Yazar Yavuz Ekinci, 2014 yılında Doğan Kitap Yayınevi tarafından yayımlanan “Rüyası Bölünenler” adlı kitabında “terör propagandası” yaptığı iddiasıyla yargılanıyor.
Kitap hakkında, 7 Şubat 2023’te CİMER’e yapılan bir şikâyet üzerine soruşturma başlatılmıştı. 14 Mart 2023’te ise kitabın basım, dağıtım ve satışı yasaklanarak, nüshalarının toplatılmasına karar verilmişti. Yazar, karara karşı itiraz etmiş fakat itirazı İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedilmişti. Uluslararası yazarlar birliği PEN International da konu hakkında açıklama yaparak, yazara yönelik terör propagandası suçlamaları düşürülsün çağrısı yapmıştı.
Yavuz Ekinci bugün Çağlayan Adliyesi 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Yazar savunmasında, “Rüyası Bölünenler, öyle veya böyle bu coğrafyanın hikâyesidir” ifadelerini kullandı.
Duruşma 9 Aralık tarihine ertelendi.
‘Rüyası Bölünenler modern bir Yusuf ve kardeşleri hikayesi’
Yazar Yavuz Ekinci, kitabı “Rüyası Bölünenler” hakkında İlke TV’ye konuştu.
-Kitabın içeriğinden bahseder misiniz? “Rüyası Bölünenler” ne anlatıyor ve çıkış noktası neydi?
Rüyası Bölünenler aslında modern bir Yusuf ve kardeşleri hikayesidir. Temelinde bir baba oğul çatışması, aynı zamanda sevilmediğini düşünen abinin kendini babaya kabul ettirmek için kardeşine yaptığı bir yolculuk…
Roman dört aşamadan oluşuyor. Benim yazdığım romanlar her zaman dört aşamadan oluşur. Birinci aşaması bir fikirdir. Yani baba oğul arasındaki bir çatışmayı merkeze alarak bir kardeş hikayesine çevirmek… Abi Almanya’da yaşıyor. Siyasi bir mülteci. Ve kardeşinden haber almak için Batman’a dönüyor. Batman’dan da tekrar kardeşini aramak için uzun bir yolculuğa çıkıyor. Bunu yazmamın nedeni böyle bir baba oğul hikayesini merkeze almaktı.
Tarihin en etkili metinlerinden birisi Tevrat’tır. Tevrat’taki ve Kuran’da da geçen Yusuf, Yakup ve kardeşleri hikayesini günümüz dünyası üzerinden bir daha yazmak, bir daha yorumlamak için yazmıştım.
‘Otosansürün başladığı gün sanatçının da öldüğü gündür’
-Sizce bu tarz yaptırımların, sanata dair baskıların Türkiye’de sanatın geleceği ve sanatçı üzerindeki etkileri nasıl olur?
Sansürün bir diğer boyutu otosansürdür. Yazarın kâğıda eğildiği gün yazarın gölgesinin dışında bir gölgenin kâğıda düşmemesi lazım. Eğer ki düşerse buna otosansür diyoruz. Otosansürün başladığı gün, sanatçının da öldüğü gündür. Sanatçı ölürse, adaletin kendisi ölür. O zaman ifade özgürlüğü dediğimiz bir şey kalmaz. Zaten bana açılan bir dava, aynı zamanda sanat üreten sanatçılara da alttan alta bir göz dağıdır. Onlara da neyin yazılması gerektiğini, neyin yazılmaması gerektiğini söyleyen bir durumdur. Ve tabii ki sanatçı her zaman bu tarz şeylerle karşılaşır. Her zaman bu tarz şeyler onu rahatsız edebilir. Fakat sanatçının sonuçta şöyle bir durumu vardır… Yazar, herhangi birinin istediği bir metni yazmıyor. Yazar bir metni yaratırken sadece ve sadece kendi istediği için yaratır.
-Yaşanan olaylar yazmaya yönelik motivasyonunuzu etkiledi mi?
Bunlar benim motivasyonumu herhangi bir şekilde kötü etkilemez. Bana ilk dava açıldıktan sonra iki metin yazdım. Şimdi de bu davalarla uğraşırken aynı zamanda yeni bir roman yazdım. Romanı aslında ekim ayında çıkartacaktım ama biraz da bu süren davanın hemen ardından bir metin çıkarmak istemediğim için şubat ayına erteledim. Bu davalar bir şekilde yoruyor, rahatsız ediyor ama üretim açısından herhangi bir etki oluşturmuyor.
‘Kurmaca metnin tartışılacağı yer mahkemeler değildir’
-10 yıl önce çıkmış bir kitabın, 2024 yılında böyle baskılarla karşılaşmasının arkasında nasıl bir toplumsal değişimin yattığını düşünüyorsunuz?
Kitabın bugün çıkması ve yarın dava açılmasıyla, 10 yıl önce çıkmış bir metne dava açılması arasında çok bir fark yok. Sonuç olarak şöyle bir bakmak lazım. Roman bir kurgu metnidir. Bir kurgu metnini mahkemelerde yargılayıp, o kahramanların yaptıkları, söyledikleri üzerine bir yazarı yargılamaya başlarsak çok yazarı yargılarız, çok metni yargılarız. Örneğin Dostoyevski’yi Raskolnikov’un yaptığı cinayet üzerine adam öldürmekten yargılarız. Nabokov’u Lolita üzerinden yargılarız. Yaşar Kemal’i İnce Memed’deki başkaldırı üzerinden yargılarız. Biraz daha işi çığırından çıkarmış oluruz. Bir oyuncuyu bir filmde, dizide oynadığı rol üzerinden değerlendirmeye başlarız. Ve bu tabii ki sonuç olarak bir kurmaca metnin tartışılacağı, değerlendirileceği yer mahkemeler değildir. Kurmaca metnin konuşulacağı yerler okullardır, kütüphanelerdir, edebiyat merkezleridir, dergilerdir.
Yavuz Ekinci kimdir?
Yavuz Ekinci, 1979’da Batman’da doğdu. Dicle Üniversitesi Siirt Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi. Yazar, öyküleriyle Haldun Taner (2005) ve Yunus Nadi (2008) gibi önemli öykü ödüllerini aldı. Eserlerinin birçok dile çevirisi yapıldı. Ekinci’nin Cennetin Kayıp Toprakları’nda yer alan “İncir” adlı öyküsü Tayfur Aydın tarafından İz / Reç (2011) adıyla sinemaya uyarlandı. Film 31. Uluslararası İstanbul Film Festivali Onat Kutlar Jüri Özel Ödülü’nü aldı.