Suriye’de Esad rejiminin 8 Aralık 2024’te düşmesinin ardından yönetimi ele geçiren Ahmed Şara liderliğindeki geçici Şam hükümetinin ABD, Batı devletleri ve BM nezdindeki ilişkilerinin geleceği, belli noktalarda ilerleme görülse de, belirsizliğini koruyor.
Suriye’de 8 Aralık sonrası geçici Şam yönetiminin yanı sıra Kuzey ve Doğu Suriye ile Dürziler tarafından da kullanılan yeşil, beyaz ve siyah üç yatay şerit ile üç kırmızı yıldızdan oluşan bayrak dün Birleşmiş Milletler’de (BM) göndere çekilirken, Şam yönetiminin durumunun, sorunlarının ve dünyanın kendisinden beklentilerinin ele alındığı bir Güvenlik Konseyi oturumu gerçekleştirildi.
Geçici Şam yönetiminin Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ABD ziyaretini, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın New York’taki Şam heyetinin vize statüsünü düşürerek heyete ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulunmasının ardından gerçekleştirdi.
‘Yabancı savaşçılara dair endişeleri giderin’
BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen Güvenlik Konseyi’nde, Suriye’deki zorlukların ‘çok büyük’ ve durumun ‘çok kırılgan’ olduğunu söyledi. Pedersen Şam’ı Suriye’deki yabancı savaşçıların varlığına ilişkin endişeleri gidermeye çağırdı. Oturumda ABD’nin Güvenlik Konseyi temsilcisi Dorothy Shea Suriye’deki yeni yetkililerin komşu ülkelere saldırmaktan değil, ‘terörle’ mücadeleden sorumlu olduğunu söyledi.
Shea, Şam’ın İran ve vekillerinin Suriye topraklarını kullanmasını engellemesi ve kitle imha silahlarından kurtulması gerektiğini ifade etti.
Beyaz Saray’ın Şam’dan beklentileri
İlişkilerin ABD ayağında ise Donald Trump yönetiminin Şam’dan talep ettiklerini içeren bir yönerge hazırladığı öne sürüldü.
ABD gazetesi Wall Street Journal’a (WSJ) konuşan yetkililer, yönergede Esad rejiminden kalan kimyasal silahların akıbeti için Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü ile çalışmak, uranyum rezervlerini güvence altına almak ve Suriye’de kaybolan 14 ABD vatandaşının bulunması için irtibat görevlisi atamak gibi isteklerin yer aldığını anlattı.
WSJ haberine göre ayrıca yetkililer, Trump yönetiminin bu taleplere ek olarak, Şam’dan ‘aşırılık yanlılarının” bastırılmasını, ülkede bulunan Filistinli grupların sınır dışı edilmesini talep ettiğini iddia etti.
Şam’ın ülkedeki ‘aşırılık yanlılarına’ karşı kamuya açık bir bildiri yayınlamasının da istendiğini belirten yetkililer, bunların karşılığında eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimince çıkarılan ve Suriye’ye yardım akışını hızlandırmayı amaçlayan dar kapsamlı yaptırım muafiyetinin uzatılmasını değerlendireceğini ileri sürdü.
Yetkililer, Suriye yönetiminin, ABD’nin söz konusu istekleri doğrultusunda adımlar atması halinde Trump yönetiminin, Suriye’nin toprak bütünlüğünü açıkça tanıyacağını, diplomatik ilişkileri yeniden kurmayı ve yeni yönetimdeki bazı isimleri terör listesinden çıkarmayı gündemine alacağını iddia etti.
ABD’den 8 talep
El Mecelle ise ABD, Suriye ve BM tarafından hazırlanan ve Şam ile hem Washington hem de BM arasındaki ilişkilerin potansiyel yönünü gösteren üç belgeye ulaştı. ABD tarafından hazırlanan belgede, yaptırımların hafifletilmesi ve iki yıllık bir muafiyet için Şam’ın bazılarını kabul etmekte zorlandığı sekiz talep yer alıyor.
Söz konusu taleplerin ilki, tüm Filistinli grupları ve siyasi faaliyetleri yasaklayan genel bir resmi bildiri yayınlanması, ikincisi ise hem İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) hem de Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırarak ABD’nin kendi güvenliğine karşı tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almasını kabul etmesiydi.
ABD’nin Levant ve Suriye’den sorumlu Bakan Yardımcısı Natasha Franceschi tarafından geçtiğimiz mart ayı ortalarında Brüksel’de Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’ye teslim edilen mektuba Şam’ın verdiği yazılı yanıtta, eski Suriye rejimine ait kimyasal silahların imhası, IŞİD tehdidine karşı mücadele ve ordunun kurulması da dahil olmak üzere çeşitli konularda ilerleme kaydedildiği belirtildi.
BM Genel Sekreter Yardımcısı ve eski Suriye Başbakan Yardımcısı Abdullah Dardari tarafından hazırlanan BM belgesinde ise Şam’ın BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) Avrupa’da dondurulan ve yarım milyar dolar olduğu tahmin edilen Suriye devletine ait fonların ABD’nin yaptırımlarından muaf tutularak Suriye’deki projelere harcanmasını denetlemesini kabul etmesi önerisi ele alınıyor.
ABD’nin eski ve yeni yönetimlerinden temsilciler, ABD’nin Levant ve Suriye’den sorumlu Bakan Yardımcısı Franceschi’nin geçtiğimiz mart ayında Brüksel’de Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’ye teslim ettiği ve ‘güven inşa edici’ sekiz talep ve Washington’ın atabileceği ilgili adımları içeren bir mektup hazırladılar.
Bu talepler arasında profesyonel bir ordunun kurulması, kritik öneme sahip komuta kademelerine yabancı askeri isimlerin yerleştirilmemesi, tüm kimyasal silah tesislerine ve programlarına erişim izni verilmesi, Kuzey ve Doğu Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki el-Hol Kampı’nda kalan IŞİD üyelerinin ailelerinin teslim edilmesi, IŞİD’e karşı mücadelede Uluslararası Koalisyonla işbirliği yapılacağı taahhüdünde bulunulması, ABD’nin Suriye topraklarında Washington’ın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü herkese karşı terörle mücadele operasyonları yürütmesine izin verilmesi yer alıyor.
Talepler listesinde ‘kapsayıcı bir hükümet’ kurulması ve geçiş dönemi adaleti, insan hakları, anayasal reform ve siyasi süreçle ilgili somut konular ise yer almadı. Buna karşın belgede, 6 Ocak’ta muafiyetlerin ilan edilmesinin ardından, altı aylık süre temmuz ayında sona erdiğinde yaptırımların hafifletileceği ve muafiyetlerin uzatılacağı sözü verildi. Ayrıca talepler konusunda ilerleme kaydedilmesi halinde Başkan Donald Trump’ın Suriye ekonomisinin hareketlenmesi ve dış yardım sağlanmasının önündeki başlıca engel olan ‘Caesar (Sezar) Yasası’nın* belirli bir süre için dondurulmasına yönelik bir kararname imzalayabileceği belirtildi.
Şam’da hayal kırıklığı
El Mecelle’nin haberine göre Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye’nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Şam, çeşitli tarafların, özellikle grupların ‘siyasi faaliyetlerinin’ yasaklanması, ‘şahısların peşine düşülmesi’ ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin Suriye topraklarında serbestçe hareket etmesine izin verilmesi yönündeki talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.
Şam, geçtiğimiz hafta sonu, attığı adımları ve bazı taleplere ilişkin çekincelerini içeren yazılı bir yanıtı Washington’a gönderdi. Washington’ın, şu an bu talepleri incelediği belirtiliyor. Batılı yetkililer, Şam’ın kimyasal silahlarla ilgili adımların birçoğunu zaten yerine getirdiğini düşünüyor.
Yaptırımların kaldırılması için diplomatik girişimler
Geçici Şam yönetiminin Maliye Bakanı Muhammed Yasir Berniye ve Suriye Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir el-Husriyye’nin de yer aldığı bir heyet Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantılarının yanı sıra, hafta sonunda Suriye konulu bir yuvarlak masa toplantısına katılmak üzere Washington’ı ziyaret etti.
Reuters’ın haberine göre söz konusu ‘yuvarlak masa toplantısı’, Suudi Arabistan hükümeti ve Dünya Bankası’nın ev sahipliğinde Washington’daki uluslararası finans kuruluşlarının yıllık toplantıları çerçevesinde gerçekleştirildi.
Habere göre Suudi Arabistan, Suriye’nin Dünya Bankası’na olan borcunun yaklaşık 15 milyon dolarlık kısmını ödeyerek, Suriye’nin yeniden inşası ve diğer ekonomik destek konuları için milyonlarca dolarlık potansiyel hibelerin önünü açmayı planlıyor.
Bloke edilen mal varlıklarının akıbeti ve Şam’a duyulan güvensizlik
El Mecelle’nin ulaştığı bir diğer belge de, UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir dosyaydı.
UNDP tarafından hazırlanan belgede, 2011 yılından sonra Avrupa’nın Esad rejimine yaptırım uygulamasından bu yana, Suriye devletine ve Suriyeli şahıslara ait, yaklaşık yarım milyar dolar olduğu tahmin edilen ve uluslararası yaptırımlar kapsamında dondurulan yurt dışındaki mal varlıkları olduğu belirtiliyor. Belgede UNDP’nin Suriye Merkez Bankası ile koordinasyonlu olarak bu sorunun çözümü için Suriyeli ve uluslararası taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı bir rol oynaması öneriliyor.
Belgedeki öneriler arasında dondurulan söz konusu fonların doğrudan Şam’a verilmesi yerine BM, aracılığıyla Suriye’deki kalkınma ve yeniden inşa projelerinin finansmanına yatırılması için kurumsal bir mekanizma kurulması da yer alıyor. Zira bağışçı ülkeler, bu fonları meşruiyeti ve kötüye kullanılma potansiyeli ile ilgili hukuki ve siyasi sorunlar nedeniyle doğrudan Suriye makamlarına teslim etmekten çekiniyor.
Washington’dan temkinli yaklaşım
Esad rejiminin düşmesinin ardından Washington temkinli bir yaklaşım benimserken, ABD’nin tüm kurumlarının katılımıyla Suriye’ye ilişkin bütüncül bir ABD politikası oluşturulması için ülke içinde çalışmalar devam ediyor. Eski Başkan Barack Obama yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Joel Rubin’in, Suriye dosyasını denetleyecek en önemli pozisyonu devralması bekleniyor.
El Mecelle’ye konuşan yetkililere göre, ABD yönetiminin iki eğilimi var. Bunlardan ilki Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, Ulusal İstihbarat Direktörü DNI) Tulsi Gabbard ve Trump’ın Terörle Mücadele Danışmanı Sebastian Gorka tarafından temsil ediliyor. Gabbard ve Gorka, Şam’daki geçici hükümetle herhangi bir angajman anlaşmasına karşı çıkarken BMGK’nın ve Washington’ın HTŞ’yi ve HTŞ yöneticilerini ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırma kararı merceğinden bakıyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından temsil edilen ikinci eğilimdeki grup ise şartlı angajman anlaşması yapılmasını destekliyor. Bu gruptakiler, Şam’daki geçici yönetimin İran’ın Ortadoğu’da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.
10 Mart Anlaşması ve sonrası
Şam, SDG ile ilişkilerini geliştirmek gibi adımlar da attı. Ahmed Şara, iki kez Şam’a giden SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile bir anlaşma imzaladı. Şam’da 10 Mart’ta imzalanan ilkeler belgesinin uygulanması için çeşitli adımlar atıldı.
Şara’nın Abdi ile yaptığı anlaşmanın uygulanmasının yanında, SDG ile Türkiye arasında Suriye’nin kuzeydoğusunda, Washington’ın ABD askerlerinin sayısını azaltma söylemiyle bağlantılı olarak bir ateşkes hali hakim.
*Sezar Yasası nedir?
Suriye’deki savaş suçları nedeniyle Esad rejimi ile ona destek veren yabancı paralı askerlere yaptırım öngören Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası 17 Haziran 2020’de yürürlüğe girdi. 20 Aralık 2019’da dönemin ABD Başkanı Donald Trump tarafından imzalanan yasa, yaptırımların en geç 180 gün içinde uygulanmaya başlaması gerektiğini ifade ediyordu.
İsmini, 2014’te Esad rejiminin muhalifleri tuttuğu hapishanelerde işkenceyle öldürülen 11 bin tutukluya ait 55 bin fotoğrafı dünya basınına sızdıran askeri polisin kod adından alan yasaya göre, dönemin Şam yönetimi ile Rusya ve İran adına hareket eden kişi veya üstlenici şirketlere destek sağlayan ya da onlarla büyük miktarda para alışverişinde bulunan yabancı kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulanabilecek.
ABD’nin tek taraflı olarak uygulayacağı bu yasa kapsamında Suriye’de gerek doğrudan Esad rejimi adına, gerek Rusya ya da İran adına savaşan yabancı kişiler veya onlara hizmet sağlayan yabancı şirketler yaptırımla karşı karşıya kalabilir. Bu kişi ya da şirketlere önemli finansal ya da teknolojik destek sağlayan, malzeme yardımı yapan veya herhangi bir önemli işlem yapan taraflar da yaptırıma tabi tutulabilir. Buna göre, ilgili kişi ya da kuruluşun ABD’deki mal varlığı dondurulabilir ve ABD’ye girmekten men edilebilir.
Sezar Yasası, özellikle Suriye’de yeniden imar sürecini da hedef alıyor. Zira, yasa, gaz ve petrol üretiminin yanı sıra, havacılık, inşaat ve mühendislik sektörlerinde rejime hizmet sağlayanlara da yaptırım öngörüyor.
Bu sektörlerde büyük pay alması beklenen Rusya, İran ve Çin gibi ülkeler, bu yönde adım atarsa ABD’nin yaptırımlarıyla karşı karşıya kalabilir.
Yasaya göre, ABD Başkanı, yaptırımları askıya alma hakkına sahip.