• Ana Sayfa
  • Manşet
  • ‘Sahici barış, demokrasi mücadelesinin birlikte yürütülmesi ile mümkün’

‘Sahici barış, demokrasi mücadelesinin birlikte yürütülmesi ile mümkün’

DEM Parti, EHP, EMEP, SMF, TİP ve TÖP’ün 1-2 Kasım tarihlerinde düzenlediği “Demokrasi ve Barış İçin Buluşuyoruz, Mücadelenin Olanaklarını Konuşuyoruz” başlıklı çalıştayın sonuç metninde, ” Kayyım kararlarının geri çekilmesi, hasta tutsakların serbest bırakılması, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması için hiç bir yasal engel yoktur; yalnızca siyasi irade eksiktir” denildi.

‘Sahici barış, demokrasi mücadelesinin birlikte yürütülmesi ile mümkün’
‘Sahici barış, demokrasi mücadelesinin birlikte yürütülmesi ile mümkün’
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 3 Kasım 2025 13:42

DEM Parti, Emekçi Hareket Partisi, Emek Partisi, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Türkiye İşçi Partisi ve Toplumsal Özgürlük Partisi’nin 1-2 Kasım tarihlerinde Ankara’da düzenlediği “Demokrasi ve Barış İçin Buluşuyoruz, Mücadelenin Olanaklarını Konuşuyoruz” başlıklı çalıştayın sonuç metni kamuoyu ile paylaşıldı.

Türkiye’de anayasal düzenin bugünkü̈ durumu, hak ve özgürlüklerin geleceği, yerel yönetimlerden parti kongrelerine uzanan kayyım uygulamaları, otoriterleşme ve temsil krizinin boyutları, Türkiye’deki yönetim deneyimleri ve yeni dönemde barış arayışlarının imkanları üzerine tartışmaların yürütüldüğü çalıştayın sonuç metni şöyle:

“Bugün anayasal bir düzenin varlığından söz edilemeyen Türkiye, KHK’lar ve torba yasalarla yönetilen bir hukuksuzluk rejimine sürüklenmektedir. Siyasal iktidarın hukuk tanımaz tutumu, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamaması, yargı üzerinde kurduğu fiili denetim, adalet duygusunu bütünüyle zedelemektedir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala, Can Atalay, Ekrem İmamoğlu gibi siyasi tutsakların özgürlüklerinin gasbedilmesi ve devam eden gözaltı-tutuklamalar, grevlerin yasaklanması, toplu sözleşme hakkının fiilen ortadan kaldırılması, hasta tutsaklara yönelik ihlaller, umut hakkından söz edilmemesi ve yaşam hakkını tehdit eden uygulamalar, bu düzenin adaletsizliğini her gün gözler önüne sermektedir.

Kayyım uygulamaları, halkın seçme ve seçilme hakkının açık ihlalidir. İktidarın seçimle kazanamadığı belediyelere kayyım atayarak el koyması, halkın iradesinin gasbıdır. Bu gasp ve beraberinde gelen tutuklamalar, HDP/DEM Parti’nin kazandığı yerel yönetimlerden başlamış; CHP’nin kazandığı yerel yönetimlere kadar genişleyerek devam etmiştir. Kayyım atamaları, yerelin sosyal ve kültürel dokusunu yok saymakta, halkı kendi kentine yabancılaştırmaktadır. Aynı anlayışla basın özgürlüğüne yönelen saldırılar, TELE1 örneğinde olduğu gibi medya kurumlarının kayyıma devredilmesi, düşünce, basın ve ifade özgürlüğünün açık biçimde ortadan kaldırıldığını göstermektedir.

Siyasal iktidar son yıllarda çıkardığı yasalar, eğitimin müfredatı yanında tüm boyutlarına ve düzeylerine yönelik müdahaleler ve 11. Yargı Paketi gibi hazırlığı yapılan yargı paketleri ile tek merkezli, hukuk dışı, cinsiyetçi ve keyfiyete bağlı bir yönetim inşa etmektedir. ‘Hukuk arkadan gelir’ anlayışıyla yürütülen bu fiili yönetim biçimi, toplumsal hakları gasp eden ve doğayı, emeği, halkı hedef alan politikaları kalıcılaştırmaktadır. Ekolojik yıkıma, köylülerin ve emekçilerin mülksüzleştirilmesine ve sermaye ile işbirliğine dayanan bu düzenin otoriter ve faşizan karakteri gün geçtikçe güçlenmektedir.”

‘Ekmek ve adalet mücadelesi, barış mücadelesinden ayrı değildir’

“Ekonomik alanda ise iktidarın 12. Kalkınma Planı, OVP (orta vadeli program) ve bütçe politikalarıyla, işçilerin, üretici köylülerin, emeklilerin, kadınların, gençlerin, küçük esnafın ve yoksul halkın yaşam koşulları daha da ağırlaşmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, güvencesiz çalışma ve sefaletin derinleştiği bu günlerde, biliyoruz ki ekmek ve adalet mücadelesi, barış mücadelesinden ayrı değildir. Emek, adalet, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesinin birbirinden ayrılamayacağı apaçıktır.

Bugün içinde bulunduğumuz ağır siyasal ve ekonomik koşullarda, Ortadoğu’daki gelişmelerin de etkisiyle iktidarın hala ‘barış’ olarak adlandıramadığı bir süreci yaşıyoruz. Elbette silahların devreden çıkması, toplumsal ve siyasi olarak çözüm olanaklarının geliştirilmesi için zeminin oluşması önemlidir. Ancak baskıcı, yasakçı, sansürcü ve keyfi politikalarıyla malul siyasi iktidarın, siyasi haklar, cezaevleri ve siyasi tutsaklar bakımından adım atmaması, Kürt halkının anadilinin kullanımı dahil Kürt sorununun demokratik, eşit haklara dayalı barışçı çözümü için gerekliliklerin gündeme bile gelmemesi bu sürecin, demokratikleşmeye değil, demokrasisiz bir barışa doğru evriltilmeye çalışıldığını göstermektedir.

Bizler biliyoruz ki; sahici barış, hukukun ve adaletin tesis edilmesi ve demokrasi mücadelesinin birlikte yürütülmesi ile mümkündür. Kayyım kararlarının geri çekilmesi, hasta tutsakların serbest bırakılması, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması için hiçbir yasal engel yoktur; yalnızca siyasi irade eksiktir. Bizler, Kürt sorununun eşit haklara dayalı çözümünü ve ülkenin demokratikleşmesini temel alan bir barış hattını önemsiyoruz. Emek, demokrasi ve barış güçleri olarak bugün bu hattı birlikte örmek, demokratik hakları ve siyasal özgürlükleri kazanmak bizim tarihsel sorumluluğumuzdur.”

‘Demokratik haklar, siyasal özgürlükler için mücadeleyi büyütmekte kararlıyız’

“İktidarın siyasal, ekonomik ve toplumsal düzeyde uyguladığı politikaların tekabül ettiği hattın ve bir bütün olarak muhalefeti dağıtmaya ve daraltmaya yönelik politikalarının farkındalığıyla; ekonomik, demokratik haklar, siyasal özgürlükler için mücadeleyi büyütmekte kararlıyız. Emperyalist güçlerin bölgedeki savaş politikalarına ve halkların kendi kendilerini yönetmesine saygı duymayan, kadın düşmanı, doğa ve çocuk düşmanı, halk sağlığını görmezden gelen, tek mezhep ve inancı hâkim kılmaya çalışan anlayışlara karşı; bölgede ve ülkede halkların kardeşliğini, eşitliği, özgürlüğü ve demokrasiyi esas alan bir barış hattını güçlendirmeye devam edeceğiz.

Barış ve demokrasi mücadelesi, iktidardan beklentiyle ve bekleyerek değil; ancak halkın kendi özgücüyle, birleşik mücadelesiyle kazanılabilir. Demokrasinin güçlenmesi yerelden yükselen bir örgütlenme ve halkın bizzat kendi kendini yönettiği, denetim yetkisine sahip olduğu bir yerel demokrasi anlayışı ile mümkün olabilir. Bu nedenle barış ve demokrasi mücadelemizi, yerel talepler ve yerelin mücadele güçleriyle birlikte büyütmekte kararlıyız. Kürt sorununun eşit haklara dayalı barışçı çözümü, bu mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Emek ve demokrasi güçleri olarak; partilerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, kadın ve gençlik inisiyatiflerinin, inanç örgütlerinin, ekoloji ve köylü hareketlerinin, doğasını, suyunu, toprağını ve varlığını savunan tüm halk örgütleri ile demokrasi ve barışı esas alan siyasi yapıların özgünlükleriyle dahil olduğu ortak-birleşik bir mücadele hattında buluşması gerekliliği her zamankinden daha açıktır. Bugün değiştirici ve dönüştürücü gücü açığa çıkaracak olan, halkın örgütlülüğü ve birleşik mücadelesidir.

Bu inançla, çağrımız; barışın, demokrasinin ve özgürlüğün ortak mücadele imkanının güçlendirilmesi ve büyütülmesi için bu sorumluluğu duyan tüm toplumsal ve siyasal kesimlere; tarihin, an’ın ve geleceğin dönüştürücü gücünedir.” (ANKA)