birlikte yapılması önerisini dönemin Tıp Fakültesi yönetimi siyasi bularak kabul etmez. Fakülte yönetiminin öneriyi siyasi bulmasının gerekçesi ise, oda yönetimince önerilen konu başlıkları arasında “İşkence ve Tıp Mesleği” konulu panelin olmasıdır.

İşkence ise insan sağlığını, ruh ve beden bütünlüğünü doğrudan zedeleyen, kimi zaman insan yaşam hakkını elinden alan, insanlık dışı bir muameledir. İşkencenin belgelenmesi için kanıta dayalı, alternatif tıbbi raporlara öncülük etti. Bu raporlar nedeniyle defalarca devletle karşı karşıya geldi, yargılandı ama işkencecileri bilimsel mücadelesiyle zor durumda bırakmaktan asla vazgeçmedi. Onun için insan hakları duruştur, tavırdır. Yaşamını işkenceye karşı mücadeleye adamıştır. O bu mücadelenin belleğidir. İnsanlığa karşı işlenen işkence suçunun delillerinin örtülmesinin engellenmesinde bilimsel mücadelenin sembol adıdır. TİHV ve İHD için Veli Lök bir şanstır.

İstanbul Protokolü’nün Birleşmiş Milletler’de sunum konuşmasını TİHV adına Veli Lök yapmıştır. İşkencenin belgelenmesinde kanıta dayalı, objektif, bilimsel olarak temellendirilmiş alternatif tıbbi raporlara öncülük etmiştir. TTB Başkanlığı da (2000-2004) yapan Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı, Veli Lök için “İşkenceyi belgelemeyi biz ondan öğrendik.” der.  Verdiği alternatif tıbbi raporlar ve siyasi kimliği nedeniyle sık sık devletle karşı karşıya gelir, yargılanır. 1402’lik olur. Kurulu düzeni sarsıcı, değiştirmeye yönelik, etki gücü olan çalışmalar yürütmüş deyim yerindeyse her daim sisteme çomak sokmuş, militarist ve işkenceci kanun kaçaklarını ürkütmüş, onları her zaman bilimsel mücadelesi ile zor durumda bırakmıştır.

Kitabı hazırlarken hangi kaynaklara başvurdunuz? Arşiv belgeleri, röportajlar, kişisel görüşmeler gibi yöntemler kullandınız mı?

Söylediğiniz tüm yöntemleri kullandım. Ayrıca dönemin İzmir gazetelerini APİKAM’da taradım. Mahmut Abi için hazırladığım önceki kitapta daha çok zorlanmıştım. Kürtlerde sözlü tarih ön plandadır. Bu nedenle çok kişiyle birebir görüşmeler yapmak, kayıt çözümlemek zorunda kalmıştım. Veli hoca ile ilgili çalışma bu anlamda benim için daha kolaydı. Çünkü onun geniş bir arşivi vardı. Şu APİKAM (Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi) İzmir’in kültürel hazinesi olan Veli hocanın arşivini dijital ortama aktarıyor olması benim için güzel bir haber.  Bu kitap çalışmasında en büyük kaynak Veli Lök Arşivi ve ona ait iki valiz dolusu anı defterleriydi. Ayrıca Ayrıca Prof. Dr. Nurettin Demir ve Prof. Dr. Şadan Gökovalı’nın Veli Lök’e 75. Yıl için hazırladıkları “Veli Lök’e Anılı Armağan”; Prof. Dr. M. Şerefettin Canda’nın “Biyografi” kitabı;  A. Turan Aydın, Nurettin Demir ve Sait Ada’nın hazırladığı “Küçük Dev Adam, Bilime ve İnsanlığa Adanmış Bir Yaşam: Orhan Süren” kitapları bu çalışmamda bana yardımcı oldu.  “Veli Lök’e Anılı Armağan” kitabında da yurt içi ve yurt dışından birçok kişiye ulaşılmış, Veli Lök için yazılar kaleme alınmıştı. Dolayısıyla bu çalışma, benim ulaşmakta zorluk çektiğim birçok kişi için atıflar yapmamda bana kaynak teşkil etti. “Biyografi” kitabında hocanın bilimsel yönü ve yayınları ayrıntılı irdelenmiş, kitap fotoğraflarla zenginleştirilmişti. Bu eser de hocanın yayınlarına kolay ulaşmamda yardımcı oldu. Ayrıca TİHV yayınları, raporları, TTB yayınları, internet kaynakları, arşiv notları, gazete haberleri, köşe yazıları faydalandığım başka kaynaklar arasındadır. Veli Lök ile yolları kesişen birçok kişiyle gerek yüz yüze/zoom üzerinden gerek mail yoluyla sorular göndererek görüşmeler yaptım.

‘Dün ne yaşandığını bilmek; bugünü, yarını ve bundan sonraki geleceği inşa edebilmek için önemli’

Bu kitabı bir biyografi olmanın ötesine taşıyan şey sizce nedir? Sadece bir yaşam öyküsü mü, yoksa aynı zamanda bir dönemin sosyo-politik tanıklığı mı?

Kişinin biyografisini yazarken ister istemez yaşam öyküsüyle bağlantılı dönemin tarihsel kesitlerini, sosyo-politik süreçleri ele almak zorundasınız. Arşiv notlarında ve anı defterlerinde yazılanları objektif olarak okuyucu sunmak için dönemsel gazetelerine, yayınlarına göz atmanız gerekecek.

Örneğin tıp fakültesi yıllarında (1950-56) etkilendiği birçok hocalar vardır. Birçoğu Hitler döneminde ve sonrasında gelen hocalardır. Örneğin Kimya Hocası, atomun parçalanması için birçok bilgiye sahip Ord. Prof. Dr. F. L. Breusch’dir. Kadın Doğum hocası Naşit Erez (Kadın Doğum, Ord. Prof. Dr.) yine unutamadığı hocalardandır. Naşit Hoca, İstanbul Çapa ilk Kadın Doğum Kliniğini kuran kişidir. Naşit Erez aynı zamanda İstanbul Tabip Odası Başkanlığı yapan ve TTB aktivisti Selçuk Erez’in (Kadın Doğum-Prof. Dr.) babasıdır. Erich Frank (Dahiliye, Ord. Prof. Dr.) İstanbul Tıp’ta Frank Hoca adıyla öğrencilerin hafızasında unutulmaz yer etmiştir. Akif Şakir Şakar (Ortopedi ve Travmatoloji, Ord. Prof. Dr.) Hoca, Türkiye’de Ortopedinin kurucularındandır.

Öğrencilik yılları

Vatan Cephesi olayı Türkiye siyasi hayatında önemli bir olaydır. Yıl 1959. Herkes Vatan Cephesi’ne katılmalı! İktidar güçlü gösterilmeli! Vatan Cephesi’ne katılan isimler radyodan anons edilmeli! Radyoda sabahtan akşama kadar Vatan Cephesi’ne katılanların isimleri okunarak kamuoyu oluşturulur. Ortopedi servisinde klinik hocası İzzet Birand’ın (Mehmet Ali Birand’ın babası) ve Demokrat Partilidir. Vatan Cephesi’ne katılım konusunda tüm çalışanlara telkinlerde bulunarak başasistan üzerinden baskı oluşturur, formlar imzalatır. İmzalanması karşılığında siyasi rüşvet olarak maaşlarında hatırı sayılır artış yapılacağını söyler. Veli hoca imzalamaz. Bu olay Vatan Cephesi’ne girme baskısının toplumun her kesimine nasıl nüfuz ettiğini göstermesi açısından iyi bir örnektir. 1959 yıllarının Demokrat Partinin muhalefete karşı oluşturduğu baskı ortamını, herkese tehdit ve şantaj uygulayarak Vatan Cephesi’ne katılımı artırmaya çalışmaları dönemin siyasi atmosferini irdelemek açısından önemli. Yine Haldun Taner “Yaşasın Demokrasi” adlı öykü kitabından dönemi hicveder. Kitapta buralarla ilgili bölümler ele aldım.

Veli Lök bir konferansa katılmak üzere Kahire’de

Yine Veli Lök’ün TİP sempatisi, toplantılarına katılması,  sosyalist kimlik kazanmasında önemli. 1979 TİP senatör adayı olması ikna edilir. 1968 gençlik hareketi onu da etkiler.  1968 Asistanlar Sendikası kurucusu olması. 12 Eylül Öncesi İzmir Tabip Odası Tarihi,  can ve mal güvenliğinin olmadığı 1977-79 İTO Başkanı olması ve dönemin TTB ve Tabip odası süreçleri.  İHD, TİHV Kuruluş Süreçleri ve İTO Alternatif Rapor Komisyonu, ve TİHV İzmir temsilcili. Sağlık alanından düşündüğümüz zaman dün ne yaşandığını bilmek, bugünü, yarını ve bundan sonraki geleceği inşa edebilmek için önemlidir. Bütün bu süreçleri irdeleyerek didaktik bir yaşam öyküsünün çok daha fazlasını ele almış oluyorsunuz.

‘Yaptığı ameliyatlarda kendine ait birçok cerrahi teknik ve yöntem var’

Sizce Veli Lök’ün tıp tarihindeki yeri nasıl değerlendirilmeli? Türkiye’deki tıp camiasında hak ettiği yeri bulduğunu düşünüyor musunuz?

Veli hocayı ortopedi camiası çok iyi tanır. 1974 yılından başlayarak katıldığı yurt dışı kongrelerinde, özellikle “artroskopi” konusundaki sunumları ve bilimsel çalışmaları izleyerek bu alanın öncüleri ile tanışıp iletişim kurmaya çalışmakla yetinmemiş, onların Türkiye’ye gelerek bilgilerini Türk hekimlerle paylaşmıştır. Türkiye’de artroskopiyi getiren kişidir ve artroskopinin tanınmasında olağanüstü bir çaba göstermiştir. Dernekleşme, kongre düzenleme, sempozyum, seminer ve konferans gibi etkinliklere öncülük etmiştir. Onun Artroskopi ile ilk tanışması dünyada Artroskopi ameliyatlarının yapılmasından çok daha öncedir.  Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi ve Ortopedi Kliniği Kütüphanesi’nde 1957 basımlı Japon Watanabe’nin Artroskopi Atlasını bulması ve incelemesi ile başlar. Bu atlas sayesinde artroskopi diye bir aletin varlığından haberdar olur ve bunun eklem hastalıklarının tanı ve tedavisinde kullanılabileceğini öğrenir. 1962 yılında Watanabe ilk parsiyel menisektomiyi (Dizdeki menisküsün kısmi çıkarılma ameliyatı) gerçekleştirir. Böylece açık cerrahi yerine kapalı cerrahi yöntemi ile menisküs yaralanmaları kolaylıkla tedavi edilebilir. Bu spor yaralamaları için bir devrimdir.  Ayrıca yaptığı ameliyatlarda kendine ait birçok cerrahi teknik ve yöntem vardır. Veli Lök’ün öğretim üyesi, öğretici ve araştırmacı yapısı ile örnek bir bilim insanıdır. Yurt dışı ve yurt içinde uzmanlık alanının temsilcisi olarak alanı ile ilgili uzmanlık derneklerinin kuruluşunda yer almıştır. Veli Lök, TTB adına 1978-1982 yılları arasında TÜBİTAK Bilimsel Danışma Kurulu üyeliği yapmıştır. Kendi uzmanlık alanında sevilir sayılır. Ama camianın dışında hak ettiği değeri gördüğü söylemek zor.

Veli Lök bir konferansa katılmak üzere Atina’da

‘Yazmak bazen yayınlatmaktan daha kolaydır’

Kitabı yazarken karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?

Yakın tarih çalışmaları zordur. Hafızanın öznel korumacılığı, otosansür riski açısından, kişilerin ve olayların tanıklıklarına her daim ihtiyaç olduğu kesin. Geri dönüş alamazsınız. Geri dönüş alsanız yeterli verim alamazsınız. Kişi bilinçli olarak işine gelmeyen, konuşmayı, anlatmayı istemediği olayları unutmayı, anlatmamayı tercih eder. Konuşmak istemezler.  Yazım aşamasında çok ciddi bir sorunla karşılaştığım söylenemez. İlla ki bir zorluktan bahsedeceksem katkısını beklediğim, tanıklığını önemsediğim bazı kişilerden ısrarıma rağmen uzun süre geri dönüşlerinin olmamasıdır. Yazmak bazen yayınlatmaktan daha kolaydır.  Kitabın yazım süreci Şubat 2025’te bitmesine rağmen yayınlatma aşamasında yayıncılığın içinde yaşadığı kriz ortamı,  kitabın genele hitap etmeyeceği ve yeterli satışı olmayacağı gibi ticari kaygılar nedeniyle yayınlatma süreci bir 6-8 ay gecikmiştir. Sonunda Eylül ayında NotaBene yayınlarından çıkmıştır. Bu anlamda NotoBene yayınlarına müteşekkirim.

‘Bu kitap kolektif hafızaya katkı sunsun istedim’

Bu kitabı kimler okumalı, hedef kitleniz kim? Sadece tıp çevresine mi hitap ediyor, yoksa gençlere, aktivistlere, akademisyenlere vs. de mi?

Bu kitap akademik-teknik bir kitap değildir. Bu anlamıyla tıp mensubu olmayan herkesin de rahatlıkla okuyacağı bir kitaptır. Mersin’de yaptığımız söyleşi sonrası sağlık mensubu olmayan toplumun farklı kesimlerinden olumlu geri bildirimler aldım. Bir öğretmen şair dostum bilmediğim o kadar çok şey varmış ki diyerek dipnotlara kadar okuduğunu söyledi. Veli Lök insan hakları ve hekimin etik yükümlülükleriyle ilgili derslerin tıp eğitiminin bir parçası olmasını savunurken, bunun için öncelikle öğretim elemanlarının duyarlı olması ve konuya ilgisiz kalmaması gerektiğinin farkındadır. Bu nedenle hekimler, tıp fakültesi öğrencileri,  genç hekimler, insan hakları savunucuları özellikle okumalı! Savunduğu evrensel değerleri, emeği mücadele tarzı, bilimsel yönü tüm kuşaklara özellikle genç kuşaklara aktarılsın. Akademinin, uzmanlık derneklerinin, meslek örgütlerinin, insan hakları mücadelesi veren örgütlerin, kolektif hafızalarına katkı sunsun istedim.

Veli Lök bir konferansa katılmak üzere Tayvan’da

‘İyi hekim hekimliğin toplumsal yönüyle bilimsel yönünü birleştiren kişidir’

Sizce bir hekimin toplumsal sorumluluğu nerede başlar, nerede biter? Bu kitapta yansıttığınız etik duruş hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ünlü patolog Wirchow “Tıp sosyal bir bilimdir ve politika geniş ölçekte uygulanan tıptan başka bir şey değildir.” der. Hekimlik mesleği, sadece hekim-hasta ve hekim-hekim, hekim-diğer sağlık çalışanı arasındaki ilişkiden oluşmaz. Aynı zamanda hekimin toplumla ilişkilerini de içerir. Bu ilişki, toplumun hekimlik mesleğine, belli hizmetleri sadece kendisinin sağlaması ve mesleğin büyük oranda kendi kendisini denetlemesi gibi ayrıcalıklar tanıması karşılığında, mesleğin bu ayrıcalıkları birincil olarak başkalarının yararına ve sadece ikincil olarak kendi yararına kullanmayı kabul etmesini içeren bir tür “toplumsal sözleşme” temelinde kurulur.

Hekimin toplumsal sorumluluğu “halkın sağlık hakkı”nın gözetimiyle başlar. Bireylerin ve toplumların sağlık düzeyi, sadece sunulan sağlık hizmetleri ile değil, toplumsal sınıf, eğitim, genetik, beslenme, barınma, çalışma ve çevre koşulları gibi pek çok etken tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla sağlık hakkının gereklerinin yerine getirilmesi, sadece kişinin gereksindiği sağlık hizmetini almasına değil, sağlığı etkileyen diğer belirleyenlerin de uygun koşullarda olmasına bağlıdır. Sağlık hakkının gereklerinden biri de toplumsal kaynakların akılcı kullanılmasıdır. Eldeki kaynaklar bu ilkeyi dikkate alarak en adil biçimde dağıtılabilecek, gereksinime göre en geniş çapta ve yüksek nitelikte hizmet sunulabilecektir. Ayrıca hekimler kaynakları kullanırken, genel halk sağlığı kavramı içinde, en sık görülen, en çok öldüren, en çok işgücü kaybına neden olan durumlara öncelik verme gereksinimini gözetmelidir.

Özkan Özdemir

Sağlık hizmetleri koruyucu, geliştirici, tedavi edici ve sağaltıcı boyutları dikkate alınarak bir bütün olarak planlanmalı ve sunulmalıdır. Sunulan hizmetin etkinliğini en yüksek düzeye çıkarmak ancak sağlık sorunlarına bütüncül yaklaşımla olanaklıdır. Kaynakların adil dağıtımı temel olarak politika belirleyenlerin sorumluluğundadır. Ancak sağlık hakkının gereği olarak hekimin, birey ve toplum sağlığını olumsuz etkileyen toplumsal eşitsizlikler, insan hakları ihlalleri, insana yönelik her türlü şiddet ve savaş, çevre sağlığı sorunları, sağlıksız barınma koşulları, olumsuz çalışma koşulları ve işsizlik, düşük öğrenim düzeyi, sağlığa ayrılan bütçe, zararlı gıda maddeleri ve tütün ürünlerinin satışı gibi konularda politika belirleyenleri uyarmak, kamuoyunu bilgilendirmek ve koşulların iyileştirilmesini sağlamaya yönelik çabalarda bulunma sorumlulukları da vardır.

Uygulanan politikalar bireylerin gereksindikleri sağlık hizmetine erişimlerini kısıtlıyor ya da engelliyor olabilir. Bu koşullarda, politika belirleme yetkisi ve uygulama gücü olanları uyarmak ve kamuoyunda farkındalık yaratmak, hekimlerin toplumsal sorumlulukları arasındadır. Hekim bu amaçla meslek örgütü ve diğer örgütlerle birlikte hareket eder. Hekim yalnızca sağlık hizmeti veren kişi değil, aynı zamanda toplumun demokratikleşmesi doğrultusunda aydın sorumlulukları olan bireydir. Dolayısıyla toplumu anlama ve toplumsal değişime yön verme doğrultusunda sorumluluğu bulunmaktadır. Hekim olağandışı durumlarda sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve sunumu konularında eğitim almalı, olağandışı durum öncesi, sırası ve sonrasında yürütülen çalışmalara katılmalıdır. Toplumsal sorumluluğunu yerine getirmek için hekim, meslek örgütlerinin etkinliklerine katılır. TTB, hekimin yukarıda belirtilen toplumsal sorumluluklarına sahip çıkması için, içeriği toplumun sağlık gereksinimlerine göre belirlenen, halk sağlığı, tıp etiği ve sosyal bilimler alanlarına daha yoğun ve öncelikli yer veren bir tıp eğitiminin gerekliliğini önemle vurgular.

Hekimler her daim toplumun gözü önündedirler. Bu nedenle hekimler iyi bir hekim olmanın yanında, iyi bir insan ve iyi bir vatandaş olmak zorundadırlar. İyi hekim hekimliğin toplumsal yönüyle bilimsel yönünü birleştiren kişidir. Hatta o, dünyada ve Türkiye’de ‘işkence sorunu, tutuklu hükümlü sağlığı, hekimlik ve işkence olgusunun tıp eğitiminde olması gerektiğini her fırsatta vurgulayarak konunun önemine dikkat çekmiştir. Hekimlik insan hakları kavramının doğrudan özünü teşkil eden yaşam hakkıyla doğrudan ilgili bir meslektir. En temel bir hak olan yaşam hakkı, sağlık hakkıyla doğrudan ilgilidir.

İyi hekimlik salt mesleki pratiğinde başarılı olmak demek değildir. İllaki onu da kapsayan ama onu fazlasıyla aşan bir yerdedir. Öncelikle sağlam bir tıbbi bilgiye sahip olacaktır. Fakat salt tıbbi bilgiyle donanımlı olmak, iyi bir hekim olmak için yeterli değildir. Onun yanında hekimliğin evrensel değerlerini de içselleştirmiş olması gerekir. Bir noktada doktorluk hekimliğin eksik halidir. Hekimlik doktorluğu da kapsar. Doktorluk hekimliğin eksik halidir. İyi hekimlik ise hekimliğin olmuş halidir. İyi hekimliğin özü hümanizmadır. İyi hekim hastasına yeterli zaman ayıran, ayrıntılı bir anamnez ve fiziki muayene yapan hekimdir. Brecht bir şiirinde işçinin hekime söylediğini aktarır: “Ciğerimdeki lekeyi soruyorsun ama evimin duvarındaki lekeyi sormuyorsun.” İyi hekim hastasının ciğerindeki lekenin sorumlusunun evinin duvarındaki leke olduğunu bilen hekimdir. Ünlü patolog Wirsow “tıp bir sosyal bilimdir ve politika geniş ölçekte uygulanan tıptan başka bir şey değildir” diye bir sözü var. Hekimliğin en önemli yanı toplumsal bir karşılığının olmasıdır. Bir cerrah olan Veli Lök, her hastasına, hastanın sosyo-kültürel durumuna göre anlayacağı tarzda açıklamalar yapmış, ameliyatın prognozunu, olası komplikasyonlarını ince ince anlatmıştır. Hastanın röntgeni üzerinde çizimler yaparak yapacağı ameliyatın tekniğine kadar hastayı bilgilendirmiştir. Veli Lök’ün hekimliği yakın geleceğe Türkiye sağlık ortamına ve yeni kuşak hekimlere örnek olması dileğiyle…

“Veli Lök için ne kadar yazılırsa yazılsın eksik kalan bir yan bulunacaktır”

Kitapta yer veremediğiniz ama keşke olsaydı dediğiniz bir olay veya kişi var mı?

Veli Lök’le ilgili yazılmış 2 kitap bulunmaktadır. Bir tanesi “75. yıl Anma Kitabı” diğeri daha çok bilimsel yönünü ele alan “Biyografi” kitabıdır. Bunun yanında hakkında yazılmış birçok makale, gazete haberi vardır. Ben bu kitapta farklı yönlerini ele almaya çalıştım. Ne kadar becerebildiysem o kadar.  İzmir’in kültürel hazinesi olarak Veli Lök için ne kadar yazılırsa yazılsın eksik kalan bir yan bulunacaktır. İYİ BİR İNSAN, İYİ BİR DEVRİMCİ, İYİ BİR SOSYALİSTİN nasıl olması gerektiği konusunda onunla teması olan herkese rol modellik yapan birisi olarak bütün bunları fazlasıyla hak eden birisidir.

Gelecekte Veli Lök hakkında başka bir proje düşünüyor musunuz? Belgesel, söyleşi dizisi, tıp tarihi çalışması vb.

Zaman, şartlar ne gösterir bilemem ama şu aşamada bir farklı bir proje zihnimde yok.  Yıllardır yazdığım demlenmeye bıraktığım öykülerim var. Heybe bayağı doldu. Onları gözden geçirmeyi düşünüyorum.

Bu topraklarda, adaletle bilimi, meslekle vicdanı birleştirmek kolay değil. Prof. Dr. Veli Lök, bu zorlu denklemi yaşamı boyunca çözmeye çalışanlardan biri. Onun öyküsü, sadece bir hekimin değil, bir toplumun direncini ve umudunu da içinde taşıyor. Ve yazar Ö. Özkan Özdemir’in de dediği gibi: “Hekimlik insan hakları kavramının doğrudan özünü teşkil eden yaşam hakkıyla doğrudan ilgili bir meslektir.”

“İnsan için, insanla ve insanca…”

Veli Lök’ün yaşamı bu üç kelimenin içinde özetlenebilir belki de. Bilimin ışığında, vicdanın sesiyle, mücadeleyle örülmüş bir hayat. Ve bu hayat, sadece bir bireyin değil, bir ülkenin, bir mesleğin, bir kuşağın aynası. Onun gibi isimleri anlamak ve anlatmak, sadece bir saygı duruşu değil, aynı zamanda bir hatırlatma: Hekimlik, bazen bir hayatı kurtarmaktan fazlasıdır — bir toplumu iyileştirmeye çalışmaktır.